alptraum
New member
- Katılım
- 1 Ocak 2005
- Mesajlar
- 2,908
- Tepkime puanı
- 166
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- Aþk`dan
- Web sitesi
- www.muhakeme.net
Zahir dış, batın ise iç anlamındadır.
Şu görünen alem, göremediğimiz nice sırlar taşıdığı gibi, Kur’an-ı Kerim de ilk hatıra gelen manasının ötesinde nice nükteler taşır. Peygamber Efendimiz (asm) “Kuranın zahiri, batını, haddi, matlaı vardır.” hadisiyle Kur’anın mana zenginliğine işaret eder.
Hadiste belirtilen “zahir, batın, had, matla” ifadeleri yoruma açıktır. Bazıları “zahiri tilavet, batını fehim, haddi helal ve haram, matlaı vaad ve vaid gibi esrarıdır” şeklinde yorumlamışlardır.
Sabunî, “zahiri ehl-i ilme görülen mana, batını erbab-ı hakikatın muttali olduğu esrar” şeklinde değerlendirir.
Keza, “Ayetin zahiri lafzı, batını te’vilidir” denilmiştir. Kur’anda zikredilen kıssaların zahiri önceki ümmetlerin helakini haber vermektir, batını ise, başkalarına ibreti ifade eder.
Kur’an zahiri ve batınıyla bir bütündür. Nasıl ki lafız ve mana bir ve beraber mütalaa edilir; insan ceset ve ruhuyla mükemmel bir sistem oluşturur. Onun gibi, Kur’anın zahir ve batın manaları da muazzam bir bütünlük içindedir. Sadece zahire veya batına bakmakla Kur’anı hakkıyla anlayamayız. Zerkeşî’nin ifadesiyle “Zahiri iyi bilmeden batına ulaşılamaz. Ulaştığını söyleyen, kapıyı geçmeden evin ortasına ulaştığını iddia edene benzer.”Kur’anın sadece zahirine göre hüküm vermek Zahirilik mezhebini, sadece batınına dikkat etmek Batınilik ekolünü, zahiri kabulle beraber ince batıni manaları görmeye çalışmak da İşarî Tefsir mektebini netice vermiştir.
Büyük Müfessir Hamdi Yazır şöyle der:
“Şüphe yok ki Kur’an apaçık bir Arapça ile inmiştir. Kur’anın dili, bilmece ve muamma gibi remizden ibaret sembolik bir ifade değildir. Ve şüphe yok ki nasslarda asıl olan, bir karine-i mania olmadıkça, zahiri üzere hamlolunmaktır. Bununla beraber, Kur’anın Ümmü’l-Kitap olan muhkematının yanında 'hafi, müşkil, mücmel ve müteşabihatı; hakikatı, mecazı, sarihi, kinayesi, istiaresi, temsili, tansısi, îmâsı, belağatının nükteleri, tarizleri, telmihleri remizleri' de vardır. Bütün bunlarda en açık olan mana maksud olmakla beraber, müstetbeat-ı terakib denilen ve tâli derecede matlup olan nice ifadeler de vardır... Herhalde zahirilikte ifrat etmek de, batınilikte ifrat etmek kadar zararlıdır.”
Belağatın zirvesinde yer alan Kur’an ayetlerini sadece zahirine göre yorumlamak insanı yanıltabilir. Zira Kur’an ayetlerinde medih suretinde zem, emir suretinde tehdid, haber suretinde emir... görmek mümkündür.
Meselâ, “Münafıkları elim bir azapla müjdele!” (Nisa, 138) ayeti zahiren müjde ifade etse de hakikatta bir “tehekküm”, yani ince bir alay bildirir.
Kâfirlere yönelik “Dilediğinizi yapın!” (Fussilet. 40) ayeti tehdit ifade eder.
“Anneler evlatlarını iki yıl emzirirler” (Bakara, 233) ve “Boşanmış kadınlar evlenmeden üç hayız müddeti beklerler” (Bakara, 228) ayetleri haber suretinde birer emirdir.
“İhramdan çıktığınızda avlanın” (Maide, 2) ve “Cum’a namazını kıldığınızda yeryüzüne dağılın.” (Cum’a, 10) ayetleri ise emir suretinde ibaha (müsaade, mübah görme) ifade ederler. Yani “ihramdan çıktığınızda avlanabilir, Cum’ayı bitirince dağılabilirsiniz.” demektir. Yoksa her ihramdan çıkanın avlanması, Cum’a namazı bitiminde herkesin dağılması gerekmez.
