alptraum
New member
- Katılım
- 1 Ocak 2005
- Mesajlar
- 2,908
- Tepkime puanı
- 166
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- Aþk`dan
- Web sitesi
- www.muhakeme.net
Üstadımız münazarat adlı eserinde vanda kurmayı tasarladığı medresetüz-zehrada arapçanın vacip, kürtçenin caiz, türkçenin lazım olması gerektiğini söylüyor. Bu ne demektir?
Üstad; Şarkta medreset-üz zehra namıyla bir dar-ül fünun düşünmüş, bu kanaatini hem idarecilere intikal ettirmiş, hem de o zamanın gazetelerinde bu konuda makaleler yazmıştır. Üstadımızın düşündüğü bu üniversite, sadece o bölgeye değil, İslam âlemine, belki de bütün insanlığa hizmet edecek ciddi bir müessese olacaktı.
Bu üniversitede hem fen ilimleri hem de din ilimleri beraber okutulacaktı. Dil olarak ise, İslam âleminin tümün kapsaması ciheti ile üç lisanın öğretilmesi ve bilinmesini tavsiye etmiştir.
Her muhitin kendine ait hususiyetleri vardır. Örfler, adetler ve görenekler çok önemlidir. Bunlara itibar etmeyen muvaffak olamaz.
Mesela Üstad; ‘Batıya dini, mekteple; doğuya fenni medrese ile götürünüz.’ İfadesi ile örfün ve âdetin muhasebesini yaparak tavsiyede bulunmaktadır.
İşte Van’da ve Diyarbakır’da, Mısır’daki El- Ezher’ in ayarında bir üniversite açtırarak hem Türk, hem Kürt, hem de Araplara hizmet ifa edeceğinden dolayı üç lisanın öğretilmesini tavsiye ediyor.
Lisanlar ve diller bir milletin hissiyat ve efkârının tercümanıdır. Ayrıca her ilmin ve bilimin terennümü için onlara muvafık lisanlar kullanmak ehl-i edebiyatın şe’nidir. Dolayısıyla bu dar-ül fününda Üstad, Arapçayı mutlaka öğrenilmesi icab eden lisan olarak vacip derecesinde; Türkçeyi resmi lisan itibarı ile lazım mertebesinde; Kürtçeyi de muhit icabı serbest bırakılarak caiz noktasında değerlendirmiştir. İdarecilerin ancak yeni vakıf olabildiği bu meseleye, Üstadın o zamanlarda parmak basması, teşhis ve tedavi cihetinde yol göstermesi çok manidardır.
Maalesef üstadın planladığı bu üniversite ismen ve resmen gerçekleşmemiştir. Ancak fiilen ve manen bazı maksatlar tahakkuk etmiştir. İstikbalde bu ihtiyaç tam hissedildiğinde bu manada dar-ül fünunlar da kurulacaktır.
Üstad; Şarkta medreset-üz zehra namıyla bir dar-ül fünun düşünmüş, bu kanaatini hem idarecilere intikal ettirmiş, hem de o zamanın gazetelerinde bu konuda makaleler yazmıştır. Üstadımızın düşündüğü bu üniversite, sadece o bölgeye değil, İslam âlemine, belki de bütün insanlığa hizmet edecek ciddi bir müessese olacaktı.
Bu üniversitede hem fen ilimleri hem de din ilimleri beraber okutulacaktı. Dil olarak ise, İslam âleminin tümün kapsaması ciheti ile üç lisanın öğretilmesi ve bilinmesini tavsiye etmiştir.
Her muhitin kendine ait hususiyetleri vardır. Örfler, adetler ve görenekler çok önemlidir. Bunlara itibar etmeyen muvaffak olamaz.
Mesela Üstad; ‘Batıya dini, mekteple; doğuya fenni medrese ile götürünüz.’ İfadesi ile örfün ve âdetin muhasebesini yaparak tavsiyede bulunmaktadır.
İşte Van’da ve Diyarbakır’da, Mısır’daki El- Ezher’ in ayarında bir üniversite açtırarak hem Türk, hem Kürt, hem de Araplara hizmet ifa edeceğinden dolayı üç lisanın öğretilmesini tavsiye ediyor.
Lisanlar ve diller bir milletin hissiyat ve efkârının tercümanıdır. Ayrıca her ilmin ve bilimin terennümü için onlara muvafık lisanlar kullanmak ehl-i edebiyatın şe’nidir. Dolayısıyla bu dar-ül fününda Üstad, Arapçayı mutlaka öğrenilmesi icab eden lisan olarak vacip derecesinde; Türkçeyi resmi lisan itibarı ile lazım mertebesinde; Kürtçeyi de muhit icabı serbest bırakılarak caiz noktasında değerlendirmiştir. İdarecilerin ancak yeni vakıf olabildiği bu meseleye, Üstadın o zamanlarda parmak basması, teşhis ve tedavi cihetinde yol göstermesi çok manidardır.
Maalesef üstadın planladığı bu üniversite ismen ve resmen gerçekleşmemiştir. Ancak fiilen ve manen bazı maksatlar tahakkuk etmiştir. İstikbalde bu ihtiyaç tam hissedildiğinde bu manada dar-ül fünunlar da kurulacaktır.