Altın üzerinden borç alıp verme

radikal

New member
Geçenlerde bir arkadaşım ziyaretime geldi. Hasta olduğumu yeni duymuş, yolu da bizim buralara düşünce uğramadan geçmedi sağolsun. Hoş beş faslından sonra başına gelen bir konuyu aktardı. Çok ilginç ve ibretli bir şeydi, kendisinin de iznini aldıktan sonra buraya yazmak, sizler ile paylaşmak istedim.

Arkadaşım bir büyük holdingin bir şirketinde finans müdürü olarak çalışıyor. Bundan 9 yıl önce başına bir musibet gelmiş. Allah'ın biz kullara ikram ettiği güzellikte bir imtihan, bir sınav. Bu arkadaşımız o tarihlerde yeni evlenmiş ve bebekleri de henüz yeni doğmuşken, bu arkadaşımız bir iftira neticesinde işinden olmuştu. Tam da ecevit'in sezer ile birbirlerine kitap atma talimi yaptıkları bir dönemdi. Ateşten gömlekti diyor arkadaşım, o günler için. İşte bu günlerde hakkını aramak için mahkemeye başvuracak ama mahkeme ve tutacağı avukatlık masrafları için ödeyecek parası yok. Bir yıl önce kendi imkanları ile evlenmiş yuva kurmuş, arkasından bir doğum ile gelen bebek için yapılan masraflar vs. maddi yönden ciddi bir sıkıntılı dönem anlayacağınız. Tam 2 yıl davayı açıp hakkını isteyemiyor. Bu dönemde kendisine yakın hissettiği bir kişiden borç istemiş. Hatta istemeden, yaşadığı sıkıntıları ve zorlukları bilen karşıdaki arkadaşı teklif etmiş. Borcu veren kişi de ehli tarik, namaz ve niyaz konusunda hassas bir insan. Bu kişi arkadaşımıza kendi bileziğini veriyor. Verirken de "ne zaman verirsen ver, hatta vermek için kendini zorlama, vermesen de olur. Bu imtihanında biz de bir miktar seni desteklemez ve yardım etmezsek kardeşliğimizin bir anlamı kalmaz" diye de ekliyor. Arkadaşım çok seviniyor, hanımına anlatırken dahi erkek olmasına rağmen gözyaşlarını tutamıyor. "Demek ki, bizi gerçekten Allah (celle celaluhu) rızası için seven kişiler varmış" diyor.

Tabi bu arkadaşımız zar zor mahkemeyi açıyor yargılama süreci falan derken 2 yıl gibi bir zaman geçiyor. Bu arada arkadaşım bu süre zarfında hep işsiz ve gerçekten yiyecek ekmeğe muhtaç. Atalarımızın bir lafı vardır "var seviştirir, yok dövüştürür" mukabilinden, zaman zaman yokluktan dolayı eşi ile şiddetli kavgalar da yaşıyor. Uzun süren mahkemelerden, celselerden sonra mahkeme arkadaşımın % 100 haklı olduğunu bilirkişi raporu ile de destekleyerek kararını veriyor. İş mahkemesi davayı yargıtaya gönderiyor temyiz için. Tabi bütün bunlar geldi gitti, karar verildi filan derken hakkını ancak 5. yıl sonunda alıyor. Yüklü bir miktarda gelen tazminat eline geçince, hanımına daha evlenirken söz verdiği 5 günlük tatili bile ancak o zaman gerçekleştirebiliyor. Tatil ama nasıl tatil, bir deniz kenarında mütevazi bir beş gün. "Zaten o kadar zamandan sonra insanın içinde yılgınlıktan başka bir şey kalmıyor" diye ekliyor arkadaşım. Sırf kendine ve hanımına moral olsun tarzından yapılan bir tatil.

Neyse, arkadaşımın parasını aldığını duyan bu ehli tarik kardeşimiz, vakit geçirmeden arıyor. Sana verdiğim borcu bana hemen öde diyor. Elbette diyor arkadaşım, hiç ödemez miyim, sen bana hayrların yardımların en büyüğünü yapmışsın, hemde teşekkürlerle dualarla ödemezmiyim diyor. Verdiğin bilezik o zamanın şartlarında kaç gramdı ? 14 ayar olduğunu biliyorum ama kaç gram olduğunu bilmiyorum. Ben o gün o kafayla bakmadım bile, sen söyle ne kadarsa aynı gram ve ayarda borcumu ödeyeyim, diyor. Borç veren kişi, borcunu 14 ayar üzerinden değil, bu kadar zaman geçti sen külçe altın fiyatı üzerinden ödeyeceksin, diyor. Arkadaşım seslenmiyor, peki diyor dediğiniz gibi ödeyeyim. Bana o zor günümde destek veren kişi ne emrederse ben o şekilde ödemek ile mükellefim diyerek normal şartlarda 900-1000 TL arası edecek olan bileziğe tam 2.950 TL veriyor. Helali hoş olsun diye de ekliyor. Ama borç veren kişi hem bu parayı alıyor, hem de borcunu geç ödediğin için hakkım asla helal olmasın diyor. Arkadaşım da eğer diyor borcu Allah (cele celauhu) rızası için verdiysen, zaten karşılığını O'ndan alacaksın. Eğer bana verdiysen hakkını fazlası ile aldın. Geç de versem, erken de versem sonuçta haketmediğin değer üzerinden aldın, manevi yönden olan borcumu da zaten maddi bir değer ile ödememin imkanı yok, şimdi hakkını bu mantık çerçevesinde ister helal et, istersen ahirete bırak, benden yana helali hoş olsun diyor.
Ne dersin hocam dedi, doğru yapmışmıyım ?

Alnından öptüm, bedeli muğlak olan, herhangi yazılı bir akit olmamasına rağmen, alacaklının ifadesine göre borcunu ödeyen bir müslüman kendini o kişinin insafına bırakarak, borcuna da itiraz etmeden ödeyerek vefaya olan saygısını gösteriyor. Diğer tarafta, haketmediği bir bedeli ( çünkü 14 ayar ile külçe altın arasında ciddi bir fark vardır) alan ehli tarik olduğu iddia edilen bir müslüman.

Oku, düşün, anla! türünden bir hikaye, yorum sizin.
 
"Ey o bütün iman edenler! Muayyen bir va'de ile borclaştığınız vakıt onu yazın, hem aranızda doğrulukla tanınmış bir yazı bilen yazsın, bir yazı bilen de kendisine Allahın öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın da yazsın; bir de hak kendi üzerinde olan adama söyleyib yazdırsın ve her biri Rabbı Allahı zülcelâlden korkun da haktan bir şey eksiltmesin; Şayed borclu bir sefih veya küçük veya kendisi söyleyip yazdıramıyacak ise velisi dosdoğru söyleyip yazdırsın, erkeklerinizden iki hazırı şahid de yapın, şayed ikisi de erkek olamıyorsa o zaman doğruluğuna emin olduğunuz şahidlerden bir erkekle iki kadın ki biri unutunca diğeri hatırlatsın, şahidler de çağırıldıklarında kaçınmasınlar, siz yazanlar da az olmuş çok olmuş onu va'desine kadar yazmaktan usanmayın, bu, Allah yanında adalete daha muvafık olduğu gibi hem şahadet için daha sağlam, hem şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir, meğer ki aranızda hemen devredeceğiniz bir ticaret olsun, o zaman bunu yazmamanızda size bir beis yoktur, alım satım yaptığınız vakit de şahid tutun, bir de ne yazan ne şehadet eden zararlandırılmasın, eğer ederseniz o mutlak kendinize dokunacak bir fısk olur, hem Allahtan korkun Allah size ilim öğretiyor, ve Allah her şeyi bilir." ( Bakara : 282 )


Resulu Ekrem (s.a.v.) efendimizde konu ile ilgili olarak şöyle buyuruyor: "Mü’minlerin en faziletlisi; bir şey satın alırken, bir şey satarken, borcunu öderken, alacağını isterken kolaylık gösteren kimsedir." (Taberani)
 
Bir hayli manidar olan bu hikaye tüm insanlara güzel bir tecrübe ve ders olsun inşallah.

Demek ki münasebet içinde olduğun kim olursa olsun, Allah (cc) nun emri üzere yaz ve hatta şahit ile beraber. Nefisler bir çok konuda zaman zaman ve bazı konularda çoğu zaman haktan batıla çok kolay dönebiliyor.

Hayatımız bu örneklerle dolu...
Allah razı olsun.
 
Allahın emrini tutmaması başına ne haller getirmiş, borç konusunda.. Borç yazılmış olsaydı; faiz ödemeye gerek kalmayacak, borcunu alacaklının gönlüne göre ödemeyecek, ödediği faiz (işlediği haram) için de helali hoş olsun demeyecekti..
 
Allahın emrini tutmaması başına ne haller getirmiş, borç konusunda.. Borç yazılmış olsaydı; faiz ödemeye gerek kalmayacak, borcunu alacaklının gönlüne göre ödemeyecek, ödediği faiz (işlediği haram) için de helali hoş olsun demeyecekti..

Güzel bir tesbit kardeşim. En başta yapılması gereken yapılmamış, dolayısı ile sizin değindiğiniz sıkıntı ile karşılaşmak zorunda kalmış.

Zaten arkadaşım olayı anlatırken, yukarıdaki ayet ve hadise atıfta bulundu. Biz, Allah'ın (celle celaluhu) ve Rasulullah'ın (s.a.v.) emr'ine uymazsak böyle sıkıntılar yakamızı bırakmaz, dedi.

Mazaret olarak görmüyor, ama o günkü şartlardaki ruh yapısı biraz da onu bu şekilde plansız ve programsız hareketlere mecbur bırakmış. Ev kirası, evin geçimi, çocuğun bezi maması derken dağılmış bir halde olduğunu söylüyor.

En çok da; gerek söylemleri ve gerekse de yaşantı olarak müslüman diyebileceği bir insanın kendisine mecbur olmadığı halde, kendi içinden gelen bir istek ile defalarca yardım etmek amacı ile elini uzatması, uzun süre borç almamaya direnmesi, en sonunda artık başka çıkar yol kalmadığını görünce; madem bana o kadar yardımcı olmak istiyorsun şu dava masraflarım için gerekli sıkıntımı gider o zaman dediği arkadaşının sonraki tutumu zoruna gitmiş.

Ben ona güvendiğim için ve ondan herhangi bir zarar ummadığım için ona güvendim ve altın üzerinden alıp altın üzerinden vereceğim nasıl olsa diye düşündüm, diyor. Bir de; altın üzerinde hiç borç alıp vermemiş. Daha doğrusu, o güne kadar hiç bir kimseden en ufak borç bile almamış. Hep o güne kadar etrafındaki sıkıntısı olan insanlara ben borç verdim, kimini hibe ettim, kimini de ne zaman istersen öde diye gönderdim. Hatta şuan dahi 12-13 yıldır alacaklı olduğum insanlar var, ama ona rağmen hiç kimseden 1 TL dahi istemedim, diyor.

Özüne bakarsak, iyi niyet olsa dahi; ayet ve hadisde belirtildiği gibi yazılı bir akite dönüştürmesi gerekirdi. Yukarıdaki, kendisinin de mazeret olarak görmediği ama dile getirdiği iyi niyetin bir işe yaramadığı bu şekilde ortaya konuyor.

Helali hoş olsun dediği ve fazla ödediği para faiz olamaz. Fazla parayı alan için olur, ödeyen için olmaz. Çünkü; borcu alan arkadaşım, ödeyeceği gün, altının o günkü şartlardaki bedelini ödeyeceğini en baştan sözlü olarak söylüyor, borç verende buna göre borç veriyor. Ama sonradan, borcu veren kişi 14 ayar üzerinden verdiği altını 14 ayar üzerinden değil de, külçe altın fiyatı üzerinden yine aynı gramı fiyatın istiyor. Yazılı bir akit olmadığı için, ve hatta gramını dahi sadece borcu veren kişi bildiği için (çünkü bileziği borcu veren kişi kendisi bozdurup getirmiş, arkadaşım gitmemiş kuyumcuya) o ne söylerse itimat etmesi nedeni ile bu sıkıntıyı yaşıyor.

Fazla ödediğim rakam o'nun hakkı değil, ben ona faiz ödeyeceğim demedim, ama bu uygulaması ile faiz istemiş oldu, diyor. Kendisini bir müslümanın insafına bırakmış, o kişide işine göre alacağını tahsil etmiş.

Bu alış verişte bana kalırsa arkadaşım üzerine düşeni yapmış. Her ne kadar ayet ve hadise uygun hareket etmemiş olsa da, o günkü şartlarda zaten kafa yapısı olarak mümkün değildi diyor, fazla verdiği rakamı sadaka olarak görüyor.

Ama ben hareketini şu açıdan beğendim, sorgulamadan, kaç gram olduğunu dahi şuan bile bilmediği bir metanın ödemesini, karşıdaki insanın insafına bırakması "ihsan" sahibi olduğunu gösterir.

Gani yürekli olmak başka, ayet ve hadise uygun hareket etmek başka tabi. Önemli olan birinci kural her zaman budur elbette.
 
s.aleyküm,

Borç konusunda birşey danışmak istiyorum.

Çok yakınımdan uzun zaman önce TL olarak belli bir miktar borç aldık, daha sonra bu borcumuzu peyderpey ödedik. En son kalan 700 lirayı 1000 lira olarak ödedim. Aramızda faiz lafı geçmedi, zaten karşı taraf bu parayı bile istemedi ama ben jest olsun diye fazladan 1000 lirayı zorla verdim...Bu durum faiz hükmüne girmiyor değil mi ??
 
Aleyküm selam can'ım kardeşim ;),

Zorla verdiğiniz 300 TL fark faiz hükmüne girmez. Hediye hükmünde yer alır. Kaldı ki alacaklınız sizden 1.000 TL'yi dahi istememiş, siz zorla vermişsiniz.

Bir restaurantta yemek yediğiniz zaman, önünüze hesap pusulasını getiren garsona faturayı ödedikten sonra tip box kutusuna bıraktığınız bahşiş nasıl faiz hükmünde yer almazsa bu da inşaallah onun gibi bir şey.

Faiz olarak talep eden yok, faiz olarak ödeyen yok. Faiz hükmğnde yer alması için, Şer'an bu ikisininde zikr edilmesi gerekir. Çünkü şeriat zahire göre hüküm verir.


(Aklımdasın, yakında görüşeceğiz inşaallah.)
 
Helali hoş olsun dediği ve fazla ödediği para faiz olamaz. Fazla parayı alan için olur, ödeyen için olmaz. Çünkü; borcu alan arkadaşım, ödeyeceği gün, altının o günkü şartlardaki bedelini ödeyeceğini en baştan sözlü olarak söylüyor, borç verende buna göre borç veriyor. Ama sonradan, borcu veren kişi 14 ayar üzerinden verdiği altını 14 ayar üzerinden değil de, külçe altın fiyatı üzerinden yine aynı gramı fiyatın istiyor. fazla verdiği rakamı sadaka olarak görüyor.

Bu daha açıklayıcı oldu. Olabilir. Savunmaya geçmemesi de tebrik edilecek bir davranış. Allah razı olsun.

Fakat anlamadığım nokta şurası;

Helali hoş olsun dediği ve fazla ödediği para faiz olamaz.

Alacaklı resmen faiz istemiş adamdan, peki bu alınan faiz veren içinde faiz değil midir? Yoksa ilk başta yokken, sonradan ortaya çıktığı için mi faiz olamaz diyorsunuz? Böyle olsa bile yazışmamanın cezasını, harama düşmekle, faiz ödemekle çekmiş olmaz mı? Yani bir hata yapmış ve bu hata sonucu mecburen haram işlemek sorunda kalmış. Bu mecburiyet onun haramlığını kaldırır mı? insallah ifade edebilmişimdir.
 
Fakat anlamadığım nokta şurası;

Helali hoş olsun dediği ve fazla ödediği para faiz olamaz.

Alacaklı resmen faiz istemiş adamdan, peki bu alınan faiz veren içinde faiz değil midir? Yoksa ilk başta yokken, sonradan ortaya çıktığı için mi faiz olamaz diyorsunuz? Böyle olsa bile yazışmamanın cezasını, harama düşmekle, faiz ödemekle çekmiş olmaz mı? Yani bir hata yapmış ve bu hata sonucu mecburen haram işlemek sorunda kalmış. Bu mecburiyet onun haramlığını kaldırır mı? insallah ifade edebilmişimdir.

Alacaklı faiz istemiş veya fazla para isteyerek hem borçluyu cezalandırmak (aklı sıra) hem de alacağı parayı biraz fazlalaştırmak istemiş olabilir. Bunu hangi niyet ile yaptığına dair kesin bir cevap yok. Ama, böyle bir alışverişte "faiz" hükmüne girmesi için en baştan zahiren zikredilmesi gerekir. Yani; parayı veren "sana şu kadar gram 14 ayar altını veriyorum ama geri öderken külçe altın fiyatı üzerinden isterim deseydi, yahut, borcu alan kişi "senden şuan şu kadar gram 14 ayar altını alıyorum, günü geldiğinde külçe altın üzerinden ödeyeceğim" demiş olsa idi, ve her iki tarafta bu söylenilenleri kabul etmiş olsaydı, işte o zaman her ikisi için de faiz alışverişi gerçekleşmiş olacaktı.

İşin yazılı akit bölümüne gelirsek, elbette senin dediğin gibi yazılı akit yapmamanın cezasını çekmiş oldu. İnşaallah da bu da keffaret olur kendisi için.
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks