sinang
New member
SEYYİD KUTUBA YAPILAN İFTİRALAR VE CEVAPLARI
Minnet ve rahmetle andığımız Şehid Seyyid KUTUB’u ve kişiliğini tüm eksikliklerime rağmen elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.
Allah’u Tealanın Kur’ân’ı Kerimde “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin...”diye ölümsüzlükle tanımladığı İslâm Şehidlerinin ümmete bıraktığı miras hiçbir zaman değişmeyecek ilahi bir hakikattir.
Allah’u Teala insanları düştükleri cahiliye bataklığından kurtarmak için Peygamberler göndermiş, Peygamberlerin mesajları unutuldukça onları yeniden gün yüzüne çıkarıp ihya etmek için alimler gelmişlerdir. İnsanları İslâmiyetin hidayetine iletmeye çalışan müceddit niteliklerine sahip diyebileceğimiz alimlerin varlığına İslâm alemi şahit olmuştur. İşte bu şahsiyetlerden biri de Seyyid KUTUB’tur.
Biz burada Seyyid’in nerede doğup, nerede yaşadığı ve nerede şehid edildiğini anlatmayacağız. Zira biz şuna inanıyoruz ki bir şahsı tanımak demek, o kişinin nerede doğup nerede yaşayıp ve nerede öldüğünü bilmek değildir. Bir kişiyi tanımak o kişinin fikri yapısını, dünyaya bakış açısını bilmek demektir. Bizde burada Seyyid Kutub’un fikirlerini daha doğrusu ona yapılan iftiralara Seyyidin eserlerinden cevaplar vermeye çalışacağız.
Evet Seyyid Kutub’a yapılan iftiralara geçmeden Şehidimizin şehadeti nasıl anladığına bakalım. Şehdin kim olduğunu soran birine; “Şehid; Allahın dininin kendi hayatından daha değerli olduğuna şehadet eden kimsedir.”diye cevap verir. Ve üstad bunu hayatıyla tasdik eder. Fakat buna rağmen bazı insafsız, kraldan daha kralcı kimseler bu Mübarek şehide iftira edebiliyorlar. Şimdi onların akla ve mantığa sığmaz, insaf ehlinin kabul edemeyeceği iftiralarına geçiyoruz. Ve Şehidin yazmış olduğu eserlerden bu iftiralara cevaplar vermeye çalışacağız.
İlkönce bu iftiralarda geçen bazı kavramların ne anlama geldiğini müfterinin ifadeleriyle açıklayalım. Zira yapılan iftiraların gerçek mahiyetini iyi kavrayabilmemiz ve iftiraların ne derece alçakça ve sinsice olduğunu öğrenebilmemiz bu kavramların manasına bağlıdır. Evet şimdi müfterinin eserinden okuyalım. Saadeti Ebediye’nin 2/122. Sayfasında “Hiçbir dine inanmadığı halde Müslümanları aldatarak imanlarını yok etmek, İslâmiyeti içerden yıkmak için Müslüman görünüp küfre sebep olan şeyleri isbat etmek için delilleri yanlış tevil edene ZINDIK ve FEN YOBAZI denilir. Bid’at sahiplerine ve mülhitlere ve bunların yolunda olan cahil taklitçilere mezhebsiz denir. Mezhepsiz ve iman hırsızları olan zındıklar dinde REFORMCU olarak ortaya çıkmaktadırlar.”
Bu adam ileride de göreceğimiz gibi birini tekfir ederken direk yapmıyor. Önce onu reformcu ve mezhepsiz diye tanıtıyor. Tabi bu zata göre mezhepsiz ve reformcu olan zındıktır, fen yobazıdır, zındık ise kafirdir, müşriktir. Evet şimdi bu caninin kime zındık, mezhepsiz, mason, reformcu dediğini yine kendi yazdıklarından beraber takip edelim. Bize inanmak istemeyen kardeşlerimiz varsa, veya bu zalimlerin oyunlarına gelmiş kardeşlerimiz varsa, bu iftiracıların bedava olarak dağıttıkları ve 9-10 kitaptan müteşekkil kitap setlerine baka bilirler. Rehber ansiklopedisinin Seyyid Kutub, Mevdudi, hasan el Benna, İbni Teymiyye, Muhammed Abduh ve Reşid Rıza gibi şahsiyetlerin isim maddelerine bakabilirler. Bu konuda gerçekleri görmek isteyenlere her türlü yardımı yapmaya hazırız. Bu insanların şahsiyetsizliklerini izah edebiliriz.
Şimdi gelelim Türkiye’deki kraldan daha kralcı, Nasırdan daha nasırcı kesilip Seyyide saldıranların, bu yaptıklarını meşru kılmak için ileri sürdükleri iftiralara; evet iftiralara geçmeden şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Laik siyasal otorite tarafından dayatılmasına rağmen müvahhid alimler aleyhindeki düşünceler ve değerlendirmeler, Müslüman halk tarafından kabullenmedi. Fakat ne yazık ki, bizden olan kimilerince ileri sürülen iddia ve iftiralar kitlelerce daha çabuk kabul gördü. Tıpkı tesettür defileleri gibi, tesettüre uygun mayo defileleri yapılıyor. Yine Müslüman müteşebbislerce İslâmi beş yıldızlı otellerde yapılıyor. Bir güzel söz vardır: ağacın kurdu ağaçtan olmasa ağaç yıkılmazmış. İşte bizim bu günkü halimiz.
İftiralara Faideli Bilgiler adlı Hakikat yayınevi tarafından basılan kitabtan başlayalım. Biliyorsunuz Hakikat Yayınevi bir İhlas holding kuruluşudur. İsterseniz ilk önce, nakiller yapacağımız bu Faideli Bilgiler kitabını tanıyalım. Bu kitab 1825’te doğmuş, 70 sene yaşamış ve 1895’te yani Üstad Seyyid Kutub’un doğumundan 11 yıl önce vefat etmiş olan Ahmet Cevdet Paşa yazmıştır. 12 ciltlik Osmanlı Tarihini kendi adıyla “Tarihi Cevdet Paşa”yı yazmıştır. Bu faideli bilgiler ise O’nun yazmış olduğu 19 sayfalık bir risaledir. Bunların dışında Kısası Enbiyayı ve Mecelleyi yazmıştır. Fakat gel gör ki basımını hakikat yapınca birde ihlas girince işin içine 19 sayfalık risale 448 sayfalık kaba bir kitab oluverdi. Ahnet Cevdet Paşa hiç görmediği Mevdudi’yi yiyip bitiriyor. Ne cahilliği kalmıştı ne de politikacılığı ve ne de işbirlikçiliği. Gerçi Mevdudi, .C.Paşanın ölümünden sekiz sene sonra 1903’te doğmuştu ama olsun, çünkü bu hakikkattır. Yakında Heredot’un Milattan önce ta 5. Asırda yazdığı Micheal Jacksona mektublar ve 1790 da ölmüş ünlü İngiliz iktisatçısı Adam Smith’in “Economiy Of Çiller”( Çillerin Ekonomisi) adlı kitabları, adı hakikat ama hep hayal ve iftiraları basan yayın evinden çıkacaktır. Sizlere tavsiyem şimdiden siparişinizi vermenizdir, tükenmeden alınız.
Evet kardeşler A.C.Paşaya iftira edenler,Onun adına kitab yazanlar ve ahiret postası ile hakikat kitabevinde bastıranlar, daha doğrusu kendi yazdıklarının üzerine utanmadan A.C.Paşa imzasını atabilenler her şeyi yapabilirler. Bunlar işin başında daha Holdingleşmeden önce Abdurrahman Dilipak’ın deyimiyle ‘Nakşibendiyken şimdi ihlas holding, ihlas finans ve ege ile Yurt Bank sayesinde Nakdibendi olup çıktılar.’
Şimdi Faideli Bilgiler kitabından bazı alıntılar yapalım.
“Selefi salihini techül etmek, beğenmemek küfür olur demişlerdir. Şimdi Pakistanda Mevdudi ve Mısırda Seyyid Kutub ve Reşid Rıza gibi MEZHEBSİZ kimseler ve bunların kitablarını okuyarak aldanan mezhepleri birleştirmeli diyorlar.”(Faideli Bilgiler 22) Başta belirttiğimiz gibi bunlar mezhepsiz derken neyi kast ettiklerini belirtmiştik.
Şimdi gelelim Mezhepsiz dedikleri Seyyid Kutub’un Mezheb hakkındaki görüşlerine.
Seven ve sevmeyenlerin dikkatlerini üzerine toplayan her büyük alim gibi Seyyid Kutub’da güçlü düşünceleri ve birbirinden değerli eserleriyle dost ve düşmanlarının dikkatlerini üzerine çekmiştir. Onu sevmeyip iftira atanlar eserlerini ve düşüncelerini değerlendirmekten aciz kimselerdir. Fakat biz şunu da hemen belirtelim ki, esasen tenkitten uzak, içerisine batıl karışmayan tek kitab Allah’ın kitabı Kur’ân’ı Kerimdir. Allahu teala ve Onun seçtiği Peygamberler dışında herkes yanılabilir. Zira hiç kimse masum değildir. Her alim yanıldığı gibi Seyyidin de yanıldığı yerler olmuş olabilir. Fakat samimi ve mücahid bir mümin olması nedeniyle, yanıldığı noktalarda tıpkı selef alimleri gibi o da mazurdur. Nitekim yaşamış olduğu hayatı bize onun niyetinin halis olduğunu yeterince anlatmaktadır. Hepimiz Seyyidin kahramanlığını ve iman sağlamlığını az çok biliyoruz. İnancının sağlamlığını ve metodunun geçerliliğini kabul ettikten sonra, hatalarından dolayı İslâm alimleri ve Müslümanlar dairesi dışında görmek mümkün mü? Hayatına bir göz attığımızda pırıl pırıl şahsiyetinden, kendisinin ne denli halis bir Müslüman olduğunu kolayca görürüz. Yeterki izanımız bağlanmış olmasın...
Mezheb konusunda Seyyid Kutub hakkında söylenenlere gelince hemen belirtelim ki, Seyyidin sorunu iman ve İslâm sorunudur. Mezhebler konusunda bir problemi yoktur. Çünkü onun özellikle özerinde durduğu ve konu olarak işlediği, İslâmın kendisidir. Mezhebleri kabul etmek veya red etmek, bir veya bazı mezhepleri küçültmek, şu veya bu mezhebi tercih etmek veya bu mezhebin iyiliklerini veya kötülüklerini sergilemek gibi bir sorunu yoktur. Çünkü Seyyid batılı kafirlerin, doğulu mülhidlerin İslâma yönelttiği iftiralara cevap vermiştir. Reddiyede bulunduğu insanların hiç biri İslâma inanmıyorlar ki, mezhebi görüşlere inansınlar. Allah ve Resulünün bildirdiklerinin dışına çıkılmadığı sürece, hiçbir mezhepten bahs etmese de bir kitaba ve müellifine ta’n edemeyiz. İmam Buhari de Camiüssahihinde hangi mezhepten olduğunu beyan etmiyor diye kalkıp imam-ı Buharinin kitabına taarruz mu edelim? Zaten Üstad Seyyid Kutub fıkıhla uğraşıp fıkhi ahkam kesmedi gibi, bu şartlarda öncelikle teorik fıkıhla uğraşmanın yersiz olduğuna da inanmaktadır. Onun problemi mezheblik veya mezhepsizlik değil, batılın bütün çeşitleriyle İslâma saldırdığı bir dönemde İslâm’ın gerçeklerini ortaya koymak ve hakkın sesini yüceltmektir. Kendisinin her zaman tekrarladığı “Allah’ın dininin üstün olmadığı bir yerde fıkıh ahkamı kesmekle uğraşmak anlamsız ve ciddiyetten uzaktır.”sözü bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. Onun mücadelesi mezhep mücadelesi değil, iman, küfür mücadelesi olarak algılamamız gerekir. O kardeşi Muhammed Kutubun deyişiyle “Şehadet kelimesinin anlamını ortaya koyma ve anlatma çabasıdır.” Mezhepleri red etmeyip kabul ettiği şu görüşlerinden anlaşılmaktadır. “Ortada nas varsa, hakem o dur. Nas bulunduğu ve delaleti sarih olmadığı yerde ictihad ortaya çıkmaktadır. Bu da arzu ve heveslere göre değil, Allah’ın dininde belirlenen ilkelere göre yapılır. İctihad için belirlenen ilkeler de açık ve bilinmektedir. Kapalı bir tarafı yoktur. Hiçbir kimse kendi yanında uydurduğu bir hükme bu Allah’ın dinidir diyemez.” (Mealimü Fitterik 126)
Minnet ve rahmetle andığımız Şehid Seyyid KUTUB’u ve kişiliğini tüm eksikliklerime rağmen elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.
Allah’u Tealanın Kur’ân’ı Kerimde “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin...”diye ölümsüzlükle tanımladığı İslâm Şehidlerinin ümmete bıraktığı miras hiçbir zaman değişmeyecek ilahi bir hakikattir.
Allah’u Teala insanları düştükleri cahiliye bataklığından kurtarmak için Peygamberler göndermiş, Peygamberlerin mesajları unutuldukça onları yeniden gün yüzüne çıkarıp ihya etmek için alimler gelmişlerdir. İnsanları İslâmiyetin hidayetine iletmeye çalışan müceddit niteliklerine sahip diyebileceğimiz alimlerin varlığına İslâm alemi şahit olmuştur. İşte bu şahsiyetlerden biri de Seyyid KUTUB’tur.
Biz burada Seyyid’in nerede doğup, nerede yaşadığı ve nerede şehid edildiğini anlatmayacağız. Zira biz şuna inanıyoruz ki bir şahsı tanımak demek, o kişinin nerede doğup nerede yaşayıp ve nerede öldüğünü bilmek değildir. Bir kişiyi tanımak o kişinin fikri yapısını, dünyaya bakış açısını bilmek demektir. Bizde burada Seyyid Kutub’un fikirlerini daha doğrusu ona yapılan iftiralara Seyyidin eserlerinden cevaplar vermeye çalışacağız.
Evet Seyyid Kutub’a yapılan iftiralara geçmeden Şehidimizin şehadeti nasıl anladığına bakalım. Şehdin kim olduğunu soran birine; “Şehid; Allahın dininin kendi hayatından daha değerli olduğuna şehadet eden kimsedir.”diye cevap verir. Ve üstad bunu hayatıyla tasdik eder. Fakat buna rağmen bazı insafsız, kraldan daha kralcı kimseler bu Mübarek şehide iftira edebiliyorlar. Şimdi onların akla ve mantığa sığmaz, insaf ehlinin kabul edemeyeceği iftiralarına geçiyoruz. Ve Şehidin yazmış olduğu eserlerden bu iftiralara cevaplar vermeye çalışacağız.
İlkönce bu iftiralarda geçen bazı kavramların ne anlama geldiğini müfterinin ifadeleriyle açıklayalım. Zira yapılan iftiraların gerçek mahiyetini iyi kavrayabilmemiz ve iftiraların ne derece alçakça ve sinsice olduğunu öğrenebilmemiz bu kavramların manasına bağlıdır. Evet şimdi müfterinin eserinden okuyalım. Saadeti Ebediye’nin 2/122. Sayfasında “Hiçbir dine inanmadığı halde Müslümanları aldatarak imanlarını yok etmek, İslâmiyeti içerden yıkmak için Müslüman görünüp küfre sebep olan şeyleri isbat etmek için delilleri yanlış tevil edene ZINDIK ve FEN YOBAZI denilir. Bid’at sahiplerine ve mülhitlere ve bunların yolunda olan cahil taklitçilere mezhebsiz denir. Mezhepsiz ve iman hırsızları olan zındıklar dinde REFORMCU olarak ortaya çıkmaktadırlar.”
Bu adam ileride de göreceğimiz gibi birini tekfir ederken direk yapmıyor. Önce onu reformcu ve mezhepsiz diye tanıtıyor. Tabi bu zata göre mezhepsiz ve reformcu olan zındıktır, fen yobazıdır, zındık ise kafirdir, müşriktir. Evet şimdi bu caninin kime zındık, mezhepsiz, mason, reformcu dediğini yine kendi yazdıklarından beraber takip edelim. Bize inanmak istemeyen kardeşlerimiz varsa, veya bu zalimlerin oyunlarına gelmiş kardeşlerimiz varsa, bu iftiracıların bedava olarak dağıttıkları ve 9-10 kitaptan müteşekkil kitap setlerine baka bilirler. Rehber ansiklopedisinin Seyyid Kutub, Mevdudi, hasan el Benna, İbni Teymiyye, Muhammed Abduh ve Reşid Rıza gibi şahsiyetlerin isim maddelerine bakabilirler. Bu konuda gerçekleri görmek isteyenlere her türlü yardımı yapmaya hazırız. Bu insanların şahsiyetsizliklerini izah edebiliriz.
Şimdi gelelim Türkiye’deki kraldan daha kralcı, Nasırdan daha nasırcı kesilip Seyyide saldıranların, bu yaptıklarını meşru kılmak için ileri sürdükleri iftiralara; evet iftiralara geçmeden şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Laik siyasal otorite tarafından dayatılmasına rağmen müvahhid alimler aleyhindeki düşünceler ve değerlendirmeler, Müslüman halk tarafından kabullenmedi. Fakat ne yazık ki, bizden olan kimilerince ileri sürülen iddia ve iftiralar kitlelerce daha çabuk kabul gördü. Tıpkı tesettür defileleri gibi, tesettüre uygun mayo defileleri yapılıyor. Yine Müslüman müteşebbislerce İslâmi beş yıldızlı otellerde yapılıyor. Bir güzel söz vardır: ağacın kurdu ağaçtan olmasa ağaç yıkılmazmış. İşte bizim bu günkü halimiz.
İftiralara Faideli Bilgiler adlı Hakikat yayınevi tarafından basılan kitabtan başlayalım. Biliyorsunuz Hakikat Yayınevi bir İhlas holding kuruluşudur. İsterseniz ilk önce, nakiller yapacağımız bu Faideli Bilgiler kitabını tanıyalım. Bu kitab 1825’te doğmuş, 70 sene yaşamış ve 1895’te yani Üstad Seyyid Kutub’un doğumundan 11 yıl önce vefat etmiş olan Ahmet Cevdet Paşa yazmıştır. 12 ciltlik Osmanlı Tarihini kendi adıyla “Tarihi Cevdet Paşa”yı yazmıştır. Bu faideli bilgiler ise O’nun yazmış olduğu 19 sayfalık bir risaledir. Bunların dışında Kısası Enbiyayı ve Mecelleyi yazmıştır. Fakat gel gör ki basımını hakikat yapınca birde ihlas girince işin içine 19 sayfalık risale 448 sayfalık kaba bir kitab oluverdi. Ahnet Cevdet Paşa hiç görmediği Mevdudi’yi yiyip bitiriyor. Ne cahilliği kalmıştı ne de politikacılığı ve ne de işbirlikçiliği. Gerçi Mevdudi, .C.Paşanın ölümünden sekiz sene sonra 1903’te doğmuştu ama olsun, çünkü bu hakikkattır. Yakında Heredot’un Milattan önce ta 5. Asırda yazdığı Micheal Jacksona mektublar ve 1790 da ölmüş ünlü İngiliz iktisatçısı Adam Smith’in “Economiy Of Çiller”( Çillerin Ekonomisi) adlı kitabları, adı hakikat ama hep hayal ve iftiraları basan yayın evinden çıkacaktır. Sizlere tavsiyem şimdiden siparişinizi vermenizdir, tükenmeden alınız.
Evet kardeşler A.C.Paşaya iftira edenler,Onun adına kitab yazanlar ve ahiret postası ile hakikat kitabevinde bastıranlar, daha doğrusu kendi yazdıklarının üzerine utanmadan A.C.Paşa imzasını atabilenler her şeyi yapabilirler. Bunlar işin başında daha Holdingleşmeden önce Abdurrahman Dilipak’ın deyimiyle ‘Nakşibendiyken şimdi ihlas holding, ihlas finans ve ege ile Yurt Bank sayesinde Nakdibendi olup çıktılar.’
Şimdi Faideli Bilgiler kitabından bazı alıntılar yapalım.
“Selefi salihini techül etmek, beğenmemek küfür olur demişlerdir. Şimdi Pakistanda Mevdudi ve Mısırda Seyyid Kutub ve Reşid Rıza gibi MEZHEBSİZ kimseler ve bunların kitablarını okuyarak aldanan mezhepleri birleştirmeli diyorlar.”(Faideli Bilgiler 22) Başta belirttiğimiz gibi bunlar mezhepsiz derken neyi kast ettiklerini belirtmiştik.
Şimdi gelelim Mezhepsiz dedikleri Seyyid Kutub’un Mezheb hakkındaki görüşlerine.
Seven ve sevmeyenlerin dikkatlerini üzerine toplayan her büyük alim gibi Seyyid Kutub’da güçlü düşünceleri ve birbirinden değerli eserleriyle dost ve düşmanlarının dikkatlerini üzerine çekmiştir. Onu sevmeyip iftira atanlar eserlerini ve düşüncelerini değerlendirmekten aciz kimselerdir. Fakat biz şunu da hemen belirtelim ki, esasen tenkitten uzak, içerisine batıl karışmayan tek kitab Allah’ın kitabı Kur’ân’ı Kerimdir. Allahu teala ve Onun seçtiği Peygamberler dışında herkes yanılabilir. Zira hiç kimse masum değildir. Her alim yanıldığı gibi Seyyidin de yanıldığı yerler olmuş olabilir. Fakat samimi ve mücahid bir mümin olması nedeniyle, yanıldığı noktalarda tıpkı selef alimleri gibi o da mazurdur. Nitekim yaşamış olduğu hayatı bize onun niyetinin halis olduğunu yeterince anlatmaktadır. Hepimiz Seyyidin kahramanlığını ve iman sağlamlığını az çok biliyoruz. İnancının sağlamlığını ve metodunun geçerliliğini kabul ettikten sonra, hatalarından dolayı İslâm alimleri ve Müslümanlar dairesi dışında görmek mümkün mü? Hayatına bir göz attığımızda pırıl pırıl şahsiyetinden, kendisinin ne denli halis bir Müslüman olduğunu kolayca görürüz. Yeterki izanımız bağlanmış olmasın...
Mezheb konusunda Seyyid Kutub hakkında söylenenlere gelince hemen belirtelim ki, Seyyidin sorunu iman ve İslâm sorunudur. Mezhebler konusunda bir problemi yoktur. Çünkü onun özellikle özerinde durduğu ve konu olarak işlediği, İslâmın kendisidir. Mezhebleri kabul etmek veya red etmek, bir veya bazı mezhepleri küçültmek, şu veya bu mezhebi tercih etmek veya bu mezhebin iyiliklerini veya kötülüklerini sergilemek gibi bir sorunu yoktur. Çünkü Seyyid batılı kafirlerin, doğulu mülhidlerin İslâma yönelttiği iftiralara cevap vermiştir. Reddiyede bulunduğu insanların hiç biri İslâma inanmıyorlar ki, mezhebi görüşlere inansınlar. Allah ve Resulünün bildirdiklerinin dışına çıkılmadığı sürece, hiçbir mezhepten bahs etmese de bir kitaba ve müellifine ta’n edemeyiz. İmam Buhari de Camiüssahihinde hangi mezhepten olduğunu beyan etmiyor diye kalkıp imam-ı Buharinin kitabına taarruz mu edelim? Zaten Üstad Seyyid Kutub fıkıhla uğraşıp fıkhi ahkam kesmedi gibi, bu şartlarda öncelikle teorik fıkıhla uğraşmanın yersiz olduğuna da inanmaktadır. Onun problemi mezheblik veya mezhepsizlik değil, batılın bütün çeşitleriyle İslâma saldırdığı bir dönemde İslâm’ın gerçeklerini ortaya koymak ve hakkın sesini yüceltmektir. Kendisinin her zaman tekrarladığı “Allah’ın dininin üstün olmadığı bir yerde fıkıh ahkamı kesmekle uğraşmak anlamsız ve ciddiyetten uzaktır.”sözü bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. Onun mücadelesi mezhep mücadelesi değil, iman, küfür mücadelesi olarak algılamamız gerekir. O kardeşi Muhammed Kutubun deyişiyle “Şehadet kelimesinin anlamını ortaya koyma ve anlatma çabasıdır.” Mezhepleri red etmeyip kabul ettiği şu görüşlerinden anlaşılmaktadır. “Ortada nas varsa, hakem o dur. Nas bulunduğu ve delaleti sarih olmadığı yerde ictihad ortaya çıkmaktadır. Bu da arzu ve heveslere göre değil, Allah’ın dininde belirlenen ilkelere göre yapılır. İctihad için belirlenen ilkeler de açık ve bilinmektedir. Kapalı bir tarafı yoktur. Hiçbir kimse kendi yanında uydurduğu bir hükme bu Allah’ın dinidir diyemez.” (Mealimü Fitterik 126)