Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tağut

teymiyye

New member
Katılım
17 Tem 2005
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
--------------------------------------------------------------------------------

laikler bizden daha dindar diye dusunuyorum.onlar kendi dinlerine cok baglilar.biz ise aslinda dindariz diye kendimizi avutuyoruz.cunku onlarin istedigi gibi yasiyor.onlarin istedigi gibi giyiniyor.onlarin istemediklerini kesinlikle yapmiyoruz.yani hayatimizi tam onlara gore ayarlamisiz.taguta harfiyen uyuyoruz.nikahlarimiz onlarin istedigi gibi.bosanmalar onlarin istedigi gibi yani saymakla bitmez bunlar boyle bir ulkede muslumanliktan soz etmek mumkunmu?iman Allahin istedigi gibi yasamak degilmiydi?hani bizim imanimiz nerede?tagut bizim hayatimizi yonetiyor ve biz bunlara izin veriyoruz.tagutu niye reddetmiyoruz.neden diyemiyoruz siz kimsiniz ya biz allah ve resulune gore yasariz.sirk Allahla birlikte baskasina kulluk etmek degilmiydi?o zaman biz Allahla birlikte baskasinada kulluk ediyoruz.nasil ornegin imam nikahi yapiyoruz gidiyoruz birde tagutlarin nikahini yapiyoruz.laiklik bir din ve biz bu dininde nikahini yapiyoruz hemde seve seve.hani ALLAH tan baskasina ibadet etmiyecektik. dini bayramlarimizi kutluyoruz gidiyoruz birde tagutun bayramlarini kutluyoruz.cocuklarimiz tamamen taguta emanet bumu muslumanlik?laik bir ulkenin mahkemelerinde adalet ariyoruz.hani tagutu reddecektik.bunlar saymakla bitmez.okullarda ayni sekilde onlar nasil isterse oyle okuyoruz.biz yahudileride gectik kurandan namaz ve orucu aldik ondan sonra rafa kaldirdik.kalmisiz bide muslumanlik tasliyoruz.gecin hemserim bunlari gecin
 

abdullahadem

New member
Katılım
3 Ağu 2006
Mesajlar
172
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Tağut

Bismillahirrahmanirahim
Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytan, put, puthane, kâhin, sihirbaz. Allah'ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluşların tümü. Arapça "Teğa" kökünden türetilmiş olup kelimenin masdarı olan "Tuğyan" Allah Teâlâ'ya isyan etmek anlamına gelmektedir.


Allah'ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tağuttur.


Tağut, Allah (c.c)'a karşı isyan etmekle beraber O'nun kullarını kendisine kul edinmek gayretinde olandır. Bu ise şeytan, papaz, dinî veya siyasî lider veyahut da kral olabilir. Bu sebepten dolayı bir insanın müslüman olabilmesi için tağutu reddetmesi gerekmektedir.


Tağut kelimesi aslında çoğul manâsı taşımaktadır. Çünkü Allah (c.c)'ı inkâr eden, bir yerine birçok tağutun kulu olur. Bunlardan bir tanesi insanı çeşitli günahlara yönelten şeytandır. Diğeri, insanı ihtiras ve arzularının esiri kılan kendi nefsidir. Kezâ karısı, çocukları, hısım ve akrabaları, ailesi, arkadaşları ve milleti ile siyasî ve dinî liderleri ve hükümetleri gibi diğerleri de bulunmaktadır. Bütün bunlar o kimse için birer tağut olur ve o kişiyi kendi arzu ve ihtiraslarına esir etmek isterler. Bu pek çok efendilerin kulu olan kimse, tatminine bir türlü imkân olmayan bu tağutlardan her birini ayrı ayrı memnun etmek hayaliyle ömrünü boşa tüketir (Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an, Terc. Heyet, İstanbul 1986, I, 176)


Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de: "Andolsun ki biz her kavme "Allah'a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının " diye (tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36), "İman edenler Allah yolunda cihad ederler, kâfirler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76) ayetleriyle müminlere tağut hakkında bilgi vermekte ve tağuta karşı takınmaları gereken tavrı açıklamaktadır. Alimler de tağut hakkında, ayet ve hadislerden çıkardıkları deliller çerçevesinde yaptıkları yorumlarla bu kavramı tefsir etmektedirler.


Bugün yeryüzünde yürürlükte olan rejimlerin hepsi, beşerî rejimlerdir ve hükümlerini kendileri koymaktadırlar. Dolayısıyla da Allah (c.c)'ın hükümlerine muhalefet etmektedirler. O halde bu rejimlerin hepsi "tağut" olarak isimlenir. Hatta kitlelere "en cazip ve hüsn-ü kabul gören bir rejim" olarak tanıtılan demokratik ve lâik rejimler de tağut hükmündedir.


Her ne şekilde olursa olsun, insanlar tarafından konulmuş ve Allah (c.c)'ın hükümlerine muhalefet eden hükümler "tağut" olarak isimlendirilirler.


Allah Teâlâ (c.c) Kur'an-ı Kerîm'de; "Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye boş iddialarda bulunanlara bakmaz mısın? Onlar tağutun huzurunda muhakeme olmak (hükümlerine boyun eğmek) istiyorlar. Halbuki tağutu inkâr etmekle (tekfir etmekle, lânetlemekle) emrolunmuşlardı. Şeytan onları uzak bir sapıklığa saptırmak ister" (en-Nisa, 4/60) buyurmaktadır.


Bir kişi Allah (c.c)'a, peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve inanmakla mükellef olduğu bütün hususlara inandığını açıklasa, fakat demokratik, lâik, sosyalist, kapitalist vb. rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat ederse o kimsenin irtidadına (dinden çıktığına) hükmedilir. Zira insanları yaratan Allah Teâlâ'dan başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çünkü hüküm koyan insan, o hükme tâbi olmasını istediği insanlardan üstün ve herhangi bir ayrıcalığa sahip değildir. Allah Teâlâ katında üstünlük, sadece takva iledir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ; "Şüphesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileri olanınızdır" (el-Hucurat, 49/13) buyurmaktadır.


Kendisinde böyle yetkiler gördükten sonra, Allah Teâlâ'nın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler. Dolayısıyla Allah Teâlâ'nın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de: "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar, kâfirlerdir." (el-Maide, 5/44) buyurmaktadır.


Tağutların hükümlerine göre yönetilen beldeler "Dâr'ul-Harp" durumundadırlar. Tağutun hüküm sürdüğü beldelerde yaşayan bütün müminlerin, din Allah'ın oluncaya, Allah'ın indirdikleriyle hükmedilinceye kadar cihad etmeleri farzdır. Bu cihaddan kaçıp, tağutun hükmüne razı olanlar ise, ister bilerek, ister bilmeyerek yapsın, kâfir olma durumundadırlar. Allah Teâlâ (c.c) bu hususta; "İman edenler Allah yolunda cihad ederler, küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76) buyurmakta ve müminin tağut karşısındaki yerini belirlemektedir.


Allah Teâlâ, Âdem (a.s)'dan, Resulullah'a (s.a.v) kadar bütün peygamberleri, insanları Tevhid'e, yani Allah'ın varlığına ve birliğine, ortağı olmadığına inanmaya; O'nun koyduğu hükümleri kabullenmeyerek kendi heva ve heveslerine göre hüküm koyma isteğinde olan "tağut"a karşı savaşmaya ve tağut kapsamına giren her şeye kulluk etmekten kaçınmaya çağırmaları için göndermiştir.

Nitekim Allah Teâlâ bu hususta; Andolsun ki biz her kavme, "Allah'a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının" diye (tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36) buyurmaktadır.


Bu tağutlar İbrahim (a.s) döneminde Nemrut, Mûsa (a.s) döneminde Firavun, Resulullah (s.a.v) döneminde de Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi Daru'n-Nedve'nin ileri gelenleri ve puta tapan şahsiyetleri olduğu gibi, diğer peygamberler döneminde de, kendilerine gönderilen peygamberlerin getirdiği tevhid akidesini inkâr edip, atalarından kalan inançları devam ettirme inatçılığı gösteren puta tapan kavimler olmuşlardır. Günümüzde de heva ve hevesleriyle hükümler koyan ve o hükümleri insanlara dayatan meclisler, hükümetler, devletler vb. gibi kurum ve kuruluşlar da bu tağutlardandır.


Gelen peygamberler, gönderildikleri kavimleri tevhid'e çağırdılar. Tapmaya devam edegeldikleri putlarının kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar veremeyeceklerini açıkladılar. Ancak pek azı müstesna olmak üzere, çoğunluğu peygamberleri yalanladılar, hatta öldürdüler. Allah Teâlâ'ya yönelecekleri yerde, atalarından devraldıklarını ileri sürdükleri tağuta yöneldiler. Allah Teâlâ bu inkârcı kavimler hakkında; Onlara; "Allah'ın indirdiğine ve o peygambere geliniz" denildiği zaman, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter" dediler. Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler" (el-Maide, 5/72) buyurmakta ve nasıl bir çıkmazda olduklarını açıkça gözler önüne sermektedir.


Tağutların devri kapanmış değildir. Peygamber bulunsun veya bulunmasın, her dönemde tağutlar varlıklarını korumuşlardır. Tağut, sadece eski kavimlerde ortaya çıkıp yaşama imkânı bulan bir güç değildir. Tağut, bugün de müslümanın en büyük düşmanıdır. Tağut, devlet sistemlerini, ahlâki değerleri ele geçirmiş ve onları müslümana zarar verecek bir hale dönüştürmüştür. Kısaca tağut, müslümanı dört yanından kuşatmış bulunmakta ve müslümana hayat hakkı tanımamaktadır.


Müslüman Allah'ın hükümleri doğrultusunda yaşamak, O'nun koyduğu hükümler dışında konulan bütün hükümleri reddetmek, İlâhlık taslayan bütün güçleri yok etmek için çalışmakla mükelleftir. Şu bir gerçektir ki, Allah (c.c)'a iman edenler, O'nun yolunda tağutla savaşmak zorundadırlar. Çünkü tağut bir mümin için her şey demek olan imanını çiğnemek, ona hayat hakkı vermemek ve Allah'ın hükümlerini iptal edip, kendi heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koymak amacındadır. Nitekim Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de; "İman edenler Allah yolunda cihat ederler, küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76)


Resulullah (s.a.v) de tağut hakkında bir hadis-i şerifinde; "Her kim (tağuta karşı) cihad etmeden ve onunla mücadele (ederek Hakk'ı hakim kılma) arzusunu ruhunda duymadan ölürse, nifaktan bir şube üzerinde ölür" buyurmaktadırlar." (Muhtasar Sahih-i Müs-lim, Hafız Münzirî, Hd. No: 103)


Bu ayet ve hadis, bir müminin tağuta karşı takınması gereken tavrı en anlaşılır şekilde ortaya koymaktadır. Bir mümin; camileri-nin ibadete açık olmasına izin veren, insanları dini inançlarında özgür bıraktığını iddia eden rejimlere karşı çok dikkatli olmak zorundadır. Bugün bu rejimler, İslâm dünyası için büyük bir tehlike arzetmektedirler. Bu rejimlerin hepsi tağuttur. Çünkü apaçık ortadadır ki Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemektedirler. İnsanları kendi heva ve hevesleri doğrultusunda çıkarmış oldukları hükümlerle idare etmektedirler. Allah'ın hükümlerini, ortaçağ insanına hitab edebilen, sınırlı, bugünün gelişen ve düşünen insanının gerisinde kalmış hükümler olarak kabul etmektedirler.


Bir mü'min, tağutu, yani Allah Teâlâ'nın emirleri ve yasakları ile çatışan nefsini, diğer şahısları, önderleri, rejimleri ve ilkeleri red etmedikçe, hakimiyetin yalnız Allah'a ve O'nun düzeni olan İslâm nizamına ait olduğunu kabullenmedikçe imanın sembolü olan tevhid kulpuna yapışamaz. Allah Teâlâ bu konuda da şöyle buyurmaktadır: "Dinde zorlama yoktur. Hakikat, iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tağutu inkâr edip de Allah'a (O'nun kanunlarına) iman ederse, muhakkak ki kopması (mümkün) olmayan en sağlam kulpa sarılmıştır. Allah işiten ve bilendir." (Bakara, 2/256)


Dolayısıyla insanlar için iki yol vardır. Birincisi: Allahu Teâlâ (c.c)'ya iman etmek ve her türlü ilişkileri (hayatını) İslâm'ın hükümlerine göre değerlendirmek; ikincisi, tağuta kalben teslim olmak (iman etmek) suretiyle hevâ ve heveslerine göre yaşamak!.. Bu iki inanç ve yaşama biçiminin dışında üçüncü bir durumdan söz etmek mümkün değildir. İnsanlar kendi iradeleri ile, bu iki yoldan birisini tercih etmekte serbesttirler. Buna "Kesb" (kendi kazancı) denilir. İmam Taftazânî, "İnsanların sevap ve mükâfat almaya, ceza ve azab görmeye esas teşkil eden ihtiyari fiilleri vardır." (Taftazanî, Şerhu'l Ahaid, İstanbul 1980, s. 196) diyerek, bu konuda herhangi bir zorlamanın olmayacağına işaret etmiştir.


Allahü Teâlâ'nın hükümlerini bir kenara bırakarak, Tağut'un huzurunda muhakeme olmak ve onun hükümlerine boyun eğmek, küfrü tercih etmek demektir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye, boş iddialarda bulunanlara bakmaz mısın? Onlar Tagut'un huzurunda muhakeme olmak (hükümlerine boyun eğmek) istiyorlar. Halbuki Tağut'u inkâr etmekle (tekfir etmekle, lânetlemekle) emrolunmuşlardı" (en-Nisa 4/60) buyurulmuştur. Bu ayette Tağut'un hükümlerine boyun eğen ve kalben razı olanların, iman iddialarının boş olduğu ifade edilmektedir. İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde "Allahü Teâlâ Tağut'un hükümlerine kalben teslim olanların iman iddialarını red etmektedir" diyerek, meselenin özüne işaret eder (İbn Kesir, Tefsir, Beyrut 1969, I, 519). Tağutî güçler; Allahu Teâlâ'nın arzında, O'nun hükümlerine karşı tuğyan eden ve insanların üzerinde ilâhlık iddiasında bulunan otoritelerdir. Bunlarla sürekli olarak savaşmak farzdır. Bununla ilgili olarak, "İman edenler; Allah Teâlâ'nın yolunda cihat ederler. Küfredenler ise, Tağut yolunda savaşırlar. Öyle ise; şeytanın dostlarıyla (Tagut güçlerle) savaşınız. Şüphesiz ki, şeytanın hilekârlığı zayıftır" (en-Nisa, 4/76) buyurulmuştur. Bir mümin Tağutî güçlerle savaşmanın farz olan bir ibadet olduğunu bilmek mecburiyetindedir. Bu Kelime-i Tevhid'in tabii bir sonucudur.


Allahû Teâlâ'nın hükümlerine karşı tuğyan eden siyasi otoriteler insanları, dalaletin karanlığına doğru çekerler. Hem bu dünyada, hem de Ahirette işkenceye ve azaba uğramalarına sebep olurlar. İslâm dininin hükümlerini inkâr eden bütün ideolojiler Tağut hükmündedir. Kur'an-ı Kerim'de; "Allah, iman edenlerin velisidir (yardımcısıdır). Onları karanlıktan (kurtarıp) nura çıkarır. Küfreden-lerin velisi ise Tağut'tur. O da kendilerini nurdan (ayırıp) karanlıklara çıkarır. Onlar (Tağut ve ona tabi olanlar) Cehennemin arkadaşlarıdır. Onlar orada, bir daha çıkmamak üzere ebedi kalıcıdırlar" (el-Bakara, 2/257) buyurulmuştur.


Günümüzde Allahü Teâlâ'nın indirdiği hükümleri bir kenara bırakarak, "Hakimiyet kayıtsız ve şartsız insanındır" sloganına sarılan ve insanların çoğunun rızasına göre kurulduğu iddia edilen siyasî otoriteler, iktidar haline gelmişlerdir. Bu siyasi otoritelerin Tağut hükmünde olduğu asla unutulmamalıdır. Daha açık bir ifade ile İslâm nizamının dışındaki bütün sistemler "Tağuti" özellikleri taşırlar. Kelime-i Şehadet getiren ve günde beş vakit ezânı dinleyen her mükellef bu mahiyeti asla unutmamalıdır. İnsanları Tağutî güçlere karşı cihada teşvik etmeyen ve bu uğurda gayret sarfetmeyen kimseler ne kadar ilim sahibi olursa olsunlar, kat'iyyen âdil ve müslüman değildirler. Olsa olsa onlar ancak Bel'âm'dırlar. Dolayısıyla onların fetvaları ile amel edilemez.
(Alıntıdır)
 

unzurna

New member
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
542
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
57
Tağut

Arkadaşlar tağut hakkında bilginiz varsa bana anlatsın lütfen
:D
 

hasret

New member
Katılım
26 Kas 2006
Mesajlar
709
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Yaş
38
Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytan, put, puthane, kâhin, sihirbaz. Allah'ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluşların tümü. Arapça "Teğa" kökünden türetilmiş olup kelimenin masdarı olan "Tuğyan" Allah Teâlâ'ya isyan etmek anlamına gelmektedir.


Allah'ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tağuttur.


Tağut, Allah (c.c)'a karşı isyan etmekle beraber O'nun kullarını kendisine kul edinmek gayretinde olandır. Bu ise şeytan, papaz, dinî veya siyasî lider veyahut da kral olabilir. Bu sebepten dolayı bir insanın müslüman olabilmesi için tağutu reddetmesi gerekmektedir.


Tağut kelimesi aslında çoğul manâsı taşımaktadır. Çünkü Allah (c.c)'ı inkâr eden, bir yerine birçok tağutun kulu olur. Bunlardan bir tanesi insanı çeşitli günahlara yönelten şeytandır. Diğeri, insanı ihtiras ve arzularının esiri kılan kendi nefsidir. Kezâ karısı, çocukları, hısım ve akrabaları, ailesi, arkadaşları ve milleti ile siyasî ve dinî liderleri ve hükümetleri gibi diğerleri de bulunmaktadır. Bütün bunlar o kimse için birer tağut olur ve o kişiyi kendi arzu ve ihtiraslarına esir etmek isterler. Bu pek çok efendilerin kulu olan kimse, tatminine bir türlü imkân olmayan bu tağutlardan her birini ayrı ayrı memnun etmek hayaliyle ömrünü boşa tüketir (Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an, Terc. Heyet, İstanbul 1986, I, 176)
Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de: "Andolsun ki biz her kavme "Allah'a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının " diye (tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir" (en-Nahl, 16/36), "İman edenler Allah yolunda cihad ederler, kâfirler ise tağut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76) ayetleriyle müminlere tağut hakkında bilgi vermekte ve tağuta karşı takınmaları gereken tavrı açıklamaktadır. Alimler de tağut hakkında, ayet ve hadislerden çıkardıkları deliller çerçevesinde yaptıkları yorumlarla bu kavramı tefsir etmektedirler.​


yukardaki yazdıklarımı alıntı yaptım.
inş. yardımcı olmuşumdur.
yani biri namaz kılsa oruç tutsa...bu ibadetlerin hepsini yapmış olsa bile mesala Kuran'ı Kerim 'de nur süresinde kadınların nasıl giyinmesi gerektiği açıkca anlatılmıştır.ama yok hayır herkes istediğini giyebilir....gibi kelimeler kullanıp Allah'a şirk koşarsa bu taguttur.Diliyle söylemese bile "ilahlık taslamış"olur..
buna inananlarda kafir olurlar, ibadetlerini yapmış olsalar bile....
yanlışım varsa düzeltin arkadaşlar...
 

unzurna

New member
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
542
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
57
Kardeşim teşekkür ederim. Sağol.
:11_7_104v
 

unzurna

New member
Katılım
12 Ocak 2007
Mesajlar
542
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Yaş
57
En doğru olan cevap

En doğru olan cevap

Arkadaşlar hepinizden Allah razı olsun. Fakat en doğru cevabı sanırım abd el wahhab arkadaş verdi.Günümüze aktarırsak.
;)
 

müttaki

New member
Katılım
9 Ocak 2007
Mesajlar
203
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
58
Allahtan Baska Kulluk Edilen Hersey.
Put Heykel Kahraman Evliya Devlet Baskani Her Sekilde Olabilir.
Ornegin Ankrada Tagut Var.
Konyada Bska Bir Tagut Var.
Biri Laiklerin Oburu Dindarlarin.

kardeşim vallahi güzel açıklamışsın eline diline dinine yüreğine sağlık Allah razı olsun
 

tevhid davetcisi

New member
Katılım
19 Şub 2007
Mesajlar
101
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
taguta hizmet edenler...

taguta hizmet edenler...

“ -- Melekler ; kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara ; "Ne yapıyordunuz ?" derler. Onlar da: "Biz yeryüzünde zayıf kimselerdik." derler.Melekler de:"Allah'ın arzı (yeryüzü) geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya " derler.İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü dönüş yeridir. “ (Nisa 97)

Kur’an-ı Kerim’de geçen bu ayetin nuzul ( iniş ) sebebi , bu ayetin tefsirlerinde anlatılmaktadır , ve bizim için bu konuda mihenk noktası olmaktadır . Nisa suresinin 97 ayetinin tefsirinin haricinde , Buhari ( r.a. ) şöyle rivayet etmektedir .
“ Mekke ehlinden Rasulullah ( s.a.v. ) ile beraber hicret etmemiş bir topluluk hakkında inmiştir. Bunlar fitneye düşerek Bedir savaşında müslümanların karşısında, müşriklerin safında savaşa katılmışlardır. Bu kimseler Rasulullah’ın Mekke’den Medine’ye hicret etmesine rağmen , bugün yarın diyerek , bahçe işlerim, ticaretim diyerek çeşitli nedenlerden dolayı hicrete katılamamışlardı. Fakat müslüman olduklarını müşriklerden de gizliyorlardı . İbadetlerini gizli gizli yapıyor, Kur’an okuyorlardı. Bedir harbi çıkınca müşrikler bunları harbe katılmak için zorladılar.Onlarda müslüman olduklarını açıkladıkları zaman öldürülme korkusyla , istemeye istemeye Bedir harbine katıldılar. Muharebe esnasında savaş kıyafetlerini kuşandıkları için kimse kimseyi pek seçemiyordu . Savaşta müslümanların oklarıyla öldürüldüler . Bedir harbi bitip te ölüler ve yaralıların arasında gezerlerken bu hicretten geri kalıp müşriklerin ordusunda kalıp ölen müslümanlar fark edilince Medine’li müslümanlar arasında ihtilaf baş gösterdi. Bir kısım onların kafir olarak öldüğünü , diğer bir kısım ise müslüman kardeşlerimizi öldürdük diye üzülüyorlardı. İşte bu ihtilaf halinde iken müminler , Allah (c.c.) bu ayet-i kerimeyi ( Nisa 97 ) indirerek hicret etmeyip kafirlerin safında savaşa katılanların özürlerini , işledikleri küfür ameli sebebiyle reddettiğini ve onların cehennemle cezalandırıldığını bildirdi .

“Melekler, müslümanlarla beraber hicret etmeyip bedir savaşında müslümanlara karşı savaşan kafirlerin safına katılanlara soracaklar : “Hangi saftaydınız? Müslümanların safında mı , yoksa müşriklerin safında mı “ Onlar: “Biz yeryüzünde zayıf kimselerdik“ yani “biz kafirlere karşı güçsüzdük, devlete gücümüz yetmezdi. Eğer onlara katılmasaydık müslüman olduğumuzu anlayıp bizi öldürürlerdi “ şeklindeki mazeretlerini ileri sürecekler. Melekler ise bunu mazeret olarak kabul etmeyerek onlara: “ Allah’ın arzı dar mı geldi (yer yüzü geniş değil miydi ) hicret etseydiniz ya ?” yani hicret etseydiniz bu duruma düşmezdiniz, çünkü hicret imkanınız vardı, diyecekler ve bu kişiler işledikleri küfür ameline karşılık ceza olarak cehenneme atılacaklardır. Denilebilir ki . Bu kişilerin özürlü sayılmaları gerekmez mi?
Çünkü savaşa katılmasalardı kafirler tarafından öldürüleceklerdi. Buna cevap olarak denilir ki :
Bu kişiler ellerinde hicret etme imkanı olduğu halde hicret etmediklerinden dolayı bu duruma düşmüşlerdi. Hicret etseydiler bu duruma düşmeyebilirlerdi.Bu yüzden Allah (c.c.) onların mazeretlerini kabul etmedi.

Şimdi bu olayı günümüzde tefekkür edelim:

Ölümden korktukları için kafirlerin safında savaşa katılanlar kafir olarak ölerek cehenneme gidiyorsa ;ülkelerinde daha önce İslam kanunlarıyla hükmedilirken daha sonra küfür kanunları hakim olduğunda kafirlere yardım eden , onların kanunlarını kabul eden veya destekleyen ; tevhidin yükselmesi için mücadele edip küfrün kanunlarını kaldırarak yerine İslam devleti kurmak için çalışanlara karşı çıkan, onlarla alay eden , onları hatalı gören , onlara baskınlar düzenleyen , çatışmaya girerek düşmanın karaltısını çoğaltanlar ;Yahudi İsrail ile “ortak dost , ortak düşman “ adı altında GÜVENLİK ANLAŞMASI imzalayarak, bilgi ve güç alışverişinde bulunmak , Konya ovasında İsrail uçaklarına tatbikat yaptırarak eğitip , Müslümanları bombalatan , yemek duasında “ Tanrımıza hamd olsun “ yerine , “ Allah’ımıza hamd olsun” dediği için nöbetçi çavuşu ve askerler ile kavga ederek ceza veren, müslüman! subay ve ast subay komutanlar ; hatta ve hatta 1980 yılından beri İstanbul / Yenilevent semtinde Oyak sitesinde Çiçekçiler mahallesindeki “Yeni levent Camii”nde ; şerefli ! subay ve ast subaylar rahatsız oldukları için “Sabah ve Yatsı“ ezanlarını , okutturmayanlar ! Mahalleli ezanı Armutlu semtinden ve Karanfilköy semtinden duyarak namazlarını kılmaktadırlar. Kendi halkına bu zulmü reva gören “ TAĞUT” lar elbette onlardan daha çok küfrü hak ederler.
Son dönemde TC. askeriyesi natoya bağlı olarak Afganistan'a , Irak'a , Kore'ye , Bosna'ya , Somali'ye hep birleşmiş kafirlerin menfaati için asker gönderip , orada ölen askerin müslümanım demesine rağmen bu konuyu göz önüne aldığımızda şehid mi yoksa niyazi mi olduğunu anlamış oluyoruz. !
Halka karşı haşin tavırlı, çatık kaşlı, halkını horlayan, küçük gören, halkı ezmekten, dipçiklemekten garip bir haz duyan, halkının inançlarıyla alay eden, ordu içinde değil namaz kılmak, namaz kılanlara müsamaha eden subay ve astsubayları bile içinde barındırmayan, değil kışlada, sokakta, lojmanlarda bile başını kapatan hanımların subay eşlerini ordudan ihraç sebebi sayan bu kemalist generaller, halkın huzurunu ve devletin sınırlarını koruyabilir mi?
Malûm; Askerleri bağlayan bir “Disiplin Hukuku” ve o hukuka aykırı eylemlerin “ceza”larını düzenleyen bir “kanun” var... Evet; “477 Sayılı Yargılama Usûlü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanun”dan söz ediyorum... Bu kanunun “58. Madde”sinde, aynen şöyle deniliyor:
“Resmî üniforma ile genelevlere, kumarhanelere, meyhanelere, barlara ve girilmesi garnizon komutanlıklarınca yasaklı yerlere girenler veya sarhoşluğu gizlenmeyecek derecede olanlar; yedi günden, bir aya kadar oda veya göz hapsi cezası ile cezalandırılırlar!”
Madde, gayet açık: “Üniformalı” olarak, “genelev”e, “kumarhane”ye, “meyhane ve bar”lara gitmenin cezası, 7 günden 1 aya kadar “oda” veya “göz” hapsi!.. Ama; Aynı “üniforma” ile “cami”ye gidip “namaz” kılarsan, yallah!.. Hem de, “ceza hukuku” kapsamında böyle bir “suç” yokken!..

Üniforma ile “cami”ye gitmek, “kerhaneye” veya “meyhane”ye gitmekten daha ağır ceza ile çarptırılıyor.Bu en yakın tarihimizde “ Ardahan”da bir astsubayın başına gelmiştir. Ve Hürriyet gazetesinde 6 Şubat 2004 tarihinde haber olmuştur. Buraya gazetenin internet sayfa adresindeki konu adresini yazarak , haber kaldığı sürece okurların bu haberi orijinal gazetenin linkinden bulabileceklerdir.


