Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

SEYFULLAH (Allahın kılıcı) lâkabı ile tanınan kumandan Sahâbî: HÂLİD BİN VELİD

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
SEYFULLAH [Allahın kılıcı] lâkabı ile tanınan kumandan Sahâbî:
HÂLİD BİN VELİD


Hâlid bin Velid, Kureyş arasında süvâriliği ve askerliği ile tanınırdı. Bedir ve Uhud savaşlarında henüz Müslüman olmadığından düşman birliklerinden birinin kumandanıydı. Hudeybiye’de de düşman tarafında idi.Kardeşi Velid, Bedir’de esir edildi. Fidye karşılığında serbest bırakılıp, Mekke’ye dönünce, îmâna geldi ve tekrar Medîne’ye döndü. Oradan, Hz. Hâlid bin Velid’in Müslüman olması için, teşvik edici mektuplar gönderdi. Resûlullah efendimiz de teşvik edici sözler söyledi.

İslâma meyli arttı
Hâlid bin Velid, Peygamber efendimizin sözlerini haber alınca, İslâma meylı arttı. Peygamberimizin yanına gitmek için hazırlandı. Bu durumu kendisi şöyle anlatıyor:
"Allahü teâlâ, benim hayrımı dilediği zaman, kalbime İslâmiyet sevgisini düşürdü. Beni, hayır ve şerri anlayacak hâle getirdi. Kendi kendime dedim ki:
- Ben, Muhammed’e karşı her savaş yerinde bulundum. Bulunduğum savaş yerlerinden hiçbiri yoktur ki, dönerken, aykırı ve yanlış bir iş üzerinde bulunduğumu ve Muhammed’in, muhakkak gâlip geleceğini içimde sezmiş olmayayım!
Resûlullah efendimiz, Hudeybiye’ye çıkıp geldiği zaman, ben de, müşrik süvârilerinin başında yola çıktım. Usfan’da, Resûlullah efendimizle Eshâbına yaklaşıp gözüktüm. Resûlullah efendimiz, bizden emîn bir sûrette Eshâbına öğle namazını kıldırıyordu. Üzerlerine, birden baskın yapmayı düşündükse de, gerçekleşmedi. Böyle olması da, hayırlı oldu.
Resûlullah efendimiz, kalbimizden geçenleri sezmiş olmalı ki, ikindi namazını, Eshâbına korku namazı olarak kıldırdı. Bu, bana çok tesir etti. Kendi kendime, “Bu zât, herhâlde, Allah tarafından korunuyordur” dedim. Mekke’ye döndüğümde, çeşitli düşünceler içinde bocalıyordum.
Ertesi sene, Resûlullah efendimiz umre için Mekke’ye gelip girince, Ondan gizlendim. Kendisinin Mekke’ye girişini görmedim.
Üstün tutardık
Kardeşim, Velid bin Velid de umre için gelip Mekke’ye girmişti. Beni arayıp bulamayınca, bana bir mektup yazmış ve mektubunda şöyle demişti:
(Doğrusu, ben, senin İslâmiyetten böyle tedirgin olmak ve yüz çevirip gitmekteki görüşün kadar şaşılacak bir görüş görmedim! Hâlbuki, eğri yola gitmekten seni alıkoyacak bir aklın da var! Aklını kullansan ya! İslâmiyet gibi bir dîni, kim bilmez ve tanımaz olabilir?!
Resûlullah efendimiz, seni, bana sordu. "Hâlid nerededir?" dedi. Ben de, "Allah, onu getirir" dedim. Resûlullah efendimiz bunun üzerine buyurdu ki:
- Onun gibi bir adam, İslâmiyeti bilmez ve tanımaz olabilir mi? Keşke o, bütün savaş ve çabalarını Müslümanların yanında, müşriklere karşı gösterseydi, kendisi için ne kadar hayırlı olurdu! Biz, kendisini başkalarına tercih eder, üstün tutardık!
Ey kardeşim! En elverişli, en yararlı yerlerde kaçırmış bulunduğun firsatlara acele yetiş!)
Bana, kardeşimin bu mektubu gelince, gitmek için, acele ettim. İslâmiyete olan isteğim de arttı. Resûlullah efendimizin söyledikleri ise, beni çok sevindirdi, ferahlattı.”
Hâlid bin Velid söyle anlatır: Kardeşimin mektubu bana ulaşınca, Müslüman olma arzûsu bende çok kuvvetlendi. Gitmek için acele ediyordum. Resûlullahın söyledikleri beni çok sevindirmişti. O gece uyurken, rüyâmda sıkıntılı dar ve çöl gibi susuz yerlerden, yemyeşil geniş ve ferah bir yere çıkmıştım. Medîne’ye varınca, bu rüyâmı Hz. Ebû Bekir’e anlatıp, tâbirini ondan sormaya karar verdim.
Bana kim arkadaş olabilir?
Ben Resûlullaha gitmek için hazırlanırken, “Acaba oraya giderken bana kim arkadaş olabilir” diye düşünüyordum. Safvân bin Ümeyye’ye rastladım. Vaziyeti ona anlattım. O teklifimi reddetti. Daha sonra Ikrime bin Ebû Cehil’e rastladım. O da aynı şekilde dâvetimi reddedince, evime gittim. Hayvanıma binip, Osman bin Talha’nın yanına gittim.
Ona da aynı şekilde, Müslüman olmak üzere, Peygamberimize gideceğimi, kendisinin de gelmesini söyledim. Tereddütsüz kabul etti ve ertesi günü seher vakti beraberce yola çıktık. Hadde denilen yere vardığımızda, Amr bin Âs ile karşılaştık. O da Müslüman olmak için Medîne’ye gidiyordu.
Hep beraber Medîne’ye vardık. Elbisenin en güzelini giyip, Resûlullah efendimizle görüşmeye hazırlandım. O sırada kardeşim Velid geldi ve dedi ki:
- Acele et! Çünkü Peygamberimize sizin geldiğiniz haber verilmiş ve O da çok sevinmiştir. Şimdi sizi bekliyor.
Ben de acele ile O yüce Peygamberin huzuruna vardım. Gülümsüyordu. Selâm verip dedim ki:
- Allahtan başka ilâh olmadığına ve senin de Allahın Peygamberi olduğuna sehâdet ediyorum.
- Sana hidâyet veren, doğru yolu gösteren Allaha hamd olsun. Senin akıllı olduğunu biliyor, bunun, er veya geç seni selâmet ve hayra ulaştıracağını umuyordum.
Günahlarını bağışla!
Sonra günahlarımın affı için, Allahü teâlâya duâ etmesini istedim. Resûlullah efendimiz de buyurdu ki:
- İslâmiyet, kendisinden önce işlenmiş olan günahları söküp atar.
Sonra da ellerini açarak duâ buyurdular:
- Yâ Rabbî! Hâlid’in, kullarını, senin yolundan çevirmek için gösterdiği bütün çabalarından ileri gelen günahlarını bağışla!
Peygamber efendimiz, bana, kendi evinin yanında bir yer verdi. Beni savaşta hep süvâri birliklerinin başına kumandan tâyin etti. Daha sonra Mekke’de iken gördüğüm rüyâyı Hz. Ebû Bekir’e anlattım. O da buyurdu ki:
- Görmüş olduğun o ferahlık yer, Allahü teâlânın, seni, müşriklikten İslâmiyete erdirmesidir.
Hz. Hâlid bin Velid’in Müslüman olması, hicretin sekizinci yılında oldu. Müslüman olduktan sonra Medîne’de yerleşti.
Hz. Hâlid bin Velid, Müslüman olduktan sonra, ilk olarak Mûte gazâsında bulundu. İslâm askeri Mûte’ye hareket ederken, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Cihâda çıkacak olan şu insanlara Hz. Zeyd bin Hârise’yi kumandan tâyin ettim. Eğer o şehîd olursa, yerine Ca’fer bin Ebî Tâlib geçsin. O da şehîd olursa, yerine Abdullah bin Revâha geçsin. Eğer o da şehid olursa, aranızda münâsip gördüğünüz birini seçip, ona tâbi olursunuz.
Birini kumandan seçin!
Mûte harbi başladı. Şiddetli çarpışma olurken; Hz. Zeyd bin Hârise, Hz. Ca’fer ve Hz. Abdullah bin Revâha sırasıyla şehîd oldular. Sonra sancak Hz. Sâbit bin Akrem’e verildi. O, sancağı bir yere dikip, mücâhidleri yanına çağırdı. Herkes toplanınca dedi ki:
- Aranızdan birini kendinize kumandan olarak seçiniz ve ona tâbi olunuz!
Ona dediler ki:
- Biz seni kumandan seçtik.
Bunun üzerine, “Ben bu işi yapamam” dedi ve Hz. Hâlid bin Velid’e dönerek dedi ki:
- Yâ Hâlid! Senin savaş tecrüben, askerî bilgin, askeri heyecanlandırarak harekete geçirmen benden fazladır. Sancağı acele al! Savaş devam ederken bu işlerle oyalanmamız bizim aleyhimize oluyor!
Böylece Hz. Hâlid bin Velid sancağı aldı. Akşam vakti yaklaşmış idi. Güneş batıncaya kadar pek müthiş çarpıştı. Onun bu mahâretine kâfirler bile şaşırdılar. Akşam oldu. Sabahleyin tekrar saldırılacaktı.
Hz. Hâlid bin Velid, şaşılacak derecede askerî dehâya ve savaş tecrübelerine sahip bir kahramandı. Sabah olunca, İslâm askerinin düzenini değiştirdi. Sağ taraftakileri sol tarafa, sol taraftakileri sağ tarafa, ön taraftakileri arka tarafa ve arka taraftakileri ön tarafa aldı.
Rum askerleri, daha önce tanımış oldukları kişilerle karşılaşmayınca, hepsi birden şaşırdılar. “Demek ki, bunlara yardımcı kuvvetler gelmiş” diyerek korkuya kapıldılar.
Hz. Hâlid bin Velid’in kumandasındaki mücâhidler, Rum askerlerinin morallerinin bozulmasından istifade edip, hücûma geçtiler. Üç bin kişilik İslâm askeri, Heraklius’un yüzbin kişilik ordusunu bozguna uğrattı.
Başarının sırrı
Başkumandan Hz. Hâlid bin Velid’in elinde, o gün dokuz kılıç parçalandı. Rum askerinin çoğu kılıçtan geçirildi. Peygamber efendimiz, Hz. Hâlid bin Velid’in, bu fevkalâde başarısını haber aldığı zaman, onu “Seyfullah = Allahın kılıcı” lâkabı ile şereflendirdi.
Hâlid bin Velîd hazretleri, başında sarığı arasında bir sakal-ı şerîf taşırdı. Bunu taşıdığı her muhârebede zafer kazanırdı.
Bütün savaşlarda muzaffer olmasının sebebini sorduklarında, sarığını çıkarıp, içindeki mübârek sakal-ı şerîfi gösterir ve onun sayesinde zafer kazandığını söylerdi.
Peygamber efendimiz Hz. Hâlid bin Velid’i Benî Huzeyme kabîlesini İslâma dâvet için gönderdi. Onlarla anlaşma yaptı. Hicretin onuncu senesinde, yine Hz. Hâlid bin Velid’i, Hâris bin Kâ’b oğullarına gönderdi. Peygamber efendimiz, ilk üç gün kılıç kullanılmamasını tenbih etmişti. Bunun için Hz. Hâlid bin Velid, tatlılıkla işi halletti ve onlar da İslâmı kabul ettiler.
Allaha hamd ederim
Hz. Hâlid bin Velid, Hâris bin Kâ’b oğullarının İslâma gelmesi üzerine, Peygamber efendimize bir mektup gönderdi. Bu mektup şöyledir:
"Bismillâhirrahmânirrahîm. Hâlid bin Velid tarafindan, Allahü teâlânın Resûlü Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma, Esselâmü aleyke yâ Resûlallah!
Kendisinden başka ilâh olmayan Allahü teâlâya hamd ederim. Yâ Resûlallah, beni, Hâris bin Kâ’b Kabîlesine gönderdiniz. Onlarla üç gün savaşmamamı ve onları İslâma dâvet etmemi, Müslüman olurlarsa, aralarında kalmamı ve İslâmın esaslarını, Allahü teâlânın kitabını ve Resûlünün sünnetini öğretmemi, eğer Müslüman olmazlarsa savaşmamı emir buyurmuştunuz.
Ben de, emr-i şerîfleriniz üzere hareket ederek, Hâris bin Kâ’b oğullarına üçgün nasîhat edip, İslâmı tebliğ ettim.
Süvârilerim, “Ey Benî Hârisler! Selâmete ermek isterseniz, Müslüman olunuz!” diye onları İslâma dâvet ettiler. Onlar, hiç çarpışmadan Müslüman oldular. Ben de onlara, Allahü teâlânın emirlerini, Resûl aleyhisselâmın sünnet-i şerîflerini öğrettim.
