Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Seyyid Muhammed Raşid-El Hüseyni (K.S.) VEDA SOHBE

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
VEDA SOHBETİ


Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdulillahi Rabbil alemin.
Vessalatü vesselama ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Allah (c.c.) bizlere üç büyük nimet bahsetmiştir. Bu nimetlere çok şükür etmemiz lazımdır. Bu nimetlerden birincisi ve en önemlisi; Allah (c.c.)'in bizi Müslüman olarak yaratmasıdır. Bizim de bu nimete karşılık Allah (c.c.)'a çok ibadet etmemiz lazım. Oruç tutmak, zekat vermek, sadaka vermek, namaz kılmak Allah (c.c.)'in bize bahşettiği en büyük nimetlerdendir. Bu ibadetlere karşılık Allah (c.c.) Müslümanlara cenneti ve içindeki nimetleri hazırlamış ve ebedi olarak orada kalacaklardır. Ona göre ibadetleri artırmamız lazım gelir.

Allah-u Teala (c.c.) bize hidayet yolunu göstermekle büyük bir lütuf ve ihsanda bulunmuştur. Kafirler bu lütfü ilahi'ye icabet etmediklerinden ötürü onlara ebedi cehennem ateşi ve ızdırabını hazırlamıştır. İnsan bir düşünecek olursa, parmağını tuttuğu bir mum ateşine bile parmağını tutamazken nasıl olurda ebedi ateş olan cehennemlik amelleri işler, günahlardan sakınmaz ve ibadet yapmaz? Bütün bunları düşünerek ibadetlerimizi artırmamız lazım. Allah (c.c.) tüm dünyanın servetini bize vermiş olsaydı ve bu serveti Allah (c.c.) yolunda tasadduk etseydik yine de müslüman olmanın şükrünü eda edemezdik.

Allah (c.c.)'m bize bahşettiği ikinci büyük nimet; bizleri en son ve en büyük peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) ümmeti olarak yaratmasıdır. Nasıl ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin en efdalı ve en üstünü ise, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti de ümmetlerin en üstünüdür. Hz. Musa (a.s.) Levh-i Mahfuz'a baktığı zaman, orada Hz. Muhammed (s.a.v.)'in öyle hasletlerini, büyüklüğünü, faziletini görmüş ki, "Ya Rabbii Keşke beni de Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti olarak yaratsaydın, başka bir şey istemezdim" buyurmuştur. Biz böyle bir peygamberin ümmetiyiz. Buna layık olmaya çalışalım. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Benim ümmetimin evliyaları, Beni İsrail peygamberleri gibidir. (Bu,büyüklük bakımından değil, hidayet bakımındandır.) " Eskiden gönderilen peygamberlerin bir kısmı yalnız kendisini irşad etmiş, bir kısmı yalnız kendi ailesini, bir kışımı kendi içinde bulunduğu kabilesini, bir kısım da yalnız bulunduğu köyü irşad edebilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ümmetinin evliyaları, mürşid-i kamilleri ise daha fazla irşadda bulunarak daha çok kişinin hidayete ermelerine vesile olmuşlardır.

Allah (c.c.)'ın bize sunduğu üçüncü büyük nimet, Allah (c.c.)'ın Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmetini son ümmet olarak, bizleri de ümmetin en son kısımlarında yaratmasıdır. Diğer ümmetler binlerce yıl toprak altında (kabirde) yattıkları ve günahkar olanların kabir azabı çektikleri halde, bu son ümmet az bir süre toprak altında yatacaktır. Ve (günahkar için de) azapları da çok kısa bir zaman sürecektir.Cenab-ı Hakk'ın bizlere farz kıldığı namazda huşu ve takvaya da çok dikkat etmeliyiz.Namaz peygamber (s.a.v.)'e miraçta farz kılınmıştır. İlk önce elli rekat olarak farz kılınmıştır. Bu emirle Rabb'in huzurundan dönen Hz. Peygamber (s.a.v.) altıncı kat semada Hz. Musa (a.s.)'m ruhaniyeti ile karşılaşır. Hz. Musa (a.s.), Resulullah Efendimiz'e (s.a.v.) elli vakit namazın çok olduğunu, bunun ahir zaman ümmetine ağır geleceğini, Allah (c.c.)'tan namaz vakitlerini azaltması için niyazda bulunmasını söyler. Resulullah (s.a.v.) da tekrar Allah-u Teala'nın (c.c.) huzuruna varıp, elli vakit namazın ağır gelebileceğini, vakitleri biraz azaltması için Alah-u Teala'nın (c.c.) huzuruna varıp, elli vakit namazın ağır gelebileceğini, vakitleri biraz azaltması için Allah-u Teala'ya (c.c.) niyazda bulunur. Allah-u Teala (c.c.) da namazları on vakit azaltarak kırk vakte indirir. Resullulah Efendimiz (s.a.v.) geri dönerken tekrar Hz. Musa (a.s.) ile karşılaşır. Hz. Musa (a.s.) yine bu kadar vakit namazın çok olacağını söyler ve biraz daha azaltılması için tekrar Allah-u Teala (c.c.)'nın huzuruna gitmesini söyler. Bu gidip gelmeler birkaç kez daha tekrarlanır ve namaz vakitleri sonunda beş vakte indirilir. İşte böylece Hz. Muhammed (s.a.v) ümmetine her gün beş vakit namaz farz kılınır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Musa aleyhisselam'ın bizzat kendisi ile değil ruhaniyeti ile görüşmüştür. Tabii ki Allah (c.c.)'ın dostları ölmez, yalnızca nakil olur yer değiştirir. Onların himmeti, yardımı her zaman vardır. Hz. Musa (a.s.), Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ve O'nun ümmetinin fazilet ve büyüklüğünü, Allah (c.c.) katındaki değerini Levh-i mahfuz'da gördükten sonra şöyle buyurur:

"Ya Rabbi! Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti olamadım. Bari ümmetini görenlerden olsaydım" diye arzu ediyor. O sırada İmam-ı Gazali (rh.a)'nin ruhaniyeti oraya geliyor ve Hz. Musa (a.s.) ile görüşüyor. Hz. Musa (a.s.): -Sen kimsin? diye sorunca,

îmam-ı Gazali: - Muhammed Oğlu, Muhammed Oğlu, Hamid Oğlu İmam-ı Gazali'yim diye cevap verir. Bu cevap üzerine

Hz. Musa (a.s.) -Künyeni neden bu kadar uzun söyledin, yalnızca İmam-ı Gazali deseydin yetmez miydi? diye sorar.

İmam-ı Gazali (rh.a) de cevap olarak

-Allah (c.c.) Hazretleri, ile konuşmaya gittiğin zaman sana "sağ elindeki nedir?" diye sorduğunda, sen onu tanıtırken "O benim asamdır. Ona dayanırım ve onunla davarlarıma yaprak silkerim ve onda benim başka hacetlerim de vardır" diye uzun uzun anlattın, kısaca cevap verseydin yeterli olmaz miydi?" şeklinde sorusuna soruyla cevap verir.

Hz. Musa (a.s.) da cevap olarak: -Ben Allah-u Teala (c.c.) ile biraz daha fazla konuşabilmek için uzun uzun açıkladım, der.

Imam-ı Gazali (rh.a) de cevap olarak: -Sen Allah (c.c.)'in büyük peygamberlerindensin. Kelimetullah'sın. Kitab verilenlerdensin. Onun için seninle daha fazla konuşabilme şerefine nail olmak için uzun açıklamada bulundum, der. İşte Hz. Musa (a.s.) ile bu derece yakın olabilen İmam-ı Gazali (Rh.A.) zamanının en büyük alimi idi. Ama tasavvufu sevmeyen tasavvuf münkiri idi. İmam-ı Gazali (rh. A.)nin kardeşi ise tasavvuf ehli veli bir zat idi. İmam-ı Gazali (rh.a)'ye ilminden dolayı, her müşkülü olan fetva almaya geldiği halde, kardeşi arkasında namaz bile kılmıyordu. İmam-ı Gazali (rh.a) arkasında namaz kılmadığı için kardeşini annesine şikayet etti. Annesi kardeşini camiye cemaate gitmesi için ısrar etti. Gayesi İmam-ı Gazali (rh.a)nin gönlünü almaktı.

Gazali'nin kardeşi annesine; -Anne, onun arkasında benim namazım olmaz, dedi. Bunun üzerine annesi fazla ısrar etti: "Bak oğlum, o senin büyüğün, sen cahilsin, ağabeyin alim kişidir, herkes ona geliyor, müşkülünü halledip gidiyor, herkesin namazı kabul oluyor da seninki neden kabul olmasın? Mutlaka gidip arkasında namaz kılacaksın" diye çok ısrar edince İmam-ı Gazali'nin kardeşi camiye gidiyor. O gün İmamı Gazali (rh.a)'ye namazdan önce bir kişi geliyor ve hayız (kadınlık hali) hakkında bir soru soruyor, İmam-ı Gazali (rh.a) de "Namazdan sonra gel, cevabını vereyim" diyor. Namaza başlayınca Imam-ı Gazali sürekli hayız (kadınlık hali) ile ilgili soruyu düşünüyor ve namazın tamamını cevap hazırlamakla geçiriyor, bu arada İmam-ı Gazali'nin kardeşi sürekli tekbir alıyor, sonunda namazı bozuyor ve yeniden kılıyor. İmam-ı Gazali, kardeşinin ikide bir tekbir almasına ve namazı bozup, tekrar kılmasına çok üzülüyor ve annesine şikayette bulunuyor. Annesi, "Oğlum, neden ağabeyinin namazına müdahale ettin, cemaatın içinde mahcup duruma düşürecek hareket yaptın, hani bana söz vermiştin, Namazı kılıp gelecektin? deyince, İmam-ı Gazali'nin kardeşi annesine;

-Anne, bir insan göbeğine kadar kana bulanırsa onun arkasında kılman namaz kabul olur mu? diye soruyor ve "bu soruyu abime de sor" diyor. Annesi, İmam-ı Gazali'ye bu soruyu aynen aktarıyor. İmam-ı Gazali (rh.a) namazdaki durumunu hatırlıyor, namazı hayızla uğraşmaktan tam olarak kıldıramadığını ve kardeşinin de keşif sahibi olduğu için haline vakıf olduğunu anlıyor. Gerçekleri görüyor ve daha önce inkar ettiği tasavvuf ve tarikat yoluna giriyor. Gerçekleri gördüğü ve alim de olduğu için çalışarak kısa zamanda Gavs oluyor. Bu nimete layık olmak için çok çalışalım, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e hakiki ümmet olmaya gayret edelim. Padişah ne kadar büyük olursa, hizmetçisi de o kadar büyüktür.

Hasan-ı Basri Hazretleri çarşıya çıkıp, bir dükkana uğramış. Bir adamın çarşıda elini kolunu sallaya sallaya, gururlu ve kibirli bir şekilde gezdiğini görür. Hasan-ı Basri (rh.a) "Bu kim ki gururla^ ellerini kollarını sallaya sallaya yürüyor?" diye sorar. Orada bulunanlar. "-Bu şahıs padişahın hizmetçisidir, onun için böyle yürüyor" derler. Bunun üzerine Hasan-ı Basri (Rh.a.): "-Ben de Sultanlar Sultanı Allah (c.c.)'ın kuluyum. Ben neden bu adamdan daha iyi yürümeyeyim?" der ve çarşının içinde ellerim kollarını sallaya sallaya bir süre gezinir. Bizim de üzerimize düşen, Sultanlar Sultanı'na çok ibadet edip, çok çalışmamızdır. Zaten Allah-u Teala (c.c.) "İnsanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım" buyuruyor. O'na layık olmaya gayret edelim. Bizlere bildirmiş olduğu hayırları yapmaya çalışalım. Zaten Allah-u Teala (c.c.) da şöyle buyuruyor: "Azaba duçar olmadan önce (tövbe edip) Rabbiniz'e dönün ve O'na teslim olun. Sonra yardım olunmazsınız. Ansızın haberiniz olmadan azap size gelmeden evvel Rabbiniz'den size indirilenin en güzeline (nehyedildiklerinizi bırakıp emrolunduklarınıza) tabi olun." Dünyada yapılan günahların hesabı, azabı ve cezası ahirettedir. Ölmeden önce iyi amelde bulunmaya acele edin. Bir insan yalnızken, tek başına, günah işleme fırsatı olduğu halde Allah (c.c.)'tan korkarak o günahı işlemezse, Allah (c.c.) ona çok büyük ecir ve sevap veriyor. O davranış (günahtan kaçış) mümin için en hayırlı iştir. Bu durum imanın kemale erdiğinin işaretidir. Kalabalıktan çekinerek günah işlemeyen kimseye sevap yoktur, ama yalnızken ve elinden geldiği halde, yapabilecek durumdayken gühahı işlemeyene çok sevap vardır.

Bütün insanlar, herkesin birbirinden kaçacağı o günde, hesapları görüldükten sonra bir kısmı cennete bir kısmı cehenneme gitmek üzere ayrılırlar. Herkes gideceği yere gitmeden önce; anne, baba, oğul, kız hepsi birbirlerine sarılıp vedalaşırlar. Bu vedalaşma . beş yüz yıl sürer. Vedalaşma bitince melekler gelir ve "Vedalaşma bitmiştir, artık yeter, ayrılın" diyecekler. Sonra herkes hak ettiği yere gönderilecektir. Cehenneme gidenlere Allah (c.c.): "-Ey ademoğulları! Şeytana itaat etmeyin, o sizin apaçık düşmanınızdır. Bana itaat edin, doğru yol budur, diye size bildirmedim mi?" diyecektir. Allah (c.c.) yine: "-Bugün onların ağızlarını mühürleyeceğiz. Elleri bize konuşacak ve ayaklan da neler isledilerse ona şahitlik edeceklerdir." diye buyurur.

İnsanların omuzlarında iki melek vardır. İşlenen bir günahı tövbe edebilir diye sağdaki melek, soldaki günah yazan meleğe yirmi dört saat yazdırmıyor. Bu süre içerisinde tövbe etmezse bir günah yazılıyor. Sevap meleği ise, her sevap ve iyilik için on ile yedi yüz katı kadar sevap yazıyor. Hiç beklemeden, hemen yazıyor. Bundan büyük nimet var mı? Allah (c.c.) kulunu bağışlamak, affetmek için adeta ufak bir bahane arıyor. Madem Allah (c.c.) bahane arıyor, biz de gayret edelim. Dünya ile mağrur olmayalım, ona aklanmayalım. Sofiler ayakta çok beklediler, onun için sohbetime burada son veriyorum. Allah (c.c.) hepinizden razı olsun. İnşallah nasip olursa cumaya kadar evimize dönmek niyetindeyiz. Allah (c.c.) hepimizi affetsin, inşallah.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
O (k.s), O kadar güzel bir insandı ki; elini tutan bir daha tutmak ister, O'nunla sohbet eden hiç bitmesin diye dua ederdi. Namazı çok sever, hizmet ehli birini gördüğü zaman çok çok dualar ve iltifatlar ederdi. Bir gün akşam namazına yakın camiye geldiğimde O'nu mihrabda otururken gördüm, avucunun içerisinde bir gül, kokluyor ve etrafına bakıyordu. Ama o kadar güzel bir şekilde kokluyordu ki; bir an için "acaba O mu gülü kokluyor, yoksa gül mü O'nu" diye düşünmeden geçemedim. Bir vesile ile yeniden yad etmemizi sağlayan sevgili fetih kardeşim; Allah (cc) razı olsun senden.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden

Öncelikle sana ve yazdıklarına ciddi olarak çok kızdım. Sana; zoruna gidebilecek yazılar yazdım. Göndermeden son cümleye kadar okudum ve yazdıklarımı beğendim, senin sesine ot tıkayacak, yaptığın edebsizliği sana geri yalatacak, senin örnekler vererek buraya aldığın ayetleri baz alarak ve seni yine O ayetlerle köşeye sıkıştıracak yazılardı hepsi de. Ama gördümki; eğer böyle yapmış olursam seninle aramda bir fark kalmayacak. Sen tanımadığın insanlara hakaretler ederek, alaya almaya çalışmışsın. Bende seni tanımıyorum ve sana hakaret dolu yazılar yazıyorum, o halde seninle farkım ne olacaktı ? Seninle bir farkım olmalıydı ama. Bende sana şimdi bu okuduklarını yazıyorum ve sana dua ediyorum. Sen de "amin" dersen inşallah kabul olur. "Allah'ım! Bu kardeşimize şuanki düşünceleri ile ömrünün son anına kadar taviz vermeden yaşamayı nasip eyle! Öyle ki; bizi, senin doğru yolundan saptırmaya çalışanlar olduğunu iddia ettiği, yukarıdaki yazısında eleştirdiği insanlara, mahkemei kübranda yakalarına yapışarak hesap sormayı nasip eyle!".
Mertçe "amin" dermisin?
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
O (k.s), O kadar güzel bir insandı ki; elini tutan bir daha tutmak ister, O'nunla sohbet eden hiç bitmesin diye dua ederdi. Namazı çok sever, hizmet ehli birini gördüğü zaman çok çok dualar ve iltifatlar ederdi. Bir gün akşam namazına yakın camiye geldiğimde O'nu mihrabda otururken gördüm, avucunun içerisinde bir gül, kokluyor ve etrafına bakıyordu. Ama o kadar güzel bir şekilde kokluyordu ki; bir an için "acaba O mu gülü kokluyor, yoksa gül mü O'nu" diye düşünmeden geçemedim. Bir vesile ile yeniden yad etmemizi sağlayan sevgili fetih kardeşim; Allah (cc) razı olsun senden.

ALLAH C.C Cümlemizden Razı olsun inşallah Gurbanım bize görmek nasip olmadı ama havasını tenefüs ettik ediyoruz buda kafi
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
O'nu (k.s.) yetiştiren Gavs Abdülhakim Hüseyni (k.s.) bir gün şu gerçeğe dikkat çekmiş; Her mürşidi kamil yetiştirdiği halifelerinden Allah (cc) katında mesuldur. Kendinden sonra yerine bırakacağı halifesi en az kendi makamında olmalıdır ve bundan sorumludur. Elhamdülillah; Muhammed Raşit (k.s.) bizden dahi üstün makama biz hayatta iken geçmiştir. Adetullahta imkan olsaydı da bizde bir haftalık dahi olsa sufilerinden olma şerefine nail olsaydık. Yüce Allah (cc) bu gibi dostlarına duyulan muhabbeti bizler için bereketlendirsin ve O'nlara layık birer sufi, Resulullah (s.a.v.) layık ümmet ve Yüce Şanına (cc) layık kul olma makamını bizlere bu dünyada kazanmayı nasip etsin inşallah.

İlahi! ente maksudi ve rizaike matlubi!
 

Tuvare

New member
Katılım
7 Ağu 2006
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Öncelikle sana ve yazdıklarına ciddi olarak çok kızdım. Sana; zoruna gidebilecek yazılar yazdım. Göndermeden son cümleye kadar okudum ve yazdıklarımı beğendim, senin sesine ot tıkayacak, yaptığın edebsizliği sana geri yalatacak, senin örnekler vererek buraya aldığın ayetleri baz alarak ve seni yine O ayetlerle köşeye sıkıştıracak yazılardı hepsi de. Ama gördümki; eğer böyle yapmış olursam seninle aramda bir fark kalmayacak. Sen tanımadığın insanlara hakaretler ederek, alaya almaya çalışmışsın. Bende seni tanımıyorum ve sana hakaret dolu yazılar yazıyorum, o halde seninle farkım ne olacaktı ? Seninle bir farkım olmalıydı ama. Bende sana şimdi bu okuduklarını yazıyorum ve sana dua ediyorum. Sen de "amin" dersen inşallah kabul olur. "Allah'ım! Bu kardeşimize şuanki düşünceleri ile ömrünün son anına kadar taviz vermeden yaşamayı nasip eyle! Öyle ki; bizi, senin doğru yolundan saptırmaya çalışanlar olduğunu iddia ettiği, yukarıdaki yazısında eleştirdiği insanlara, mahkemei kübranda yakalarına yapışarak hesap sormayı nasip eyle!".
Mertçe "amin" dermisin?

Alıntı yaptığınız yazı nerede? ve cevap verdiğiniz???
önce mert olarak onun okunmasına müsaade edebilecek birileri var mı bu forumda? yoksa mert kelimesini espiri olarak mı kullandınız? zira çok sırıtmış...

selam ve dua ile...
 

Tuvare

New member
Katılım
7 Ağu 2006
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
alıntı:

"Allah (c.c.)'m bize bahşettiği ikinci büyük nimet; bizleri en son ve en büyük peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) ümmeti olarak yaratmasıdır. Nasıl ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin en efdalı ve en üstünü ise, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti de ümmetlerin en üstünüdür. Hz. Musa (a.s.) Levh-i Mahfuz'a baktığı zaman, orada Hz. Muhammed (s.a.v.)'in öyle hasletlerini, büyüklüğünü, faziletini görmüş ki, "Ya Rabbii Keşke beni de Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti olarak yaratsaydın, başka bir şey istemezdim" buyurmuştur. Biz böyle bir peygamberin ümmetiyiz. Buna layık olmaya çalışalım. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Benim ümmetimin evliyaları, Beni İsrail peygamberleri gibidir. (Bu,büyüklük bakımından değil, hidayet bakımındandır.) " Eskiden gönderilen peygamberlerin bir kısmı yalnız kendisini irşad etmiş, bir kısmı yalnız kendi ailesini, bir kışımı kendi içinde bulunduğu kabilesini, bir kısım da yalnız bulunduğu köyü irşad edebilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ümmetinin evliyaları, mürşid-i kamilleri ise daha fazla irşadda bulunarak daha çok kişinin hidayete ermelerine vesile olmuşlardır."


"Nasıl ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin en efdalı ve en üstünü ise, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti de ümmetlerin en üstünüdür. "

Bu iddianızı neye dayandırıyorsunuz? özellikle de bu ayetleri okuduktan sonra...

Bakara Suresi 136:
Şöyle deyin: "Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, onun torunlarına indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilene, ve diğer nebilere verilene inandık.Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız.Biz yalnız O'na/Allah'a teslim olanlarız."

Bakara Suresi 285:
Resul, Rabbinden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. allah'ın resullerinden hiçbirini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdi: "Dinledik, boyun eğdik. affet bizi, ey Rabbimiz. Dönüş yalnız sanadır."

Ali İmran Suresi 84:
De ki: “Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına indirilmiş olana, Musa’ya, İsa’ya ve diğer nebilere Rablerinden verilmiş bulunana inandık.Onlardan hiçbirini ötekinden ayırmayız.Biz O’na teslim olanlarız.”

"Hz. Musa (a.s.) Levh-i Mahfuz'a baktığı zaman, orada Hz. Muhammed (s.a.v.)'in öyle hasletlerini, büyüklüğünü, faziletini görmüş ki, "Ya Rabbii Keşke beni de Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti olarak yaratsaydın, başka bir şey istemezdim" buyurmuştur."

Bir peygamber, kendisinin de allah tarafından seçilmiş olmasını ve peygamber olmasını bir kenara bırakıp yine kendisi gibi başka bir peygambere neden ümmet olmak ister? bu saçmalığın mantığı nedir? ve musa bunu söylediyse eğer ( ki kendisini bu iftiradan tenzih ederiz) nerede söylemiştir? peygamberlerin konuşmalarını sadece kurandan öğrenebiliyoruz. bunu bildiren ayet hangisidir? bunun kaynağı ve delili nedir? eğer bunu onun söylediğine dair elinizde masaldan ve rivayetten (iftiradan) başka bir şey yoksa, bu söylediklerinizden ötürü, kendisine karşı mahşer gününde alnınız açık olabilecek midir?

"Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Benim ümmetimin evliyaları, Beni İsrail peygamberleri gibidir. (Bu,büyüklük bakımından değil, hidayet bakımındandır.) "

öncelikle bunu yumurtlayan kişinin zır cahil olduğu besbelli... evliyalar diye bir tabir kullanmak bilmiyorum hangi ilim(!) ehlinin becerebileceği bir iştir...

çünkü çoğul eki alan bir kelime tekrar çoğul eki almaz. "evliya" kelimesi "veli" kelimesinin çoğulu yani "veliler" anlamındadır. evliyalar demek: "veliler-ler" demektir .. bu da bu işin ne kadar hoşafa su kaçırılmış olduğunun daha en başından anlaşılması için yeterlidir.

kuran'da hiç bir ümmetin, peygamberinden dolayı torpilli olacağına dair özel bir işaret yoktur. hatta o gün peygamberler de kendi derdine düşeceklerdir. onların değil ümmetlerine, kendilerine dahi ne bir fayda ne de bir zarar verme durumları söz konusu değildir.

Abese Suresi 37:
O gün onlardan her kişinin kendisine yetecek bir uğraşı vardır.

Yunus Suresi 49:
De ki: "Ben kendime bile Allah'ın istediği dışında bir zarar verme yahut yarar sağlama gücünde değilim. Her ümmetin bir eceli var. Ecelleri geldiğinde bir saat geri de kalamazlar, ileri de gidemezler."

Yunus Suresi 15:
Ayetlerimiz onlara açık-seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De k: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim."

bunun da ötesinde azıcık aklı olan insan (azıcık...) kendini bir peygamberle mukayese etme cüretine nasıl erişebilir?
(bunu parantez içi büyüklük değil hidayet diye dillendirebilme küstahlığını da göz ardı etmeyelim)

kardeşlerimi bu ayetleri düşünmeye davet ediyorum:

İbrahim Suresi 11:
Resulleri onlara dediler ki: "Biz de sadece sizin gibi birer insanız, fakat Allah, kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmadan bizim size bir kanıt getirmemiz haddimize değil. İnananlar yalnız Allah'a dayanıp güvensinler."

Furkan Suresi 56:
Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

selam ve dua ile...
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
alıntı:


"Nasıl ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin en efdalı ve en üstünü ise, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti de ümmetlerin en üstünüdür. "

Bu iddianızı neye dayandırıyorsunuz? özellikle de bu ayetleri okuduktan sonra...


Bir peygamber, kendisinin de allah tarafından seçilmiş olmasını ve peygamber olmasını bir kenara bırakıp yine kendisi gibi başka bir peygambere neden ümmet olmak ister? bu saçmalığın mantığı nedir? ve musa bunu söylediyse eğer ( ki kendisini bu iftiradan tenzih ederiz) nerede söylemiştir? peygamberlerin konuşmalarını sadece kurandan öğrenebiliyoruz. bunu bildiren ayet hangisidir? bunun kaynağı ve delili nedir? eğer bunu onun söylediğine dair elinizde masaldan ve rivayetten (iftiradan) başka bir şey yoksa, bu söylediklerinizden ötürü, kendisine karşı mahşer gününde alnınız açık olabilecek midir?

"Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Benim ümmetimin evliyaları, Beni İsrail peygamberleri gibidir. (Bu,büyüklük bakımından değil, hidayet bakımındandır.) "

öncelikle bunu yumurtlayan kişinin zır cahil olduğu besbelli... evliyalar diye bir tabir kullanmak bilmiyorum hangi ilim(!) ehlinin becerebileceği bir iştir...



bunun da ötesinde azıcık aklı olan insan (azıcık...) kendini bir peygamberle mukayese etme cüretine nasıl erişebilir?
(bunu parantez içi büyüklük değil hidayet diye dillendirebilme küstahlığını da göz ardı etmeyelim)



Öncelikli olarak sana şunu söylemeyi gerekli görüyorum; eğer ciddi olarak bu konuda fikrimi sorup cevap bekliyorsan; ben de, senden; herşeyden önce edepli olmanı bekliyorum. Hakaret etmekse amacın, inanki edebi bilgim sana laf ettirmeyecek kadar çok. Alıntı yaptığım kişinin yazdığı yazıyı forum yöneticileri sanırım ahlaki bulmadılar o yüzden kaldırdılar. Senin vesilenle O'nlara teşekkür ediyorum. Çünkü terbiyenin dışına çıkmadan yazılan bütün yorum ve yazıları yayınlıyorlar. Ateistliğe yakın olan insanlar var bu forumda, onların dahi düşüncelerine "edebi olmak kaydıyla" gerektiği kadar izin veriliyor. Sen görmek istemiyorsan o başka. Bir üstteki yazında "mertlikten" bahsetmişsin. Bu laf seni aşar, bilgin ve meziyetin olmadığı konularda bence konuşma. Ayrıca orada o kelime hiç de sırıtmış gibi durmuyor. Eğer mertse muhatap olan kişi; içinde hiç bir hakaret ve ahlaksızlık içermeyen; hatta şuanki düşüncelerinde "inanarak" yazdığına göre (samimiyse) kendi isteklerini yaşayabilmesi için dua ettim o da "mertçe amin" diyebilir. Burası seni neden gocundurdu; anlayamadım.
Gelelim sorularına;

"Nasıl ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin en efdalı ve en üstünü ise, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti de ümmetlerin en üstünüdür. "

Bu iddianızı neye dayandırıyorsunuz? özellikle de bu ayetleri okuduktan sonra...


Bu sadece bizim iddiamız değil ehl-i sünnet vel cemaat alimlerinin müttefik olduğu bir tesbittir. Hatta Hz.Adem (a.s.) dahi yaratılış sebebinin "O" (s.a.v.) olduğunu Yüce Allah'tan öğrenmiştir. Çünkü Allah (cc) buyuruyorki; "Habibim! Habibim eğer sen olmasaydın, ben bu on sekiz bin alemi yaratmazdım!" diye buyuruyor. Yani sadece Musa (a.s.) değil bütün resul-u enbiya (aleyhissalatüvesselam) buna iman etmiştir. Bütün peygamberler (a.s.) O'nun (s.a.v.) nurundan yaratılmıştır. Senin iman edip etmemen bu gerçeğe gölge düşürmez.Dert değil yani! Ayrıca hoşaf içmemişsinki hoşafa su kaçıp kaçmadığını takdir edesin. Bu senin harcın da değil, sen sıkletini çekmeyen konulara girme, altında ezilir kalırsın.

Bakara ve Al-i imran surelerinden verdiğin örneklere gelince; o sureler zaten amentüyü oluşturuyor. Hergece yatarken uyumadan önce yaptığımız dua yani. Ne O! yoksa sen amentüyü okumadanmı yatıyorsun? Tavsiye ederim sana da, 10 saniyeni bile almıyor.

Ve son olarak; burada hayatının son evresinde yaptığı konuşması yayınlanan, bir büyük zatın konuşmasında Kur'an'a, sünnete aykırı bir bırak cümleyi, bir kelime dahi yok iken, sen hangi mantıkla bu gibi insanlara hakaret edebilmeyi göze alabiliyorsun. Yaptığının mantıklı açıklamaları olarak bana yukarda örneğini verdiğin ayetlerden sakın bahsetme, çünkü o ayetler senin örnek verdiğin konuya senin görmek ve duymak istediğin anlamı vermiyor. Yaptığının bence çok mantıklı tek nedeni olabilir; CAHİLLİĞİNİN CESARETİ!!!
 

__BODOM

New member
Katılım
25 Kas 2006
Mesajlar
241
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
44
Bakara
(78) İçlerinde ümmî olanlar da vardır ki Kitap'ı bilmezler, sadece anlamını bilmeden okuyuşlar/hurafeler/hayal ve kuruntular bilirler. Onlar yalnız sanıya saplanırlar.
Yunus
(36) Onların çoğu sanıdan başka bir şeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu da şu ki sanı, haktan hiçbir şey ifade etmez. Allah, onların yaptıklarını iyice bilmektedir.



Kurandan bu dediklerine bi.r tane örnek verirmisin
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Kurandan bu dediklerine bi.r tane örnek verirmisin

"İşte misaller! Biz onları insanlar için irad ediyoruz. Alim olanlardan başkası, onları anlamaz" (Ankebut:43)

"De ki; hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ?" (Zümer:9)

"Kulları arasında Allahu Teala!dan (ençok) korkanlar alimlerdir" (Fatır:28)

"Eğer onu Peygamberlere ve kendi aralarındaki ulü'l emirlerine (Alimlerine) havale etselerdi onlardan o hükmü oradan çıkarabilenler de bilirlerdi" (Nisa:83)

"Ey Adem oğulları size, çirkin yerlerinizi örtecek bir libas, bir de giyip süsleneceğiniz bir libas indirdik. Takvaa libası ise, o, daha hayırlıdır" (Araf:26)
Ayet-i celilede "libas" kelimesinden murad ilim'dir. Çünkü ilim cehalet ayıplarını örter. "Riş" ise yakin ve "libasu't takva" haya'dır.

"Allahu Teala kime iyilik dilerse, onu, din alimi yapar ve dinine zarar verecek şeyleri ona bildirir, doğruyu gösterir." (Buhari ve Müslim. Tecrid-i Sarih tercemesi Cilt 1, sayfa 77)

"Alimler, peygamberlerin varisleridir" (Ebu Davud,Tirmizi, İbn Mace ve İbn Hibban. Ebu'd Derda'dan sahih senedle rivayet etmişlerdir.)

Yeterlimi !? gerçekten hakkı aradığını iddia eden kardeşlerim. Bu ve buna benzer daha bir çok ayet ve hadislerle sizleri iddialarınızla koskomik hale getirebilirim. HODRİ MEYDAN!
 

__BODOM

New member
Katılım
25 Kas 2006
Mesajlar
241
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
44
bize Kuran ı öğreten alimlere saygımız sonsuz o başka
ben sana bu yazdıklarının Kuran da kanıtı varmı dedim o zaman biz ne dersek diyelim sen bu ayetleri yazarsın
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
bize Kuran ı öğreten alimlere saygımız sonsuz o başka
ben sana bu yazdıklarının Kuran da kanıtı varmı dedim o zaman biz ne dersek diyelim sen bu ayetleri yazarsın

Acaba sorunu benmi anlamıyorum, yoksa senmi içindekini tam olarak ifade edemiyorsun. Gerçekten; Kur'an'da varmı derken neyi kasdediyorsun daha bir açıklarmısın ? Yani yukarda yazdıklarım benim birebir yaşadığım özel anlardan ibaretti. Diğerleri Kur'an ve hadis ilimleri altında yazdıklarımdı. Sen hangisinden bahsediyorsun?
 

__BODOM

New member
Katılım
25 Kas 2006
Mesajlar
241
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
44
Bu sadece bizim iddiamız değil ehl-i sünnet vel cemaat alimlerinin müttefik olduğu bir tesbittir. Hatta Hz.Adem (a.s.) dahi yaratılış sebebinin "O" (s.a.v.) olduğunu Yüce Allah'tan öğrenmiştir. Çünkü Allah (cc) buyuruyorki; "Habibim! Habibim eğer sen olmasaydın, ben bu on sekiz bin alemi yaratmazdım!" diye buyuruyor. Yani sadece Musa (a.s.) değil bütün resul-u enbiya (aleyhissalatüvesselam) buna iman etmiştir. Bütün peygamberler (a.s.) O'nun (s.a.v.) nurundan yaratılmıştır. Senin iman edip etmemen bu gerçeğe gölge düşürmez.Dert değil yani! Ayrıca hoşaf içmemişsinki hoşafa su kaçıp kaçmadığını takdir edesin. Bu senin harcın da değil, sen sıkletini çekmeyen konulara girme, altında ezilir kalırsın.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Kardeş; senin vaktin bol galiba. Yukarıda bahsi geçen kişi bir arif-i billahtır. Alim'dir. Alimler hakkında gerek ayet ve gereksede hadis örneği verilemeyecek kadar çoktur ve bunların hepsini altalta yazmaya kalksak inan ciddi bir zamanı harcamamız gerekir. Google' da "Kur'an da alim ve ayet" yaz ve sonra "hadislerle alim" yaz, bak bakalım neler göreceksin. Onları oku ondan sonra devam edelim. Ve şunu da unutma; Allah'ı (cc) bilen hiç bir alim, O'nu (cc) bildikten sonra övünme terbiyesizliğinde bulunmaz. Düsturun da bu olmalı acizane tavsiyem. Eğer dersenki "O" bahsedilen kişinin alim olduğunu nerden bileceğiz, hah! işte o konuda, o zaman ben sana sayısız ispatlarda bulunurum, merak etme.
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
Seyyid Abdulhakim (k.s.a) Dostuna kavuştuğu vakit mürşidim k.s.a kalben ben başkasına intisab etmem diye düşünüyor o esnada mana alemine dalıyor o alemde bir bakıyorki bir cemaat var halka şeklinde toplanmış sohbet ediyorlar sohbetin mihmarı Kainatın serveri Habib-i Kibriya (a.s) efendimiz mürşidimde o halkaya katılmak istiyor efendimiz a.s ise sen biraz şurada dur biraz diyince mürşidim çok üzülüyor o esnada efendimiz buyururlar kim ! kalkarda şu anda benim dünyada en sevdiğim evladımı buraya getirir diye buyurunca Ebubekr Sıddık (r.a) Ben getiririm ya Resulullah buyurdular bir müddet sonra gelen Seyyid Muhammed Raşid (k.s.a) idi her tarafı rütbe dolu amma ! bunlar dünya rütbesi değil idi bunu gören mürşidim birden irkilir ve Muhammed Raşid (k.s.a) kapısına gider daha kapıyı çalmadan kapı açılır kapıyı açan Muhammed Raşid (k.s.a) idi gel ey mubarek bende seni bekliyordum diye buyurur bunun üzrine mürşidim anam babam sana feda olsun diyip intisab eder
 

fetih

New member
Katılım
16 Şub 2007
Mesajlar
1,994
Tepkime puanı
355
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Uzay Ýstasyonundan Alooooo Kimse Yokmuuuuu :)
S. Mumammed Raşid Erol (k.s.a) Veda Sohbeti

S. Mumammed Raşid Erol (k.s.a) Veda Sohbeti

VEDA SOHBETİ

Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdulillahi Rabbil alemin.
Vessalatü vesselama ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Allah (c.c.) bizlere üç büyük nimet bahsetmiştir. Bu nimetlere çok şükür etmemiz lazımdır. Bu nimetlerden birincisi ve en önemlisi; Allah (c.c.)'in bizi Müslüman olarak yaratmasıdır. Bizim de bu nimete karşılık Allah (c.c.)'a çok ibadet etmemiz lazım. Oruç tutmak, zekat vermek, sadaka vermek, namaz kılmak Allah (c.c.)'in bize bahşettiği en büyük nimetlerdendir. Bu ibadetlere karşılık Allah (c.c.) Müslümanlara cenneti ve içindeki nimetleri hazırlamış ve ebedi olarak orada kalacaklardır. Ona göre ibadetleri artırmamız lazım gelir.

Allah-u Teala (c.c.) bize hidayet yolunu göstermekle büyük bir lütuf ve ihsanda bulunmuştur. Kafirler bu lütfü ilahi'ye icabet etmediklerinden ötürü onlara ebedi cehennem ateşi ve ızdırabını hazırlamıştır. İnsan bir düşünecek olursa, parmağını tuttuğu bir mum ateşine bile parmağını tutamazken nasıl olurda ebedi ateş olan cehennemlik amelleri işler, günahlardan sakınmaz ve ibadet yapmaz? Bütün bunları düşünerek ibadetlerimizi artırmamız lazım. Allah (c.c.) tüm dünyanın servetini bize vermiş olsaydı ve bu serveti Allah (c.c.) yolunda tasadduk etseydik yine de müslüman olmanın şükrünü eda edemezdik.

Allah (c.c.)'m bize bahşettiği ikinci büyük nimet; bizleri en son ve en büyük peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) ümmeti olarak yaratmasıdır. Nasıl ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin en efdalı ve en üstünü ise, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti de ümmetlerin en üstünüdür. Hz. Musa (a.s.) Levh-i Mahfuz'a baktığı zaman, orada Hz. Muhammed (s.a.v.)'in öyle hasletlerini, büyüklüğünü, faziletini görmüş ki, "Ya Rabbii Keşke beni de Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti olarak yaratsaydın, başka bir şey istemezdim" buyurmuştur. Biz böyle bir peygamberin ümmetiyiz. Buna layık olmaya çalışalım. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Benim ümmetimin evliyaları, Beni İsrail peygamberleri gibidir. (Bu,büyüklük bakımından değil, hidayet bakımındandır.) " Eskiden gönderilen peygamberlerin bir kısmı yalnız kendisini irşad etmiş, bir kısmı yalnız kendi ailesini, bir kışımı kendi içinde bulunduğu kabilesini, bir kısım da yalnız bulunduğu köyü irşad edebilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ümmetinin evliyaları, mürşid-i kamilleri ise daha fazla irşadda bulunarak daha çok kişinin hidayete ermelerine vesile olmuşlardır.

Allah (c.c.)'ın bize sunduğu üçüncü büyük nimet, Allah (c.c.)'ın Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmetini son ümmet olarak, bizleri de ümmetin en son kısımlarında yaratmasıdır. Diğer ümmetler binlerce yıl toprak altında (kabirde) yattıkları ve günahkar olanların kabir azabı çektikleri halde, bu son ümmet az bir süre toprak altında yatacaktır. Ve (günahkar için de) azapları da çok kısa bir zaman sürecektir.Cenab-ı Hakk'ın bizlere farz kıldığı namazda huşu ve takvaya da çok dikkat etmeliyiz.Namaz peygamber (s.a.v.)'e miraçta farz kılınmıştır. İlk önce elli rekat olarak farz kılınmıştır. Bu emirle Rabb'in huzurundan dönen Hz. Peygamber (s.a.v.) altıncı kat semada Hz. Musa (a.s.)'m ruhaniyeti ile karşılaşır. Hz. Musa (a.s.), Resulullah Efendimiz'e (s.a.v.) elli vakit namazın çok olduğunu, bunun ahir zaman ümmetine ağır geleceğini, Allah (c.c.)'tan namaz vakitlerini azaltması için niyazda bulunmasını söyler. Resulullah (s.a.v.) da tekrar Allah-u Teala'nın (c.c.) huzuruna varıp, elli vakit namazın ağır gelebileceğini, vakitleri biraz azaltması için Alah-u Teala'nın (c.c.) huzuruna varıp, elli vakit namazın ağır gelebileceğini, vakitleri biraz azaltması için Allah-u Teala'ya (c.c.) niyazda bulunur. Allah-u Teala (c.c.) da namazları on vakit azaltarak kırk vakte indirir. Resullulah Efendimiz (s.a.v.) geri dönerken tekrar Hz. Musa (a.s.) ile karşılaşır. Hz. Musa (a.s.) yine bu kadar vakit namazın çok olacağını söyler ve biraz daha azaltılması için tekrar Allah-u Teala (c.c.)'nın huzuruna gitmesini söyler. Bu gidip gelmeler birkaç kez daha tekrarlanır ve namaz vakitleri sonunda beş vakte indirilir. İşte böylece Hz. Muhammed (s.a.v) ümmetine her gün beş vakit namaz farz kılınır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Musa aleyhisselam'ın bizzat kendisi ile değil ruhaniyeti ile görüşmüştür. Tabii ki Allah (c.c.)'ın dostları ölmez, yalnızca nakil olur yer değiştirir. Onların himmeti, yardımı her zaman vardır. Hz. Musa (a.s.), Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ve O'nun ümmetinin fazilet ve büyüklüğünü, Allah (c.c.) katındaki değerini Levh-i mahfuz'da gördükten sonra şöyle buyurur:

"Ya Rabbi! Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti olamadım. Bari ümmetini görenlerden olsaydım" diye arzu ediyor. O sırada İmam-ı Gazali (rh.a)'nin ruhaniyeti oraya geliyor ve Hz. Musa (a.s.) ile görüşüyor. Hz. Musa (a.s.): -Sen kimsin? diye sorunca,

îmam-ı Gazali: - Muhammed Oğlu, Muhammed Oğlu, Hamid Oğlu İmam-ı Gazali'yim diye cevap verir. Bu cevap üzerine

Hz. Musa (a.s.) -Künyeni neden bu kadar uzun söyledin, yalnızca İmam-ı Gazali deseydin yetmez miydi? diye sorar.

İmam-ı Gazali (rh.a) de cevap olarak

-Allah (c.c.) Hazretleri, ile konuşmaya gittiğin zaman sana "sağ elindeki nedir?" diye sorduğunda, sen onu tanıtırken "O benim asamdır. Ona dayanırım ve onunla davarlarıma yaprak silkerim ve onda benim başka hacetlerim de vardır" diye uzun uzun anlattın, kısaca cevap verseydin yeterli olmaz miydi?" şeklinde sorusuna soruyla cevap verir.

Hz. Musa (a.s.) da cevap olarak: -Ben Allah-u Teala (c.c.) ile biraz daha fazla konuşabilmek için uzun uzun açıkladım, der.

Imam-ı Gazali (rh.a) de cevap olarak: -Sen Allah (c.c.)'in büyük peygamberlerindensin. Kelimetullah'sın. Kitab verilenlerdensin. Onun için seninle daha fazla konuşabilme şerefine nail olmak için uzun açıklamada bulundum, der. İşte Hz. Musa (a.s.) ile bu derece yakın olabilen İmam-ı Gazali (Rh.A.) zamanının en büyük alimi idi. Ama tasavvufu sevmeyen tasavvuf münkiri idi. İmam-ı Gazali (rh. A.)nin kardeşi ise tasavvuf ehli veli bir zat idi. İmam-ı Gazali (rh.a)'ye ilminden dolayı, her müşkülü olan fetva almaya geldiği halde, kardeşi arkasında namaz bile kılmıyordu. İmam-ı Gazali (rh.a) arkasında namaz kılmadığı için kardeşini annesine şikayet etti. Annesi kardeşini camiye cemaate gitmesi için ısrar etti. Gayesi İmam-ı Gazali (rh.a)nin gönlünü almaktı.

Gazali'nin kardeşi annesine; -Anne, onun arkasında benim namazım olmaz, dedi. Bunun üzerine annesi fazla ısrar etti: "Bak oğlum, o senin büyüğün, sen cahilsin, ağabeyin alim kişidir, herkes ona geliyor, müşkülünü halledip gidiyor, herkesin namazı kabul oluyor da seninki neden kabul olmasın? Mutlaka gidip arkasında namaz kılacaksın" diye çok ısrar edince İmam-ı Gazali'nin kardeşi camiye gidiyor. O gün İmamı Gazali (rh.a)'ye namazdan önce bir kişi geliyor ve hayız (kadınlık hali) hakkında bir soru soruyor, İmam-ı Gazali (rh.a) de "Namazdan sonra gel, cevabını vereyim" diyor. Namaza başlayınca Imam-ı Gazali sürekli hayız (kadınlık hali) ile ilgili soruyu düşünüyor ve namazın tamamını cevap hazırlamakla geçiriyor, bu arada İmam-ı Gazali'nin kardeşi sürekli tekbir alıyor, sonunda namazı bozuyor ve yeniden kılıyor. İmam-ı Gazali, kardeşinin ikide bir tekbir almasına ve namazı bozup, tekrar kılmasına çok üzülüyor ve annesine şikayette bulunuyor. Annesi, "Oğlum, neden ağabeyinin namazına müdahale ettin, cemaatın içinde mahcup duruma düşürecek hareket yaptın, hani bana söz vermiştin, Namazı kılıp gelecektin? deyince, İmam-ı Gazali'nin kardeşi annesine;

-Anne, bir insan göbeğine kadar kana bulanırsa onun arkasında kılman namaz kabul olur mu? diye soruyor ve "bu soruyu abime de sor" diyor. Annesi, İmam-ı Gazali'ye bu soruyu aynen aktarıyor. İmam-ı Gazali (rh.a) namazdaki durumunu hatırlıyor, namazı hayızla uğraşmaktan tam olarak kıldıramadığını ve kardeşinin de keşif sahibi olduğu için haline vakıf olduğunu anlıyor. Gerçekleri görüyor ve daha önce inkar ettiği tasavvuf ve tarikat yoluna giriyor. Gerçekleri gördüğü ve alim de olduğu için çalışarak kısa zamanda Gavs oluyor. Bu nimete layık olmak için çok çalışalım, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e hakiki ümmet olmaya gayret edelim. Padişah ne kadar büyük olursa, hizmetçisi de o kadar büyüktür.

Hasan-ı Basri Hazretleri çarşıya çıkıp, bir dükkana uğramış. Bir adamın çarşıda elini kolunu sallaya sallaya, gururlu ve kibirli bir şekilde gezdiğini görür. Hasan-ı Basri (rh.a) "Bu kim ki gururla^ ellerini kollarını sallaya sallaya yürüyor?" diye sorar. Orada bulunanlar. "-Bu şahıs padişahın hizmetçisidir, onun için böyle yürüyor" derler. Bunun üzerine Hasan-ı Basri (Rh.a.): "-Ben de Sultanlar Sultanı Allah (c.c.)'ın kuluyum. Ben neden bu adamdan daha iyi yürümeyeyim?" der ve çarşının içinde ellerim kollarını sallaya sallaya bir süre gezinir. Bizim de üzerimize düşen, Sultanlar Sultanı'na çok ibadet edip, çok çalışmamızdır. Zaten Allah-u Teala (c.c.) "İnsanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım" buyuruyor. O'na layık olmaya gayret edelim. Bizlere bildirmiş olduğu hayırları yapmaya çalışalım. Zaten Allah-u Teala (c.c.) da şöyle buyuruyor: "Azaba duçar olmadan önce (tövbe edip) Rabbiniz'e dönün ve O'na teslim olun. Sonra yardım olunmazsınız. Ansızın haberiniz olmadan azap size gelmeden evvel Rabbiniz'den size indirilenin en güzeline (nehyedildiklerinizi bırakıp emrolunduklarınıza) tabi olun." Dünyada yapılan günahların hesabı, azabı ve cezası ahirettedir. Ölmeden önce iyi amelde bulunmaya acele edin. Bir insan yalnızken, tek başına, günah işleme fırsatı olduğu halde Allah (c.c.)'tan korkarak o günahı işlemezse, Allah (c.c.) ona çok büyük ecir ve sevap veriyor. O davranış (günahtan kaçış) mümin için en hayırlı iştir. Bu durum imanın kemale erdiğinin işaretidir. Kalabalıktan çekinerek günah işlemeyen kimseye sevap yoktur, ama yalnızken ve elinden geldiği halde, yapabilecek durumdayken gühahı işlemeyene çok sevap vardır.

Bütün insanlar, herkesin birbirinden kaçacağı o günde, hesapları görüldükten sonra bir kısmı cennete bir kısmı cehenneme gitmek üzere ayrılırlar. Herkes gideceği yere gitmeden önce; anne, baba, oğul, kız hepsi birbirlerine sarılıp vedalaşırlar. Bu vedalaşma . beş yüz yıl sürer. Vedalaşma bitince melekler gelir ve "Vedalaşma bitmiştir, artık yeter, ayrılın" diyecekler. Sonra herkes hak ettiği yere gönderilecektir. Cehenneme gidenlere Allah (c.c.): "-Ey ademoğulları! Şeytana itaat etmeyin, o sizin apaçık düşmanınızdır. Bana itaat edin, doğru yol budur, diye size bildirmedim mi?" diyecektir. Allah (c.c.) yine: "-Bugün onların ağızlarını mühürleyeceğiz. Elleri bize konuşacak ve ayaklan da neler isledilerse ona şahitlik edeceklerdir." diye buyurur.

İnsanların omuzlarında iki melek vardır. İşlenen bir günahı tövbe edebilir diye sağdaki melek, soldaki günah yazan meleğe yirmi dört saat yazdırmıyor. Bu süre içerisinde tövbe etmezse bir günah yazılıyor. Sevap meleği ise, her sevap ve iyilik için on ile yedi yüz katı kadar sevap yazıyor. Hiç beklemeden, hemen yazıyor. Bundan büyük nimet var mı? Allah (c.c.) kulunu bağışlamak, affetmek için adeta ufak bir bahane arıyor. Madem Allah (c.c.) bahane arıyor, biz de gayret edelim. Dünya ile mağrur olmayalım, ona aklanmayalım. Sofiler ayakta çok beklediler, onun için sohbetime burada son veriyorum. Allah (c.c.) hepinizden razı olsun. İnşallah nasip olursa cumaya kadar evimize dönmek niyetindeyiz. Allah (c.c.) hepimizi affetsin, inşallah.

AMİN...
 
Üst Alt