Türkiye'de Türk Olmak

azizdolu

New member
Türkiye’de Türk Olmak
Türkiye adı verilen üzerinde yaşadığımız coğrafyada yaşayanların or-tak adı (Batılıların söylemiyle kod adı) Türk olarak kabul görmüştür. Bu adı bize Araplar, Farisiler ve bilumum Avrupalılar takmıştır. Tabi öncelikle Çin-liler… Haliyle Türkeli denildiğinde Edirne’ den, Kars’a kadar değil; Balkan-lardan, Ulan-Batur’a (Moğolistan’ın başkenti) kadar bir büyük saha akla gelir. Orta kuşak boyunca, Asya’yı bir uçtan diğerine geçerek, Avrupa’ya kadar uzanan; Türk kuşağı olarak adlandırabileceğimiz bölge ve bölgede yaşayan insanlar yani milletimiz söz konusu olduğunda dünya siyaseti çet-refil bir mesele ile karşı karşıya kalmaktadır. Aslında Türk olmak, Türklük için bir mesele değil; bir gönül birliği hareketidir. Ama bunu mesele yapan-lar bizim dışımızda yer alan düvel devletleri ya da halklarıdır.
Hazır söz açılmışken, orta kuşakla ilgili bilimsel; bilimsel olduğu ka-dar da ilginç olan bir bilgiyi nakledeyim. Bilim adamları, insan ırkı için en elverişli sıcaklık değerlerinin 15–35 ‘C olduğunu hesaplamışlardır. Bu sı-caklık değerleri orta kuşağa has değerlerdir. Ve Türkler tarih boyunca hep orta kuşakta hareket etmiş, Asya’nın kuzeyi ile Afrika’nın güneyine rağbet etmemişleridir. Bu arada insanlık adına bir misal daha vereyim. Fıtrat ola-rak halim-salim yaratılışlı olan Güney Asya halkları ile Vikingler, Cermenler gibi haşin ve saldırgan kuzey halkları arasında tampon oluşturarak, bir yerde insanlığın büyük felaketlerle karşı karşıya kalmasını da engellemiş-lerdir. Türkler, savaşçı kavimleri Asya’dan kovmakla kalmamışlar; bunlar, ellerinde birer haçla çıkıp geldiklerinde de “Bismillah” deyip karşılarına di-kilmişlerdir. Dahası Çin’i neredeyse bin iki yüz elli yıl boyunca bugün Çin Seddi olarak adlandırılan duvarın arkasına hapseden de asil milletimizden başkası değildir. Dahası mı? Dahası tarihin şanlı sayfalarında okunmayı bekliyor cancağızlar.
Türklük kavramını, ne kadar olumsuz niteleme var ise onlarla dol-durmaya çalışanlar; Türk’ü, barbar, ilkel, gibi hallere sokmaya çalışanlar; hatta din (İslâm) adına ortaya çıkanlarda bile görülen düşmanca tutumlar, ister istemez Türk’ün canını sıkmaktadır. Kınayanların kınamasından kork-mayan bir millete mensup olmanın şuurunu taşımakla birlikte, cevap hak-kının kutsallığına atfen birkaç kelam söylemenin farz olduğunu düşünüyo-rum. Sözgelimi (misal) kimilerinin Ayetullah; kimilerinin lanetullah olarak nitelediği bir budala çıkıp da -sırf Türk olduğu için- Yavuz Sultan Selim Ha-n’a “İslâm birliğini parçaladı.” diye iftira atıyorsa, layık olduğu cevabın ve-rilmesinin elzem olduğunu düşünüyorum. Hele de söz konusu olan İran gi-bi, tebaası gayrimüslim bir devletle tarihinde hiç savaşmamış bir ülke ve bu ülkenin mevta olmuş lideri ise, dilin kemiği yoktur. Hatta kıkırdaktan bile bahsedilmemelidir. Kasr-ı Şirin’i hazmedememenin belirtileri (emare) olarak ortaya çıkan bu tür serzenişlere “Kızılay” sodasının iyi geldiği de u-nutulmamalıdır. Bu arada, Kızılay sodasını da rahmetli Atatürk’e borçlu ol-duğumuzu biliyor muydunuz?
Türkiye’de, Türk olmak kimilerince bir mesele olarak düşünülebilir. Bu tür zevat belki kendince haklı gerekçeler de ileri sürebilirler. Eşarî itika-dına özlem de duyabilirler. Ama unutulmamalıdır ki, İslam sancağının indi-ği yer bu topraklardır. Haliyle bu topraklardan sökün edip, şafakları kapla-yacaktır. Yoksa bir zamanlar Osmanlı vilayeti olan Libya’da olduğu gibi; resimli mecmua çıkarırcasına, resimli Kuran bastıran serkeş tafracılar, Mu-hammed (Allah’ın selamı üzerine olsun.) ümmetine hiçbir şey veremez. Hatta bu serkeş ve serkeş gibi düşünenler bilmiyorlar ki, yaptıkları hatanın ucu günün birinde Nisa suresinin geçtiği sayfaların çıplak kadın figürleriyle (nü) dolmasına kadar gidecek… Hıristiyanlığın nasıl yozlaştırıldığını, bozul-duğunu (tahrif) bir anlayabilseler… Ama nerede? Üstelik Endülüs’e sahip çıkamayan Araplarla; Bosna’nın, Endülüs olmasına izin vermeyen bir Türk milleti arasındaki farkın ne kadar açık olduğu da ortadadır. Hoş, Endülüslü Müslümanları da biz kurtarmıştık. Peki, oradan getirdiğimiz Müslüman A-raplar nerelere yerleşmişti, biliyor musunuz? Kuzey Afrika kıyılarına! Sara-yının inşaatında çalışan bir Türk işçisinin bile elini öpmesi gerekirken; Tür-kiye Cumhuriyetinin bir başbakanına bile tafra satarak, ahde vefasızlık ya-pan densiz nereden bilecek ki nenelerinin namusunu kurtaranları? Ne diye-lim, Türk olmak meziyetimizdir. Müslüman Türk olmak ise şahsiyetimizdir cancağızlar.
Velhâsıl-ı kelam yani sözün kısası Türkiye’de Türk olmak zordur can-lar. Sözgelimi İstanbul Evrenkentinde (univercity) görev yapan, Yahudi a-sıllı bir Alman hoca II. Dünya Savaşının çıkması üzerine, Almanya’nın iade talebinden çekinerek Türk vatandaşlığına geçer. Neyse uzatmayalım, ay sonu gelir ve maaşını almaya gider. Bir de ne görsün? Maaşı epeyce azal-mıştır. Hemen bir görevli bulur ve sebebini sorar. Aldığı cevap “Sen Türk olmayı kolay mı sanıyorsun hoca?” olur. İşin içyüzü cevaptan daha ilginç-tir. Yabancı uyruklular, evrenkentte aynı işi yapmalarına rağmen Türk ho-calardan çok daha fazla ücret almaktadır. Ve bizim hoca, vatandaşlığa ge-çerek Türk olmuştur. Kanaatime göre, meselenin bir başka eseflik yönü de budur. Neden derseniz Türkiye’de Türk olmak bir mesele ama bundan da-ha da vahimi Türk’ün, Türklüğünü mesele yapması daha büyük bir mesele-dir. Oktay Sinanoğlu, Orhan Türkdoğan gibi sayısız değeri yetiştiren bu milletin silkinip, kendine dönmesinin bu kadar gecikmesine, mantık bilimi de tutarlı bir açıklama yapamamaktadır. Sanırım sorun özgüven eksikliği-mizde… Sahi cancağızlar, “ufukların efendisi” Osmanlı kimlerin atalarıydı? Ya da -af buyurun- bizler kimlerin torunlarıyız? Haydi, biraz da buna kafa yorun bakalım. Ne demişler, insan düşünen bir mahlûktur. Serik–30.04.2008



Aziz Dolu Atabey
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks