Gül_i Rana
New member
Yaşarken öyle bir yere gelmişiz ki başkalarının söylediklerini önemsemekten kendimize söyleyecek sözümüz kalmamış.
Utancımızdan hayatımızdaki aynaları kaldırmışız.
Kendimizden korkar olmuşuz.
Adımızdan
sözümüzden, yazgımızdan,her şeyimizden…
O kadar çok hayal kurmuşuz ki olmayacak,gerçekleşmeyecek…
Ve öylesine içinde kaybolmuşuz ki gerçekle yüzleşmeye cesaretimiz kalmamış.
Hayal denizinde boğulmayı bile göze almışız kurtulmak elimizdeyken…
Hayatımız hiç önünden ayrılmadığımız bir makineye bağlanmış.
Öyle bağlanmışız ki gerçeğe,hayata anahtarsız kilitler vurmuşuz.
Televizyon mu gerçek yoksa gerçek mi televizyon karıştırır olmuşuz.
Sil deseler gözümüzü kırpmadan sileriz bütün geçmişimizi.
Mutluluk,acı,kederleri,dostlukları bile silmeye razıyız.
Yeter ki baştan başlama şansını elde edelim.
Bir daha pişman olmayacak, hata yapmayacakmışız gibi…
Neden bu utanç neden bu korku…
Cevaplayamadığımız sorularla mücadele etmek yerine yine o anlamsız kutunun anlamsız hayatlarına hapsetmişiz kendimizi.
Farkında olmadan o kadar çok bağırmışız ki kulaklarımız sağır olmuş.
O kadar çok isyan
acı dolu şarkılar söylemişiz ki dilimiz başka söz bilmez olmuş.
Gözümüzü hayaller öylesine bürümüş ki gerçek karşımıza çıktığında bir deve misali başımızı toprağa gömmüşüz.
Hep aynı yaşamışız. Daha fazlasını istemekten
daha fazla güçlü olmaktan
hep elde etmekten ileri gelmiş hayatımız. Hep aynı yaşamışız. Seçeneklerle dolu hayattan hiçbir tercih yapmadan sönmüşüz.
Yahya Kemal’in sessiz gemisi limanımıza yanaştığında ya da onun deyimiyle “demir almak günü gelirse zamandan” işte asıl gerçek çırılçıplak karşımızdadır.
Bütün aynalar biz istemesek de solup giden hayatımızı yansıtır.
Geriye baktığımızda kendimize ait hiçbir şey bırakmadan bir söz bile söylemeden ölümün kollarına teslim oluruz.
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadığımız şu dünyadan hiç yaşamamış gibi ölürüz.
Utancımızdan hayatımızdaki aynaları kaldırmışız.
Kendimizden korkar olmuşuz.
Adımızdan
O kadar çok hayal kurmuşuz ki olmayacak,gerçekleşmeyecek…
Ve öylesine içinde kaybolmuşuz ki gerçekle yüzleşmeye cesaretimiz kalmamış.
Hayal denizinde boğulmayı bile göze almışız kurtulmak elimizdeyken…
Hayatımız hiç önünden ayrılmadığımız bir makineye bağlanmış.
Öyle bağlanmışız ki gerçeğe,hayata anahtarsız kilitler vurmuşuz.
Televizyon mu gerçek yoksa gerçek mi televizyon karıştırır olmuşuz.
Sil deseler gözümüzü kırpmadan sileriz bütün geçmişimizi.
Mutluluk,acı,kederleri,dostlukları bile silmeye razıyız.
Yeter ki baştan başlama şansını elde edelim.
Bir daha pişman olmayacak, hata yapmayacakmışız gibi…
Neden bu utanç neden bu korku…
Cevaplayamadığımız sorularla mücadele etmek yerine yine o anlamsız kutunun anlamsız hayatlarına hapsetmişiz kendimizi.
Farkında olmadan o kadar çok bağırmışız ki kulaklarımız sağır olmuş.
O kadar çok isyan
Gözümüzü hayaller öylesine bürümüş ki gerçek karşımıza çıktığında bir deve misali başımızı toprağa gömmüşüz.
Hep aynı yaşamışız. Daha fazlasını istemekten
Yahya Kemal’in sessiz gemisi limanımıza yanaştığında ya da onun deyimiyle “demir almak günü gelirse zamandan” işte asıl gerçek çırılçıplak karşımızdadır.
Bütün aynalar biz istemesek de solup giden hayatımızı yansıtır.
Geriye baktığımızda kendimize ait hiçbir şey bırakmadan bir söz bile söylemeden ölümün kollarına teslim oluruz.
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadığımız şu dünyadan hiç yaşamamış gibi ölürüz.