Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şüphe nedir ve bir kısım kimselerin endişe ettiği kadar korkulacak bir şey midir?

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Şüphe nedir ve bir kısım kimselerin endişe ettiği kadar korkulacak bir şey midir?

Şüphe, insanı sinsi sinsi kemiren ve yavaş yavaş ölüme götüren korkunç bir hastalıkdır. İnsan; bir kere inanç, düşünce ve tasavvurlarıyla kendini bu hastalığa kaptırdı mı, artık hayatî bütün fonksiyonlarıyla, rûhî bütün melekeleriyle felç olmuş demekdir.

Şüphe ve şüpheciliğin iki esasa dayandırılması mümkündür:

1- İrâdî olarak benimsenen, eskilerin reybîlik ve hisbânîlik dedikleri şüphecilik;

2- İç idrak ve dış müşâhede muvâzenesizliğinden; niyet ve nazar inhirâfından; bilgide, terkib kabiliyetine sahip bulunamayışından doğan diğer bir şüphecilik...

İkinci şık şüphecilik, hemen hemen her yerde üzerinde durduğumuz bir mevzûdur ve kanâatimce izâlesi de mümkündür. Birinci şık şüphecilik ise; o, bir mizâc inhirafı, bir cinnet ve bir marazdır. Bu kabil şüpheciler için Spinoza: "Hakîkî reybî (şüpheci)nin vazifesi susup oturmakdır. " demişdi. Keşke bu nasihatı dinlemiş olsalardı. Hiç olmazsa zararları başkalarına dokunmaz; nefislerine münhasır kalırdı.

Vâkıa şüphenin, bir de ilmî maksad ile şartlandırılmış ve muvakkat olanı vardır ki, o türlü şübheye kimsenin diveceği birşey yoktur. Ne var ki, bizim burada hastalık dediğimiz şüphe, Dr. Paul Sollier'in de ifade ettiği gibi "Hâlli imkânsız ve çözülmeyecek gibi olan şüphedir. " Böyle bir şüphe, sürekli olarak şuurumuzu baskı altına alır ve devam eder. Sonra bütün ahvâl-i rûhiyemizi ve bütün zihnî faaliyetlerimizi felce uğratır. Bu hâle gelmiş bir insan rûhu, binbir tereddüdün odak noktası olduğu gibi, binbir kararsızlığın, iç-içe kesişip durduğu karmaşık ve içinden çıkılmaz yollara benzer.

Şüphelerini aşamamış ve onlara söz dinletememiş bir insan için; bedenî iktidarsızlık, zihnî ve ahlâkî teşevvüş ve inhiraflar önüne geçilmez cebrî hâdiselerdendir.

Şüphe insanın tavırlarında katılık, ruhunda sıkıntı ve beceriksizlik hâsıl eder. Binaenaleyh şüpheci kimseler, bedene mütevakkıf işlerde hep kaçmak arzusu; yorgunluk getiren şeylere karşı da nefret izhar ederler. Hiçbir iş görmeden yorulmuş bu türlü tiplere, psikiyatrinin koyacağı teşhisler ne kadar iddialı olursa olsun, bunlar hakkında, iç yetmezliğin fonksiyonunu inkâr etmek kabil olmayacaktır.

Şüphenin zihin üzerindeki tesirine gelince, bu maraza mübtelâ olanlar devamlı ve ciddî zihnî faaliyet gösteremezler. Azçok dimağı uzun süre şübhe dalgalarıyla sarsılmış bir insanın. sâlim düşünebilmesi bir hayli müşküldür. Böylelerin en bâriz yanları, dikkatlerinin za'fa maruz kalması, zihinlerinin cevvâliyetini kaybetmesi ve hafızalarının dumura uğraması gibi hâllerdir. Artık, bu tipler için, herşey gitgide gayri mümkün bir şekle girer ve önlerine "olmazlardan" aşılmayan tepeler dikilir. Onların önünde birtek açık kapı ve yürünebilir bir tek yol vardır; o da başkalarını tenkid yolu. Bununla yaşar ve bununla varlıklarını sürdürürler.

Bir de şüphenin, ahlâkı baskı altında tutması bahis mevzûudur ki, bana göre en tehlikelisi de budur. Arzu ve isteklerin; ihtiras ve temâyüllerin; hülâsa şahsiyetin en bâtınî ve samimî esasını teşkil eden şeylerin ma'ruz kaldıkları sarsıntılar ve zıd dalgalanmalar, şübheli insanların zihinlerinde meydana getirdikleri neticelerin bir aynını da ahlâkî sahada meydana getirirler.

İş hayatlarındaki beceriksizlik, sıkıntı ve harekete geçirici fakültelerinde (vaso moteurs) teşevvüşler hâsıl olan kimselerde, ürkeklik, merdümgirizlik gibi şeyler baş gösterir. Böyleleri, eğlence ve zevk u safaya tâlib oldukları hâlde, herkesden kaçmak ve uzlet hayatı yaşamak isterler. Bu itibarla da bir türlü hüzün ve kederden kurtulamazlar. Bunlar hür düşünceden mahrum, ma'nevi mukavemet itibariyle de alabildiğine zayıftırlar.

Hele, ileri safhadaki büyük şüphecilerde, ba'zen hiçbir şeyden müteessir olmama gibi bir sertlik, katılık ve cansızlık hükmettiği gibi, ba'zen de, tamamen yıkılmış ma'nevî şahsiyetleri itibariyle, toplum insanı olma vasfını bütün bütün kaybederler.

Şüphe, ictimâî neticeleri itibariyle de çok tehlikeli bir hastalıktır. Çevresinden ve çevresinde olup biten şeylerden şüpheye düşmüş bir kimse, göz göre göre kendisini bin bir endişe içine atar, hem kendini hem de çevresini rahatsız eder. Ve hele, mütereddid ve şübhelere mübtelâ olanların, mes'ûliyet endişesiyle, hareket etmenin gerekli olduğu yerde geri çekilmeleri veyahut hareket vaktini kaçırma gibi durumları o kadar tehlikelidir ki; bazen bir cemaatin bütün bütün mahvolmasına sebebiyet verebilir. Bilhassa ehemmiyetli ve büyük işlerde, siyaset ve harblerde, başı tutanların tereddüd ve şüpheleri milletleri ve orduları batırmaya yeter ve artar.

Aslında, kendinden şüphe edenin başkaları için bir istinatgâh olması da düşünülemez, zîrâ, kendinden şübhe edenin, nasıl hareket edeceği belli olmadığından, arkasında bir kaç defa yanılmaya maruz kalmış yığıniar, O'nun, en mâsum ve ma'kûl davranışlarını da hep kuşkuyla karşılarlar.

Ma'mâfih, şübhecilerin büyük bir kısmının "olduğu gibi" kalma meylinde olmalarına karşılık, az bir kısmının da, ileri gitme, hamle yapma gayretleri küçümsenmeyecek nisbettedir.

Hâsılı, şüphecilerin ne düşüncelerinde, ne de iş ve davranışlarında i'tidâl ve muvâzene yoktur. Onlar içinde, mevkilerini, mesleklerini, me'muriyetlerini mes'uliyet korkusuyla terk eden o kadar çok kimse vardır ki -maâzallah- böyleleri kritik bir dönemde bir millet ve bir devleti felç edebilir. Bunların atılganlıkları bir mâcera olduğu gibi, vehim uzantısı tedbirleri de bir sönüp gitme ve donukluktur. Bazılarına göre bu hâl bir iradesizlikden kaynaklanıyor gibi görünse bile aslında hiç de öyle değildir. Aslında bu hâl isâbetli ve seri karar verememeden, hayatla alâkalı umum ahvâl ve hâdiselerin bize ifâde ettiği çeşitli çözüm yollarından birini tercih edememekden kaynaklanmaktadır.

Tereddüd ve tercih edememe keyfiyetiyle şüpheci, atılgandan daha zararlı ve daha tehlikelidir. Hareket edenin yönlendirilmesi ve davranışlarının kanalize edilmesi gibi bir problem olsa bile, hiç olmazsa o, hareket etmektedir. Şüpheciye gelince, onun hareketi durma, durması da hareket gibi bir garâbet arzettiğinden, ne hamlesine ne de geriye çekilmesine bel bağlanamaz...

Hele, atılganlığındaki çılgınlığı cesaret, vehim ve korkaklığını da ihtiyat ve tedbir sayıyorsa, artık o, bu marazî ruh hâleti ile, hem kendini, hem de beraberindekileri mahvedecek bir ifrit hâlini almıştır.

Tehlike ânında cebheyi terk eden nice idâreci veya kumandan vardır ki; bütün bir milleti böyle bir reybîliğe kurban etmişlerdir. Açdıkları gediklerde, sadece kendileri helâk olsalardı "dayansın ehl-i kubûr" demekle iktifâ edilebilirdi. Ama, ne acı ki; böyle birkaç şüpheci sergerdan, maiyetlerindeki bir sürü zavallının felâketine sebebiyet vermişlerdir.

Modern reybîlerden. milleti temsil makamında, küfrünü izhâr edecek kadar mertler bulunduğu gibi, mâhiyetini setredebilen ve pek çok felâketlere sebebiyet vermiş nâmert şüpheciler de vardır:

"Ben ki hepsinden iştibâh ederim.
Kime sorsan diyor ki yok haberim.
Kimbilir belki hepsi vehmiyyât.
Belki aldanmak ihtiyâc-ı hayat.
Kimbilir de belki hepsi doğru da ben
Bîhaber kendi sehvî hissimden
Varı yok bilmek istedim, yoku var
İştibâh işte töhmetim, ne zarar...
Kimbilir belki aslımız toprak
Bunu bir muzdarib çamur yapmak
Hangi hâin tesadüfün işi bu
Bunu bir Hâlık irtikab etmez
Halk eden mahveder harab etmez."

Zavallı Fikret!.. Küfründeki aşırılığın, günümüzün reybîlerine göre çok geri kaldığını görseydi, kimbilir ne kadar hayıflanacak ve ne kadar öfkelenecekti?..

Ama, yine de o şüpheci, bedbîn ve karamsar düşünceleriyle, tenâsüh görmüş, sanki günümüzün şüphecilerinin içinde yaşıyor gibi...

Burada reybîliğin çeşitlerini, delilleriyle red ve cerhetme durumunda olmadığımızdan onu felsefe kitablarındaki tenkidleriyle başbaşa bırakarak biı-tek hususu belirtmede fayda mülâhaza ediyoruz. O da, her teşebbüsün başında, aksine ihtimâl vermeyecek şekilde bir iman ve o imandan kaynaklanan bir irade ve sönmeyen bir azme ihtiyaç olduğu keyfiyetidir. Bunların birinde şüphe ve tereddüd, diğerlerinin de te'sirini kırar ve akîm bırakır.

Mükâfat ve ceza gününe kat'i inanç, fert için de cemaat için de tekâmülde ilk şart ve en ehemmiyetli unsurdur. Bu inanç istikâmetinde, teklif edilen yolu yaşamaya gelince o, en akıllıca bir davranış ve en ehemmiyetli bir hamledir. Bir insanın, kanaat, tasavvur ve davranışlarındaki zikzaklar ise bir başarısızlık âmili ve bir felakettir.

Mâmâfih, şüpheye düşen birisi için, şu hususlar üzerinde durulmasında fayda vardır:

1- Böyle birisi mutlaka, bir mârifet ehline gitmeli ve götürülmelidir. Böyle bir müdâhele sâyesinde, şüphenin marazî olup olmadığı. derinliği ve hangi hususlara dâir olduğu ortaya çıkacakdır ki. bu da tedâviyi kolaylaştırma ve şüpheyi gidermede önemli olsa gerekdir.

2- Şüphe. inanç mevzûlarıyla alâkalı ise, o sahada; ibâdetle ilgili ise. o hususda; düşünce sistemimize dâirse, o yönde genişçe tahşîdat yapılmalı; şüpheye sürükleyen sebebler nazara alınarak deliller getirilmeli ve tereddütler birer birer giderilmelidir.

3- Ayrıca. şüpheye düşen kimse; düşünce ufku aydın. kalbî ve ruhî hayatı olan kimselerle sık sık görüştürülmeli, onların hayat-bahş olan sohbetlerinden istifâde ettirilmelidir.

4- Böyleleri için bazan îmanca derin, ibâdetçe zengin ve düşüncede istikâmete ermiş kimselerin umumi manzarası da oldukça faydalıdır. Yurt içinde ve yurt dışında, düşüncemizin şuurluca ve yürekden temsilcileriyle bu türlü hastaların görüştürülmesi, çok defa bin nasihatdan daha tesirli olabilir.

5- Bundan başka, şüpheci, mâzînin zengin ve rengin atlasında sık sık gezdirilmeli; tarih ve siyerin çağıltılarıyla yüzü, bencilliğin karanlık izbelerinden, kehkeşânların kol gezdiği şanlı geçmişimize çevrilmelidir. Bu yolla geçmişin aydın yüzünü ve gür soluklarını duyan hemen herkesin, ruhunu saran.bulanık düşüncelerden kurtulduğu ve az-çok gönülde dirilişe yöneldiği çokca görülen vak'alardandır.

6- Şüphe bir hastalık hâlini almış ve etrafa da yayılma istîdâdında ise, hastanın bir hekim müşâhedesinde tecrîde tâbi tutulması ve hezeyanlarının toplum içinde yayılmasına meydan verilmemesi gerekir.

Reybîlîk ve hisbânilik: Şüphecilik.
Merdümgiriz: İnsanlardan kaçan, sıkılan.
Tenâsül: Türemek, nesil yetiştirmek, üremek.
 
A

aktifus

Guest
Herşeyden şüphe edilebilir. Allah'ın varlığından bile. Şüphe etmek ve şüphelendiğiniz şeyi/soruyu araştırıp bulmak/yanıtlamak gerekir. Bu sayede inançtaki boşluklar doldurulabilir. Derin derin düşünenler olarak tarif edilen gerçek inananların yaptığı başka ne olabilir ki?
 

birtekben

New member
Katılım
22 Ocak 2007
Mesajlar
65
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
şüphe gercekten insanın içini kemiriyor bazen.Bundan kurtulmak da baya zor oluyor.
 
A

aktifus

Guest
Şüphe içimizi kemirmez içimizdeki boşlukları görmemizi sağlar. Boşluk olduğunu bilmeden de yaşayabiliriz ama bu bana göre değil. Bu bakımdan ateistlerin soruları çok işinize yarar. :)
 

Abd

New member
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
225
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
şüphe insanı araştırmaya sevketmesi yönünden iyi ama insan emin olduğu şeyden dahi şüphe edebilir. çünkü şeytanın vesvesesi sona erecek değildir.

insan belli bir düzeye gelince şüpheleri araştırmak yerine ona sırtını dönmelidir.

çünkü şüphe içinde olmak biraz dar ve kenarında uçurum olan bir yoldan yürümek gibidir. çok kolay yürüyecekken korkudan ilerleyemezsin. en iyisi bu durumda aşağı bakmamaktır :)
 
Üst Alt