caferi_humeyni
New member
- Katılım
- 13 Şub 2006
- Mesajlar
- 242
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
Şüphesiz her şeyin önemi, onun hedefine bağlıdır. Bu nedenle tarihte, milletlerin inanç ekseni olan, devletlerin alt yapısını oluşturan, hatıralarda derin izler bırakan herhangi bir din, ekol veya mezhebin oluşumunda etkili olan olaylar büyük önem taşırlar.
Bu nedenle de tarihçiler, dinlerin ortaya koyduğu ilke ve öğretileri, yol açtığı savaş ve gelişmeleri, temelini attığı devlet ve medeniyetleri yazmaya büyük önem verirler.
Şayet tarihçi, bu gibi meseleleri önemsemeyip yazmayacak olursa, yazdığı tarih kitabında yerini hiç bir şeyin doldurmayacağı bir boşluk, bir eksiklik meydana gelmiş olur; okuyucu olayların nereden başlayıp nerede bittiğini bir türlü anlayamaz ve yanlış sonuçlar alabilir.
Gadir-i Hum olayı da, bu gibi olayların en önemlilerinden biridir. Çünkü Resulullah (s.a.a)'ın Ehl-i Beyt’inin izinden gidenlerin mezhebi, bu ve buna benzer deliller üzerine kurulmuş olup milyonlarca taraftarlara sahiptir. Bunların arasında, çok değerli büyük alimler, filozoflar, dahiler, siyasiler, amirler, liderler, edebiyatçılar ve her kesimden fazilet sahibi kişiler vardır.
Tarihçi, taraftar ise, davasının başlangıç tarihini ümmetine bildirmesi, aktarması gerekir. Karşı taraftar ise, büyük bir ümmetin tarihini yazmak istediğinde, böylesine önemli bir meselenin üzerinden basit bir şekilde geçmeye veya nefsani sebeplerden dolayı, senedi karşısında alternatifsiz kaldığında ispatına şüphe oluşturmak amacıyla diğer bazı meseleleri ona karıştırtmaya hakkı yoktur.
Resulullah (s.a.a)'in Gadir-i Hum gününde buyurdukları sözlerde iki kişi dahi ihtilaf etmemiştir. Ama buna rağmen basiret sahibi insanların yanında gizli olmayan gerçekler bazıları tarafından nefsani sebeplerden dolayı o sözlerle neyin kastedildiği ihtilaf konusu olmuştur.
Resulullah (s.a.a)’ın Gadir-i Hum Günündeki Konuşmalarını Nakleden Tarihçilerden Bazıları Şunlardır:
Belazuri (Ölüm. Hicri. 279) “Ensab-ul Eşraf”ta.
İbn-i Kuteybe (ö. h. 276) “el-Meârif” ve “el-İmame ve’s-Siyase”de.
Taberi (ö. h. 310) bu konu ile ilgili özel kitabında.
İbn-i Zulak-i Mısri (ö. h. 387) “Tarih-i Bağdat”ta.
Hatib-i Bağdadi (ö. h. 463) Tarih kitabında.
İbn-i Abdulbirr (ö. h. 463) “el-İstiab”de
Şehristani (ö. h. 548) “el-Milel ve’n-Nihal”de.
İbn-i Asakir (ö. h. 571) “Tarih-i Dimaşk”te.
Yakut-i Himvi (ö. h. 626) “Mu’cem-ul Udeba”da.
İbn-i Esir (ö. h. 630) “Üsd-ül Gabe”de
İbn-i Ebi’l Hadid (ö. h. 656) “Şerh-i Nehc-ül Belağa”da.
İbn-i Hallikan (ö. h. 681) “Vefeyat-ul A’yan”da.
Yafii (ö. h. 768) “Mir’at-ul Cinan”da.
İbn-i Şeyh el-Belevi (ö. h. 605) “Elif-Ba”da.
İbn-i Haldun (ö. h. 808) “Mukadime”de.
Şemsuddin-i Zehebi (ö. h. 748) “Tezkiret-ul Huffaz”da.
Nuveyri (ö. h. 833) “Nihayet-ul Ereb Fi Funun-il Edeb”de.
İbn-i Hacer-i Askalani (ö. h. 852) “el-İsabe” ve “Tehzib-ut Tehzib” adlı kitaplarında.
İbn-i Sabbağ-ı Maliki (ö. h. 855) “el-Fusul-ul Muhimme”de.
Makrizi (ö. h. 845) "el-Hutat-ul Makriziyye"de.
Celaleddin-i Suyuti (ö. h. 910) birçok kitabında.
Kirmani-i Dimaşki (ö. h. 1019) “Ahbar-ud Duvel”de.
Nuruddin-i Halebi (ö. h. 1055) “Siret-ul Halebiyye”de ve diğer birçokları.
Hadisçiler de bu konuda tarihçilerden geri kalmamışlardır.
Bir hadisçi nereye yönelirse yönelsin, karşısında Gadir olayını aktaran “Sahih” ve “Musned”leri görecek, onu birbirinden rivayet ederek sahabeye ulaştıran sahih bir senetle karşılaşacaktır.
Dolayısıyla böyle bir olayı ihmal edip de nakletmeyen bir hadisçi, ümmetin kendisi üzerinde olan büyük bir hakkını eda etmemiş ve ümmeti, Rahmet Peygamberi’nin önemli bir hidayetinden mahrum bırakmış olur.
Gadir hadisini Bu yüzden büyük hadisçilerin hemen hemen hepsi rivayet etmişlerdir.
İşte bu hadisi nakleden hadis yazarlarından bazıları:
Şafiilerin İmamı, Ebu Abdullah Muhammed b. İdris-i Şafii (ö. h. 204); İbn-i Esir’in “Nihaye” adlı eserinde kaydedildiğine göre:
Ahmed b. Hanbel (ö. h. 241), “Müsned” ve “Menakıb” adlı kitaplarında.
İbn-i Mace (ö. h. 273), “Sünen”inde.
Tirmizi (ö. h. 273), “Sahih”inde.
Nesai (ö. h. 303) “Sahih”de
Ebu Ya’la-i Musuli (ö. h. 307) “Musned”inde
Bağavi (ö. h. 317) “Sünen”de.
Dulabi (ö. h. 320) “Muşkil-ul Asar”da.
Tahavi (ö. h. 321) “Muşkil-ul Asar”da.
Hakim (ö. h. 405) “Müstedrek”de.
İbn-i Meğazili eş Şafii (ö. h. 483) “Menakıb”da
İbn-i Munde (ö. h. 512) bir çok yolla kitabında.
Hatib-i Harezmi (ö. h. 568) “Menakıb” ve “Mekteb-ul İmam-us Sıbt” kitaplarında.
Genci-i Şafii (ö. h. 658) “Kifayet-ut Talib”de.
Muhibbuddin-i Taberi (ö. h. 694) “Riyaz-un Nazire” ve “Zehair-ul Ukba” kitaplarında.
Hamvini eş Şafii (ö. h. 722) “Feraid-us Simtayn”da
Heysemi (ö. h. 807) Mecma-uz Zevaid”de
Zehebi (ö. h. 748) “Telhis”te.
Cizeri (ö. h. 830) Esne’l Metalib”de
Ebu Abbas-i Kastalani (ö. h. 923) “Mevahib-ul Leduniyye”de.
Muttaki el Hindi (ö. h. 975) “Kenz-ul Ummal”da
Herevi-i Kari (ö. h. 1014) “el Mirkat-u Fi Şerh-il Miskat”ta.
Tacuddin-i Menavi (ö. h. 1031) “Kunuz-ul Hakayık” ve “Feyz-ul Kadir” kitaplarında.
