EHLÝ-SUNNET
New member
Vakit Gazetesine Yapılan Reddiye
Değerli Müslüman kardeşlerimiz;
Son yıllarda, Müslümanlar arasında fitne ve fesat yaymaya, İslam inancını bozmaya çalışan gruplar mevcuttur. Bu gruplardan biri kendilerini Selefi olarak tanıtan ve takdim eden bozuk inançlı kişilerdir. Müslümanların düşmanları olarak gözüken Yahudi, Hıristiyan ve diğer küfür ehli inançlardan bile daha tehlikeli olan bu bozuk inancın adı mucessime (İBNİ TEYMİYYE’nin TAKİPCİLERİ VEHHABİLER) fırkasıdır.
Günümüzde bunların uzantıları olan ve kendilerini selefi diye tanıtan İslam’ın temel inançlarına ters düşen, yüzlerce meselede Ehli-sünnet inancını tahrif ederek avam tabakasını kendi örmüş oldukları ağlara düşürmektedirler. Bugün Türkiye’de gerek görsel basında, gerekse yazılı basında ve internet ortamında sinsi çalışmalarını sürdürmektedirler. Bu insanlar din adına dinsizlik öğreterek binlerce müslümanın inancını tahrif etmeye çalışmaktadırlar. Ellerinde bulunan maddi gücü kullanarak, hazırlamış oldukları kitapları, dergileri, CD ve dijital çalışmaları bedava dağıtmaktadırlar.
Peygamber Efendimizin hadisi şerifi gereği; Din nasihattir, ilkesine bağlı kalarak ve Emri bil maaruf ve nehyi ânil münkeri yani, iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak için Ehlisünnet inancına tabi olan bütün kardeşlerimizi ,bu batıl inancı Türkiyede ve diğer Müslüman ülkelerde yaymaya çalışan mücessime firkasından ve diğer fırkaların fitnelerinden müslümanların uyarılması için mücadele etmeye ve çalışmaya davet ediyoruz.
Değerli Müslüman kardeşlerimiz; Son günlerde almış olduğumuz bir habere göre, İbni-Teymiyye takipcileri VEHHABİLER, Türkiyede yapmış oldukları çalışma neticesinde bozuk inançlarını bir akaid (iman) kitabı telif ederek piyasaya sürmüş ve binlerce müslümana ulaştırmayı hedeflemektedirler. Müslüman medya olarak bilinen VAKİT gazetesini kullanarak, bu gazeteyle beraber kendi kitaplarını bedava yayınlatmak için onlarla işbirliği yapmaktadırlar.
VAKİT gazetesi, bu batıl kitabı 2 hafta sonra bedava olarak okurlarına dağıtmayı hedeflemektedir. Bu gazete vasıtasıyla içi küfür, iftira ve hurafelerle dolu kitabın dağıtılmasını engellemek için ,Vakit gazetesine her türlü baskının yapılmasına ve engel olunmasına Allah rızası için davet ediyoruz.İnşaAllah kararlı ve azimli bir şekilde mücadele edersek, bu batıl içeriklerle dolu olan kitabın dağıtılmasını engelleyebiliriz.Bunun içinde VAKİT gazetesi bünyesınde çalışan yazarlara ve yetkililere mail atıp ,telefon açabiliriz.Elimizden geldiği kadar gazete abonelerinide uyarmalıyız.
Vakit Gazetesi İletişim: www.vakit.com.tr
Tel:02126592056-Yazi işleri:tel.02124474200-fax:02124474206
e-mail: [email protected] Ankara email: [email protected]
irtibat:ömer Faruk çakır:02124474200 –email: [email protected]
Abdurrahman dilipak: [email protected]
Hüseyinöztürk: [email protected]
Abdurrahim karakoc: [email protected]
Aİhsan karahasanoğlu: [email protected]
Atilla özdür: [email protected]
Hüseyin üzmez: [email protected]
Ayhan bilgin: ağ[email protected]
Öncelikle kitabı bir tanıyalım;
Kitabın ismi:
PRATİK AKAİD DERSLERİ
HAZIRLAYANLAR:
*Prof dr.İbrahim b.Muhammed Ebu Abad
*Prof Dr.Salih B.Abdullah es-Süheymi
*Prof.Dr Ali Nasir Fakihi
*Prof Dr. Muhammed B. Abdurrahman el Humeyyis
*Prof. Dr. Suleyman Salıh el Ğusun
Kitabı gözden geçiren :Allame Salih b. Fevzan el-Fevzan
Kitabı Türkçeye çeviren:::M.Beşir Eryarsoy
Yayınevi:Burhan Yayıncılık Turizm San.Tiç Ltd Şti ….Burhan İlmi Araştırmalar Merkezi
Yayınevi:Ummulkura birinci baskı Ağustos 2007 tel:+90 212 324 97 10 www.ummulkura.com
Kitapta geçen Kur’an’a Sünnet’e İcma’a aykırı örnekler:
*Sayfa 41ve 42’de diyorlarki;
Şöylede denilebilir; Onlar ,ya bu kainatın dışında bulunan ve kendilerini yaratan yüce bir yaratıcının yaratması ile yaratılmışlardırki beklenen bunu kabul etmeleridir.
cevap; Bu söz, Allah arşın üzerinde oturdu diyen İbni Teymiyye’nin ve onun bağlıları olan Vehhabilerin , Allah’a mekan isnat etmelerinin teyididir.Buda Allah’ı mahlukata benzetmenin yegane örneği olmuş olurki;
Bu inanç Allah Teala’yı tanımamaktır ve böylece Allah’ın mekandan münezzeh olduğunu kabul etmemektir.
Allâhu Teâlâ şöyle buyuruyor: الاَعْلى الْمَثَلُ وَلِلّهِ (En-nahl suresi, 60. âyet)
Manası: Allâh mahlukatın misalleri ile vasıflandırılmaz.
Resûlullâh sallallâhu âleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Allâh, kendisinden başka hiç bir şey yokken vardı...“
Bu demektir ki; ezelde (başlangıçsızlıkta) Allâh’tan başka hiç bir şey yoktu. Ne zaman, ne de mekân ne insan ne de melek ne hayvan ne de cin ne gök ne yeryüzü, ne kainatın dışı ne de içi var idi.
Rasûlullâh sallallâhu âleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Ya Allâh sen zahirsin senin üstünde bir şey yok ve sen bâtınsın senin altında bir şey yoktur“
Beyhakî demiştir ki; dostlarımız bu Hadisi delîl göstererek: “Üstünde ve altında bir şey bulunmayan mekansız olarak vardır“ demişlerdir.
Büyük imâm Âbdul-Kâhir bin Tahir Et-Temîmî El-bağdâdî “El-farku beynel-fırak“(Fırkalar arasındakı farklar) adlı kıtabında şöyle demiştir: “Onlar (âlimler) O’nu (Allâh’ı) mekân kuşatmadığına ve O’na zaman cereyân etmediğine dâir icmâ etmişlerdir.“
*Sayfa 49’da diyorlarki;
La ilaheillallah deyip bununla Allahın vechini (yüzünü) arzulayan kimseye ,Allah cehennemi haram kılmıştır.
cevap; Burada vecih kelimesinin anlaşılması noktasında, parantez içerisinde yüz kelimesi ile izah etmek Allah’ı insanların ve hayvanların organlarından olan yüze benzetmek olurki;
Bu inançta Allah’ı cisimleştirmek demektir. Bu sözde Kur’anı yalanlamaktır.
Allâhu Teâlâ şöyle buyuruyor: شَىْءٌ كَمِثْلِه لَيْسَ
(Eş-şurâ suresi, 11. âyet)
Manası: Allâh hiçbir şeye benzemez.
*Sayfa 51’de diyorlarki;
Ancak Allahın sıfatlarının keyfiyetlerine ve hakikatlerine gelince, bunları Allahtan başka kimse bilemez .Nitekim İmam Malike –Allah arşa istiva etti (taha süresi 20/5) ayetinde geçen istivanın keyfiyeti hakkında soru sorulduğunda ;İstiva bilinmektir.Keyfiyeti ise mechuldur.Ona İman etmek farz soru sormak ise Bidattır,şeklinde cevab vermiştir.İmam malikın istivanın keyfiyeti ve manasıyla ilgili cevabı,bütün sıfatlar için kaide olmaya elverişlidir.
cevap: Yukarıda olduğu gibi, İmam Malik’e bu şekilde soru sorulmamıştır. İmam Malik’inde cevabı yukarıda olduğu gibi değildir.
Doğrusu; istiva nasıl anlaşılmalıdır, diye soru sorulmuştur. İmam Malikte Allah’ın istivası Haktır ve iman edilmesi farzdır. Keyfiyeti (nasıllığı) hakkında soru sormak bid’attır diye cevab vermiştir.
İbni teymiyye ve bağlıları VEHHABİLER İstiva’yı Allah arş’ın üzerinde oturdu diye yorum getirerek Allah’a keyfiyet isnat etmişlerdir.İmam Malik’te Allah’a bu tarzda keyfiyet isnat etmeyi yasaklamış ve red etmiştir.İşte bid’at olarak anlaşılması gereken budur.
*Sayfa 54-55’de diyorlarki; Allah Tealanın bazı sıfatları:
*HAYAT
*İLİM
*KUDRET
*SEMİ –BASAR
*KELAM
*İRADE
*İSTİVA; Melan: RAHMAN ARŞA İSTİVA ETTİ.taha20/15)
*İKİ EL: (Melan: Allah iblise dediki;”Ey iblis! iki ELİMLE YARATTIĞIMA (insana)secde etmekten senı alıkoyan nedir?(Sad 38/75)
*ULUVV: Melan:Gökte olanın ,sizi batırı vermiyeceğinden eminmisiniz?(Mülk 67/16)
*VECH: Mealen: Ancak Rabbinin celal ve ikram sahibi vechi (yüzü) baki kalacaktır.(Rahman 55/27)
*NUZUL:Mealen:Rasulullah şöyle buyurmuştur;Rabbimiz tebereke ve teala her gecenin son üçte birlik bölümü kaldığı zaman dünya göğüne iner ve şöyle der:Yokmu bana dua eden?Duasını kabul edeyim?yokmu benden bir şey isteyen?istediğini ona vereyım yokmu benden bağışlanma dileyen onu bağışlayayım?.
cevap: İbni Teymiyye ve vehhabiler, istiva’yı Allah arşa oturdu diye inanırlar. İstivanın doğru anlaşılacak manası; “Allah arş’a hükmetmiştir, arş, O’nun tasarrufundadır.”demektir.
İki el; yukarıda ayet mealinde açıklandığı gibi (Eş-şurâ suresi, 11. âyet)
Mealan: Allâh hiçbir şeye benzemez Ayeti Kerimesine ters düşmektedir. Allah’a organ isnat etmektir. Doğrusu Allah’ın sıfatlarından olan İradesi ve Dilemesine uygun olarak yaratmasıdır.
Gökte olan ; Bu ifade ile Allah Teala’nın göklerde yaşadığı ve orada bulunduğu anlaşılıyor ki; Bu inanç Yahudi ve hıristiyanların inancına eştir.
Doğrusu bu ayette geçen gök ehli’nin manası, Allah’ın melekleridir.
Nuzul; Allah hakkında dünya semasına iner ifadesi, Allah’ın bir yerde bulunduğu veya yükseklerde olduğu anlaşılır ki; Allah’ın mekanı olduğu inancını vurgular. Böyle bir inanç Allah Tealayı yarattıklarına muhtaç olduğunu, yaratmış olduğu melekler, insanlar, cinler gibi varlıkların fiillerine benzetmek olur. Çünkü, meleklerin mekanı göklerdir, cinlerin ve insanların mekanı yerlerdir. Bu varlıklar Allah’ın yaratmış olduğu mekanlar arasında, Allah’ın dilediği kadar hareket etmektedirler.
Nüzûlün, bizzat Allâh’ın, zatıyla yukarıdan aşağıya indiği anlamına geldiği kabul edilemez. Çünkü Allâh cisim değildir, mekan ve yönden münezzehtir. Ayrıca bizzat Allâh’ın, zatıyla dünyanın semasına indiğini kabul etmek akla da ters gelir. Söz konusu olan nüzûl hadisi, meleklerin inmeleri manasında veya Allâh’ın rahmetinin inmesi manasında anlaşılmalıdır. Çünkü hadis-i şerifte geçen nüzûl, haşa Allâh’ın bizzat kendisi dünyanın semasına indiği anlamına geldiği kabul edilecek olursa o zaman haşa “Allâh’ın inmekten başka bir şey yapmadığı” inancı ortaya çıkarır. Çünkü hadis-i şerifte geçen nüzûlün gecenin son üçte bir bölümden itibaren sabaha kadar olduğu geçmektedir. Gece ve gündüz vaktinin dünyanın her ülkesinde bir olmadığı herkes tarafından malumdur. Bu hadis ise dünyanın her bölgesi için geçerlidir. Yani inen o melekler her bölgeye, o belirli vakitlerde inmektedirler.Bu nüzûl hadisinde geçen nüzûl’den, meleklerin indiği bir başka hadisten anlaşılır. Öyle ki; bir başka hadis-i şerifte: “Yunzilu Rebbuna ...” diye geçmektedir yani mealen: “Rabbimiz indirir..” diye geçmektedir.
Yer yüzünün bir tarafı gündüz iken diğer tarafı da gece olur, bu itibarla gece ve gündüzler nisbidir. Dünyanın bir ucunda gündüz ise diğer ucunda da gecedir. Yani 24 saat bazında (tüm vakitlerde) yer yüzünün gece ve gündüzden hali olmadığını bilmek lazım. durum böyle olunca Allah, fiili olarak arş üzerindedir diyenlere ne demeli..!?
Çünkü bu gruba göre Allah, gecenin bir bölümünde dünya gökyüzüne iner, yukarıda izah edildiği gibi, gecenin o vaktine tevafuk etmeyen hiç bir yer yüzü yoktur. Gecenin tayin edilen o vakti her an ve her zaman yer yüzünün bir tarafına isabet eder, dolayısıyla hem arş üzerinde hem de yerin gök yüzünde bulunmak, iki zıttın bir arada bulunması demektir. Bu safsatalığı da akli selim sahibi kimseler asla kabul etmezler.
Diğer taraftan bu çarpık inancı çürüten bir başka delilimiz ise, Arş’ın göklerden çok daha büyük olduğunu belirten, sıhhatinde şek ve şüphe olmayan kuvvetli Hadis-i Şerifler mevcuttur. Peygamber efendimizصلى الله عليه وسلم bu büyüklük orantılarını anlatırken gökler, kürsünün yanında çölde bir halka gibi, Kürsünün Arşa göre büyüklüğü ise aynı şekildedir. (yani çölde bir halka kadardır) göklerin bir diğerine olan büyüklükleri de sabittir. Birden yediye müthiş orantılarla büyüyerek yükseldiğine göre yukarıdan aşağıya inecek kişinin büyüklükten küçüklüğe şekilden şekle ve hacimden hacme, durmadan bir halden diğer hale değişip duran bir cisim midir? Böyleyse nasıl bir cisimdir? Diye bu şekilde ardı akası kesilmeyen istifham ve saçma sapan şeytani evhamların istilasına uğramaya mahkum kalınır.
