---------Tebliğ ve Tahammül Dini
---------Kavramlar, insan hayatını biçimlendiren; insan ufkuna yön veren en önemli unsurların başında yer almaktadır. Yeryüzünde, hayati öneme haiz olan kavramların başında ise aidiyet duygusunu anlatmak için kullanılan kimlik olgusu gelir. Bize “Necisin ?” diye bir soru yöneltilse “Türk’üz!” deriz. Türk kimliğini daha da açmamız icap ederse söylemimiz “Müslüman Türk” halini alır. Zira bir Türk olarak, hayatımıza yön veren en önemli kavram İslâm’dır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, din ve dil olgusunun, milletin devamında oynadığı önemin büyüklüğüdür. Bu noktada, Türk varlığını daha doğrusu İslâm’ı berrak bir anlatıma ve/veya yoruma kavuşturmak elzemdir.
---------Aslında Müslüman Türk olmak yeterlidir. Ama mezhepler ve cemaatler de işin içine girmektedir. Burada, bu alt dini oluşumları birer “gönül akımı” olarak adlandırabiliriz. Ama bu akımların sıkıntılara yol açabileceği de unutulmamalıdır. Şii mezhebinin başına gelenleri bu duruma misal olarak gösterebiliriz. Gönül akımı olması gereken mezhepler, cemaatler sonradan nerede ise İslâm’ın temel inançlarına zıt birer din hâ- lini almışlardır. Misal, Suriye’deki Şii Müslümanlar, Haçlı savaşları ve sonrasında başlayıp günümüze kadar gelen süreçte, Hıristiyanlıktan da etkilenerek Hz. Ali Efendimizi ilâhlık özelliği kazanmış birisi olarak hatta –hâşâ (asla)- “Allah’ın oğlu” olarak kabul eder hâle gelmişlerdir. Bu yörede yaygınlaşan ve İslâm inancına taban tabana zıt olan ruh göçebeliği (rearkarnasyon) inancı da cabası… Irak’ın kuzeyinde yer alan Yezidilik ise bir başka misal olarak karşımıza çıkmaktadır.
---------Günümüzde İslâm’ın yükselişte olduğu, özellikle de müspet (pozitif) bilimlerde ileri gitmiş olan Batı dünyası aleyhine bir gelişme gösterdiği malumunuzdur. Hâliyle Batı bundan rahatsızdır. İslâm’ın sulandırılmasına yönelik her türlü girişimi gizli veya açıktan desteklemektedir. El-Kaide gibi, kaynağı belirsiz eşkıya (terror) örgütlerini İslâm ülkelerine musallat ederek bir nevi manyaklık olan “radikal İslâm” paranoyasını yaymaya çalışmaktadır. Ardından da, hastalığın panzehiri olarak yeni bir sürüm piya- sada boy göstermektedir. Adı da “ılıman İslâm”dır. Aslında bu sürüme, “hoşgörü ma- salı ile uyutulan İslâm” demek daha doğru olacaktır. Ya da ünlü düşünürümüz Cemil Meriç Bey’in söylemiyle “hadım edilmiş İslam”…Takdiri sizlere bırakıyorum.
---------Son yıllarda, İslâm ile ilgili anlatımların başında “hoşgörü” kavramının sıkça gel diği görülmektedir. Bilip bilmeyen herkes “İslâm, hoşgörü dinidir.” demekte; bu da ılıman İslâm olarak adlandırılan, Batı kaynaklı (orijin) yeni bir din, yeni bir mezhep vücuda getirme çabasında olanların ekmeğine yağ sürmektedir. Tıpkı İngiliz kaynaklı “Suudilik” akımında olduğu gibi… Hatırlarsanız, Sahabe mezarlarını, Osmanlı kalelerini buldozerlerle dümdüz eden bu akım, İngiliz casusu Lawrence (Lavrıns)’ın evini ise müze yapmıştır. Neyse konumuza dönecek olursak, hoşgörü yani hoş görmek kavramı, yapılması uygun olmayan bir işin; doğruluğu şüpheli bir sözün vs. hoş görülmesi, affedilmesi anlamına gelir. Ki yapılan iş, söylenen söz ne olursa olsun! Misal, “Sizin Peygamberiniz eşkıyadır!” derseler, hoş görürsünüz. Bu arada âlemlerin sevgilisinin (Allah’ın selamı üzerine olsun.) peygamberliği sırasındaki mücadelelerde topu topu 450 kişinin hayatını kaybettiğini (Aslında burada ruhunu teslim etti dersek, daha doğ-ru olacaktır. Zira inancımız gereği, Müslümanlar için asıl hayat ölümle başlayacağı i-çin, ortada kaybedilen bir şey yoktur.), üstelik bunların 200 tanesinin müşrik; 250 tane sinin ise müminlerden olduğunu da bilmezsiniz. Çünkü okumazsınız. Allah’ın (c.c) ilk emrine; Kuran’ın ilk ayetine kulağınız tıkalıdır. Oysa Peygamberimize iftira atan medeni batının sebep olduğu iki dünya savaşında neredeyse 200 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Mehmet Akif’in deyimiyle, bulduğu her şeyi kemirmekten ağzında diş kal mamıştır Batı denen yalancı cennetin! Sahi son yıllarda, dünyada meydana gelen sa-vaşların nerede ise ekseriyetinin İslâm beldelerinde olduğunu ve bunun niye böyle olduğunu hiç sorguladınız mı acaba? Bana sorarsanız, dimağlarınıza el atıp, hafızaları nızı gözden geçirmenizi ve muhakeme denen virüs tarama programlarınızı çalıştıra-rak, bu sorgulamayı bir an önce yapmanızı öneririm. Dahası “hoş görme” işini, yapa cağınız bu sorgulamadan sonraya bırakmanız ruh ve vicdan sağlığınıza da iyi gelecektir.
---------İslâm hoşgörü dini değildir cancağızlar. İslâm, “tebliğ ve tahammül dini”dir. İslâm, tebliğ eder. Karşıdaki kabul eder veya etmez. Kabul etmediği takdirde ise taham mül eder. “Senin dinin sana, benim dinim bana…” düsturunda olduğu gibi! Burada as l’olan, bir hatanın ya da yanlışın hoş görülmesi yani meşrulaştırılması değil; o hata veya yanlışla bir arada yaşama olgunluğunun, tahammülünün gösterilmesidir. Medineli Müslümanların, Yahudilerle bir arada yaşamasından; Osmanlı’nın üç dini kucaklama-sından bu anlam ortaya çıkar. En önemlisi de Hz. İsa’ya inanmak, İslâm’ın olmazsa olmazları arasında iken; “Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed (sav) onun elçisidir. ” düsturunu kabul etmeyen insanları hoş görüyorsanız; buyurun, hoş görmeye devam edin. Ama unutmayın ki “Allah mutlaka nurunu tamamlayacaktır.” Siz inansanız da, i-nanmasanız da!
Aziz Dolu
azizdolu.blogcu.com
---------Kavramlar, insan hayatını biçimlendiren; insan ufkuna yön veren en önemli unsurların başında yer almaktadır. Yeryüzünde, hayati öneme haiz olan kavramların başında ise aidiyet duygusunu anlatmak için kullanılan kimlik olgusu gelir. Bize “Necisin ?” diye bir soru yöneltilse “Türk’üz!” deriz. Türk kimliğini daha da açmamız icap ederse söylemimiz “Müslüman Türk” halini alır. Zira bir Türk olarak, hayatımıza yön veren en önemli kavram İslâm’dır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, din ve dil olgusunun, milletin devamında oynadığı önemin büyüklüğüdür. Bu noktada, Türk varlığını daha doğrusu İslâm’ı berrak bir anlatıma ve/veya yoruma kavuşturmak elzemdir.
---------Aslında Müslüman Türk olmak yeterlidir. Ama mezhepler ve cemaatler de işin içine girmektedir. Burada, bu alt dini oluşumları birer “gönül akımı” olarak adlandırabiliriz. Ama bu akımların sıkıntılara yol açabileceği de unutulmamalıdır. Şii mezhebinin başına gelenleri bu duruma misal olarak gösterebiliriz. Gönül akımı olması gereken mezhepler, cemaatler sonradan nerede ise İslâm’ın temel inançlarına zıt birer din hâ- lini almışlardır. Misal, Suriye’deki Şii Müslümanlar, Haçlı savaşları ve sonrasında başlayıp günümüze kadar gelen süreçte, Hıristiyanlıktan da etkilenerek Hz. Ali Efendimizi ilâhlık özelliği kazanmış birisi olarak hatta –hâşâ (asla)- “Allah’ın oğlu” olarak kabul eder hâle gelmişlerdir. Bu yörede yaygınlaşan ve İslâm inancına taban tabana zıt olan ruh göçebeliği (rearkarnasyon) inancı da cabası… Irak’ın kuzeyinde yer alan Yezidilik ise bir başka misal olarak karşımıza çıkmaktadır.
---------Günümüzde İslâm’ın yükselişte olduğu, özellikle de müspet (pozitif) bilimlerde ileri gitmiş olan Batı dünyası aleyhine bir gelişme gösterdiği malumunuzdur. Hâliyle Batı bundan rahatsızdır. İslâm’ın sulandırılmasına yönelik her türlü girişimi gizli veya açıktan desteklemektedir. El-Kaide gibi, kaynağı belirsiz eşkıya (terror) örgütlerini İslâm ülkelerine musallat ederek bir nevi manyaklık olan “radikal İslâm” paranoyasını yaymaya çalışmaktadır. Ardından da, hastalığın panzehiri olarak yeni bir sürüm piya- sada boy göstermektedir. Adı da “ılıman İslâm”dır. Aslında bu sürüme, “hoşgörü ma- salı ile uyutulan İslâm” demek daha doğru olacaktır. Ya da ünlü düşünürümüz Cemil Meriç Bey’in söylemiyle “hadım edilmiş İslam”…Takdiri sizlere bırakıyorum.
---------Son yıllarda, İslâm ile ilgili anlatımların başında “hoşgörü” kavramının sıkça gel diği görülmektedir. Bilip bilmeyen herkes “İslâm, hoşgörü dinidir.” demekte; bu da ılıman İslâm olarak adlandırılan, Batı kaynaklı (orijin) yeni bir din, yeni bir mezhep vücuda getirme çabasında olanların ekmeğine yağ sürmektedir. Tıpkı İngiliz kaynaklı “Suudilik” akımında olduğu gibi… Hatırlarsanız, Sahabe mezarlarını, Osmanlı kalelerini buldozerlerle dümdüz eden bu akım, İngiliz casusu Lawrence (Lavrıns)’ın evini ise müze yapmıştır. Neyse konumuza dönecek olursak, hoşgörü yani hoş görmek kavramı, yapılması uygun olmayan bir işin; doğruluğu şüpheli bir sözün vs. hoş görülmesi, affedilmesi anlamına gelir. Ki yapılan iş, söylenen söz ne olursa olsun! Misal, “Sizin Peygamberiniz eşkıyadır!” derseler, hoş görürsünüz. Bu arada âlemlerin sevgilisinin (Allah’ın selamı üzerine olsun.) peygamberliği sırasındaki mücadelelerde topu topu 450 kişinin hayatını kaybettiğini (Aslında burada ruhunu teslim etti dersek, daha doğ-ru olacaktır. Zira inancımız gereği, Müslümanlar için asıl hayat ölümle başlayacağı i-çin, ortada kaybedilen bir şey yoktur.), üstelik bunların 200 tanesinin müşrik; 250 tane sinin ise müminlerden olduğunu da bilmezsiniz. Çünkü okumazsınız. Allah’ın (c.c) ilk emrine; Kuran’ın ilk ayetine kulağınız tıkalıdır. Oysa Peygamberimize iftira atan medeni batının sebep olduğu iki dünya savaşında neredeyse 200 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Mehmet Akif’in deyimiyle, bulduğu her şeyi kemirmekten ağzında diş kal mamıştır Batı denen yalancı cennetin! Sahi son yıllarda, dünyada meydana gelen sa-vaşların nerede ise ekseriyetinin İslâm beldelerinde olduğunu ve bunun niye böyle olduğunu hiç sorguladınız mı acaba? Bana sorarsanız, dimağlarınıza el atıp, hafızaları nızı gözden geçirmenizi ve muhakeme denen virüs tarama programlarınızı çalıştıra-rak, bu sorgulamayı bir an önce yapmanızı öneririm. Dahası “hoş görme” işini, yapa cağınız bu sorgulamadan sonraya bırakmanız ruh ve vicdan sağlığınıza da iyi gelecektir.
---------İslâm hoşgörü dini değildir cancağızlar. İslâm, “tebliğ ve tahammül dini”dir. İslâm, tebliğ eder. Karşıdaki kabul eder veya etmez. Kabul etmediği takdirde ise taham mül eder. “Senin dinin sana, benim dinim bana…” düsturunda olduğu gibi! Burada as l’olan, bir hatanın ya da yanlışın hoş görülmesi yani meşrulaştırılması değil; o hata veya yanlışla bir arada yaşama olgunluğunun, tahammülünün gösterilmesidir. Medineli Müslümanların, Yahudilerle bir arada yaşamasından; Osmanlı’nın üç dini kucaklama-sından bu anlam ortaya çıkar. En önemlisi de Hz. İsa’ya inanmak, İslâm’ın olmazsa olmazları arasında iken; “Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed (sav) onun elçisidir. ” düsturunu kabul etmeyen insanları hoş görüyorsanız; buyurun, hoş görmeye devam edin. Ama unutmayın ki “Allah mutlaka nurunu tamamlayacaktır.” Siz inansanız da, i-nanmasanız da!
Aziz Dolu
azizdolu.blogcu.com