
ADAM OLACAK ÇOCUKLAR DEĞİLDİK BİZ....
Bir hac mevsiminde, safa yada merveydi durduğumuz yer... İki uzağın kabul
görmüş birleşimiydi. Birleşmek, aradığımızı bulmak için deli atlar koşturduk
iki arada.. Ne yetişemedik ne de yetiştik. Ne bulamadık ne de bulduk. Şimdi
bir isyan çoğaltıyoruz en zahmetsiz ağrılarımızdan..
En zahmetli ağrılarımızdan bir savaşçı ağıdı yakıyoruz.. Yetişebilelim, çok
geçmeden kalbimizi esmer atışlara bırakıp, kara sevdaya düşebilelim diye çok
geçmeden!..
Buradan haykırdık ümmete: Fiyakalı marka ceketlerimizle, bin bir türlü
aksesuarlarımızla yüzümüzde kara, kaba ve doğulu bir ifade tutturabilmemiz
mümkün mü.., geçmeden çok! Hala utanmamız mümkün mü dersiniz?.. Yada
yetişmemiz?.. Biz düşündük ve anladık ki;
hayata tebelleş ruhumuzu satmamız mümkündür hala!..
'..'
Bilmem, kaç asır önceydi. Yada kaç asır sonra.. Kimim ben nerdeyim? Emsal mi
taşıyor kavgam.. Kavgam, bahçemde ki çocuk gülüşlerini mi kanırtıyor?..
Bağrımda ki çocuklardan haber mi vardır?.. Haberi mi vardır Kudüslü bir
gelinciğin bahardan?.. Keşmir de çocuklar renklerden en çok pembeye mi
öykünürler?.. Irakta nasıl geçer ramazan? Tel tel kadayıf mı yer Iraklı
babaların evlatları?.. Guantenamo'dan nasıl duyulur noel kutlamaları
dersiniz?
Ya da Batı Şeria'da on beş yaşında zihinsel özürlü bir çocuk öldürülürken
dimağından neler geçmiştir?..
Kent dolusu maraz değmişse bağıma bahçeme, ne varsa isyan açar, isyandan
açar!...
Ağlamalarım isyan, susmalarım isyan.
Mendilim olsun bir de kavgam..
Devingen şiirler gönderirim güvercine, uzakta bir yerde içgüveyi kentime..
Fil ordusu/ acuze. Ebabil uçurdum, suskunluk içre..
Bir yudum sabır içtim, bir vakte kadar Eyyubî bekleyiş belledim..
'.'
Başucumuzda ansiklopedik tarihler birikmiş üst üste. Üst üste periyodik
vurgunlar.. Sinir uçlarından başladımsa sevmeye özgürlüğü, diş geçiremez
süvariler gömgök başkaldırılarıma.. Etken olandır sağ elim.. Sol elim
edilgen..
Öznesiz cümlelere yüklem olmadım hiç. Yüklemsiz cümlelere özne olmayı
sevmedim.. Mağribli çocuklar gördüm mahcup. Orta doğuda yetim gülüşlüler..
Milka çikolata yememişler.. Nesguikli, patlamış mısır gevrekli sevinçler
bilmemişler .. Barbie bebeği hiç olmamış kız çocukları.. Ah!.., saçlarına
toka diye kurşun takanlar.. Taştan bebek sallamışlar ayaklarında bir savaşın
en mahrem köşesinde.. Annesiz sabahlarda annecilik oynamışlar.. Babacılık
oynamışlar çatışma sonrası zamanlarında.. Barış Manço şarkıları duymadınız
hiç.. Adam olacak(!) çocuklar değildiniz zaten!.. Hiç dinlemediniz
annelerinizden pamuk prenses ve yedi cüceler.. Binbir gece masallarında
dolaşmadınız..
Twetyli terlikleriniz olmadı.. Öyle ya kara lastiklerle gidilirdi kavgaya..
Bir hamburgerle geçiştirilecek açlığınız olmadı.. İyi ki olmadı!..
İyi ki, McDonald'sla Coca Cocalı keyifler yaşamadınız!.. İyi ki geçmedi
kursağınızdan hiçbir baldıran zehri…
Uzaktan kumandalı bir tank mıydı oynadığınız?..
Biliyorum, Muhammed Durra ile öğrendiniz savaşçılık olmadığını bu oyunun
adının..
Bir vakte kadar görecekler dediniz milenyum çağının global keyif
çatıcıları…!
Görecekler dünyanın kaç bucak olduğunu!.. Kredi kartlarıyla satın
alabilecekleri fetihler kurgulayıp dursunlar şimdi..
Göbekleri üzerinden yürütsünler hesaplarını varsın.. Varsın şimdi tepinip
dursunlar, dev alış-veriş merkezlerinin kaygan zeminleri üzerlerinde..
Nasılsa çok şükür ümidimiz ve imanımız var hala!..
Ayşe Eyyüpkoca