İspanya'nın güneydoğusunda kurulan Endülüs Devleti, uzun bir süre Müslümanların diğer halklarla birlikte huzur ve refah içinde yaşamalarına imkan sağlamış; İslam medeniyetinin Avrupa'da tanınmasına ve yayılmasına büyük katkıda bulunmuştu. Endülüs Müslümanları Hıristiyan saldırıları karşısında yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınca, Sultan II. Beyazıt'a elçi göndererek acil yardım talep ettiler. II. Beyazıt bu duruma kayıtsız kalmadı ve derhal Kemal Reis'i görevlendirdi. Kemal Reis komutasındaki askerler İspanya sahillerine çıkarma yaparak İspanya Kralına göz dağı verdiler. Ayrıca binlerce Müslüman Kuzey Afrika'daki güvenli topraklara taşındı ve İspanyollar'ın zulmünden kurtarıldı.
16. yüzyılın başında Portekizliler'in Hint Denizi'nde boy göstermeleri nedeniyle buradaki bazı Müslüman devletler zor durumda kalmışlardı. Bunlardan birisi Gucurat Devleti'ydi. 1530 yılında, Portekiz saldırıları üzerine Gucurat hükümdarı, Kanuni Sultan Süleyman'dan yardım istedi. Bunun üzerine Hint Seferi'ne çıkılarak, Portekizlilere karşı Gucurat Müslümanlarına askeri yardımda bulunuldu. Yine aynı bölgede yaşayan Ace Müslümanları da Portekiz tehdidine karşı İstanbul'dan yardım istediler, Osmanlı Padişahını tanıdıklarını bildirdiler. Kanuni, Ace Müslümanlarının bu isteğine de olumlu cevap vererek Lütfi Bey ve bir topçu birliğini bölgeye yardıma gönderdi. Bu tarihten itibaren Osmanlı sınırları resmi olarak olmasa da fiili olarak Güneydoğu Asya'ya kadar uzanmış oldu.Doğu Afrika sahillerinde yaşayan zenci Müslümanlar 1584 yılında yine kurtarıcı olarak gördükleri Türkler'den yardım istemişlerdi. Bu çağrıya gösterilen icabet, Türkler'in hamiyetperverliklerinin sayısız örneğinden birisi oldu. Ali Bey, emrindeki Osmanlı birlikleri ile Aden'e hareket etti. Tüm Kenya sahillerini Müslüman azınlıklara karşı tehlike oluşturan unsurlardan temizledi:
"Osmanlı Türkleri bu ülkelerin imdadına tam zamanında koşmamış olsalardı, buralar şüphesiz sömürgeci kahyalar tarafından istila edilmekle kalmayacak, bu istila İslam dini için de en büyük bir darbe olacaktı. Bundan böyle İslamiyet'in Orta ve Batı Afrika'da yayılması şöyle dursun, Kuzey Afrika'da bile (Endülüs Müslümanları misali) İslam varlığı büyük bir tehlikeye düşecekti. Belki de silinip gidecekti... Bugün sayıları milyonlarla ifade edilen Müslüman Afrikalıların nerede olursa olsun, Osmanlı Türkleri'ne karşı büyük bir minnet borcu vardır." Dünyanın dört bir yanında mazlum halkların yardımına koşan Osmanlı İmparatorluğu, Rus tehdidine karşı Kırım Tatarları'nın tek sığınağı olmuştu. Sıcak denizlere inmeye çalışan Ruslar'ın saldırıları nedeniyle yok olma tehlikesine maruz kalan Kırım Tatarları Osmanlı himayesine sığındılar. Bunun ardından Karadeniz adeta bir "Türk Gölü" haline geldi;üç yüzyıl boyunca da bu niteliğini korudu.
Kafkasya eski tarihlerde de birçok ırk ve dinden insanın yaşadığı bir bölgeydi. Kafkasya'daki Çerkezler'in yardımına koşan yine Osmanlı oldu. 19. yüzyılın ortalarında Rus zulmüne ve saldırılarına dayanamayarak bölgeyi terk etmek zorunda kalan Çerkez Müslümanlarına kapılarını sadece Osmanlı İmparatorluğu açtı. Bu yıllarda 1.5 milyon Çerkez, Osmanlı topraklarının çeşitli yerlerinde yerleştirildi.