Şeyhani Kadiri (ö. h. 11. yy.) “es-Sırat-us Sevi Fi Menakıb-ı Ali-n Nebi”de
Ahmed Baksir-i Mekki eş-Şafii (ö. h. 1047), “Vesilet-ul Meal fi Menakıb-il Al”da
İbn-i Hamza-i Dimaşki el-Hanefi (ö. h. 1120), “el-Beyan ve-t Tarif”de. Ve başkaları...
Kuran-ı Kerim’de bu konuyla ilgili birçok ayet***[8] vardır. Müfessirler bu ayetlerin tefsirinde Gadir olayına değinmişlerdir.
Örneğin: Taberi (ö. h. 310), “Tefsir”inde.
Salebi (ö. h. 427 veya H. 437), “Tefsirinde”.
Vahidi (ö. h. 468), “Esbab’un-Nuzul”da.
Kurtubi (ö. h. 567), “Tefsirinde”.
Ebu’s-Suud (ö. h. 982), “Tefsirinde”.
Fahr’ı Razi, (ö. h. 606). Büyük tefsiri “Mefatihul Gayb”de.
İbn-i Kesir eş-Şafii (ö. h. 774).“Tefsirinde”.
Nişaburi (ö. h. 8. Yüz yıl). “Tefsirinde”.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911).“ed-Dürr-ül Mensur” adlı tefsirinde.
Hatib-i Şerbini (ö. h. 977).“Tefsirinde”.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1270). “Ruh’ul Meani”de. Ve diğerleri...
Kelamcılar da, imamet meselesini açıklarken; iddia edene delil olsun diye veya hasmın delilini naklederken, mutlaka “Gadir hadisine” işaret etmişlerdir. Aşağıda bazılarını zikrediyoruz:
Kadı Ebu Bekr’i Baklani el-Basri (ö. h. 403),“Temhid”inde.
Kadı Abdurrahman el-İci eş-Şafii (ö. h. 756), “Mevakıf”da.
Seyyid Şerif el-Cürcani (ö. h. 816),“Şerh’ul Mevakıf”da.
Beyzavi (ö. h. 685),“Tevaliu’l-Envar”da.
Şemsuddin el-İsfahani (ö. h. 749),“Metaliu’l-Enzar”da.
Taftazani (ö. h. 792),“Şerh’ul-Mekasıd”da.
Kuşçi Mevla Alaaddin (ö. h. 879),“Şerh’ut-Tecrid”de.
Bunlar aynen şöyle demişlerdir:
“Resulullah (s.a.a) veda haccından dönerken, halkı Mekke ve Medine arasında, çok sıcak bir havada “Gadir-i Hum” denen yerde topladı, deve palanlarını üst üste toplatarak üzerine çıkıp şöyle buyurdu: “Ey Müslümanlar! Ben, size sizin kendinizden evla değil miyim?” Hep birlikte; “Evet evlasın.” dediler. Sonra şöyle buyurdu: “ Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım onu seveni sev; ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu terk edeni terk et.”
Bu hadise değinen diğer kelamcılar:
Kadı en-Necm Muhammed eş-Şafii (ö. h. 879),“Bediu’l-Meani”de.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911),“Erbein”’inde.
Şam Müftüsü Hamid b. Ali el-İmadi (ö. h. 1171),“Es-Salatu’l-Fahire bi’l-Ahadis’il-Mütevatir”de.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1324),“Nesr’ul-Leali”de.
Ve başkaları...
Arap dili edebiyatçıları “Mevla”, “Hum”, “Gadir” ve “Veli” gibi kelimelerin manalarını açıklarken mutlaka “Gadir Hadisi”ne işaret etmişlerdir. Aşağıda zikrolunan edebiyatçılar gibi;
İbn-i Dureyd Muhammed b. Hasan (ö. h. 321).[9] “Cemhere”sinde, c. 1, s. 71,
İbn-i Esir (ö. h. 606), “Nihaye”sinde.
Himvi (ö. h. 626), “Mucem’ul-Buldan”da “Hum” kelimesini açıklarken.
Zübeydi el-Hanefi (ö. h. 1205), “Tac’ul-Arus”ta, c. 10, s. 399.
Nebehani (ö. h. 14. yüz yılda), “Mecmuat’un Nebehaniyye”de.
Bu nedenle de tarihçiler, dinlerin ortaya koyduğu ilke ve öğretileri, yol açtığı savaş ve gelişmeleri, temelini attığı devlet ve medeniyetleri yazmaya büyük önem verirler.
Şayet tarihçi, bu gibi meseleleri önemsemeyip yazmayacak olursa, yazdığı tarih kitabında yerini hiç bir şeyin doldurmayacağı bir boşluk, bir eksiklik meydana gelmiş olur; okuyucu olayların nereden başlayıp nerede bittiğini bir türlü anlayamaz ve yanlış sonuçlar alabilir.
Gadir-i Hum olayı da, bu gibi olayların en önemlilerinden biridir. Çünkü Resulullah (s.a.a)'ın Ehl-i Beyt’inin izinden gidenlerin mezhebi, bu ve buna benzer deliller üzerine kurulmuş olup milyonlarca taraftarlara sahiptir. Bunların arasında, çok değerli büyük alimler, filozoflar, dahiler, siyasiler, amirler, liderler, edebiyatçılar ve her kesimden fazilet sahibi kişiler vardır.
Tarihçi, taraftar ise, davasının başlangıç tarihini ümmetine bildirmesi, aktarması gerekir. Karşı taraftar ise, büyük bir ümmetin tarihini yazmak istediğinde, böylesine önemli bir meselenin üzerinden basit bir şekilde geçmeye veya nefsani sebeplerden dolayı, senedi karşısında alternatifsiz kaldığında ispatına şüphe oluşturmak amacıyla diğer bazı meseleleri ona karıştırtmaya hakkı yoktur.
Resulullah (s.a.a)'in Gadir-i Hum gününde buyurdukları sözlerde iki kişi dahi ihtilaf etmemiştir. Ama buna rağmen basiret sahibi insanların yanında gizli olmayan gerçekler bazıları tarafından nefsani sebeplerden dolayı o sözlerle neyin kastedildiği ihtilaf konusu olmuştur.
Resulullah (s.a.a)’ın Gadir-i Hum Günündeki Konuşmalarını Nakleden Tarihçilerden Bazıları Şunlardır:
Belazuri (Ölüm. Hicri. 279) “Ensab-ul Eşraf”ta.
İbn-i Kuteybe (ö. h. 276) “el-Meârif” ve “el-İmame ve’s-Siyase”de.
Taberi (ö. h. 310) bu konu ile ilgili özel kitabında.
İbn-i Zulak-i Mısri (ö. h. 387) “Tarih-i Bağdat”ta.
Hatib-i Bağdadi (ö. h. 463) Tarih kitabında.
İbn-i Abdulbirr (ö. h. 463) “el-İstiab”de
Şehristani (ö. h. 548) “el-Milel ve’n-Nihal”de.
İbn-i Asakir (ö. h. 571) “Tarih-i Dimaşk”te.
Yakut-i Himvi (ö. h. 626) “Mu’cem-ul Udeba”da.
İbn-i Esir (ö. h. 630) “Üsd-ül Gabe”de
İbn-i Ebi’l Hadid (ö. h. 656) “Şerh-i Nehc-ül Belağa”da.
İbn-i Hallikan (ö. h. 681) “Vefeyat-ul A’yan”da.
Yafii (ö. h. 768) “Mir’at-ul Cinan”da.
İbn-i Şeyh el-Belevi (ö. h. 605) “Elif-Ba”da.
İbn-i Haldun (ö. h. 808) “Mukadime”de.
Şemsuddin-i Zehebi (ö. h. 748) “Tezkiret-ul Huffaz”da.
Nuveyri (ö. h. 833) “Nihayet-ul Ereb Fi Funun-il Edeb”de.