Yâ Resûlallah! Bundan sonra, nasıl hareket etmem gerektiği hakkında ikinci bir emr-i şerîfiniz gelinceye kadar burada bekleyeceğim. Esselâmü aleyke yâ Resûlallah.
Peygamber efendimiz de, Hz. Hâlid bin Velid’in mektubuna şöyle cevap yazdırdılar:
“Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlânın Resûlü Muhammed aleyhisselâmdan, Hâlid bin Velid’e, Esselâmü aleyke Yâ Hâlid! Allahü teâlâya hamd ederim. Benî Hâris bin Kâ’blıların kendileriyle çarpışmanıza ihtiyaç kalmadan Müslüman olup, Allahü teâlânın birliğine ve Muhammed’in, O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet ettiklerini ve hidâyete kavuştuklarını haber veren mektubunu elçiniz bana getirdi.
Âhiret azâbıyla korkut!
Allahü teâlânın ve Resûlünün emirlerine göre hareket ederlerse, onları âhiret nîmetleriyle müjdele! Eğer aykırı hareket ederlerse âhiret azâblarıyla korkut! Sonra buraya gel! Onların elçileri de seninle beraber gelsin!
Vesselâmü aleyke ve rahmetullahi ve berekâtühü."
Hz. Hâlid bin Velid, Peygamber efendimizin vefâtlarından sonra, Hz. Ebû Bekir devrinde ortaya çıkan ve Peygamberlik iddiasında bulunan bâzı kimseler üzerine yürüdü. Bunlardan Tuleyha ve avânesini öldürdü ve Ayniye bin Husayn’i yakalayıp Medîne’ye getirdi.
Yemâme’de Müseylemet-ül-Kezzab’in ordusunu dağıttı. Bu muharebede Müseyleme’nin ordusundan 20 bin kişi, Müseyleme de Hz. Vahşî tarafından öldürüldü. İslâm ordusundan 2000 asker şehîd oldu.
Hâlid bin Velid, Peygamber efendimizin vefâtından sonra mürted olanlarla ve zekât vermek istemeyenlerle uğraştı.
Hâlid bin Velid, Hz. Ebû Bekir tarafından, İslâmın yayılması için, Irak tarafina gönderildi. Muzar muharebesinde 30.000 İran askeriyle çarpıştı. Galip geldi. Çoğunu nehre döktü. İranlı kumandan Hürmüz’le müthiş çarpışmalar oldu.
Hz. Hâlid bin Velid’in kumandanlarından Hz. Ka’ka bin Amr fevkalâde kahramanlıklar gösterdi ve kalın zincirlerle yapılmış istihkâmları kırdı. İran ordusuna karşı muzaffer oldular.
Hz. Hâlid bin Velid, Kesker’de, İran’ın büyük bir ordusunu âni gece baskınıyla hezimete uğrattı. İran kumandanı, kederinden öldü. Hz. Hâlid bin Velid, Elis’te de İranlılarla yapılan savaşta, gösterdiği kahramanlıklarla askerini coşturdu. Bu savaşta da gâlip geldi.
İslâma dâvet ediyorum
Hâlid bin Velid, Hîre üzerine yürüdü. Kaleyi kuşattı. Görüşmek üzere bir kimse istedi. Hîreliler dediler ki:
- Öldürmezseniz göndeririz!
Hz. Hâlid bin Velid öldürmeyeceklerini söyleyince, Abdülmesih bin Hayyam ile Hîre vâlisi, Hz. Hâlid’in huzuruna geldiler. Hz. Hâlid onlara dedi ki:
- Sizi Allaha ve İslâma dâvet ediyorum. Eğer Müslüman olursanız, Müslümanlara âit olan haklara sâhip olursunuz ve Müslümanın yapacağı vazifeleri de yaparsınız. Bunu kabul etmezseniz, cizye verirsiniz. Bunu da kabul etmezseniz, sizin yaşamaya karşı olan hırsınızdan daha fazla şehîd olmaya karşı istekli olan bir orduyla geldim.
Bunları söylerken Abdülmesih’in elinde bir şişe görerek, şişedekinin ne olduğunu sordu. Abdülmesih söyle cevap verdi:
- Yâ Hâlid! Bu zehirdir. Eğer sen, bizim arzûlarımıza uygun bir anlaşma yaparsan ne âlâ. Milletimin arzûlarına uygun olmayan bir anlaşma ile gitmektense, bu zehiri içerek hayatıma son vereceğim.
Hâlid bin Velid, zehiri Abdülmesih’in elinden aldı ve “Bismillâhillezî lâ yedurru ma’asmihi sey’ün fil’erdi velâ fissemâi ve hüves-semî’ul-alîm" diyerek sonuna kadar içti.
Cizye vermeye hazırız!
Abdülmesih ve Hîre vâlisi, Hâlid bin Velid’i hemen ölecek diye boş yere beklediler. Sonra Abdülmesih ve vâli anlaşma şartlarını görüşmek üzere kaleye girdiler. Halk onları merakla bekliyordu. Abdülmesih onlara dedi ki:
- Ben, kendilerine zehir tesir etmeyen bir kavmin yanından geliyorum.
Sonra kavmiyle istişâre edip, tekrar Hz. Hâlid bin Velid’in yanına gelerek dedi ki:
- Biz, sizinle harp edemeyiz, fakat dîninize de giremeyiz! Size cizye vermeye hazırız!
Bundan sonra, 90 bin dinar üzerinden sulh anlaşması yaptılar.
Hz. Hâlid bin Velid buraları emniyet altına aldıktan sonra, Anbar kalesini muhasara etti. Sulh yoluyla şehri ele geçirdi. Bundan sonra, Mehran’ın, Müslümanlarla savaşmak üzere Aynüttemr’de hazırlık yaptığını haber aldı. Üzerine giderek bu kaleyi de fethetti.
Hz. Hâlid bin Velid, Hîrelilerle yaptığı sulhnâmeyi bitirince, İran hükümdarına ve erkânına bir mektup yazdı. Bu mektup aynen söyledir:
"Bismillâhirrahmânirrahîm. Hâlid bin Velid’den, Rüstem, Mihran ve Acem reislerine.
Selâm, hidâyete kavuşanlara olsun! Allahü teâlâya hamdederim. O’nun kulu ve Resûlü olan Muhammed aleyhisselâma salâtü selâm olsun.
Yaptığınız bütün çalışmalarınızı dağıtan, topluluğunuzu parçalayan, sözlerinizde sizi ihtilâfa düşüren, gücünüzü, kuvvetinizi zayıflatan, mülk ve hâkimiyetinizi elinizden alan Allahü teâlâya sonsuz şükürler olsun.”
Fırat’a yöneldi
Bu mektubu, İran’a gönderilmek üzere Hîrelilere teslim etti.
Hz. Hâlid bin Velid, bundan sonra, yavaş yavaş Fırat tarafına ilerledi. Burası, asker sevkiyatı için çok mühim bir mevki idi. Fırat nehri kenarında, gayri müslim Araplar, Rumlar ve İranlıların müşterek ordusu ile çetin bir muharebe oldu. Bu büyük zaferin elde edilmesi ile Irak’ın her tarafı Müslümanların hâkimiyetine girmiş oldu.
Bundan sonra, Halîfe Hz. Ebû Bekir, Hâlid bin Velid’e, Şam tarafına hareket etmesini emretti. Bunun üzerine Hâlid bin Velid hazretleri, derhal yola çıktı. Birçok yerleri ele geçirerek Busra’ya ulaştı. Busralılar, Müslüman ordusu karşısında aman dilediklerinden, onlarla cizye ve haraç vermek şartıyla sulh yapıldı. Böylece Busralılar can ve mallarını teminat altına aldılar.
Bu İslâm ordusu, Ecnadeyn’de yapılan savaşta da galip geldikten sonra, Şam civarına geldiler. Şehir üç taraftan kuşatıldı. Üç ay süren kuşatmadan netice alınamadı. Şehirde bir gün, patriklerden birinin bir oğlu dünyaya geldi. Halk her şeyi unutup, bayram yapmaya başladılar.
Hâlid bin Velid geceleri uyumayıp vaziyeti araştırırdı. Askerî dehâsı ve halkın bu zaafından istifâde edip, ordusuna hücum emri verdi ve ordu şehre girdi. Fahl mevkiinde Rumlarla yapılan savaşta, Rum orduları perişan edilerek zafer kazanıldı.
Şam’da yapılan ikinci karşılaşmada, Rumların bütün orduları yok edilinceye kadar savaş devam etti. Arka arkaya yenilen Rumlar, Anadolu’da papazlar vasıtasıyla köy köy dolaşarak asker topladılar. Büyük bir Haçlı seferi düzenlediler. 240 bin Rum askeri Yermük’te toplandı. Buna karşılık, 46 bin kişilik Müslüman ordusu vardı.
Yermük zaferi
Müslüman kumandanlar, Hâlid bin Velid’i başkumandan seçtiler. Hâlid, ordusunu biner kişilik bölüklere ayırdı. Her bölüğe kumandanlar tâyin etti. Askerin mâneviyatını kuvvetlendiren konuşmalar yaptıktan sonra, hücum emrini verdi. Bu savaş, tarihte eşine ender rastlanan kahramanlıklara sahne oldu.
Rum kumandanlarından Yorgi, Hz. Hâlid bin Velid’e gelip Müslüman oldu. O da kâfirlere karşı çarpışmaya başladı ve şehîd oldu. Harbin şiddetinden öğle ve ikindi namazlarını îmâ ile kıldılar. Bu harpte İslâm kadınları bile fevkalâde cenk ettiler.
Allahın kılıcı Hz. Hâlid, bütün gücü ile Haçlı ordusunun merkezine yüklendi. Merkezdeki kuvvetlerini dağıtınca, Rum ordusu kaçmaya başladı. Bu savaşta kan gövdeyi götürdü. 100 binden ziyade Haçlı askeri öldürüldü. Buna karşılık 3000 Müslüman şehîd oldu.
Hâlid bin Velid, 642 yılında Humus’ta hastalandı. Yanında silah arkadaşları vardı. Vefât edeceği sırada kılıcını istedi. Kabzasını tutarak şefkatle okşadı. Sonra buyurdu ki:
“- Nice kılıçlar elimde parçalandı. İşte bu benim ölümümü görecek olan son kılıcımdır. Beni en çok üzen, hayatı hep savaş meydanlarında geçip, yatak yüzü görmemiş olan bu Hâlid’in yatakta ölmesidir.
Garip olarak şehîd oldular
Resûlullahın hiçbir Eshâbı, rahat yatağında ölmedi. Ya savaş meydanlarında veya uzak beldelerde Dîn-i İslâmı yayarken garip olarak şehîd oldu.
Ah Hâlid! Şehîd olamayan Hâlid! Harp, benim etimi çiğneyemedi. Şehîdlik mertebesi hariç elde etmediğim makam kalmadı. Vücûdumda bir karış yer yoktur ki, ya kılıç yarası, ya bir ok yarası veya bir mızrak yarası olmasın.
Ömrü, Dîn-i İslâmı yaymak için savaşlarda at koşturan kimsenin sonu, böyle yatak üzerinde mi olacak? Ölümü her zaman, harp meydanında, atımın üzerinde, düşmana Allah için kılıç sallarken şehîd olarak beklerdim.”
Hz. Hâlid bundan sonra Yermük savaşını hatırlayarak buyurdu ki:
“- Ah Yermük günü! İnsan kanlarının vâdide sel gibi aktığı Yermük! Şiddetli bir kırağının olduğu gece, gökten boşanan yağmura karşı, kalkanımın altında gecelediğimi unutamıyorum. O gece Muhâcirlerden kurulu akıncı birliğimle baskın yapmak için sabahı zor etmiştik.
Ah Yermük harbi! Üç bin yiğitle, yüzbin kâfire karşı zafer kazandığımız Mûte’yi bile unutturdun!
Ey yakınlarım! Cihâda sarılın! Bu topraklar ancak cihâd etmekle korunabilir. Yermük, Rumlarla yaptığımız ilk büyük savaştır. Bundan sonra, daha nice savaşlar birbirini takip edecektir. Sakin gaflete düşmeyin!
Şimdi, kendimi at kişnemeleri arasında, Allah Allah nidâlarıyla insanlara dar gelen Yermük Vâdisi’nde hissediyorum. Vallahi Rabbimden, beni her gazâda diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeyi isterim.”
Beni ayağa kaldırın!
Hz. Hâlid biraz sustuktan sonra, “Vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın!” deyince, ayağa kaldırdılar.
“Beni bırakınız! Şimdiye kadar hep taşıdığım kılıcım, artık beni taşısın” diyerek kılıcına dayandı.
Bundan sonra, “Ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım. Öldüğüm zaman, atımı, savaşta tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz! Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim.
Mezarımı, bu kılıcımla kazınız! Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır” dedi ve yatağına düşüp Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti.
 