Osmanlılar, Türkistan'daki Türkler'e yardım amacıyla ellerinden geleni yapmışlardır. Bununla birlikte bazı imkansızlıklar bu yardımın belirli bir düzeyde kalmasına neden olmuştur.
16. yüzyılın başında Portekizliler'in Hint Denizi'nde boy göstermeleri nedeniyle buradaki bazı Müslüman devletler zor durumda kalmışlardı. Bunlardan birisi Gucurat Devleti'ydi. 1530 yılında, Portekiz saldırıları üzerine Gucurat hükümdarı, Kanuni Sultan Süleyman'dan yardım istedi. Bunun üzerine Hint Seferi'ne çıkılarak, Portekizlilere karşı Gucurat Müslümanlarına askeri yardımda bulunuldu. Yine aynı bölgede yaşayan Ace Müslümanları da Portekiz tehdidine karşı İstanbul'dan yardım istediler, Osmanlı Padişahını tanıdıklarını bildirdiler. Kanuni, Ace Müslümanlarının bu isteğine de olumlu cevap vererek Lütfi Bey ve bir topçu birliğini bölgeye yardıma gönderdi. Bu tarihten itibaren Osmanlı sınırları resmi olarak olmasa da fiili olarak Güneydoğu Asya'ya kadar uzanmış oldu.Doğu Afrika sahillerinde yaşayan zenci Müslümanlar 1584 yılında yine kurtarıcı olarak gördükleri Türkler'den yardım istemişlerdi. Bu çağrıya gösterilen icabet, Türkler'in hamiyetperverliklerinin sayısız örneğinden birisi oldu. Ali Bey, emrindeki Osmanlı birlikleri ile Aden'e hareket etti. Tüm Kenya sahillerini Müslüman azınlıklara karşı tehlike oluşturan unsurlardan temizledi:
"Osmanlı Türkleri bu ülkelerin imdadına tam zamanında koşmamış olsalardı, buralar şüphesiz sömürgeci kahyalar tarafından istila edilmekle kalmayacak, bu istila İslam dini için de en büyük bir darbe olacaktı. Bundan böyle İslamiyet'in Orta ve Batı Afrika'da yayılması şöyle dursun, Kuzey Afrika'da bile (Endülüs Müslümanları misali) İslam varlığı büyük bir tehlikeye düşecekti. Belki de silinip gidecekti... Bugün sayıları milyonlarla ifade edilen Müslüman Afrikalıların nerede olursa olsun, Osmanlı Türkleri'ne karşı büyük bir minnet borcu vardır." Dünyanın dört bir yanında mazlum halkların yardımına koşan Osmanlı İmparatorluğu, Rus tehdidine karşı Kırım Tatarları'nın tek sığınağı olmuştu. Sıcak denizlere inmeye çalışan Ruslar'ın saldırıları nedeniyle yok olma tehlikesine maruz kalan Kırım Tatarları Osmanlı himayesine sığındılar. Bunun ardından Karadeniz adeta bir "Türk Gölü" haline geldi;üç yüzyıl boyunca da bu niteliğini korudu.
Kafkasya eski tarihlerde de birçok ırk ve dinden insanın yaşadığı bir bölgeydi. Kafkasya'daki Çerkezler'in yardımına koşan yine Osmanlı oldu. 19. yüzyılın ortalarında Rus zulmüne ve saldırılarına dayanamayarak bölgeyi terk etmek zorunda kalan Çerkez Müslümanlarına kapılarını sadece Osmanlı İmparatorluğu açtı. Bu yıllarda 1.5 milyon Çerkez, Osmanlı topraklarının çeşitli yerlerinde yerleştirildi.
Osmanlılar, Türkistan'daki Türkler'e yardım amacıyla ellerinden geleni yapmışlardır. Bununla birlikte bazı imkansızlıklar bu yardımın belirli bir düzeyde kalmasına neden olmuştur.
Son düzenleme: