radikal
New member
Günümüz TSK komuta kademesinde bulunan er, erbaş ve muvazzaf askerler, Hasdal cezaevinde darbe planlamaktan ve uygulamaya koymak amaçlı teşekkül suçu oluşturmaktan sanık sıfatı ile tutuklu bulundukları için, eşleri nöbet çizelgesinde yer almamalarına rağmen, durumdan vazife çıkarıp; nöbete soyunmuşlardır.
Günümüzde artık ınternet ortamı da dahil bir çok yerde counter strike türü oyunlar fazlası ile mevcutken, bu asker kıyafetli arkadaşlar, bununla yetinmeyip kendi çaplarında bir "askeri strateji" oyunu geliştirip, kendi aralarında oynamayı düşünmüşlerdir. Hatta bu oyunun çeperini biraz daha genişletip, siyasi, bürokrasi, medya ve hatta dini kimlikleri ön planda olan kişileri de bu oyuna dahil ederek; suga, oraj, sakal ve çarşaf gibi versiyonları ile oyuna start vermişler ama ne yazık ki; lisansının orjınali ele geçince demo kayıları ile oyun tamamlanamadığından dolayı oyunu yarıda bırakmak zorunda kalmışlardır. Eğer tamamlanmış olsaydı nur topu gibi mayıslara, eylüllere, şubatlara, nisanlara yeni biri daha eklenmiş olacak, belki; merhum Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu gibi insanların yargılandığı düzmece mahkemelere bir yenisini daha eklemek ve bu senaryoyu süsleyerek bizlere seyretmemiz ve kabullenmemiz yönünde hizmetleri olacaktı.
Ama olmadı, olamadı. Oyun dediğimiz gibi yarıda kaldı. Peki bu yarıda kalan şeye "oyun" demek ne kadar akılcı ? Yani suçüstü olunca oyun olan şey, tamamlanmasına fırsat bulsaydı o zaman adı "darbe" mi olacaktı. O zaman; bu kendisini ajitasyon uygulayarak masum bireyler haline döndüren muvazzaflar, o zaman darbe kahramanları olarak mı sahnede yer alacaktı ? Cevap: elbette!
Yakalandık; tamam panik yok! her şey stratejik bir askeri oyun! Gelen yok ! Devam, darbe planı son merhalesine ulaşıncaya kadar. Her yol mubah.
Şimdi, bu yarıda kalan oyunun tamamlanması için, ortaya ajitasyon ağırlıklı eşler çıktı. Nöbeti devr almadılar mı ? Elbette yarıda kalan işin tamamlanması lazım. Nedir peki o ? Önce Türk tolumunun aile kavramına verdiği önem devreye sokulmalı, asker kocalarından ayrı kalan kadınlar hep beraber topluca anıtkabire yürümeli ve Ata'ya mevcut hükümeti şikayet etmeli. Daha sonra, tevafuken dahi olsa; ana - baba eş yada çocuk, hala dayı hangi yakınımız olursa olsun, ölüm vuku bulduğu takdirde; cenaze merasimini gayet ses getirecek bir duygu sömürüsüne çevirmeli, ön planda olan muvazzafın abisi yada ablası veya annesi ekran karşısında "acılıyım hiç de vaktim yoktu ama madem sorularınız vardı, eh hadi bir an önce sorun da cevaplayayım" türünden bir eda ile "ağabeyimiz, oğlumuz bu vatan için hayatını ortaya koymuştur. Canını dişine takarak görev aşkı ile hizmet etmiştir. Karşılığı bu olmamalıydı diye düşünüyoruz" türünden Kemalettin Tuğcu'vari bir tarzla bir duruş segilemeli. Daha başka ? Hasdal Tatil köyünde yaşam şartlarının bu ülkeye hizmet edenler için uygun olmadığı her fırsatta dile getirilmeli! Hukuk herkes için ! sloganı bayraklaştırılmalı (ben bu sloganı bir yerden hatırlıyorum ya, sanki baş örtülü öğrenciler de buna benzer şeyler mi söylemişti, yoksa 12 eylül ve 28 şubat mağduru Dinciler de buna benzer bir şeyler mi mırıldanmıştı neydi ya). Peki başka başka ? Hukuk sürecinde olan davaların her duruşmasında, duruşma salonuna girerken ve çıkarken ve hatta duruşma esnasında başbakan ve bakanlarına, ak parit milletvekillerine ve daha da ilerisi seçmenlerine göz dağı verilmeli. " Sizler ! Sizler var ya! bu mahkeme salonlarında çürüyeceksiniz. Bu yaptıklarınız yanınıza kar kalmayacak" Kahrol düşman, al sana bomba türünden.
Başka başka ? E elbette bu oluşumun medya ayağı boşuna mı oluşturuldu ? Her ne kadar bazıları yakalansa da, henüz boşta olanlar devreye sokulmalı, hukuki süreci devam eden davaya yazıları ie yön vermeye çalışmalı, ortaya konan belgelerin aksi ispat edilmeye çalışılmalı, böylece ortada suç olduğu belge ile sabit konuyu sulandırmalı ve önemini etkisiz hale getirmeli. Daha önce tam tersi yapılırken, yani; yakın tarihteki 28 şubat sürecinde bir gazetenin yalandan iddia ettiği bir konuya o günün cumhiriyet savcısının "suç duyurusu" kabul edip de üzerine suç olmadığı halde balıklama atlama halinin tam tersi oluşturulmalı, belge geçersiz hükmüne kavuşturulması için her yol denenmeli. Yalan mı ? Dönemin cumhuriyet savcıları, öğretmenleri fişlemedi mi ? O dönemde görev yapan polis, öğretmen veya subay eş ve çocuklarının başı kapalı olması nedeni ile hakkında soruşturma açtırıp kimini görevden el çektirme yolu ile kimini de "hakkında irticai faaliyetlere katıldığına dair suçlamalar var" diyerek göz altına alıp, psikolojik işkenceler ile sindirme yolunu uygulamadılar mı ? YALAN MI ?
Peki, bu şimdi rövanşın başka bir yönümüdür ? Bize göre hayır ! Bu, ortada kabak gibi görünen, demokrasiye müdahele yapmak isteyen bir cuntanın yargılanma hadisesinden başka bir şey değildir. Suçu olanın ortaya çıkacağı, suçu olmayanın da serbest kalarak hayatına devam edeceği bir hukuki süreçtir.
Beklemek, sonuçlarının hukuk adına kazanımlar ile neticelenmesinin gerektiği bir süreçtir. Vardiyaya gelen bayan kardeşlerimize de bu vesile ile bir çift söz söylemek sanırım en başta benim hakkımdır ( bir 28 şubat mağduru olarak) : Siz eşlerinizin nöbetini devr alamazsınız, fıtri olarak bu mümkün değildir zaten. Siz; ancak benim ablamın 28 şubat sürecinde yaşamış olduğu, yada annemin huzurlu gecelerini zındanlara çevirdiği nöbet gecelerini devr alabilirsiniz. Yine de şanslı sayılırsınız, çünkü o dönemde yakınlarım tarafından benim ortadan kaybolmam dahi bekleniyordu, en azından sizin böyle bir endişeniz yok. Sizin nöbet biraz daha vukuatsız geçer yani.
Ha bu arada unutmadan:
parola : suga !
işareti : oraj !
Aman unutmayın !
Günümüzde artık ınternet ortamı da dahil bir çok yerde counter strike türü oyunlar fazlası ile mevcutken, bu asker kıyafetli arkadaşlar, bununla yetinmeyip kendi çaplarında bir "askeri strateji" oyunu geliştirip, kendi aralarında oynamayı düşünmüşlerdir. Hatta bu oyunun çeperini biraz daha genişletip, siyasi, bürokrasi, medya ve hatta dini kimlikleri ön planda olan kişileri de bu oyuna dahil ederek; suga, oraj, sakal ve çarşaf gibi versiyonları ile oyuna start vermişler ama ne yazık ki; lisansının orjınali ele geçince demo kayıları ile oyun tamamlanamadığından dolayı oyunu yarıda bırakmak zorunda kalmışlardır. Eğer tamamlanmış olsaydı nur topu gibi mayıslara, eylüllere, şubatlara, nisanlara yeni biri daha eklenmiş olacak, belki; merhum Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu gibi insanların yargılandığı düzmece mahkemelere bir yenisini daha eklemek ve bu senaryoyu süsleyerek bizlere seyretmemiz ve kabullenmemiz yönünde hizmetleri olacaktı.
Ama olmadı, olamadı. Oyun dediğimiz gibi yarıda kaldı. Peki bu yarıda kalan şeye "oyun" demek ne kadar akılcı ? Yani suçüstü olunca oyun olan şey, tamamlanmasına fırsat bulsaydı o zaman adı "darbe" mi olacaktı. O zaman; bu kendisini ajitasyon uygulayarak masum bireyler haline döndüren muvazzaflar, o zaman darbe kahramanları olarak mı sahnede yer alacaktı ? Cevap: elbette!
Yakalandık; tamam panik yok! her şey stratejik bir askeri oyun! Gelen yok ! Devam, darbe planı son merhalesine ulaşıncaya kadar. Her yol mubah.
Şimdi, bu yarıda kalan oyunun tamamlanması için, ortaya ajitasyon ağırlıklı eşler çıktı. Nöbeti devr almadılar mı ? Elbette yarıda kalan işin tamamlanması lazım. Nedir peki o ? Önce Türk tolumunun aile kavramına verdiği önem devreye sokulmalı, asker kocalarından ayrı kalan kadınlar hep beraber topluca anıtkabire yürümeli ve Ata'ya mevcut hükümeti şikayet etmeli. Daha sonra, tevafuken dahi olsa; ana - baba eş yada çocuk, hala dayı hangi yakınımız olursa olsun, ölüm vuku bulduğu takdirde; cenaze merasimini gayet ses getirecek bir duygu sömürüsüne çevirmeli, ön planda olan muvazzafın abisi yada ablası veya annesi ekran karşısında "acılıyım hiç de vaktim yoktu ama madem sorularınız vardı, eh hadi bir an önce sorun da cevaplayayım" türünden bir eda ile "ağabeyimiz, oğlumuz bu vatan için hayatını ortaya koymuştur. Canını dişine takarak görev aşkı ile hizmet etmiştir. Karşılığı bu olmamalıydı diye düşünüyoruz" türünden Kemalettin Tuğcu'vari bir tarzla bir duruş segilemeli. Daha başka ? Hasdal Tatil köyünde yaşam şartlarının bu ülkeye hizmet edenler için uygun olmadığı her fırsatta dile getirilmeli! Hukuk herkes için ! sloganı bayraklaştırılmalı (ben bu sloganı bir yerden hatırlıyorum ya, sanki baş örtülü öğrenciler de buna benzer şeyler mi söylemişti, yoksa 12 eylül ve 28 şubat mağduru Dinciler de buna benzer bir şeyler mi mırıldanmıştı neydi ya). Peki başka başka ? Hukuk sürecinde olan davaların her duruşmasında, duruşma salonuna girerken ve çıkarken ve hatta duruşma esnasında başbakan ve bakanlarına, ak parit milletvekillerine ve daha da ilerisi seçmenlerine göz dağı verilmeli. " Sizler ! Sizler var ya! bu mahkeme salonlarında çürüyeceksiniz. Bu yaptıklarınız yanınıza kar kalmayacak" Kahrol düşman, al sana bomba türünden.
Başka başka ? E elbette bu oluşumun medya ayağı boşuna mı oluşturuldu ? Her ne kadar bazıları yakalansa da, henüz boşta olanlar devreye sokulmalı, hukuki süreci devam eden davaya yazıları ie yön vermeye çalışmalı, ortaya konan belgelerin aksi ispat edilmeye çalışılmalı, böylece ortada suç olduğu belge ile sabit konuyu sulandırmalı ve önemini etkisiz hale getirmeli. Daha önce tam tersi yapılırken, yani; yakın tarihteki 28 şubat sürecinde bir gazetenin yalandan iddia ettiği bir konuya o günün cumhiriyet savcısının "suç duyurusu" kabul edip de üzerine suç olmadığı halde balıklama atlama halinin tam tersi oluşturulmalı, belge geçersiz hükmüne kavuşturulması için her yol denenmeli. Yalan mı ? Dönemin cumhuriyet savcıları, öğretmenleri fişlemedi mi ? O dönemde görev yapan polis, öğretmen veya subay eş ve çocuklarının başı kapalı olması nedeni ile hakkında soruşturma açtırıp kimini görevden el çektirme yolu ile kimini de "hakkında irticai faaliyetlere katıldığına dair suçlamalar var" diyerek göz altına alıp, psikolojik işkenceler ile sindirme yolunu uygulamadılar mı ? YALAN MI ?
Peki, bu şimdi rövanşın başka bir yönümüdür ? Bize göre hayır ! Bu, ortada kabak gibi görünen, demokrasiye müdahele yapmak isteyen bir cuntanın yargılanma hadisesinden başka bir şey değildir. Suçu olanın ortaya çıkacağı, suçu olmayanın da serbest kalarak hayatına devam edeceği bir hukuki süreçtir.
Beklemek, sonuçlarının hukuk adına kazanımlar ile neticelenmesinin gerektiği bir süreçtir. Vardiyaya gelen bayan kardeşlerimize de bu vesile ile bir çift söz söylemek sanırım en başta benim hakkımdır ( bir 28 şubat mağduru olarak) : Siz eşlerinizin nöbetini devr alamazsınız, fıtri olarak bu mümkün değildir zaten. Siz; ancak benim ablamın 28 şubat sürecinde yaşamış olduğu, yada annemin huzurlu gecelerini zındanlara çevirdiği nöbet gecelerini devr alabilirsiniz. Yine de şanslı sayılırsınız, çünkü o dönemde yakınlarım tarafından benim ortadan kaybolmam dahi bekleniyordu, en azından sizin böyle bir endişeniz yok. Sizin nöbet biraz daha vukuatsız geçer yani.
Ha bu arada unutmadan:
parola : suga !
işareti : oraj !
Aman unutmayın !