İslâm ile küfür birbirinin zıddı oldukları, bir arada bulunamayacakları gibi, âhıret de, dünyanın zıddıdır. Dünya ile âhıret, bir arada bulunamaz. Âhıreti kazanmak için, dünyayı terk etmek lâzımdır. Yani, dünyaya düşkün olmamak lâzımdır. Dünya, Allahü teâlânın beğenmediği, yasak ettiği zararlı şeyler demektir.
Dünyayı terk etmek iki dürlüdür: Birincisi, yalnız yaşamak için ve dînini korumak için zarûrî lâzım olan mubâhları kullanmakdır. Dünyayı böyle terk etmek çok kıymetli ve çok faydalı ise de, çok güçtür.
Dünyayı terk etmenin ikincisi, harâm olan ve şübheli olan şeylerden sakınmak ve yalnız mubâhları kullanmakdır. Dünyayı böyle terk etmek de, hele bu zamanda, çok kıymetlidir.
Hiç olmazsa, bu ikinci şekle göre dünyayı terk etmelidir. Allahü teâlânın harâm dediği, yasak ettiği şeylerden sakınmalıdır. Eğer haram işleyen: (Ne olurmuş. Sen kalbe bak, kalbim temiz yâ!) gibi şeyler söylerse, Allahü teâlânın emrlerine, yasaklarına ehemmiyyet vermemiş, bunları beğenmemiş olur. Ahkâm-ı islâmiyyeye, yani Allahü teâlânın emrlerine ve yasaklarına kıymet vermeyen, beğenmeyen kimselerin imanı gider.
Müslüman olduğunu söylerse de, Müslüman değildir, yalancıdır. Bu günâhdan ve sözden tevbe edinceye kadar namazları, orucları, zekâtları, hiçbir ibâdeti ve hiç bir iyiliği kabûl olmaz ve âhıretde sonsuz olarak Cehennemde azâb görür. İmanı olan hanımların ve erkeklerin, bir günâh işledikden sonra hemen pişmân olması, vaz geçmesi, tevbe etmesi lâzımdır. Günâhı bırakmaz ise, sıkılmadan utanmadan hep yaparsa, Allahü teâlâdan korkmuyor demektir. Böyle olunca, imanı gider.
Allahü teâlânın mubâh ettiği, izin verdiği şeylerin çeşidi ve sayısı pek çoktur. Harâm ettiği, yasak ettiği şeyler ise, pek azdır. Mubâhlardaki fayda ve lezzet harâmlardakinden katkat ziyâdedir. Mubâh işliyenleri Allahü teâlâ sever. Harâm işliyenleri sevmez. Aklı olan, doğru düşünebilen bir kimse, çabuk geçen bir lezzet için, Allahü teâlâyı gücendirmeği elbette istemez. Hem de, zararlı olan bir lezzeti harâm edince, bu lezzetde olan zararsız birçok başka şeyleri mubâh eylemiştir.
Halâli, harâmı, ibâdetlerin nasıl yapılacağını, nelere inanılacağını, her türedi, yalancı kimseye sormamalıdır. Kendi aklı ile, görüşü ile, düşüncesi ile konuşan kimse, din adamı değil,din, iman hırsızıdır. Müslümanların imanlarını çalar. Bunlar, İslâmiyete açıkça saldıran kâfirlerden daha zararlı ve daha kötüdür.
Dünyayı terk etmek iki dürlüdür: Birincisi, yalnız yaşamak için ve dînini korumak için zarûrî lâzım olan mubâhları kullanmakdır. Dünyayı böyle terk etmek çok kıymetli ve çok faydalı ise de, çok güçtür.
Dünyayı terk etmenin ikincisi, harâm olan ve şübheli olan şeylerden sakınmak ve yalnız mubâhları kullanmakdır. Dünyayı böyle terk etmek de, hele bu zamanda, çok kıymetlidir.
Hiç olmazsa, bu ikinci şekle göre dünyayı terk etmelidir. Allahü teâlânın harâm dediği, yasak ettiği şeylerden sakınmalıdır. Eğer haram işleyen: (Ne olurmuş. Sen kalbe bak, kalbim temiz yâ!) gibi şeyler söylerse, Allahü teâlânın emrlerine, yasaklarına ehemmiyyet vermemiş, bunları beğenmemiş olur. Ahkâm-ı islâmiyyeye, yani Allahü teâlânın emrlerine ve yasaklarına kıymet vermeyen, beğenmeyen kimselerin imanı gider.
Müslüman olduğunu söylerse de, Müslüman değildir, yalancıdır. Bu günâhdan ve sözden tevbe edinceye kadar namazları, orucları, zekâtları, hiçbir ibâdeti ve hiç bir iyiliği kabûl olmaz ve âhıretde sonsuz olarak Cehennemde azâb görür. İmanı olan hanımların ve erkeklerin, bir günâh işledikden sonra hemen pişmân olması, vaz geçmesi, tevbe etmesi lâzımdır. Günâhı bırakmaz ise, sıkılmadan utanmadan hep yaparsa, Allahü teâlâdan korkmuyor demektir. Böyle olunca, imanı gider.
Allahü teâlânın mubâh ettiği, izin verdiği şeylerin çeşidi ve sayısı pek çoktur. Harâm ettiği, yasak ettiği şeyler ise, pek azdır. Mubâhlardaki fayda ve lezzet harâmlardakinden katkat ziyâdedir. Mubâh işliyenleri Allahü teâlâ sever. Harâm işliyenleri sevmez. Aklı olan, doğru düşünebilen bir kimse, çabuk geçen bir lezzet için, Allahü teâlâyı gücendirmeği elbette istemez. Hem de, zararlı olan bir lezzeti harâm edince, bu lezzetde olan zararsız birçok başka şeyleri mubâh eylemiştir.
Halâli, harâmı, ibâdetlerin nasıl yapılacağını, nelere inanılacağını, her türedi, yalancı kimseye sormamalıdır. Kendi aklı ile, görüşü ile, düşüncesi ile konuşan kimse, din adamı değil,din, iman hırsızıdır. Müslümanların imanlarını çalar. Bunlar, İslâmiyete açıkça saldıran kâfirlerden daha zararlı ve daha kötüdür.