( http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/02/06/409218.asp )
Irak’a Türk askerinin girmesi için mecliste daha tezkere denilen utanç belgesi meclisten geçmeden, yani sivil irade belirmeden, Amerikan askerleri güneydoğuyu işgal ediyor. Gerek çeşitli silah araç ve gereçlerini, gerekse lojistik mühimmatını, tüm ağırlıklarını limanlarımızdan içeri sokuyor. Tüm ağır bombardıman savaş uçakları ve nakliye uçakları havaalanlarımıza iniyor. Denizden ve havadan onbinlerce Amerikan Coni´si (askeri) topraklarımıza giriyor. Sınırlarımızı korumakla görevli ordumuzdan tık yok, ses-seda yok! Peki bu komutanlar vatanı nasıl koruyorlar? Kime karşı, kimden koruyorlar?
Bu komutanlar, ki başörtüsü ile okumak isteyen öğencilerin tutumunu, İmam-Hatip okullarına halkın teveccühünü vatana ihanet sayarak, hükümetlere muhtıra verirken, TV ekranlarına birifinglerle, çeşitli basın yoluyla açıklamalar yaparak ve sokaklarda kendi halkına karşı tankları yürüten kukla generaller neredesiniz? Vatan işgale uğramış! Vatan hainleri, sizlerin görevi vatanı korumak değil mi? Vatan gelirinin üçte birini hortumlayan, bununla da yetinmeyip müslümanların hayır ve hasenatına da el koyan, kendi halkına karşı kabadayılık yapan, kahraman ordumuzun, kahraman generalleri (!) neredesiniz? Vatan fiilen işgal edilmişken, yıllardır vatan edebiyatı yaparak, milletin ensesinde boza pişiren kalpazanlar neredesiniz?
Şu hale bakınız, Amerika gelmiş yurdun bir kısmını işgal etmiş, istediği yerde askerlerini konuşlandırıyor, istediği gibi serbest hareket ediyor, tasarrufta bulunuyor, bizim topraklarımızda, bizim halkımızı, askerimizi yerel yönetimleri kale almıyor. Amerikan gazeteleri “Güney doğuda Türk askerleri uzaklaştırılsın, Amerikan askerlerine yaklaşmasınlar, çatışma çıkabilir!“ diye manşetler atılıyor. Bizim çeteci komutanlardan hiç bir ses, hiç bir açıklama yok!.. Demek ki, tehlike yok! Demek ki, vatan emin ellerde! Demek ki, vatanı bizim generaller adına Amerikan Coni´ler koruyor! Hayır, bu ordu müslüman Türk halkının ordusu değildir! Türk halkının emrinde ve hizmetinde değildir! Amerika´nın emrinde ve Amerikan direktifleri ile hareket eden, sivil hükümetleri baskı altında tutan, onları hizaya getiren, Türkiye´deki Amerikan müttefikleri, Amerika´nın yerli işbirlikçileri!..
Bu ordu, ordu olmaktan çıkmış, siyasallaşmış!.. Elindeki milletin gücünü millete karşı kullanan ve bu güce dayanarak, yargıyı, politik partileri ve hükümetleri, basın-yayın, medyayı, bütün sivil kurumları baskı altında tutmaktadır. Ona karşı gelenin, onu eleştirenin akibeti meçhuldür!
Türkiye´de olan skandalların arkasında mutlak bir general vardır. Yolsuzlukların, hırsızlıkların arkasında mutlaka bir paşa vardır. Uçak Geta skandalının kahramanı o zamanın genelkurmay başkanı değil miydi? Dünyanın neresinde görülmüş yolsuzluğa tescil edilmiş generallerin millete meydan okuyarak, “Bizden hesap soracak kurum ve yetkili daha anasından doğmadı!“ diyecek kadar küstahlaşsın? Dünyanın neresinde görülmüş ordu mensupları holdingler kursun ve işletsin?
Dünyanın neresinde görülmüş tüm silah alımlarına, askerî malzeme alımlarına sivil hükümeti karıştırmadan, ihalelere ordu mensupları girsin de hiç bir kimseye harcamalarından dolayı bilgi vermesin ve hiç bir kurum ve kuruluş tarafından denetlenmesin? Yok yok, dünyanın başka bir yerinde böyle bir çiftlik yok! Erbakan gibi müslümanların dinî duygularını istismar eden eşhas, deccal ordusuna “Peygamber ocağı“ dese de, ”aslan polisimiz“ ve “âdil kanunlarımız“ dese de... Biz bu kemalist kurum ve kuruluşlara müslüman diyemiyoruz! Kâfir kurum ve kuruluşları ve de bu kemalist düzenin yılmaz bekçilerini müslüman sayanlara da müslüman diyemiyoruz! Zira Şer-i Şerif´de kâfirlere müslüman diyenlerin hükmü bellidir!


"Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir." BAKARA 256



"İman edenler, Allah yolunda savaşırlar İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar . O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır" NİSA 76
 
T

teslimolan

Guest
Senin devletinde is yoksa askeri suclayamazsin. Zaten tek engelleri asker Türkiye ye karsi onu zayiflatmaya calisiyorlar birde onlarin ekmeklerine yag sürülmez ben katilmiyorum bu yaziya. Batinin ekmegine yag sürmektir bu yazi. Keyiflerinemi askerde cok yetki var diye zirliyorlar. Her insanin oldugu gibi her kurumunda dogrusu yanlisi olur.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Mürşidlerini getir demiştim sana, yine senimi gönderdi bu adamlar:) Gelsinler ya korkmasınlar adam yemiyoruz biz burada. Kaç bak ! Tagut geliyor seni yiyecek:)))))))))
 
T

teslimolan

Guest
Sen bana uyari yapabilecek bir insan degilsin istedigimle muhatap olurum istedigime cevap yazarim sen kimseyi uyaramazsin ancak kendini uyarabilirsin.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Sen bana uyari yapabilecek bir insan degilsin istedigimle muhatap olurum istedigime cevap yazarim sen kimseyi uyaramazsin ancak kendini uyarabilirsin.

İşte bende bunu anlatmaya çalışıyorum sana. Nihayet anladın! Kendimi düzeltmeye çalışırken, bir de senin gibi parazitlerle uğraşamayacak kadar yoğunum. Ben senin yorumlarına yorum yapmıyorum sende benimkilere yapma. "Tek hücreli terliksi" sınıfına almak istemiyorum seni. Fikirlerini beğenmediğim biri, ama insan gibi biri olarak kabul etmek ve öyle görmek istiyorum seni. Bu kadar basit. Eyvallah de uzatma! Ayrıca burada hiç kimsenin huzurunu bozmak gibi bir hakkımız da yok lüksümüzde yok!
Selamette kal!
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Hicranlı yüzler, bir gün gülecek,
Zalimler bir gün, hesab verecek.

Her gün aşura heryer kerbale,
Hey huseyni can,hey huseyni can!

Zulüm içinde karardı ruhlar,
Kirlendi kızlar,kırıldı kollar.

Her gün aşura,heryer kerbela,
Hey huseyni can,hey huseyni can!

Mineralerde yeni bir seda,
Ufukta güneş doğmadı hala.

Her gün aşura heryer kerbela,
Hey huseyni can!hey huseyni can!

Doğarken şafak kudüs sen ağla,
Kurtulsun artık,mekke ve hama.

Her gün aşura,heryer kerbela,
Hey huseyni can,hey huseyni can!

Doldurdu göğü kanın feryadı,
Aldı bir şehid mazlum isyanı.

Hergün aşura heryer kerbela,
Hey huseyni can hey huseyni can!

Kurtulmaz mı hiç mescidi aksa,
Susuz kerbela ,ıslandı kanla.

Uyandı ümmet birleşti eller.
Dillerde tekbir.Allahuekber..!


İSTİKBAL İSLAMINDIR..!şehid seyyid kutub
 

tevhid davetcisi

New member
Katılım
19 Şub 2007
Mesajlar
101
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
57
Allahtan Baska Kanun Koyucu Yoktur Ve Ondan Baska Yardim Dilenilecek Yoktur.
 

imam-müslim

New member
Katılım
17 Şub 2007
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Bugün topyekün insanlık, son peygamber Hz. Muhammed'in -salât ve selâm üzerine olsun- kendilerini çekip çıkardığı cahiliye hayatını, kapsamlı bir geriye dönüş sürecini (gericiliği) yaşıyor. Bu cahiliye değişik şekillerde somutlaşmaktadır bugün.

Günümüz cahiliyesinin bir kısmı Ateizmi, Allah'ın varlığını inkâr şeklinde belirlemektedir. Bu, inanç ve düşünce alanında içine düşülen cahiliyedir. Komünistler gibi.

Bir kısmı da Allah'ın varlığını bulanık da olsa kabul etmekle beraber, ibadet kastı taşıyan davranışlarda, boyun eğmede, itaat etmede, emirlere uymada sapıklık şeklinde belirmektedir. Hindu ve benzeri putperestlerin cahiliyesi gibi... Ayrıca yahudi ve hristiyanların cahiliyeleri de bu kategoriye girmektedir.

Günümüz cahiliyesinin bir kısmı da Allah'ın varlığını gereği gibi kabul etmekte, ibadet kastı taşıyan sembolik davranışları ona yönelik olarak yerine getirmektedir. Ama "Allah'dan başka ilah yoktur, Muhammed, Allah'ın peygamberidir" şehadet cümlesinin anlamında büyük bir sapıklık içindedir. Ayrıca boyun eğme, emirlere uyma ve itaat etme noktasında tam bir şirk hayatı yaşamaktadır. Kéndilerini "müslüman" olarak adlandıran toplumlar bu kategoriye girmektedir. Bunlar, şahadet cümlesini son derece yanlış anlamalarına, Allah'dan başka birtakım kullara boyun eğmelerine rağmen, sırf şahadet cümlesini dilleri ile söylemekle, sembolik ibadet şekillerini yerine getirmekle müslüman olduklarını, İslâm sıfatını ve müslümanlık haklarını kazandıklarını sanıyorlar.


Bunların da hepsi cahiliyedir. En başta değindiğimiz komünistlerinki gibi. Allah'ı inkârdır. Ya da putperestlerinki gibi Allah'a ortak koşmadır.hud suresi seyyid kutup
 
Üst Alt