Tesettür Risalesinden:
...Hem kadınlarda, ecnebi (yabancı, namahrem) erkeklere karşı fıtraten korkaklık, tahavvüf (korkaklık) var. Tahavvüf ise, fıtraten tesettürü iktiza ediyor. Çünki sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acılaştıracak sekiz dokuz ay ağır bir veled yükünü zahmet ile çekmekle beraber, hamisiz bir veledin terbiyesiyle sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika gayr-ı meşru zevkin belasını çekmek ihtimali var. Ve kesretle(çoklukla) vaki olduğundan, cidden şiddetle namahremlerden fıtratı korkar ve cibilliyeti sakınmak ister. Ve tesettür ile namahremin iştihasını açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek, zaif hilkatı emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kal’ası çarşafı olduğunu gösteriyor. Mesmuatıma(duyduklarıma) göre: Merkez ve payitaht-ı hükümette,(ülkenin başkentinde) çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet adi bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayasız yüzlerine bir şamar vuruyor!..
Yine müdafaanın bir kısmında da şöyle der:
«Bin seneden beri çarşaf altında bulunan muhadderat-ı İslâmiye (namusunu koruyan şerefli müslüman kız ve kadınlar) şimdi de çarşaflarını muhafaza ediyorlar.» (Osmanlıca Lem'alar sh: 586)
«Elhasıl; nasılki kadınlar kahramanlıkta, ihlasta, şefkat itibariyle erkeklere benzemedikleri gibi, erkekler de o kahramanlıkta onlara yetişemiyorlar. Öyle de; o masum hanımlar dahi, sefahette (haram olan zevk ve eğlencelerde) hiç bir vecihle erkeklere yetişemezler. Onun için fıtratlarıyla ve zayıf hilkatleriyle namahremlerden şiddetli korkarlar ve çarşaf altında saklanmağa kendilerini mecbur bilirler.» (Lem'alar sh: 202)
Ezcümle: Muhammed Ali Es-Sabûnî’nin Revai-ül Beyan Tefsir-ü âyât-il ahkâm minel Kur’an tefsirinin 2. ci. 373, 388. sayfalarında tesettüre ait mes’eleleri beyan ederken (şer’î hicabın şartları) bahsinde burada özetle aldığımız şu şartları sayar:
«Evvelen: Örtünün bütün vücudun her tarafını örtmesi…
Saniyen: Hicabın şeffaf olmaması ve vücud hatlarını belli etmemesi…
Salisen: Hicabın kendisinde zinet için şekiller ve renkler olmaması…
Rabian: Bol olması, vücud yapısını belli etmemesi…
Hamisen: Koku sürünmüş olmaması…
Sadisen: Erkek kisvesi şeklinde olmaması…»
Bir rivayette de şöyle buyurulur:
«“Cilbabları ile örtünsünler” emri nazil olunca, Ensar kadınları baştan aşağı cilbablarına bürünmüş olarak çıktılar.» (Tac Tercemesi, ci:3 hadis:564)
Ehl-i tefsirin, tesettürün keyfiyeti hususunda muhtelif akvalleri yani sözleri ve hükümleri vardır:
İbn-i Cerir-i Taberi, İbn-i Sirin’den şöyle dediğini rivayet etmiştir. İbn-i Sirin demiştir ki:
«Ubeyd-es Selmanî’den cilbablarını üzerlerine örtsünler mealindeki âyet hakkında sordum. Hicabın şeklini şöyle tarif etti: “Üzerindeki milhafeyi (car ve çarşaf dedikleri kaftanı) kaldırıp, onunla -baştan aşağıya kadar- bütün vücudunu örttü. Ve çarşafla bütün başını, ta kaşlarına kadar kapattı ve yüzünü de örttü. Yalnız yüzünün sol tarafındaki yerden sol gözünü tek açık bıraktı.» (Taberi Tefsiri, Hazin, Cemel)
Sonuç:
Yani şer’î tesettür, çarşaf, ferace, ve câr denilen örtülere münhasır olmayıp (sadece onlar olmayıp) , baştan aşağıya doğru sarkıtılarak bol, vücud hatlarını belli etmeyecek şekilde, bütün vücudu örten ve çeşitli renk ve süslemelerle câzip hali bulunmayan her hangi bir örtü “cilbab” vasfını taşır.
Bu vasfa uygun olarak malûm çarşaf, ümmetçe tasvib edilmiş ve uzun seneler pek çok bölgelerde yaygın olarak kullanılmış ve şeair vasfını kazanmıştır.
Şeair vasfı sebebiyle de ifsad cereyanları daha çok tesettüre düşman olup her vesileyle menfi propağandalarla tesettüre hücum ederler. Fırsat buldukça da bilfiil tecavüzler yaparlar ve yaptırırlar. Böyle vahşiyane tecavüzler karşısında müslümanlar bu şer'î tesettüre ve tesettürlülere daha çok sahip çıkıyorlar ve çıkmalıdırlar
...Hem kadınlarda, ecnebi (yabancı, namahrem) erkeklere karşı fıtraten korkaklık, tahavvüf (korkaklık) var. Tahavvüf ise, fıtraten tesettürü iktiza ediyor. Çünki sekiz dokuz dakika bir zevki cidden acılaştıracak sekiz dokuz ay ağır bir veled yükünü zahmet ile çekmekle beraber, hamisiz bir veledin terbiyesiyle sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika gayr-ı meşru zevkin belasını çekmek ihtimali var. Ve kesretle(çoklukla) vaki olduğundan, cidden şiddetle namahremlerden fıtratı korkar ve cibilliyeti sakınmak ister. Ve tesettür ile namahremin iştihasını açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek, zaif hilkatı emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi ve kal’ası çarşafı olduğunu gösteriyor. Mesmuatıma(duyduklarıma) göre: Merkez ve payitaht-ı hükümette,(ülkenin başkentinde) çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet adi bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayasız yüzlerine bir şamar vuruyor!..
Yine müdafaanın bir kısmında da şöyle der:
«Bin seneden beri çarşaf altında bulunan muhadderat-ı İslâmiye (namusunu koruyan şerefli müslüman kız ve kadınlar) şimdi de çarşaflarını muhafaza ediyorlar.» (Osmanlıca Lem'alar sh: 586)
«Elhasıl; nasılki kadınlar kahramanlıkta, ihlasta, şefkat itibariyle erkeklere benzemedikleri gibi, erkekler de o kahramanlıkta onlara yetişemiyorlar. Öyle de; o masum hanımlar dahi, sefahette (haram olan zevk ve eğlencelerde) hiç bir vecihle erkeklere yetişemezler. Onun için fıtratlarıyla ve zayıf hilkatleriyle namahremlerden şiddetli korkarlar ve çarşaf altında saklanmağa kendilerini mecbur bilirler.» (Lem'alar sh: 202)
Ezcümle: Muhammed Ali Es-Sabûnî’nin Revai-ül Beyan Tefsir-ü âyât-il ahkâm minel Kur’an tefsirinin 2. ci. 373, 388. sayfalarında tesettüre ait mes’eleleri beyan ederken (şer’î hicabın şartları) bahsinde burada özetle aldığımız şu şartları sayar:
«Evvelen: Örtünün bütün vücudun her tarafını örtmesi…
Saniyen: Hicabın şeffaf olmaması ve vücud hatlarını belli etmemesi…
Salisen: Hicabın kendisinde zinet için şekiller ve renkler olmaması…
Rabian: Bol olması, vücud yapısını belli etmemesi…
Hamisen: Koku sürünmüş olmaması…
Sadisen: Erkek kisvesi şeklinde olmaması…»
Bir rivayette de şöyle buyurulur:
«“Cilbabları ile örtünsünler” emri nazil olunca, Ensar kadınları baştan aşağı cilbablarına bürünmüş olarak çıktılar.» (Tac Tercemesi, ci:3 hadis:564)
Ehl-i tefsirin, tesettürün keyfiyeti hususunda muhtelif akvalleri yani sözleri ve hükümleri vardır:
İbn-i Cerir-i Taberi, İbn-i Sirin’den şöyle dediğini rivayet etmiştir. İbn-i Sirin demiştir ki:
«Ubeyd-es Selmanî’den cilbablarını üzerlerine örtsünler mealindeki âyet hakkında sordum. Hicabın şeklini şöyle tarif etti: “Üzerindeki milhafeyi (car ve çarşaf dedikleri kaftanı) kaldırıp, onunla -baştan aşağıya kadar- bütün vücudunu örttü. Ve çarşafla bütün başını, ta kaşlarına kadar kapattı ve yüzünü de örttü. Yalnız yüzünün sol tarafındaki yerden sol gözünü tek açık bıraktı.» (Taberi Tefsiri, Hazin, Cemel)
Sonuç:
Yani şer’î tesettür, çarşaf, ferace, ve câr denilen örtülere münhasır olmayıp (sadece onlar olmayıp) , baştan aşağıya doğru sarkıtılarak bol, vücud hatlarını belli etmeyecek şekilde, bütün vücudu örten ve çeşitli renk ve süslemelerle câzip hali bulunmayan her hangi bir örtü “cilbab” vasfını taşır.
Bu vasfa uygun olarak malûm çarşaf, ümmetçe tasvib edilmiş ve uzun seneler pek çok bölgelerde yaygın olarak kullanılmış ve şeair vasfını kazanmıştır.
Şeair vasfı sebebiyle de ifsad cereyanları daha çok tesettüre düşman olup her vesileyle menfi propağandalarla tesettüre hücum ederler. Fırsat buldukça da bilfiil tecavüzler yaparlar ve yaptırırlar. Böyle vahşiyane tecavüzler karşısında müslümanlar bu şer'î tesettüre ve tesettürlülere daha çok sahip çıkıyorlar ve çıkmalıdırlar