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Hâlid Bin Velid (r.a)

Hâlid Bin Velid (r.a)

Hz. Peygamberin, hakkında 'ne güzel kul' diye buyurduğu sahabî.

Nesebî, Hâlid b. Velid b.Muğire b. Abdillah b. Amr b. Mahzum. Annesinin ismi Lübâbe olur. Hz Meymune'nin yakın akrabasıdır. Hz. Hâfid'in lakabı Seyfullah (Allah'ın Kılıcı)'dır. Hz. Peygamber (s.a.s.) Mute savaşındaki başarısından ötürü onu Allah'ın kılıcı diye övmüştür. Künyesi Ebû Süleyman'dır. Yedinci hicrî yılında müslüman oldu (İbn Hacer, el-İsâbe, I, 413)

Hz. Hâlid (r.a.)'ın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Mekke'nin şerefli ve itibarlı ailelerinden biri olan mahzum oğullarındandır. Ordu komutanlığı Hz. Hâlid'in ailesinin bir imtiyazıydı. Uhud savaşında ve Hudeybiye sulhu esnasında Hâlid b. Velid, Kureyş ordusunun komutânlarından birisiydi.

Hudeybiye anlaşmasından sonra Hz. Peygamber umre için Mekke'ye gidince Hâlid'in daha önce müslüman olan kardeşi Velid'e Hâlid'i sordu. Hz. Peygamber Halid gibi bir insanın müşriklerin içinde kalmasının şaşılacak bir durum olduğunu belirtti. Velid kardeşi Halid'e Peygamber (s.a.s)'in bu iltifatını bildiren bir mektup gönderdi. Bunun üzerine Hz. Halid müslüman olmak için Mekke'den yola çıkınca, yolda Amr b. el-Âs ile karşılaştı ve beraberce Mekke'den Medine'ye gelip müslüman oldular. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 158).

Hz. Hâlid hicrî sekizinci yılda yapılan Mute savaşına bir nefer olarak katıldı. Ordu komutanlarının sırayla şehîd olması üzerine Ashab istişâre ederek komutayı Hz. Hâlid'e vermiş. Hz. Peygamber Medine'de olup bitenleri haber verip komutanların şehid düşmesini anlattıktan sonra komutayı Allah'ın kılıçlarından birinin aldığını söylemiştir.

Bu olaydan sonra Hz. Hâlid Seyfullah (Allah'ın Kılıcı) diye anıldı. Halid (r.a.) komutasına aldığı orduyu kalabalık düşman karşısında bozguna uğratmandan Medine'ye getirmeyi başardı (İbn Hacer, el-İsâbe, I, 413).

Hz. Hâlid, Mekke fethinde süvarilerin komutanı idi. Ordunun sağ kanadını kontrol ediyordu. (Müslim, Sahih, II,103). Mekke fethinde müslümanlara karşı çıkan küçük gruplarla Hz. Hâlid çarpışmıştır.

Huneyn savaşında Hâlid büyük cesaret ve yararlılık göstermiştir. Hatta bu savaşta yaralanınca Hz. Peygamber ziyaretine geldi, dua etti. Hâlid şifa.buldu (İsdü'l-Gâbe, II, 103).

Mekke fethinden sonra Hz. Peygamber Nahle'deki Uzza putunu kırmaya Halid b. Velid'i gönderdi. Hâlid Uzza putunu kırıp geri döndü.

Taif kuşatmasına katıldı. Hz. Peygamber (s.a.s.) Dumetu'l-Cendel'in hristiyan emiri Ukeydir'in üzerine Halid'i gönderdi. Hz. Halid Ukeydir'i yaban sığırı avlarken yakaladı ve esir aldı; teslim olmayan kardeşini öldürdü. Diğer kardeşi ve Ukeydir'i esir alarak ganimetlerle birlikte Hz. Peygamber'e getirdi.

Hicrî onuncu yılda Necrân'a Hârisoğullarım İslâm'a davet etmek için gönderildi. Onları üç gün müddetle İslâm'a davet etti. Necrânlılar müslüman oldular.

Hz. Ebû Bekir Hâlife olunca Hz. Hâlid'i komutan olarak yalancı Peygamberlerin üzerine gönderdi. Yalancı Peygamber Tulayh b. Huvaylid'i Buzaha'da mağlup etti sonra Temimoğulları üzerine yöneldi ve Mâlik b. Nuveyra'nın komutasındakilerle karşılaştı. Mâlik'i silah bırakmasına rağmen esir etti ve öldürdü. Hz. Ömer, Hâlid'i bu olayda hatalı davrandığı gerekçesiyle kınamıştır.

Daha sonra Museylemetu'l-Kezzâb'a karşı sefere çıktı ve onu Yemâme sınırında Akraba denilen yerde mağlub etti ve öldürttü.

Yalancı Peygamberlerle olan mücadelesinden sonra zekat vermeyen kabileler üzerine gönderildi. Onları da sindirdi. Daha sonra Hicrî oniki yılında Irak'a İranlılara karşı gönderildi. İki ay zarfında Iran Sâsânî, ordularını bozguna uğratarak Hire'yi zabtetti ve Fırat çevresini hâkimiyeti altına aldı.

Suriye sınırında Bizanslıların ordu hazırladıkları haberi gelince hilâfet merkezinden Hz. Hâlid'e Irak bölgesinin komutanlığını Müsenna'ya bırakarak Şam'a gitmesi emri verildi. Hicrî onüçüncü yılda Bizanslıları Acnadeyn'de mağlup ederek Şam'a doğru püskürttü. Hz. Hâlid şehri muhasara etti ve hicrî ondördüncü yılın receb ayında Şam (Dımaşk) şehrini zabtetti. Daha sonar Humus'u fethetti. Yermuk savaşında Bizanslıları bozguna uğrattı. Kudüs'ü kuşattı ve teslim aldı. Bütün Suriye mıntıkası müslümanların eline geçti.

Hicretin 17. yılında Hz. Ömer, Hâlid b. Velid'i komutanlıktan indirdi. Hz. Hâlid'in komutanlıktan ahmşının sebepleri ve azledildiği yıl tarihçiler arasında ihtilaflıdır. Genel kanaate göre, Hz. Ömer, hilâfet merkezine döndükten sonra Hâfid'i azletti. Ama bu rivayet gerçeği yansıtmamaktadır. Hz. Ömer hilafetinin beşinci senesi, yani hicretin 17. senesinde Hz. Hâlid'i azletmiştir.

Komutanlıktan alınışı ile ilgili olarak bir çok sebepler ileri sürülmektedir. Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz: Hz. Hâlid bir çok insana kumanda ediyordu. Ancak sert mizaçlı olup sert muamele ediyordu. Kimsenin sözünü dinlemiyor, kendi fikrinden başkasına kıymet vermiyordu. Hatta birçok işlerde hilâfet merkezinin görüşlerine de müracaat etmiyordu.