İbn-i Hacer-i Askalani (ö. h. 852) “el-İsabe” ve “Tehzib-ut Tehzib” adlı kitaplarında.
İbn-i Sabbağ-ı Maliki (ö. h. 855) “el-Fusul-ul Muhimme”de.
Makrizi (ö. h. 845) "el-Hutat-ul Makriziyye"de.
Celaleddin-i Suyuti (ö. h. 910) birçok kitabında.
Kirmani-i Dimaşki (ö. h. 1019) “Ahbar-ud Duvel”de.
Nuruddin-i Halebi (ö. h. 1055) “Siret-ul Halebiyye”de ve diğer birçokları.
Hadisçiler de bu konuda tarihçilerden geri kalmamışlardır.
Bir hadisçi nereye yönelirse yönelsin, karşısında Gadir olayını aktaran “Sahih” ve “Musned”leri görecek, onu birbirinden rivayet ederek sahabeye ulaştıran sahih bir senetle karşılaşacaktır.
Dolayısıyla böyle bir olayı ihmal edip de nakletmeyen bir hadisçi, ümmetin kendisi üzerinde olan büyük bir hakkını eda etmemiş ve ümmeti, Rahmet Peygamberi’nin önemli bir hidayetinden mahrum bırakmış olur.
Gadir hadisini Bu yüzden büyük hadisçilerin hemen hemen hepsi rivayet etmişlerdir.
İşte bu hadisi nakleden hadis yazarlarından bazıları:
Şafiilerin İmamı, Ebu Abdullah Muhammed b. İdris-i Şafii (ö. h. 204); İbn-i Esir’in “Nihaye” adlı eserinde kaydedildiğine göre:
Ahmed b. Hanbel (ö. h. 241), “Müsned” ve “Menakıb” adlı kitaplarında.
İbn-i Mace (ö. h. 273), “Sünen”inde.
Tirmizi (ö. h. 273), “Sahih”inde.
Nesai (ö. h. 303) “Sahih”de
Ebu Ya’la-i Musuli (ö. h. 307) “Musned”inde
Bağavi (ö. h. 317) “Sünen”de.
Dulabi (ö. h. 320) “Muşkil-ul Asar”da.
Tahavi (ö. h. 321) “Muşkil-ul Asar”da.
Hakim (ö. h. 405) “Müstedrek”de.
İbn-i Meğazili eş Şafii (ö. h. 483) “Menakıb”da
İbn-i Munde (ö. h. 512) bir çok yolla kitabında.
Hatib-i Harezmi (ö. h. 568) “Menakıb” ve “Mekteb-ul İmam-us Sıbt” kitaplarında.
Genci-i Şafii (ö. h. 658) “Kifayet-ut Talib”de.
Muhibbuddin-i Taberi (ö. h. 694) “Riyaz-un Nazire” ve “Zehair-ul Ukba” kitaplarında.
Hamvini eş Şafii (ö. h. 722) “Feraid-us Simtayn”da
Heysemi (ö. h. 807) Mecma-uz Zevaid”de
Zehebi (ö. h. 748) “Telhis”te.
Cizeri (ö. h. 830) Esne’l Metalib”de
Ebu Abbas-i Kastalani (ö. h. 923) “Mevahib-ul Leduniyye”de.
Muttaki el Hindi (ö. h. 975) “Kenz-ul Ummal”da
Herevi-i Kari (ö. h. 1014) “el Mirkat-u Fi Şerh-il Miskat”ta.
Tacuddin-i Menavi (ö. h. 1031) “Kunuz-ul Hakayık” ve “Feyz-ul Kadir” kitaplarında.
Şeyhani Kadiri (ö. h. 11. yy.) “es-Sırat-us Sevi Fi Menakıb-ı Ali-n Nebi”de
Ahmed Baksir-i Mekki eş-Şafii (ö. h. 1047), “Vesilet-ul Meal fi Menakıb-il Al”da
İbn-i Hamza-i Dimaşki el-Hanefi (ö. h. 1120), “el-Beyan ve-t Tarif”de. Ve başkaları...
