Mesut,çayından çektiği son yudumla hatıraların içine öyle dalmıştı ki,ancak dilindeki yanığın sızısıyla içinde bulunduğu uçağa geri dönebildi.Sanki dün gibiydi.Hayaller kuruyordu.Okuyacak, vatanına,milletine ve bütün insanlığa faydalı olacaktı.”zaman su gibi akıp gidiyor” diye mırıldanınca, Hatice meraklanarak:
“Hayırdır Mesut, bir derdin mi war?“ dedi.
Yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi Mesut’un,gözlerini bundan sonra hayatını paylaşacağı karısı Hatice’ye çewirdi.İkisinin de gözlerinde mutluluk pırıltıları vardı.Bu onların en mutlu günüydü. İkisi de tam aradıkları gibi bir eş bulduklarına inanıyorlardı.
Evlenip yuva kurmuş,şimdi Mesut’un görev yaptığı Azerbaycan’a doğru ilerliyorlardı.Mesut son derece ihlaslı,hizmet aşkıyla dolu bir gençti.Sık sık hatıralara uzanmasının sebebi,vatan hasretinin yanında,gerçekleşen hayallerinin bu kadar kısa zamana sığmış olmasıydı.Ve en sonunda sınırları aşan hizmetlere attığı imzalar.
Aradan saatler geçmiş,Mesut ve Hatice yeni vatanlarındaki evlerine nihayet varmışlardı.
Zaman,freni patlamış bir otobüs gibi hızla akıp gidiyordu.Günler ayları kovaladı.Mesut ile Hatice’nin evliliklerinin üzerinden iki yıl geçmişti.Mesut çok sewdiği kalemini yine eline almış şiir yazıyordu.O gece üç ayların başlayacağı geceydi.Sık sık yaptıkları nefis muhasebesinin tam sırası diye düşünüyordu Mesut.Aklına bir fikir geldi.Hatice’ye seslendi:
“ Hatice, warmısın bu geceyi ibadetle geçirelim.“
Hatice tereddütsüz kabul etti.Zaten aynı kafa yapısındaydılar.
“Bir çay demlesen de,uykumuz biraz açılsa nasıl olur?“dedi Mesut.
Hatice,“Tamam,iyi fikir”diyerek mutfağa gitti.Mesut’un içinde sebebini bilmediği garip bir heyecan,bir duygu yoğunluğu wardı.Şiirinin son kıtasını büyük harflerle yazıp,oturma odasındaki sehpaya bıraktı.Abdest alıp salona geçti.Önce yatsı namazını kıldı.Ardından gözyaşları içinde dualar ederek Allah’tan kendisinin ve Ümmet-i Muhammed’in affı için yalvardı.Bu arada göğsünün sıkıştığını fark etmiş,bunu duadaki heycanına yormuştu.Kaza namazı kılmak için niyet edip namaza durdu.
Hatice’de mutfaktaki işini bitirip,bardakları oturma odasına getirmişti.Gözü sehpadaki şiire ilişti.“her zamanki gibi döktürdü”diyerek okumaya başladı.Okudukça Hatice gözyaşlarına boğuluyordu.Öyle duygulu ,öyle içten yazmıştı ki, ağlamamak mümkün değildi.Hele de şiirin son kıtası en vurucu yeriydi.Hatice sesini biraz yükselterek son kıtayı okudu:
Bir gün şu isyankar nefsimi alıp,
Cehenneme atacağım Allah’ım!
Kutlu bir gecede secdeye varıp,
Kıyamette kalkacağım Allah’ım!
Gözyaşlarını silerek Mesut’u tebrik etmek için salona koştu.Mesut secdede idi.Bir süre seslenmeden Mesut’un secdeden kalkmasını bekledi.Fakat dakikalar geçtiği halde Mesut yerinden hiç kıpırdamamıştı.
Hatice önce pek endişelenmediyse de biraz sonra dayanamayıp secdedeki Mesut’a dokundu.Bir anda dünya başına yıkılmış,her yer adeta karanlıklara bürünmüştü.
Çünkü Mesut’un Allah sewgisiyle dolu kalbi,bu gecenin heyecanına dayanamayıp durmuş, kıyamet gününe kadar sürecek bir yalwarış için secdede son nefesini wermişti…
alıntı...
“Hayırdır Mesut, bir derdin mi war?“ dedi.
Yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi Mesut’un,gözlerini bundan sonra hayatını paylaşacağı karısı Hatice’ye çewirdi.İkisinin de gözlerinde mutluluk pırıltıları vardı.Bu onların en mutlu günüydü. İkisi de tam aradıkları gibi bir eş bulduklarına inanıyorlardı.
Evlenip yuva kurmuş,şimdi Mesut’un görev yaptığı Azerbaycan’a doğru ilerliyorlardı.Mesut son derece ihlaslı,hizmet aşkıyla dolu bir gençti.Sık sık hatıralara uzanmasının sebebi,vatan hasretinin yanında,gerçekleşen hayallerinin bu kadar kısa zamana sığmış olmasıydı.Ve en sonunda sınırları aşan hizmetlere attığı imzalar.
Aradan saatler geçmiş,Mesut ve Hatice yeni vatanlarındaki evlerine nihayet varmışlardı.
Zaman,freni patlamış bir otobüs gibi hızla akıp gidiyordu.Günler ayları kovaladı.Mesut ile Hatice’nin evliliklerinin üzerinden iki yıl geçmişti.Mesut çok sewdiği kalemini yine eline almış şiir yazıyordu.O gece üç ayların başlayacağı geceydi.Sık sık yaptıkları nefis muhasebesinin tam sırası diye düşünüyordu Mesut.Aklına bir fikir geldi.Hatice’ye seslendi:
“ Hatice, warmısın bu geceyi ibadetle geçirelim.“
Hatice tereddütsüz kabul etti.Zaten aynı kafa yapısındaydılar.
“Bir çay demlesen de,uykumuz biraz açılsa nasıl olur?“dedi Mesut.
Hatice,“Tamam,iyi fikir”diyerek mutfağa gitti.Mesut’un içinde sebebini bilmediği garip bir heyecan,bir duygu yoğunluğu wardı.Şiirinin son kıtasını büyük harflerle yazıp,oturma odasındaki sehpaya bıraktı.Abdest alıp salona geçti.Önce yatsı namazını kıldı.Ardından gözyaşları içinde dualar ederek Allah’tan kendisinin ve Ümmet-i Muhammed’in affı için yalvardı.Bu arada göğsünün sıkıştığını fark etmiş,bunu duadaki heycanına yormuştu.Kaza namazı kılmak için niyet edip namaza durdu.
Hatice’de mutfaktaki işini bitirip,bardakları oturma odasına getirmişti.Gözü sehpadaki şiire ilişti.“her zamanki gibi döktürdü”diyerek okumaya başladı.Okudukça Hatice gözyaşlarına boğuluyordu.Öyle duygulu ,öyle içten yazmıştı ki, ağlamamak mümkün değildi.Hele de şiirin son kıtası en vurucu yeriydi.Hatice sesini biraz yükselterek son kıtayı okudu:
Bir gün şu isyankar nefsimi alıp,
Cehenneme atacağım Allah’ım!
Kutlu bir gecede secdeye varıp,
Kıyamette kalkacağım Allah’ım!
Gözyaşlarını silerek Mesut’u tebrik etmek için salona koştu.Mesut secdede idi.Bir süre seslenmeden Mesut’un secdeden kalkmasını bekledi.Fakat dakikalar geçtiği halde Mesut yerinden hiç kıpırdamamıştı.
Hatice önce pek endişelenmediyse de biraz sonra dayanamayıp secdedeki Mesut’a dokundu.Bir anda dünya başına yıkılmış,her yer adeta karanlıklara bürünmüştü.
Çünkü Mesut’un Allah sewgisiyle dolu kalbi,bu gecenin heyecanına dayanamayıp durmuş, kıyamet gününe kadar sürecek bir yalwarış için secdede son nefesini wermişti…
alıntı...