Şu görünen alem, göremediğimiz nice sırlar taşıdığı gibi, Kur’an-ı Kerim de ilk hatıra gelen manasının ötesinde nice nükteler taşır. Peygamber Efendimiz (asm) “Kuranın zahiri, batını, haddi, matlaı vardır.” hadisiyle Kur’anın mana zenginliğine işaret eder.
Hadiste belirtilen “zahir, batın, had, matla” ifadeleri yoruma açıktır. Bazıları “zahiri tilavet, batını fehim, haddi helal ve haram, matlaı vaad ve vaid gibi esrarıdır” şeklinde yorumlamışlardır.
Sabunî, “zahiri ehl-i ilme görülen mana, batını erbab-ı hakikatın muttali olduğu esrar” şeklinde değerlendirir.
Keza, “Ayetin zahiri lafzı, batını te’vilidir” denilmiştir. Kur’anda zikredilen kıssaların zahiri önceki ümmetlerin helakini haber vermektir, batını ise, başkalarına ibreti ifade eder.
Kur’an zahiri ve batınıyla bir bütündür. Nasıl ki lafız ve mana bir ve beraber mütalaa edilir; insan ceset ve ruhuyla mükemmel bir sistem oluşturur. Onun gibi, Kur’anın zahir ve batın manaları da muazzam bir bütünlük içindedir. Sadece zahire veya batına bakmakla Kur’anı hakkıyla anlayamayız. Zerkeşî’nin ifadesiyle “Zahiri iyi bilmeden batına ulaşılamaz. Ulaştığını söyleyen, kapıyı geçmeden evin ortasına ulaştığını iddia edene benzer.”Kur’anın sadece zahirine göre hüküm vermek Zahirilik mezhebini, sadece batınına dikkat etmek Batınilik ekolünü, zahiri kabulle beraber ince batıni manaları görmeye çalışmak da İşarî Tefsir mektebini netice vermiştir.
Büyük Müfessir Hamdi Yazır şöyle der:
“Şüphe yok ki Kur’an apaçık bir Arapça ile inmiştir. Kur’anın dili, bilmece ve muamma gibi remizden ibaret sembolik bir ifade değildir. Ve şüphe yok ki nasslarda asıl olan, bir karine-i mania olmadıkça, zahiri üzere hamlolunmaktır. Bununla beraber, Kur’anın Ümmü’l-Kitap olan muhkematının yanında 'hafi, müşkil, mücmel ve müteşabihatı; hakikatı, mecazı, sarihi, kinayesi, istiaresi, temsili, tansısi, îmâsı, belağatının nükteleri, tarizleri, telmihleri remizleri' de vardır. Bütün bunlarda en açık olan mana maksud olmakla beraber, müstetbeat-ı terakib denilen ve tâli derecede matlup olan nice ifadeler de vardır... Herhalde zahirilikte ifrat etmek de, batınilikte ifrat etmek kadar zararlıdır.”
Belağatın zirvesinde yer alan Kur’an ayetlerini sadece zahirine göre yorumlamak insanı yanıltabilir. Zira Kur’an ayetlerinde medih suretinde zem, emir suretinde tehdid, haber suretinde emir... görmek mümkündür.
Meselâ, “Münafıkları elim bir azapla müjdele!” (Nisa, 138) ayeti zahiren müjde ifade etse de hakikatta bir “tehekküm”, yani ince bir alay bildirir.
Kâfirlere yönelik “Dilediğinizi yapın!” (Fussilet. 40) ayeti tehdit ifade eder.
“Anneler evlatlarını iki yıl emzirirler” (Bakara, 233) ve “Boşanmış kadınlar evlenmeden üç hayız müddeti beklerler” (Bakara, 228) ayetleri haber suretinde birer emirdir.
“İhramdan çıktığınızda avlanın” (Maide, 2) ve “Cum’a namazını kıldığınızda yeryüzüne dağılın.” (Cum’a, 10) ayetleri ise emir suretinde ibaha (müsaade, mübah görme) ifade ederler. Yani “ihramdan çıktığınızda avlanabilir, Cum’ayı bitirince dağılabilirsiniz.” demektir. Yoksa her ihramdan çıkanın avlanması, Cum’a namazı bitiminde herkesin dağılması gerekmez.