alptraum
New member
- Katılım
- 1 Ocak 2005
- Mesajlar
- 2,908
- Tepkime puanı
- 166
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- Aþk`dan
- Web sitesi
- www.muhakeme.net
nsan, çok yönlü ve çok kapasiteli bir varlıktır. Bu cihetle, onun belli bir alandaki cüz`i bir başarıyla teselli bulmak yerine, her alanda büyük olmaya çalışması gerekir. Zira "mevcuda iktifa dûn-himmetliktir." (Nursi, Mektubat, s. 477) Yani, eldekiyle yetinmek gayretsizliktir.
Eskide "hüsn-i külli" denilen ve günümüzde "toplam kalite" adıyla ifade edilen bir esası, kişinin kabiliyet ve kapasitesini değerlendirmesi açısından da ele alabiliriz. Şöyle ki:
Cenab-ı Hak, bütün kemal sıfatlarıyla muttasıftır. O`nun bütün isimleri, kemalatının birer ünvanıdırlar. Mesela O, yaratıcı olduğu gibi, aynı zamanda rızık verendir. Adil olduğu gibi, aynı zamanda affedendir. Şekillendiren olduğu gibi, aynı zamanda en güzel renklerle renklendirendir...
Her biri birer sanat harikası olan varlıklardaki mükemmellik, onların yaratıcısındaki mükemmelliğin en güzel bir delilidir. Mesela, meyve olarak yediğimiz elma, hem şekil, hem renk, hem desen, hem gıda... olarak en güzel bir tarzdadır. Onun ağacı, en ideal boyutlardadır. Sözgelimi kavak gibi uzun değildir. Bir süs bitkisi gibi kısa değildir. Şekil olarak tam bir tenasüp içindedir...
İşte, insan dahi Allah`ın en seçkin muhatabı olarak, "İlahi ahlak" ile ahlaklanmalı, her cihetten en mükemmel olmaya gayret göstermelidir. İlimde zirvelere doğru yol alan birisi, amelde de zirveyi zorlamalı, bildiği meseleleri ifadede güçlük çekmemeli, beşerî ilişkilerde rahat hareket edebilmelidir...
Said Havva, ilk müslümanlarla sonraki nesiller arasındaki farka şu şekilde işaret eder: "İlk müslümanlar; alim, zahit, abid, savaşcı, davetci, cesur, net tavırlı, hikmet sahibi, siyasi, idareci, akıllı, ferasetli... idi. Sonraki müslümanlar ise, bu özellikleri bir bütün olarak kendinde gösteremiyor. Bakıyorsunuz alim bir insan; fakat cihadı bilmiyor. Yahut, cihadı biliyor, Allah`ı tanımakta noksan.. Veya siyasetci; fakat, ilim ve hikmet sahibi değil..." (Said Havva, Cünudullah, Daru`l-Kütübi`l-İlmiyye, Beyrut, s. 168)
Fransız düşünür Lamartin`in Hz. Peygamberle ilgili şu tesbiti konumuz açısından son derece manidardır: "Büyüklüğün ölçüsü hangi kemal vasıf kabul edilirse edilsin, insanlık tarihinin kaydettiği en büyük şahıs Hz. Muhammed`dir (asm.)" O, ibadette zirvede olduğu gibi beşeri ilişkilerde de zirvededir. Bir aile reisi olarak en mükemmeli gösterdiği gibi, bir devlet reisi olarak ta en mükemmeldir. Affetmekte en ileride olduğu gibi, yeri geldiğinde cephede en başarılı bir kumandandır...
Bu cihetle baktığımızda, insanın önünde sadece bir zirve değil, pek çok zirveler olduğu görülecektir. Adeta her hedef bir ufuktur. O ufka varıldığında, başka ufuklar insanın karşısında arz-ı endam etmektedir.
Böylece, her alanda başarıya göz dikmiş bir insanın ömrü, bir ufuktan bir başka ufka, oradan yeni ufuklara doğru yol almakla devam edip gidecektir. "Salaten tüncina" duasında, Cenab-ı Haktan istemiş olduğumuz "aksa`l- ğâyât"ın (en ileri hedeflerin) bir sırrı herhalde bu olsa gerektir.
Eskide "hüsn-i külli" denilen ve günümüzde "toplam kalite" adıyla ifade edilen bir esası, kişinin kabiliyet ve kapasitesini değerlendirmesi açısından da ele alabiliriz. Şöyle ki:
Cenab-ı Hak, bütün kemal sıfatlarıyla muttasıftır. O`nun bütün isimleri, kemalatının birer ünvanıdırlar. Mesela O, yaratıcı olduğu gibi, aynı zamanda rızık verendir. Adil olduğu gibi, aynı zamanda affedendir. Şekillendiren olduğu gibi, aynı zamanda en güzel renklerle renklendirendir...
Her biri birer sanat harikası olan varlıklardaki mükemmellik, onların yaratıcısındaki mükemmelliğin en güzel bir delilidir. Mesela, meyve olarak yediğimiz elma, hem şekil, hem renk, hem desen, hem gıda... olarak en güzel bir tarzdadır. Onun ağacı, en ideal boyutlardadır. Sözgelimi kavak gibi uzun değildir. Bir süs bitkisi gibi kısa değildir. Şekil olarak tam bir tenasüp içindedir...
İşte, insan dahi Allah`ın en seçkin muhatabı olarak, "İlahi ahlak" ile ahlaklanmalı, her cihetten en mükemmel olmaya gayret göstermelidir. İlimde zirvelere doğru yol alan birisi, amelde de zirveyi zorlamalı, bildiği meseleleri ifadede güçlük çekmemeli, beşerî ilişkilerde rahat hareket edebilmelidir...
Said Havva, ilk müslümanlarla sonraki nesiller arasındaki farka şu şekilde işaret eder: "İlk müslümanlar; alim, zahit, abid, savaşcı, davetci, cesur, net tavırlı, hikmet sahibi, siyasi, idareci, akıllı, ferasetli... idi. Sonraki müslümanlar ise, bu özellikleri bir bütün olarak kendinde gösteremiyor. Bakıyorsunuz alim bir insan; fakat cihadı bilmiyor. Yahut, cihadı biliyor, Allah`ı tanımakta noksan.. Veya siyasetci; fakat, ilim ve hikmet sahibi değil..." (Said Havva, Cünudullah, Daru`l-Kütübi`l-İlmiyye, Beyrut, s. 168)
Fransız düşünür Lamartin`in Hz. Peygamberle ilgili şu tesbiti konumuz açısından son derece manidardır: "Büyüklüğün ölçüsü hangi kemal vasıf kabul edilirse edilsin, insanlık tarihinin kaydettiği en büyük şahıs Hz. Muhammed`dir (asm.)" O, ibadette zirvede olduğu gibi beşeri ilişkilerde de zirvededir. Bir aile reisi olarak en mükemmeli gösterdiği gibi, bir devlet reisi olarak ta en mükemmeldir. Affetmekte en ileride olduğu gibi, yeri geldiğinde cephede en başarılı bir kumandandır...
Bu cihetle baktığımızda, insanın önünde sadece bir zirve değil, pek çok zirveler olduğu görülecektir. Adeta her hedef bir ufuktur. O ufka varıldığında, başka ufuklar insanın karşısında arz-ı endam etmektedir.
Böylece, her alanda başarıya göz dikmiş bir insanın ömrü, bir ufuktan bir başka ufka, oradan yeni ufuklara doğru yol almakla devam edip gidecektir. "Salaten tüncina" duasında, Cenab-ı Haktan istemiş olduğumuz "aksa`l- ğâyât"ın (en ileri hedeflerin) bir sırrı herhalde bu olsa gerektir.