Kuran-ı Kerim’de bu konuyla ilgili birçok ayet***[8] vardır. Müfessirler bu ayetlerin tefsirinde Gadir olayına değinmişlerdir.
Örneğin: Taberi (ö. h. 310), “Tefsir”inde.
Salebi (ö. h. 427 veya H. 437), “Tefsirinde”.
Vahidi (ö. h. 468), “Esbab’un-Nuzul”da.
Kurtubi (ö. h. 567), “Tefsirinde”.
Ebu’s-Suud (ö. h. 982), “Tefsirinde”.
Fahr’ı Razi, (ö. h. 606). Büyük tefsiri “Mefatihul Gayb”de.
İbn-i Kesir eş-Şafii (ö. h. 774).“Tefsirinde”.
Nişaburi (ö. h. 8. Yüz yıl). “Tefsirinde”.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911).“ed-Dürr-ül Mensur” adlı tefsirinde.
Hatib-i Şerbini (ö. h. 977).“Tefsirinde”.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1270). “Ruh’ul Meani”de. Ve diğerleri...
Kelamcılar da, imamet meselesini açıklarken; iddia edene delil olsun diye veya hasmın delilini naklederken, mutlaka “Gadir hadisine” işaret etmişlerdir. Aşağıda bazılarını zikrediyoruz:
Kadı Ebu Bekr’i Baklani el-Basri (ö. h. 403),“Temhid”inde.
Kadı Abdurrahman el-İci eş-Şafii (ö. h. 756), “Mevakıf”da.
Seyyid Şerif el-Cürcani (ö. h. 816),“Şerh’ul Mevakıf”da.
Beyzavi (ö. h. 685),“Tevaliu’l-Envar”da.
Şemsuddin el-İsfahani (ö. h. 749),“Metaliu’l-Enzar”da.
Taftazani (ö. h. 792),“Şerh’ul-Mekasıd”da.
Kuşçi Mevla Alaaddin (ö. h. 879),“Şerh’ut-Tecrid”de.
Bunlar aynen şöyle demişlerdir:
“Resulullah (s.a.a) veda haccından dönerken, halkı Mekke ve Medine arasında, çok sıcak bir havada “Gadir-i Hum” denen yerde topladı, deve palanlarını üst üste toplatarak üzerine çıkıp şöyle buyurdu: “Ey Müslümanlar! Ben, size sizin kendinizden evla değil miyim?” Hep birlikte; “Evet evlasın.” dediler. Sonra şöyle buyurdu: “ Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım onu seveni sev; ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu terk edeni terk et.”
Bu hadise değinen diğer kelamcılar:
Kadı en-Necm Muhammed eş-Şafii (ö. h. 879),“Bediu’l-Meani”de.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911),“Erbein”’inde.
Şam Müftüsü Hamid b. Ali el-İmadi (ö. h. 1171),“Es-Salatu’l-Fahire bi’l-Ahadis’il-Mütevatir”de.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1324),“Nesr’ul-Leali”de.
Ve başkaları...
Arap dili edebiyatçıları “Mevla”, “Hum”, “Gadir” ve “Veli” gibi kelimelerin manalarını açıklarken mutlaka “Gadir Hadisi”ne işaret etmişlerdir. Aşağıda zikrolunan edebiyatçılar gibi;
İbn-i Dureyd Muhammed b. Hasan (ö. h. 321).[9] “Cemhere”sinde, c. 1, s. 71,
İbn-i Esir (ö. h. 606), “Nihaye”sinde.
Himvi (ö. h. 626), “Mucem’ul-Buldan”da “Hum” kelimesini açıklarken.
Zübeydi el-Hanefi (ö. h. 1205), “Tac’ul-Arus”ta, c. 10, s. 399.
Nebehani (ö. h. 14. yüz yılda), “Mecmuat’un Nebehaniyye”de.