Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Aile İçi Geçimsizlik

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
İçinde bulunduğumuz sosyo-ekonomik ve kültürel etkenler, geleneksel aile yapımızı değişime zorlamakta. Çağdaş aile olarak tanımlanan yeni aile içi yapılanma, birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Kadının çalışma hayatına girmesi ve iletişim araçlarının etkileri, aile içi yapılanmayı değişime zorlayan en önemli faktörlerdir. Bu değişim, aile bireylerini ve özellikle de çocukları derinden etkiliyor.

Geleneksel aile yapısının değişiminde en büyük etkenlerden biri olan kadının çalışma hayatına girmesi, aile içi rol ve görev paylaşımında değişikliği de beraberinde getirmiştir. Aile bütçesine sağlanan ekonomik katkı, “söz sahibi olma ve yetki” talebini de beraberinde getirmekte, bu talep de çoğu zaman çatışma nedeni olmaktadır. Diğer taraftan, kadının gün boyunca mesai sorumluluğunun yanı sıra evde de pek çok işle baş etmeye çalışması ve çocuklarına yeterli zaman bulamaması, erkeğin çocuk bakmak ve ev işi yapmak zorunda kalması, aile içi sorun ve çatışmalara neden olmaktadır.

Çatışmaların gerçek mağduru

Bu tarz rol ve vazife dağılımından veya eşler arası uyumsuzluk gibi nedenlerden kaynaklanan çatışmaların bulunduğu bir aile ortamında yaşayan çocukların, bu durumdan etkilenmemeleri mümkün değildir. Kimlik-kişilik gelişiminden, okul başarısına değin pek çok konuda bu etki açık veya gizli olarak varlığını hissettirir.

Anne-babalar tarafından da bilindiği gibi, çocuklar aile içi iletişimi algılamada bir radar kadar hassastırlar. Bilinçli bir ebeveyn edasıyla “biz çocukların yanında tartışmayız” denilse de, çocuklar anne-babaların yüz ifadelerinden, tutum ve davranışlarından olup bitenleri kolaylıkla tahmin edebilirler. Ve nihayetinde bu çocuklar, anne veya babaları tarafından ayrı ayrı adeta bir ağlama duvarı veya mahkeme yeri olarak kullanılırlar. Sağlıksız bir ailenin içinde bu çatışmalardan derinden etkilenerek yetişen çocukların gelecek hayallerinde, evlilik pek ön sıralarda yer almaz.

Aile içi geçimsizlik boşanma veya ayrılıkla sonuçlandığında ise çatışmaların bittiği zannedilir. Oysa çatışma gizli olarak devam eder. Bazen kardeşler de anne ve babaya pay edilerek ayrılık acısı daha da yoğunlaştırılır. Anne veya baba, boşanma kararından pişmanlık duymamak için, yanındaki çocuğa sürekli karşı tarafı kötüleyerek ne kadar haklı olduğuna, doğru bir karar verdiğine inanmak ister. Çocuğuna da, aslında ayrılmakla onun için iyilik yaptığını hissettirmek ister. Büyük anneler ve büyük babalar da bu kararların destekçisi olurlar. Annesiz veya babasız yaşamak zorunda kalan torunlara kendileri anne-baba olmaya çalışarak, eksiklği telafi etmeye çalışırlar. Hem de kendi çocuklarına karşı yaptıkları hataları yapmamaya çalışarak, daha hoşgörülü davranırlar. Oysa ne izahlar, ne mazeretler ve ne de annenin veya babanın yokluğunu telafi çabaları, çocuğun bütün hayatı boyunca yaşayacağı olumsuz etkileri silmeye yetmeyecektir.

“Senin için bu evliliğe katlandım”

Annesinin sık sık dövüldüğüne ya da aşağılandığına şahit olan bir kız çocuğunun içinde karşı cinse karşı sevgi-saygı değil, öfke filizlenir. Cinsiyetinden eksiklik ve aşağılık duyar. Özgüveni kalmaz. Annesinin babası tarafından hırpalandığını gören erkek çocuk da, kimlik gelişiminde babasını model almada ciddi problem yaşar. Ender rastlanmakla birlikte erkeği tahakküm altına almış bir anne de çocuklarına kötü bir model teşkil eder. Çocuklar biraz büyüdüğünde ise, eşler birbirinden bulamadığı sevgiyi ilgiyi çocuklarından beklemeye başlar. Onlar için ne kadar fedakârlık yapıldığı vurgulanır. “Sen olmasaydın ben bu adama katlanmazdım” veya “siz olmasaydınız, ben bu kadını bir gün bile kapımda tutmazdım” gibi ifadelerle çocuklar tahakküm altına alınmaya çalışılır.

Diğer yandan, toplumumuz ana-babaların hatalarını çocuklara yüklemede oldukça maharetlidir. “Armut dalından ayrı düşmez” denir. Anasına bak kızını al” denir. Dilimize yerleşmiş buna benzer pek çok bulunur.

Anne babası ayrılmış çocuklara gençlere adeta kusurlu gözüyle bakılır. Oysa geçimsizliğin nedeni onlar değildir. Onlar aileyi ayakta tutabilmek için kendi hallerince çırpınır dururlar. Anne-babalarına yalvarırlar. Evden kaçmakla, intihar etmekle tehdit ederek ayrılığı önlemeye çalışırlar. Bunda başarılı olamayınca, yani ayrılık gerçekleşince en çok zararı çocuklar görürler. Bir yandan sevgi ve bağlılık diğer yandan öfke ve düşmanlık duyguları çocuğu içsel çatışmalara sürükler, bocalatır, bunalıma iter. Bu şartlarda, çocukların okul başarılarının düşmesinden daha doğal ne olabilir ki?...

Hem baba, hem anne olunabilir mi?

Dış dünyada yani toplum içerisinde anne ya da babasız olma eksikliği, telafisi güç komplekslere ve davranış bozukluklarına neden olabilir. Bir kadın, hem anne hem baba rolünü üstlenmeye niyetlendiğinde ikisini de beceremez. Bir erkek de aynı anda her iki rolün üstesinden gelemez. Zaman zaman öğretmenlerin çocuğa özel muamele yaparak bu eksikliği telafi etmesi de beklenir. Aslında bu özel muamele çocuğu daha da üzer. Anneler gününde sınıfta şiirler şarkılardan sonra her çocuk o günü nasıl geçirdiğini anlattığında, annesiz bir çocuğa o günü anlattırmak onun için bir çözüm olabilir mi?

Gerçek hayattan alınmış bir örnekle bu etkiyi anlamaya çalışalım:

Murat ve Ayşe aynı mahallede yaşayan 5-6 yaşlarında iki arkadaştır. İkisi de bu yıl ilköğretime başlayacaklardır. Murat’ın anne ve babası kısa süre önce boşanmışlardır. Murat’ın 3 ablası vardır. “Erkek çocuk doğurmadı” bahanesi ile uzun yıllar annesi ezilmiş, aşağılanmış, ancak Murat’ın doğuşu dahi bu aileyi ayakta tutmaya yetmemiştir. Murat, babasını öldürmeyi düşünecek kadar düşmanca duygularını dile getirmektedir. Oysa gerçeğe bakın ki, Murat babasını ne kadar sevmekte, O’nun eksikliğini ne kadar derin hissetmektedir.

Ayşe ile Murat okul alışverişi konusunda konuşmaktadır. Ayşe şöyle der: “Babamla pazara gittik. babam bana çanta aldı. Babam benim beğendiğim ayakkabıyı aldı. Babam beni okula yazdırdı. Babam beni arabayla götürdü, eve arabayla getirdi...”

Murat Ayşe’nin sözünü yarıda keserek elinin 3 parmağını gösterir. “Söyle bakalım bu kadar on kaç eder” diye sorar. Ayşe “bilmiyorum” der. Murat, “Öyle ise babam! babam! babam! diye konuşup durma!..” diyerek Ayşe’yi azarlar. Ayşe şaşırır, “ben sana ne yaptım ki kızıyorsun?” diye sorar. Murat tekrar “birşey yapmadın ama babam! babam! diye konuşup durma” der. Murat’ın baba sözcüğünü duymaya dahi tahammülü yoktur. Acaba neden?...

Şimdi ailemize sahip çıkma zamanı

Aile içinde çatışmaların hiç olmaması mümkün değildir. Boşanmayı gerektirebilecek ciddi sebepler de olabilir. Herşeye rağmen; “Biz ayrıldık ancak, senin annen veya baban aslında iyi bir insandı, sen onun çocuğusun beni sevmese de seni sever” diyebilen bir ebeveyne rastlamak neredeyse imkansız. Bu söz doğru olmasa bile, çocuğun çok küçük yaştan itibaren kendini “kötünün bir parçası” hissetmesine engel olabilir. Unutulmamalı ki, o kişi bize kötüdür; ona da iyi diyen, onu seven pek çok insan vardır. Ayrılık ölümden beter diyenler boşa dememişler. Ölümünde bıraktığı boşluk, neden olduğu yoksulluk çok derindir. Ancak burada kaybedilen şahsın güzel hatıraları, hakkında sarfedilen güzel sözler, yaşasaydı sevileceğini bilmesi geride kalanları teselli eder. Hiç olmazsa çatışmalı hislere, nefrete, komplekslere, suçluluk duygularına neden olmaz...

Toplum olarak pek çok değerimiz değişim sancıları yaşamaktadır. Elimizde bir ailemiz kalmıştı... Artık temel kurumlarımıza sahip çıkalım. Ekonomik paylaşım problemleri, iş ve rol sorumlulukları hem anne-babaları hem çocukları mutsuz etmesin. Ayrılık bir çözümdür, ancak pek çok yeni sorunun başlangıcıdır. Bu husus unutulmamalı.

Gelişmek-ilerlemek için, toplumsal huzur yönünden bizden daha iyi durumda olanlara bakalım. Tüketim kültürü ailemizi ve mutluluğumuzu da tüketmesin. Bizden bir-iki önceki neslin bizlere masal gibi gelen hayat hikayelerinden, hangi şartlarda aileyi koruduklarından ibret alalım. Meşhur bir bilim adamının dediği gibi, insan aslında sahip olduklarıyla mutlu olabilir. İnsanı mutsuz eden, kendini başkalarıyla mukayese ederek gördüğü eksiklikler, sahip olamadığı şeylerdir.

evlatlarımıza daha huzurlu bir aile ortamı sunmaya çalışalım. Göreceksiniz, bu bizi de mutlu edecektir.
 
H

hüma-gül

Guest
Allahim insallah evlatlarimiza mutlu ve huzurlu yuva kuran anne ve babalar oluruz
 

Azra

New member
Katılım
15 Mar 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Yaş
35
Konum
istanbul
inşallah kardeşim yazınız için teşekkür
 
Üst Alt