Kitabımızı okuduğumuzda görüyoruz ki Yeryüzünü ifsada boğanlar en ufak bir meyil, sempati ya da sevgi göstermememiz gerekiyor bu da imanımızın gereği.
Fitne yani barışın olmadığı, güvenliğin olmadığı yerlerin ve zamanların ortadan kalkmasına kadar Allah yolunda mücadele etmek gibi bir farzımız var.
İşte bu öncülleri iman umdesi olarak benimseyen bizler, Terör kavramını İfsad ve Fitne kavramlarının güncel yansıması olarak değerlendirmenin eşiğindeyiz. Terör kavramını bizzat Müfsidlerin mazlumlara karşı kullandığını elbette gözden kaçıramayız. Ama bu olgu bizi tepkisel bir savrulmaya mahkum etmemeli. Bazı müfsidlerin istismarı yüzünden başka ifsadlara yeşil ışık yakmamalı, yeşil ışık yakanlara sempati dahi göstermemeliyiz.
11 Eylül sonrası daha da karmaşıklaşan saflar aslında “İslami Terör” olgusunu önümüze koydu. İslami Terör elbet te olamazdı. Ama İslam adına üretilen ve İslam’ın temel kaynağından ilham almayan bir çok İslam yorumu maalesef İslam için (ama İslam’a rağmen ve bu sebeple de İslam’a karşı) ifsadı yaygınlaştırmayı kendinde hak bildi. Rivayetleriyle hareket edenlerden, Mezhebi için cihad edenlere kadar ne kadar yorum varsa hepsi birer İfsad kaynağına dönüştü. İşte bu Allah ile aldatma sonucudur ki “Emperyalist Süper Teröristler” bu örnkeleri göstererek kendi yaptıklarını meşrulaştırdılar. Bir şehrin sularını zehir katmaktan, metrolarda, işlek caddelerde bomba patlatıp ayrımsız bir katliamı Allah adına(!) cihad olarak benimseyen güçlerin Türkiye ölçeğinde ölmeyi ve öldürmeyi merkeze alan melankolik ve hastalıklı bir zihin yapısını idealize ettiklerini rahtlıkla söyleyebiliriz. Sünnetullahla çatışan ve Davet fıkhını Kur’an ekseninde bir Hikmete dönüştürmekten çok Kişisel intikam duygularını acilen tatmin etmeye yönelik üretilen bu agresiflik kendini tüketen, tükendikçe de beraberinde masumları da tüketmeyi mübah gören bir intihar psikolojisiydi aslında. Bu hastalıklı zihni yaratan da kendinden başkasını dinlemeyen ve en ufak farklılığı aforoz eden bilgi teorisiydi. Bu şiddetin farklı yüzlerini kah yeri geldiğinde kitap sayfalarında kah üniversite koridorlarında, kah ensenize inen bir Cihad satırında kah arkanızdan yapılan karalama kampanyalarında o sapık oldu onunla fala konuşmayın uyarılarında görebilirsiniz.
Irak’ta birbirini farklı mezheptendir diye boğazlayan zihniyet bunu dün Afganistan’da daha da travmatik biçimde yapmış mıydı? Din değiştiren katledilir diye fetvalar vermemişmiydi nur yüzlü imamlar?Suudi Arabistan’ın resmi ideolojisini dünyaya yayan Rabıtatul Alemi’nin vb. kuruluşların Dünyaya sunduğu İslam(?) başkasının yokluğu üzerine kurulu değil miydi? Herkes aslında az ya da çok farklı renklerde ve yüzlerde içinde bir taliban canavarı taşımıyor muydu? Cuma Mescidlerinden birbirlerine bomba atan Afgan Mücahidlerinin hazin öyküsü aslında hepimizin cemaat hesaplarının gücü ele geçirdiğimizdeki yarın senaryoları değil miydi?
Hemen bahanelerimiz de hazırdır. Topu dış düşmana atmakla ya da intikam almanın duygusal sömürüsüyle durum izah edilir. Başkalarının mazlumluğu üzerinden başkalarını mazlum etmenin meşruluğu aranır olur... Ve Hiçbir şey birbirinden bağımsız ve tesadüfi değildir. Hayatın farklı karaleri aslında bir algılamanın farklı tezahürleridir. İşte bu algılama Afganistan'la İstanbul'u Irak'la, Diyarbakır'ı buluşturur. İsimler, ideolojiler, farklılaşsa da algılama ve pratize etme biçimleri aynıdır...
Doğu’nun yoğun duygusallığı onun hikmetli ve sağduyulu düşünme yeteneğini köreltmişti aslında. Sürüler halinde hareket eden galeyan ve linç etmenin kutsal coşkusunu tüm benliklerinde hisseden kavimlerin diyarıydı Doğu…
Dolayısıyla böylesi bir Doğu için Ulusalcılık ve Ulusalcılığın yeşil tonları, aşiretler olarak varolacak, takım tutar gibi parti tutacak, sevgilisine aşık olur gibi neden ve niçin sorularını temelli biçimde srmadan belli bir ideolojinin neferi, cengaveri, yoldaşı ya da ülküdaşı, yurtseveri, mücahidi olacaktı…
Dünyanın öteki ucunda birisi düğmeye bastığında refleks olarak birbirine saldırabilen şartlandırılmış ve bol miktarda da acıların çocuğu rolünü çok sevmiş insanlardık bizler. Onun için Türklük için kadın, çocuk, yaşlı demeden keser, Kürtlük için otobüs molotoflayabilirdik. İslam için bir tarafımza şiş sokabildiğimiz gibi Allah için insan doğrayabilirdik, Fenerbahçe için döner bıçağıyla adam da dilimleyebilirdik. Kurtlar Vadisini izleyip Liselerde arkadaşları bıçaklayan gençlerle Türklük için racon kesenler ya da masum insanları yol ortasında diridiri yakabilen gerillalar arasında bir fark yok aslında…
Neden bu lafları ettim dostlar. Çünkü acım gerçekten acıdır. Dökülen gözyaşlarım tüm insanlığın masum bir insanın katliyle öldürülmesi karşısında bir hiçtir...
Yukarıda fotoğrafını gördüğünüz kızcağız umutları hayalleri olan ve dünyanın hiçbir din ya da ideolojisinin ideallerinin anlam katamayacağı bir anlamı olan biriydi. Çünkü sadece İslam o ve onu gibileri diriltmek için gelmişti. Diyarbakır sokaklarında çocuklarını ölüme sürükleyen zalim anneler ve babalar abiler ve onları ölüm olan güvenlik birimleri o çocuklardan değerli değillerdi. O kızı ve kardeşini yakanlar ve Zülbiye Karasu ismindeki teyzeyi öldürenler de onu öldürenleri bu hale getiren köyler yakanlar da aynı derece de İfsadın hizmetçileridirler. Kürtler için(?) Kütlerin dükkanlarına saldıranlarla Türkler için türklerin hayatını zehir edenler aslında sadece kendileri için yapıyorlarsa ne yapıyorlarsa. İslam için Müslüman öldüren, masum öldüren de elbet buna dahil... Önderliklerden, mehdilerden Kurtarıcılardan kurtulmak için bunu görmek lazım.
Bu açıdan İfsad yani ingilizce ifadesiyle Terör kimden gelirse gelsin poşusuna, sakalına, tesbihine, elineki kitabına, parlak imajına bakılmadan lanetlenmeli Taşlanmış olan Şeytandan ve onun şeytanlarından yeşili, kırmızısı, mavisiyle hepsinden ALLAHA SIĞINMALIDIR!
Bu anlattıklarım elbette sadecedoğuya has değil. Batıda da aynı çürüme var. Rabbine, Doğaya ve kendine yabancılaşan insanın Meleklerin Allaha sordukları soruyu gerçekleştirmeleri kaçınılmaz. Ama birilerini Yeryüzünün temsilcisi olma görevini kimseye eyvallah demeden dimdik ayağa kalkması da şart!
DİN yani Özgürce insanların kendilerini bulabilecekleri güven dolu ortam YALNIZ ALLAH'ın Oluncaya kadar ve FİTNE yani insanların baskı, vahşet ve güvensizlik ortamında yaşadıkları dönem, Yabancılaşmanın hakim olduğu kaos ORTADAN KALKINCAYA KADAR ALLAH YOLUNDA MÜCADELE EDİN ÇABA GÖSTERİN!
Selam ve Dua ile
Bülent Şahin Erdeğer