Irak topraklarını İslâm topraklarına dönüştürdükten sonra Halife Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in emrinin hilâfına hacca gitmiş ve bu duruma Hz. Ebû Bekir çok üzülmüştü. Kendi başına buyruk bir tavrın içinde hareket ediyordu. Bundan dolayı Hz. Ömer (r.a) zaman zaman Hz. Ebû Bekir Efendimize Hz. Hâlid'i komutanlıktan azletmesini istemişti. Hz. Ebû Bekir (r.a) daima şöyle cevaplandırmıştı: 'O, Allah'ın kılıcıdır, bu kılıcı kınına sokmak doğru değildir.'

Hz. Ömer'in hilâfeti döneminde de Hz. Halid'in tutumunda bir değişiklik olmadı. Yine bildiği gibi devam etmekteydi. Ancak Hz. Ömer (r.a) Onu hemen azletmedi. Bir çok defalar kendisini uyardı, ve bu konuda mektuplar gönderdi. Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir (r.a) zamanındaki meseleleri de ona hatırlattı.

Komutanlıktan alınışının ikinci sebebi ise, müslümanların genelinde şöyle bir fikir oluştu, fetihlerin gerçekleştirilmesi Hz. Halid'in kabiliyet ve kahramanlığından kaynaklanmaktadır. Fetihlerin yegane sebebinin Hz. Halid olarak gösterilmesi elbette bir yanlışlıktı. Savaşların zaferlerle neticelenmesinde onun dehasını da gözardı etmek mümkün değilse de ondan ibaretmiş gibi göstermekte doğru değildir.

Üçüncü sebep; Hz, Halid (r.a) ordu masraflarında pek fazla israf yolunu tutmuştu. Ordu ekranına bol para dağıtması diğer mücahidlere kötü örnek oluyordu. Bu hususta şâirler mübalağalı şiirler bile yazmıştı. Eş'as b. Kays'a bir defasında onbin dinar bahşiş vermişti. Olay halife Hz. Ömer (r.a)'e intikal etti. Hz. Ömer Hz. Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh ile haber gönderdi. 'Bu kadar bol parayı müslümanların malından yani ordu tahsisatından verdi ise müslümanlara hıyanet etmiştir. Kendi kişisel payından, kendi cebinden vermiş ise israf etmiştir. İkisi de câiz değildir.' Halife Hz. Ömer, Hz. Hâlid'i azlettikten sonra hilâfet merkezine çağırıp, sorguya çekti. Bol para harcadığından bahsetti. Hz. Hâlid, Ganimetten eline geçen hissesinin hesabını verdi. Hesabı temiz vermişti. Hz. Ömer Hz. Hâlid'i iltifat ve ikramla karşıladı. Gönlünü aldı. Yazdığı ve her tarafa gönderdiği fermanlarda; Hz. Hâlid'in, kusur veya herhangi bir kabahatinden dolayı azledilmediğini, ancak bütün müslümanların zihinlerinin aydınlanması için, yani bu kadar İslâm futuhâtının yalnız Hz. Hâlid'in kolunun kuvvetiyle meydana gelmediğini herkesin bilmesi için azlettiğini bildirdi.

Hz. Ömer, Hâlid'i idari görevlere getirdi. Bir yil kadar valilik yaptı sonra istifa etti (Müstedrek, II, 297).

Hz. Hâlid (r.a) cihâd duygusu ile şehitlik arzusu ile dopdolu bir mü'mindi. Cihâd meydanları onun için Allah'a en yakın meydanlardı. Kendisi şöyle der: 'Ben harp meydanında mücahede ve mücadeleden aldığım zevki, hiçbir zaman zifaf gecesinin keyfinden alamam' En büyük arzusu cihad meydanlarında şehid düşmekti. İran üzerine yürürken, İranlılara şu haberi gönderdi: 'Sizin dünyayı sevdiğiniz kadar Âhireti seven bir ordu ile üzerinize geliyorum'.

Hz. Halid şirke ve küfre karşı çok şiddetli idi. Müslüman olduktan bir sene kadar sonra Uzza putunu yıkmak için gittiğinde Uzza'ya şiirle şöyle seslenir: 'Ey Uzza bu geliş seni ta'zim için değil seni inkâr içindir. Çünkü ben gördüm ki Allah seni değersiz kılmıştır.' (İbn Esir, Üsdü'l-Gâbe, II, I10).

Hz. Hâlid savaşçı olduğu kadar şahsi fazilet ve ilim konusunda da üstündü. Fırsat buldukça Hz. Peygamber'in sohbetlerinden istifade etmiş, Medine'de onun etrafında bulunan ilim ve irfan ashabı arasında Hz. Hâlid'in bulunduğu zikredilmiştir. Üç-dört mesele ile ilgili fetva verdiği de rivayet edilir.

Hz. Hâlid'in Buhârî, Müslîm ve diğer hadis kitaplarında Hz. Peygamberden onsekiz hadis rivayet etmiştir. (İbn Hacer, el-İsâbe, I, 413).

Rasûlullah. Hâlid'in şecâat ve cesaretini muhtelif zamanlarda muhtelif yerlerde medhetmişti. Mekke fethinden sonra müslümanlar, her tarafa toplanıp Mekke'ye girdikleri zaman Hâlid görününce, Hz. Peygamber Ebû Hureyre'ye: 'Bu gelen kimdir?' diye sormuştu. Ebû Hureyre: 'Hâlid b. Velid'dir' demiş. Onun üzerine Hz. Peygamber: 'Bu Allah'ın ne iyi bir kuludur' buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 1360).

Hz. Peygamber yine onun hakkında 'Hâlid Allah'ın Kılıcıdır' buyurmuştur. Yine Hâlid hakkında: 'Hâlid b. Velid'e gelince, o herşeyini sizin için vermiştir, nesi var nesi yok harplerde Allah yolunda sarfetmiştir' (Ebû Dâvûd, Sünen, I, 163).

Hz. Hâlid gönderildiği seriyyelerde ve yaptığı muharebelerde Allah rızasını ve Allah'ın dinine davetini esas almıştır. Nitekim Yermuk savaşında Rumların komutanına savaş meydanında İslâmı tebliğ etmiş ve komutan Corc onun daveti ile müslüman olmuştur.

Hz. Peygamber'in şahsına karşı da çok büyük hürmeti olan Hz. Hâlid onun isminin mücerred anılmasından bile rahatsız olmuş; savaşlarında kazandığı muvaffakiyeti Hz. Peygamberin sakalından bir kaç taneyi sarığının içinde taşımasına bağlamıştır (İbn Hacer, el-İsabe, I, 413-415; İbnü'l-Esir, Üsdü'l-Ğâbe, II, 109-112).
 

Ehli_Þia

New member
Katılım
28 Mar 2011
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kardeşim çok duygusalsınız biraz mantıklı araştırmalar yapalım. Aşağıya yazdığım bilgilere bakın da görün bakalım Halid bin Velid nasıl bir kişilikmiş?

Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.v.) Halid bin Velid’i 350 kişilik bir ordu ile Cuzeyme oğullarına göndermişti. Cuzeyme oğullarının İslam dinine davet edileceklerdi. Halid bin Velid’e savaş açması izni peygamber efendimiz tarafından verilmemişti. Sadece İslam dinene davet edecekti. Halid’in ordusuna muhacir ve ansar iştirak ettiği gibi Selîm (veya Suleym) oğullarından olan müslümanlarda katılmıştı. Halid Cuzeyme oğullarına vardığında aralarında şöyle bir diyalog geçmişti:

Halid dedi ki:
“ Sizler nesiniz ?”
Cuzeyme oğulları dediler ki:
“ Biz müslümanız ! Namazımızı kıldık, peygamberimiz Muhammed’i tasdik ettik ve yaşadığımız yerlerde mescidler inşâ ederek ezan okuduk !”
Halid dedi ki:
“ Neden silahlarınızı taşıyorsunuz ?!”
Cuzeyme oğulları dediler ki:
“ Bazı arap aşiretleri ile düşmanlığımız vardır. Sizin onlardan olabileceğinizi sandığımız için silahlandık !”
Halid dedi ki:
“ Silahlarınızı üzerinizden bırakın !”
Cuzeyme oğulları bu güven üzerine silahlarını bırakmışlardı. Onlar silahlarını bıraktıklarında Halid askerlerine şu emri vermişti:
“ Onları esir alın !”
Cuzeyme oğulları birer birer esir alınarak elleri bağlandı. Halid askerlerinden her birine bu esirlerden birini almasını emretti. Bunun üzerine Halid şöyle dedi:
“ Herkes elindeki esirini kılıcı ile vursun, öldürsün !!!”
Selîm (veya Suleym) oğulları Halid’in emrini hemen yerine getirerek ellerindeki esirlerin hepsini öldürdüler. Muhacir ve Ansar ise ellerinde mevcut olan esirleri serbest bırakmışlardı. Allah’ın elçisi (s.a.a.s.) bu olaydan haberdar olduğunda şöyle buyurdu:
“ Ey Allah’ım ! Haldi’in yaptıklarından uzağım ve sana sığınıyorum !!!”
Allah’ın elçisi (s.a.a.s.), Ali bin Ebi Talib’i Cuzeyme oğullarına gönderdi ve onlara yapılan zararın telafi edilmesini istemişti. Ali bin Ebi Talib bu vazifeyi üstlenmiş ve Cuzeyme oğullarını teskin etmeyi başarmıştı...

Olayı aynen İbin Sa’d “Tabkaat’ul-Kubra” adlı kitabında nakletmiştir ; cilt: 2, sahife: 147-148, Dâr Sâdr, Beyrut/Lübnan.

Olayı muhtasar olarak nakledenler:

Muhammed bin İsmail el-Buhari “ Sahih” kitabında, cilt: 4, sahife: 67; cilt: 5, sahife: 107; cilt: 7 , sahife: 154; cilt: 8, sahife: 118

Ahmed bin Şu’ayb el-Nesei “Sunen” kitabında , cilt: 8, sahife: 237

DURUN DAHA BİTMEDİ...

DİĞER BİR OLAYA GEÇİYORUM

Malik bin Nuveyre ve aşireti müslüman oldukları halde katliama uğramışlardı. Halid bin Velid bu katliamı gerçekleştirdikten sonra, güzelliği ile meşhur olan Malik’in karısını kendisine almış ve o gecede onunla cinsel ilişkiye girmişti. Malik’in kesik başını ise, yemek pişirmek için kullandıkları kabın altına bir taş gibi koymuştu...

Malik bin Nuveyre ve aşiretinin müslüman oldukları bilindiği ve görüldüğü halde, Halid bin Velid tarafından katliama uğradıklarını; Halid’in aynı gecede Malik’in karısını kendisine alarak , cinsel ilişkiye girdiğini aktaran en muteber kaynaklardan bazıları şunlardır:

El-Makrizi “ İmta’ el-Esmâ’” , cilt: 14, sahife: 239
İbin Kesir “El-Bidayetu vel-Nihâye” cilt: 6, sahife: 354
El-Kutbiy “Fevât el-Vafiyât” c: 2, s: 243
El-Sufdiy “El-Vâfi bil- Vafiyât” c: 13, s: 162
El-Zehebi “Tarihul-İslâm” c: 3, s: 32-34 ve 36-37 / “Siyer A’lâm el-Nubalâ” c: 1, s: 376-378
İbin Halikân “Vafiyât el-A’yân” c: 6, s: 13-15
İbn’ul-Esir “El-Kâmil fit-Tarih” c: 2, s: 358-359
Tabari Muhammed bin Cerir “ Tarih” c: 2, s: 503-504
Ya’kubi “Tarih” c: 2, s: 131-132
Balazuri “Futuh el-Buldân” c: 1, s: 117-118
İbin Hacer el-‘Askalâni “El-İsâbe” c: 2, s: 218 ; c: 5, s: 560-561
İbn’ul-Esir “Usud’ul-Ğâbe” c: 2, s: 95 ; c: 4, s: 298-299
İbin ‘Asâkir “Tarih Medinet Dimaşk” c: 16, s: 256-259 ; s: 273-274
İbin Hibbân “El-Sikât” c: 2, s: 169-170
El-Muttaki el-Hindi “Kenz’ul-‘Ummâl” c: 5, s: 619
İbin ebil-Hadid “Şerh Nehc’ul-Belâğa” c: 1, s: 179 ; c: 17, s: 202-208
Zamahşeri “El-Fâyik fi ğariyb el-Hadis” c: 3, s: 65
İbin ‘abdel-Berr “El-İstiy’âb” c: 2, s: 429 , 746-748 ; c: 3, s: 1362
‘Abdu-Rezzâk el-San’âni “El-Musannaf” c: 10, s: 174-175

HALİD BİN VELİD ALLAHIN KILICI OLAMAZ. ZATEN BU ÜNVAN PEYGAMBERİMİZ TARAFINDAN ONA VERİLMİŞ OLAMAZ.
 

bekir

sadece bir kul
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,198
Tepkime puanı
5,997
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Kardeşim çok duygusalsınız biraz mantıklı araştırmalar yapalım. Aşağıya yazdığım bilgilere bakın da görün bakalım Halid bin Velid nasıl bir kişilikmiş?

Peygamber efendimiz hazreti Muhammed (s.a.v.) Halid bin Velid’i 350 kişilik bir ordu ile Cuzeyme oğullarına göndermişti. Cuzeyme oğullarının İslam dinine davet edileceklerdi. Halid bin Velid’e savaş açması izni peygamber efendimiz tarafından verilmemişti. Sadece İslam dinene davet edecekti. Halid’in ordusuna muhacir ve ansar iştirak ettiği gibi Selîm (veya Suleym) oğullarından olan müslümanlarda katılmıştı. Halid Cuzeyme oğullarına vardığında aralarında şöyle bir diyalog geçmişti:

Halid dedi ki:
“ Sizler nesiniz ?”
Cuzeyme oğulları dediler ki:
“ Biz müslümanız ! Namazımızı kıldık, peygamberimiz Muhammed’i tasdik ettik ve yaşadığımız yerlerde mescidler inşâ ederek ezan okuduk !”
Halid dedi ki:
“ Neden silahlarınızı taşıyorsunuz ?!”
Cuzeyme oğulları dediler ki:
“ Bazı arap aşiretleri ile düşmanlığımız vardır. Sizin onlardan olabileceğinizi sandığımız için silahlandık !”
Halid dedi ki:
“ Silahlarınızı üzerinizden bırakın !”
Cuzeyme oğulları bu güven üzerine silahlarını bırakmışlardı. Onlar silahlarını bıraktıklarında Halid askerlerine şu emri vermişti:
“ Onları esir alın !”
Cuzeyme oğulları birer birer esir alınarak elleri bağlandı. Halid askerlerinden her birine bu esirlerden birini almasını emretti. Bunun üzerine Halid şöyle dedi:
“ Herkes elindeki esirini kılıcı ile vursun, öldürsün !!!”
Selîm (veya Suleym) oğulları Halid’in emrini hemen yerine getirerek ellerindeki esirlerin hepsini öldürdüler. Muhacir ve Ansar ise ellerinde mevcut olan esirleri serbest bırakmışlardı. Allah’ın elçisi (s.a.a.s.) bu olaydan haberdar olduğunda şöyle buyurdu:
“ Ey Allah’ım ! Haldi’in yaptıklarından uzağım ve sana sığınıyorum !!!”
Allah’ın elçisi (s.a.a.s.), Ali bin Ebi Talib’i Cuzeyme oğullarına gönderdi ve onlara yapılan zararın telafi edilmesini istemişti. Ali bin Ebi Talib bu vazifeyi üstlenmiş ve Cuzeyme oğullarını teskin etmeyi başarmıştı...

Olayı aynen İbin Sa’d “Tabkaat’ul-Kubra” adlı kitabında nakletmiştir ; cilt: 2, sahife: 147-148, Dâr Sâdr, Beyrut/Lübnan.

Olayı muhtasar olarak nakledenler:

Muhammed bin İsmail el-Buhari “ Sahih” kitabında, cilt: 4, sahife: 67; cilt: 5, sahife: 107; cilt: 7 , sahife: 154; cilt: 8, sahife: 118

Ahmed bin Şu’ayb el-Nesei “Sunen” kitabında , cilt: 8, sahife: 237

DURUN DAHA BİTMEDİ...

DİĞER BİR OLAYA GEÇİYORUM

Malik bin Nuveyre ve aşireti müslüman oldukları halde katliama uğramışlardı. Halid bin Velid bu katliamı gerçekleştirdikten sonra, güzelliği ile meşhur olan Malik’in karısını kendisine almış ve o gecede onunla cinsel ilişkiye girmişti. Malik’in kesik başını ise, yemek pişirmek için kullandıkları kabın altına bir taş gibi koymuştu...

Malik bin Nuveyre ve aşiretinin müslüman oldukları bilindiği ve görüldüğü halde, Halid bin Velid tarafından katliama uğradıklarını; Halid’in aynı gecede Malik’in karısını kendisine alarak , cinsel ilişkiye girdiğini aktaran en muteber kaynaklardan bazıları şunlardır:

El-Makrizi “ İmta’ el-Esmâ’” , cilt: 14, sahife: 239
İbin Kesir “El-Bidayetu vel-Nihâye” cilt: 6, sahife: 354
El-Kutbiy “Fevât el-Vafiyât” c: 2, s: 243
El-Sufdiy “El-Vâfi bil- Vafiyât” c: 13, s: 162
El-Zehebi “Tarihul-İslâm” c: 3, s: 32-34 ve 36-37 / “Siyer A’lâm el-Nubalâ” c: 1, s: 376-378
İbin Halikân “Vafiyât el-A’yân” c: 6, s: 13-15
İbn’ul-Esir “El-Kâmil fit-Tarih” c: 2, s: 358-359
Tabari Muhammed bin Cerir “ Tarih” c: 2, s: 503-504
Ya’kubi “Tarih” c: 2, s: 131-132
Balazuri “Futuh el-Buldân” c: 1, s: 117-118
İbin Hacer el-‘Askalâni “El-İsâbe” c: 2, s: 218 ; c: 5, s: 560-561
İbn’ul-Esir “Usud’ul-Ğâbe” c: 2, s: 95 ; c: 4, s: 298-299
İbin ‘Asâkir “Tarih Medinet Dimaşk” c: 16, s: 256-259 ; s: 273-274
İbin Hibbân “El-Sikât” c: 2, s: 169-170
El-Muttaki el-Hindi “Kenz’ul-‘Ummâl” c: 5, s: 619
İbin ebil-Hadid “Şerh Nehc’ul-Belâğa” c: 1, s: 179 ; c: 17, s: 202-208
Zamahşeri “El-Fâyik fi ğariyb el-Hadis” c: 3, s: 65
İbin ‘abdel-Berr “El-İstiy’âb” c: 2, s: 429 , 746-748 ; c: 3, s: 1362
‘Abdu-Rezzâk el-San’âni “El-Musannaf” c: 10, s: 174-175

HALİD BİN VELİD ALLAHIN KILICI OLAMAZ. ZATEN BU ÜNVAN PEYGAMBERİMİZ TARAFINDAN ONA VERİLMİŞ OLAMAZ.

Şia (Şii) olduğunuz adınızdan ve yazdıklarınızdan malum.

İslamForum Ehli Sünnet itikadı üzere faaliyet gösterir. Bunu forum kurallarından da okumuş olmanız gerek.

Şia kaynakları ve zihniyeti ile sahabeler hakkında iftira ve su zandan uzak durun ya da faaliyetinizi durdurun.
 
Üst Alt