Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şia İtikadının Kaynakları

anonim

New member
Katılım
11 Eki 2011
Mesajlar
137
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Konum
daha bulunmadi...
Soru 1- Ehlibeyt mektebine göre 'usul-i din'in kaynakları nelerdir?

Cevap: 'Usul-i din'in kaynakları akıl, kitap ve kat'i (mütevatir) sünnettir. Bunlar aslında birbirini tamamlar niteliktedir. Çünkü Allah'ın varlığı ve bazı sıfatları, risalet ve nübüvvetin aslı ve gerekliliği akli delillerle ispatlanmadan kitap ve sünnet delil olamaz. Olsa olsa taklidi bir delil olur. Örneğin Kur'an'ın hakkaniyeti bir kimseye ispat olmadan, Kur'an'dan kendisine delil getirilmesi abes olur. Risalet müessesenin zarureti sabit olmadan, Peygamber'in sözlerini delil olarak göstermek de aynı. Bunun da alternatifsiz yolu akli delillerdir. Elbette temel konular akli delillerle sabit olduktan sonra diğer konularda ve bir takım detaylarda nakli delillere de başvurabiliriz. Gerçi Kur'an ve sünette de bahsettiğim konularda deliller zikredilmiştir, ama bunlar aklı teyid için verilmiştir. Nitekim bunların çoğunda delilden sonra insanlar akletmeğe ve tefekkür etmeye davet ve teşvik edilmişlerdir ki bunun örneklerine Kur'an ayetlerinde sık sık rastlamaktayız.

Soru 2- Mektebin, sünnet ve hadis tanımlaması nedir? Bu iki terim birbirinden farklı mıdır?

Cevap: Sünnet hadisten daha kapsamlı bir tabirdir. Yani hadis, Resulullah'ın (s.a.a) sözlerinden ibarettir. Ama sünnet sözlerle birlikte Allah Resulü'nün fiilleri ve takrirlerini de kapsamaktadır.

Soru: 3- Eğer ki bu ikisi kaynak olarak zikredilebilirse, bunu 'Kitap' tan delillerle ispatlayabilir misiniz?

Cevap: Ehl-i Beyt Mektebi'ne göre Allah Resulü (s.a.a)'in Müslümanlar için düstur niteliği taşıyan bütün emir ve nehiyleri, bir başka deyişle "Sünnet-i Nebevî" tümüyle vahiydir veya vahiyden istifade edilmiştir. Bu yüzden onda içtihad, re'y, kıyas, istihsan gibi şeylerin yeri yoktur. Birçok hadisten istifade edildiği üzere Resul-i Ekrem (s.a.a), hakkında vahiy l olmayan bir konuda kendisine bir şey sorulduğu zaman cevap vermez ve vahyin inmesini beklerdi. Dolayısıyla onun bu manadaki sünneti tabi ki kaynak ve şer'i delildir.

Nitekim Kur'ân'ı Kerim de herhangi bir istisna koymadan: "O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz; O (söyledikleri) ancak vahy olunan bir vahiydir."(Necm / 3-4) buyurmaktadır. Veya bir başka ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: "De ki "Size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum; gaybı da (Allah bildirmeden) bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben ancak bana vahy edilene uyarım..." (Enam / 50)

Yunus Sûresi, 15. ayet de aynı muhtevayı ifade etmektedir. Aynı gerçeği Hak Teala bir başka ayetinde şu cümlelerle açıklıyor: "Şüphesiz biz sana kitabı hak olarak indirdik ki, Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin..." (Nisa / 105)

Bütün bu ayetlerden Allah Resulü'nün verdiği bütün hükümlerin, birer ilahi vahiy olduğunu ve onun kendi indinden herhangi bir emir veya nehiyde ve şer'i bir açıklamada bulunmadığı apaçık ortadadır. Zaten böyle olsaydı, Allah-u Teala mutlak bir şekilde Resulüne itaat etmeyi ümmete muhtelif ayetlerinde farz kılar mıydı? (6) Veya yine hiçbir kayıt koymadan:"...Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah'tan sakınıp-korkun..." (Haşr / 7) buyurur muydu? Yahut: "Ey iman edenler; Allah'a itaat edin; Peygamber'e itaat edin; ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve Resulüne döndürün şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız..." (Nisa / 59) ayetinde ise Peygambere itaatin Allah'a itaat olduğunu, Müslümanların ihtilaflarda ve sorunlardaki başvurmaları gereken merci olduğunu bildirir miydi? Ve bilahare Allah'a ve ahiret gününe gerçek imanın baş şartının Allah'a ve Resulüne itaat edip, onu dinin baş vurulacak gerçek mercii olarak tanıtır mıydı?!

Eğer Peygamber müçtehid olsaydı bir müçtehidin diğer bir müçtehide muhalefet etmesi caiz olduğu için Peygambere de muhalefet caiz olsaydı o zaman Allah aşkına bu ayeti nereye koyacaktınız?: " Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman , mû'min olan bir erkek ve mû'min olan bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık sapıklıkla sapıtmıştır." (Ahzap /36)

Zannedersem bu kadarı Kur'ân'dan yeterlidir. Sünnetten de bir iki örnek vererek bu konuyu noktalamak istiyoruz: İbn-i Amr b.el-As'tan şöyle rivayet edilmiştir: "Ben Peygamber'den (s.a.a) duyduğum her şeyi yazardım. Ancak Kureyş beni bundan alıkoydu. Dediler ki: 'Sen Resulullah'ın her söylediğini yazıyorsun. Allah Resulü (s.a.a) de bir insandır; kızgınlık halinde de hoşnutluk halinde de konuşabilir. (Bu yüzden hata da yapabilir!)"

Ondan sonra yazmaktan vazgeçtim bunu Allah Resulü (s.a.a)'e anlatınca, mübarek parmağıyla ağzını gösterdi ve şöyle buyurdu: "Yaz! Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, bundan (ağzımdan) haktan başka bir şey çıkmaz." (7)

Resulullah (s.a.a), bir ganimet paylaştırmasına itiraz eden bazı Müslümanlara şöyle buyurdu: "Ben size bir şey verdiğimde veya bir şeyden sizi mahrum bıraktığımda bir haznedarım ben; ancak emredildiğim şekilde hareket ederim." ( 8 )

Evet, gördüğünüz gibi: "Allah Resulü bir beşerdir; neticede O da hata yapabilir..." diyenler bizzat Allah Resulünün zamanında dahi eksik değillerdi; ancak gördüğünüz gibi Allah Resulü nasıl hem de yemin ederek onlara gereken cevabı veriyor. Resulü'nden önce Allah'ın kendisi onların cevabını Kur'ân-ı Kerim'de vermiş, ama gören kim! Aynen, Kur'ân'daki:"Namaza yaklaşmayın...." cümlesini görüp de "Sarhoş olduğunuz halde" cümlesini görmeyen veya görmek istemeyen kimsenin misali. Allah Resulü'nün masumiyetinden bahsedildiği zaman hemen "Ya O da bir beşer değil mi?" cümlesine asılıp, Kur'ân'da bu cümlenin ardından gelen ve :"Bana vahy ediliyor..." (Kehf / 110) cümlesini görmeyenler zaten bütün hatayı da bu noktada yapıyorlar. Her şey işte "Bana vahy ediliyor" gerçeğinin altında yatıyor. Zaten böyle olmasaydı Allah-u Teala Resulü'nü insanlara örnek olarak tanıtır mıydı? Öyle bir örnek ki, bütün sözleri, fiilleri ve teyitleriyle insanlara bir ilahi hüccet niteliği taşıyor:
"Hiç şüphesiz sizin için Allah'ın Resulünde güzel bir örnek vardır..." (Ahzap / 21)

Soru 4- Bu kaynakların bize sağlıklı bir kanalla ulaşması mümkün müdür?

Cevap: Resulullah'ın (s.a.a) sünneti olarak bize ulaşan veriler iki kısımdır: Bir kısmı 'haber-i ahad' denilenlerdir ki bunların zayıf olan kısımlarının hiçbir itibarı yoktur. Bir kısmı ise sahih haberlerdir. Bunlar ise, itikadi konularda delil sayılmaz, sadece teyid olarak istifade edilebilir. Çünkü itikadi konularda yakin şarttır ve haberi ahadın senedi sahih bile olsa yakini doğurmaz. Çünkü ravilerin hata yapma ihtimalleri de olabilir vs. Ama fıkhi konularda delil olarak da istifade edilebilir. Çünkü orada yakin şart değildir. Zannı galip de hüccettir. Bu açıklamayla sorunuz da cevabını bulmuş oluyor. Zira haberi vahidin sağlıklı ulaşmama ihtimali olduğu için zaten itikadi konularda delil sayılmaz. Mütevatir habere gelince zaten yakin verici olmazsa, adına mütevatir denmez. Zira mütevatirin anlamı şudur ki bir haber çeşitli zaman ve mekânlarda bulunan ve birbirleriyle bir araya gelip hadisi uydurmak için plan yapma imkan ve ihtimali olmayan muhtelif raviler silsilesi tarafından insanda şüpheye mahal bırakmayacak yoğunlukta nakledilmesidir. Hepsinin top yekûn hata yapmaları da itina edilecek bir ihtimal değildir. Bu da sünneti ihtiva eden o haberin doğruluğunun garantisidir.

Soru 5- 'Kitab'ın korunmuşluğu Allah' a ait iken, sünnet ya da hadisin korunmuşluğunu ne ile ispat edebilirsiniz? Acaba bunu ispat illa da Kur'an yoluyla mı olmalıdır?

Cevap: Evvela Sünnet'in korunmuşluğu diye bir şey söz konusu değildir. Yani tümden böyle bir garanti yoktur. Ama bahsettiğimiz mütevatir sünnetin bize hüccet ve delil oluşunun başlıca delili, Kur'an'dan önce aklın hükmüdür. Kur'an'dan delillerini ise yukarıda zikretmiştik. Söz konusu deliller, Resulullah'ın din adına verdiği bütün direktiflerinin (ister Kur'anî isterse gayri Kur'anî) hüccet ve bağlayıcı olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Resulullah'ın mezkûr niteliği taşıyan sünnetini itibarsız olarak görürsek, o zaman bu ayetler hükmünü kaybeder.

Soru 6- Allah itikadımız ile ilgili konuları 'Kitab'ında eksik mi bırakmıştır ki hadis ya da sünnete veyahut bu konuda başka kaynaklara başvurma gereği duyalım?

Cevap: Bu sorunun cevabını da aslında yukarıdaki açıklamalarımızdan almış olmalısınız. Dediğimiz gibi itikadi konuların aslı ve temelleri, Kur'an'dan önce akli delillerle sabittir. Ancak aslının ispatından sonra Kur'an'da bunları teyid niteliğinde veya detaylar hakkında Kur'an ve sünnette bilgiler verilmiştir. Ahkâmda olduğu gibi itikadi konularda da bu detayların bir kısmının Peygamber'in diliyle açıklanmasının ne sakıncası olabilir? Örneğin itikadi bir konu olan ahiret inancının aslının ve zaruretinin aklen ispatından sonra, öbür dünya hakkındaki bir takım detay bilgilerin muhbiri sadık olan Peygamber vasıtasıyla (yine gayri Kur'anî vahiyle bilgilendikten sonra) insanlara aktarılmasından daha doğal ne olabilir? Allah-u Teala hikmeti gereği ameli konularda olduğu gibi, itikadi konuların bir takım detaylarının da Resulü'nün diliyle açıklanmasını maslahat görmüştür. Elbette bunlar detaylar olduğu için, kesin ve mütevatir olarak sabit olanlarına inanırız, olmayanları hakkında ise en azından susarız.

Belki bu kaygının sebebi şudur ki eğer biz Kur'an'dakilerle yetinirsek, Müslümanlar arasındaki ihtilaflar ortadan kalkmış olur. Fakat sizin de bilmeniz gerekir ki bu yeterli bir gerekçe değildir. Zira hadisleri göz ardı ettiğimizde dahi bu ihtilafların birçoğu aynen devam edecektir. Çünkü itikadi konuları ihtiva eden nice ayetler vardır ki bunların tefsirinde akıl almaz ihtilaflar meydana gelmiştir ve her kes de ayetlerden kedi anladığının doğru olduğunu iddia etmektedir. Örneğin insanların amellerinde mecbur olduğunu iddia eden cebriler de düşüncelerini güya bazı ayetlerin zahirine dayandırmaktadırlar, hür iradeye sahip olduğunu söyleyenler de. Kaza ve kaderi ispat edenler de, inkâr edenler de. Allah-u Teala'nın Kıyamet'te mu'minlerce görüleceğini iddia edenler de, görülmesinin mümkün olmadığını söyleyenler de! Şefaati inkâr edenler de, ispat edenler de. Tevessülün meşru olduğunu söyleyenler de, şirk olduğunu söyleyenler de vs. Buna onlarca örnek sıralamak mümkündür.

İşte bütün bunlardan da anlaşılıyor ki burada en önemli mesele, bizi Peygamber'in sahih sünnetine götürecek, hatta Kur'an ayetlerinin de sahih tefsirine ulaştıracak Kur'an ve Resul referanslı sağlam ve şaibesiz kanal ve kaynakların tespitidir ki ayrı bir tartışma konusudur ve biz bunun Allah Resulü'nün Ehlibeyt'i olduğuna inanıyoruz. VesSelam.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
acaba mütevatir sünnet derken bunlar nelerdir.mesela buhari müslim,tirmizi ebu davud bizim için geçerli kitaplardır sizde de geçerlimidir.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
birde sizde akıl yoluyla kıyası kimler yapar,imamlarınız mı.yoksa müçtehidleriniz varmıdır.
 

anonim

New member
Katılım
11 Eki 2011
Mesajlar
137
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Konum
daha bulunmadi...
acaba mütevatir sünnet derken bunlar nelerdir.mesela buhari müslim,tirmizi ebu davud bizim için geçerli kitaplardır sizde de geçerlimidir.

Mütevatir Hadis, ravi sayısı her hadis tabakasında o kadar fazla olmalı ki normalde bu ravilerin herhangi bir haberi (hadisi) uydurmaları konusunda ittifak etmeleri imkânsız ve naklettikleri hadisin gerçekten sadır olmasını ispatlayacak nitelikteki habere Mütevatir Hadis denir. Bu tür hadislerin sayısı oldukça azdır ancak hadisin doğruluğunu ve hüccet olduğunu kesin olarak ispat eder.
Vahid Haber, ravi sayısı her hadis tabakasında veya tabakanın herhangi birinde tevatür haddinden az olan hadislere denir. Vahid haber yakini doğurmaz ve sadece hadisin senedi muteber olursa hüccet sayılır. hadisler hakkında bir hükme vara bilmek için hadisin senedinde yer alan ravilerin incelenmesi gerekir. Eğer hadisin senedinde yer alan tüm raviler adalet sahibi ve güvenilir ise bu hadis sahih olarak kabul edilir. yok eğer hadisin senedinde bir tane bile olsa zayıf şahıs olsa hadis zayıf olarak kabul edilir ve aynı anlamı destekleyen sahih bir hadis olmadıkca onunla amel edilmez ve o bağlayıcı olmaz.
Âlimler ve muhaddisler ravi için birtakım şartları gerekli görmüşlerdir ki onlardan bazıları şunlardır:
1-İslam
2-İman
3-Buluğ
4-Akıl
5-Adalet
6-Güvenilirlik
7-Hadis Tutanağında ve kaydında Dikkat.
Bizim esas hadis kitabımız Üsuli -Kafi`dir. Biz Buhari, Muslim, Tirmizi, Ebu- Davud`un hadis kitaplarındakı hadisleri referans olarak almayız. Hadis konusunda baş vurduğumuz esas merci Kütüb`i Erbaa diye bilinen hadis kitablarıdır :Küleyni: Üsuli-Kâfi , Şeyh Sadûk: Men lâ yahduruhu'l-fakih, Ebu Cafer et-Tûsî :Tehzibu'l-Ahkam, Ebu Cafer et-Tûsî : el-İstibsar.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
bir sorum daha var ebu hureyre r.a hz.aişe r.ah gibi bazı bizce hadislerin bir çoğunun sıhatli olarak gelmesini sağlamış ashabı kiram efendilerimizin hadisleri sizde de kaynak mıdır
 

anonim

New member
Katılım
11 Eki 2011
Mesajlar
137
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Konum
daha bulunmadi...
Ebu Hureyre bize göre zayıf ravi sayılır.Ama Hz. Aişe `den de rivayet edilen hadislerde de yukarıda belirtdiğimiz kriterler (Eğer hadisin senedinde yer alan tüm raviler adalet sahibi ve güvenilir ise bu hadis sahih olarak kabul edilir. yok eğer hadisin senedinde bir tane bile olsa zayıf şahıs olsa hadis zayıf olarak kabul edilir ve aynı anlamı destekleyen sahih bir hadis olmadıkca onunla amel edilmez ve o bağlayıcı olmaz.) geçerlidir. Yani hadisdeki zincirleme ravilerin durumuna dikkat ederiz.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
sorularımızı hoş görüşünüz bizi sevindirdi.bir kaç sualimiz daha var.1-muta nikahı caiz mi neden 2-namazlarda secde yaptığınız yere bir taş koyuyormusunuz evetse neden 3-hz.muaviye r.a sizce ashabtanmı nasıl görüyorsunuz.
 

anonim

New member
Katılım
11 Eki 2011
Mesajlar
137
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Konum
daha bulunmadi...
Buyurun, kardeşim ne demek . Seviyenin korunduğu sürece sorularınıza cevab vermek için elimizden gelen gayreti esirgemeyiz.
Önce size sorayım mut`a nikah derken ne anlıyorsunuz geçici nikah mı? Bide Kuran`da mut`a nikahın bahsi geçer mi?
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
biz süreli bir akidleşme anlıoyruz.Kuranda geçmez bildiğim kadarıyla..yalnız hayberin fethinden önce caiz bir nikahtı.o zamana kadar.sonra ehil merkep eti ve muta nikahı yasaklandı.resulullah sav tarafından..bldiğim bu
 

anonim

New member
Katılım
11 Eki 2011
Mesajlar
137
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Konum
daha bulunmadi...
Peygamberimizin (s.a.a.s) kendi indinden bir şeye izin vermeyeceğini biliyoruz. Allah (cc) Kuran`da böyle diyor. Şimdi eğer Kuran`da yoksa Peygamberimiz (s.a.a.s) hangi esasla Hayber fethine kadar caiz göre bilir .

Kuran`da bahsi geçer hem de Nisa suresinin 24. Ayetinde.

Bize Hasan El-Huîvâni rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Afc-dürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Ata' şunu söyledi: Câbir b. Abdillah Umre yaparak geldi. Biz de evinde onun yanına vardık. Derken cemaat ona bazı şeyler sordular. Son*ra mût'a'dan söz açtılar. Câbir :
«Evet, Resûlüliah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile Ebû Bekir ve Ömer zamanlarında biz mût'a yaptık.» dedi.
(Muslim es-sahih hadis 1405)
Hz. Ömer şöyle dedi: “Kur’an işte bu Kur’an, ALLAH'ın Rasûlü (s) ise o (bildiğiniz) Rasûl! ALLAH'ın Rasûlü (s) zamanında iki müt’a vardı: Biri hac müt’ası, öteki ise kadın müt’ası. ben ikisinide yasaklıyorum"
Ahmed İbni Hanbel-Müsned:cilt I,52, cilt III,298
Sünni ve şii alimlerince kuvvetli olan Halife Ömer`in yasaklamasıdır.
Eğer geçici nikahın ehli sunnet mezheplerinde olmadığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Mesela Hanefi, Maliki, ve Hanbeli fukahasına göre; “Bir kimse, geçici bir süreyle evlendiğini içinde gizleyerek bir kadınla nikâhlansa; bu nikâh câiz ve sahihtir.” Hatta Mâlikîler, kadın tarafı erkeğin bu niyetini anlasa bile o nikâhı geçerli sayıyor. Bir de yanılmıyorsam Hanefi mezhebinde on günden az niyetiyle nikah yapılması nı da caiz görmüştür.Sonuç olarak fark var mı? Yok. Tek fark şia dolayısıyla değil de direkt caiz görer ve niyet açıkca belirtilir. Mut`a nikah Allah`ın (cc) müslümanlara verdiği bir ruhsatdır, izin verildi diyede suiistimal edilemez, zinaya sebebiyet verdiğini düşünmüyoruz, Sünni ve Şii arasında zina İstatistiği yapıldıda mı böyle düşünelim ve etrafında neden bukadar fırtına koparılıyor anlamış değiliz. herkes bunu uyguluyor diye birşey de yok, mesela Allah (cc) müminlere dört eşe sahib olma ruhsatı da vermiş, acaba kaçımız dört eşliyiz.

İmam Ali (a.s) “Şayet Ömer muta nikahını yasaklamış olmasaydı, şaki olanlar dışında kimse zina etmiş olmazdı.” (Ebu Cafer Taberi, “ Tefsiri et-Taberi”, Nisa suresinin tefsiri, hadis 9042)
 

anonim

New member
Katılım
11 Eki 2011
Mesajlar
137
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Konum
daha bulunmadi...
Mut`a nikah zina sayılamayacağının da bir sebebi mut`a nikahla nikahladığınız İslam hukuku çerçevesinde eşin sahip olduğu tüm hukuklara sahibdir nikah süresince eşinizdir.

İslamın tüm mezheplerinde olduğu gibi secde ancak ve ancak Allah`a yapılır. Diğer tüm amellerimizi O`nun rizasına nail olmak için yaparız. Hz. Muhammed (s.a.a.s)çoğu kez kuru ve sert toprağa, bazen de hasıra secde ederdi. Bir keresinde çamurlu ve ıslak olan zemine secde ettiği ve mübarek başını secdedenkaldırdığında alnından çamurlu sular damladığı görülmüştü. İmamlarımızın hayatlarına baktığımızda onların toprağa, toprak olmadıkta topraktan biten yenilmeyen, giyilmeyen veb şeyler üzerinde secde etdiklerini görürüz.Biz de toprağa secde ederken Kerbela toprağından hazırlanmış mühüre secde ederiz. Neden? bir kardeşimiz zamanında şu cümlelerle çok güzel nitelendirmiş: “...kendisini Allâh’ın huzurunda daha zelil ve hakir hissetmek için, kıymetli, süslü-püslü halı veya seccâdeler yerine taş, toprak, hasır, tahta veya basit ve sâde bir bez üzerine secde etmelidir.İşte bu noktada, insanın alnını toprağa sürmesi ile secdenin derin anlamı arasındaki sıkı bir bağ karşımıza çıkar. Kul; her aynaya baktığında gururla ve beğenerek seyrettiği şerefli başını, secde ânında toprağa koymakla, menşeini hatırlayıp kendine dönmekte ve şu değer verdiği vücûdunu değersiz bir nesneden yaratarak ona şekil ve biçim veren yüce yaratıcıya yönelmektedir. Böylece topraktan yaratıldığını ve yine toprak olacağını, Allâh’tan geldiğini ve yine Allâh’a döneceğini hatırlayarak Rabbine daha yakın hissetmektedir kendisini...”
Gece-gece Muaviye konusuna girmeye hiç niyetim yok artık anlarsın
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
"Enbiyâdan sonra nev‘-i beşerin en efdali Sahâbe olduğu, Ehl-i Sünnet ve Cemâatin icmâı bir huccet-i kātıadır . Yoksa Sûre-i Feth’in âhirinde sitâyişkârâne tavsîfât-ı Rabbâniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil ve Kur’ân’ın medh ü senâsına mazhar olan Sahâbelere, fazîlet-i külliye nokta-i nazarında yetişilemez....."
 

anonim

New member
Katılım
11 Eki 2011
Mesajlar
137
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Konum
daha bulunmadi...
Peygamberi (s.a.a.s) dünya gözüyle değil hem de gönül gözüyle görenlerdi yüce makam sahibleri.
Merhamet çok güzel sıfatdır ama adaletin önüne geçmemesine dikkat edilmeli.
 

EhliSünnetinKalesi

New member
Katılım
27 Ocak 2012
Mesajlar
11
Tepkime puanı
1
Puanları
0
şia takiye çok yapar burdada bu arkadaş çok takiye yapıyor hz.ebubekir hz.ömer hz.osman hz.muaviye söven onlara nalet okuyan bir mezhep kaynaklarıda kendileri gibi sapıkdır hz.ömer hz.ebubekir hz.muaviye hakkında size istediğiniz kadar hadis getirirm ama şia nın tipik lafı sahih mi allah sizi affetsin sahabeye sövenlerle işimiz olmaz gelmiş burda şirin görünmeye çalışıyo
 

anonim

New member
Katılım
11 Eki 2011
Mesajlar
137
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Konum
daha bulunmadi...
Bizim Allah`tan başka kimseden korkumuz ve çekineceğimiz yok. Ben şia olduğumu bildirmeseydim nereden bilecektin ha EhliSunnetinkalesi...:D Madem o kadar çok biliyorsun yaz, cevabımız var elbet!
 

EhliSünnetinKalesi

New member
Katılım
27 Ocak 2012
Mesajlar
11
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Burda sahabe hakkında hadisler sahih hepsi


1 İmam Buhârî ve Müslim'in yanında, kütüb-ü sahiha rivayet ediyor; ravi, hadiste ashabın gençlerinden ve kendisini Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) gibi Allah Resûlü'ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) vakfedenlerden Ebû Said el-Hudrî:




"Ashabım hakkında uygunsuz sözler söylemeyin! Eğer, sizden birinin Uhud Dağı kadar altını olsa ve bunun tamamını Allah yolunda infak etse, bu, onların bir-iki avuçluk infakına, hatta yarısına bile mukabil gelmez"[1]


Zira onlar, İslâm davasına en çetin günlerde sahip çıktılar Dolayısıyla, ashab-ı kirama dil uzatmak, bir Müslümanın yapacağı iş değildir


Dün bir kısım bâtıl mezhep taraftarlarına, bugün de İs*lâm'a cibilli düşman müsteşriklere uyan ve batının sanayi şoku, teknoloji şoku karşısında şaşkın; hatta onları İslâmî ilimlerde de mihrap edinen birtakım zavallı Müslümanların yaptığı gibi, biz, ashab hakkında asla uygunsuz sözlerde bulunmayız ve de bulunmamalıyız


2 Tirmizî, Ahmed b Hanbel ve İbn Hibban, Abdullah b Mugaffel'den rivayet ediyor:






"Allah Allah! Aman ashabım hakkında söz söylemekten sakının! Allah Allah! Aman ashabım hakkında söz söylemekten sakının! Zinhâr, benden sonra onları hedef almayın! Onları seven, beni sevdiği için sever; onlara buğzeden, bana buğzettiği için buğzeder Onlara eziyet veren, bana eziyet vermiş, bana eziyet verense Allah'a eziyet etmiş sayılır Allah'a eziyet vereni de, Allah hemen cezalandırır"[2]


3 Yine, İmam Müslim rivayet ediyor:






"Yıldızlar, sema için emniyet sebebidir; (yani, semanın emniyetini, nizam ve intizamını sağlayan, yıldızların kendi aralarındaki nizam ve intizamlarıdır) Yıldızların nizam ve intizamı bozulduğu zaman, semanın düzeni bozulur ve sema için vârid olan tehdit zuhur eder Ben de, ashabım için bir emniyet ve güven kaynağıyım (Hayatta kaldığım sürece, ashabım arasında nizam, intizam ve güven devam edecektir) Ben gittiğim zaman, ashabım için vârid olan tehdit, onların başlarına gelecektir Ashabım da, umum ümmetim için bir emniyet ve güven kaynağıdır Ashabım gidince de, ümmetimin başına çok şey gelecek ve çeşitli gaileler açılacaktır"[3]


Kıyametin vukûu, yıldızların tesbih taneleri gibi etrafa saçılmalarıyla meydana gelecektir Aynı şekilde, Efendimiz, ashabı için; ashabı da ümmeti için, tesbihin imamesi gibidirler Allah Resûlü, ashabının nizam ve intizamı adına kendini; içinde ebrâr, evliyâ, asfiyâ ve mukarrabînin bulunduğu ümmeti için de ashabını nazara vermektedir


4 Buhârî, Müslim ve daha başka kütüb-ü sahihanın rivayet ettiği bir diğer hadis-i şerifte de Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:






"İnsanların en hayırlıları, benim şu içinde bulunduğum asırda yaşayanlardır (Ak Çağ bu aydınlık çağdır) sonra onların peşinden gelenler (tâbiîn), daha sonra da onların peşinden gelenler (tebe-i tâbiîn) Onlardan sonra (kötü) bir nesil gelecek Birinin şehadeti yeminini, yemini de şehadetini geçecektir"[4] Sonra, yalan asrı gelir Şehadetleri yeminlerinin, yeminleri de şehadetlerinin önüne geçen hulfulvaad asrı; yalan, yalan yere yemin ve yalancı şahitlik çağı


"Sahabe, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîn Asrı" yalanın olmadığı ve yalandan alabildiğine uzak ve müberrâ kalındığı asırdır Tebe-i tâbiînden sonra yalan zuhur etmiş, Mutezile imamları, Mürcie imamları, Müşebbihe imamları yalana çanak tutmuşlardır Ve artık herkes, yalan söylemektedir


Müsteşrikler yalan söylemekte, sahabe, tâbiîn ve tebe-i tâbiîne yalan isnad edenler yalan söylemekte ve ilimde batıyı mihrap edinen; batı karşısında başı dönmüş, şoke olmuş zavallılar da bu yalana ortak olmaktadırlar


5 Taberânî ve İbn Esîr'in, Kûfe'ye gönderirken Hz Ömer'in, kendisi hakkında: "Ey Kûfeliler, sizi nefsime tercih etmeseydim, İbn Mesud'u size göndermezdim"[5] dediğini rivayet ettikleri Abdullah İbn Mesud'dan hadis kitapları şunu naklediyorlar:






"Allah, kendisine kullukla serfiraz olanların kalblerine baktı, baktı da, Hz Muhammed'i (sallallâhu aleyhi ve sellem) seçti ve mahlukatına nebi olarak gönderdi Sonra da insanların kalblerine baktı (ve O'na ümmet olabilecek, kendisi gibi ısmarlama insanlar olarak) O'nun ashabını seçti; (Ebû Bekir'i seçti, Ömer'i seçti, Osman'ı, Ali'yi, Zübeyr'i, Talha'yı, Abdurrahman İbn Avf'ı, Ebû Ubeyde İbn Cerrah'ı seçti) onları dininin yardımcıları ve peygamberinin vezirleri yaptı"[6]


6 Yine, Ebû Nuaym Hilye'sinde Abdullah İbn Ömer'den naklediyor:






"Kim dosdoğru bir yol tutup gitmek istiyorsa şu ölüp gidenlerin yolunu tutsun Zira onlar Hz Muhammed'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashabıdır: Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashabı, O'nun ümmetinin en hayırlılarıdır (Ümmet içinde büyük insanlar gelebilir, evliyâ, asfiyâ gelebilir ama, mutlak hayır ve fazilet ashab-ı kirama aittir) Onlar ümmet içinde kalbleri en temiz, en duru, ilimleri en derin ve (kulluk adına) tekellüften (yapmacıklıktan) en uzak olanlardır Onlar, Allah'ın, Nebi'sine dost olarak seçtiği, dinin tebliği, insanlara ulaştırılması için ihtiyar ettiği kimselerdir Ahlâkınızı ahlâklarına, gidişatınızı gidişatlarına benzetmek için çaba sarf edin! Onlar, Hz Muhammed'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashabıdır Allah'a, o Kâbe'nin Rabbine yemin olsun ki, Allah Resûlü'nün ashabı dosdoğru bir hidayet üzereydiler"[7]




[1] Buhârî, fedâilü'l-ashab 5; Müslim, fedâilü's-sahabe 221; Tirmizî, menâkıb 58
[2] Tirmizî, menâkıb 58; Ahmed b Hanbel, el-Müsned, 5/57; İbn Hibbân, es-Sahih, 16/244
[3] Müslim, fedâilü's-sahabe 207
[4] Buhârî, fedâilü'l-ashab 1; Müslim, fedâilü's-sahabe 212; Tirmizî, menâkıb 56
[5] Tabarânî, el-Mu'cemu'l-kebîr, 9/86; İbn Esîr, Üsdü'l-gâbe, 3/388
[6] Ahmed b Hanbel, el-Müsned, 1/379; Taberânî, el-Mu'cemu'l-kebîr, 9/112; Ebû Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, 1/375
[7] Ebû Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, 1/305
 
Üst Alt