Hadis hafızı el-Irâkî, hadis-i şeriflerin hangi şekilde en hayırlı bir şekilde tefsir edileceği hususunda şöyle demiştir: ”Ve hayru mâ fessertehû bi’l-varidi” Yani, “Hadis için yapabileceğin tefsirin en hayırlısı varit olanladır (geçen bir başka hadisledir).”
Şurası iyi bilnmesi gerekir ki Allâh’ın haşa bizzat yukarıdan aşağıya indiğine inanmak küfürdür. Dolayısıyla bu inanca sahip olan bir kimsenin küfür olan bir inanca saplandığının bilincinde olarak, Kelime-i şehadeti getirerek İslâm’a geri dönmesi lazım gelir.
*Sayfa 62 ve 70 arasında; Tevessul konusunu ele alarak Peygamberleri, evliyaları vesile ederek yapılan duaların caiz olmadığını söylemektedirler.
*Sayfa 62 Alimler ;yalnızca Allah’ın güç yetirebileceği bir şeyde, kalben yada dille başkasına seslenip dua edenin veya ondan başkasından yardım dileyenin “La ilahe illallah Muhammedun Resullullah/Allah’tan başka ilah yoktur,Muhammed Allah’ın resuludur” dese yahut namaz kılıp oruç tutsa ve hacca gitse bile,müşrik olduğu hususunda ittifak etmişlerdir
*Sayfa 63:Hatta duada koşulan şirk, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kendilerine gönderilmiş olduğu müşriklerin koşmuş oldukları şirkin en büyüğüdür.Zira onlar peygamberlere,Salihlere ve meleklere dua ederlerdi.Onlara kendilerine Allah katında şefaat etsinler diye çalişıyorlardı.Sıkıntılı anlarda ,dara düştüklerinde ise ibadeti yalnız Allah’a has surette yerine getiriyorlar,şirk koştukları varlıkları unutuyorlardı.
*Sayfa:64. Kendileri yaratılmış olan ve hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri Allah’a ortak mı koşuyorlar? Halbu ki bunlar ne onlara bir yardım edebilirler nede kendilerine yardım edebilirler. (araf.7/191-192)
Bu ayette Allah’ın dışında meleklere, peygamberlere, Salihlere ve putlara dua eden müşrikler kınanmaktadır.
*Sayfa 65. Allah subhanehu,darda kalanın dualarını kabul edenin,sıkıntıları giderenin ve hayrı ulaştırmaya tek başına güç yetirenin sadece kendisi olduğunu bildirmiştir.Kim Allah’tan başka,Peygamberler ve evliyalar gibi makam ve mevkisi ne olursa olsun birilerinin sıkıntılarını giderme ve fayda elde etme hususlarında tesiri olduğuna inanırsa, putperest müşriklerin düşmüş olduğu şirke düşmüş olur.
*Sayfa 74:Sadece Allah’ın güc yetirebileceği işlerde tevekkül: Rızık korunma,yardım ve şefaat gibi isteklerini dileme hususunda ölülere ve tagutlara tevekkül edenler gibi. Bu büyük şirktir. Çünki bu ve benzeri işlere Allah’tan başkası güç yetiremez.
Kimileri vasıtaları, sebepleri kullanır ve bu sebeplere dayanıp güvenir.Bu tevhide ters düşen ve onu eksilten bir şirktir.
cevap; TEVESSUL VE TEBERRUK’UN CAİZ OLMASININ DELİLİ;
Rivayet edildiğine göre halife Ömer Bin Hattab zamanında kıtlık ve açlık oldu. Sahabelerden biri Peygamber efendimizin kabrine teberrük amacıyla giderek şöyle demiştir. “Ey Allah’ın Rasulü Allah’a dua et ümmetine yağmur yağdırsın, çünkü helak olmuş durumdalar” bu adam Peygamberimizi rüyasında görmüş ve Peygamberimiz O’na şöyle demiştir. “Ömer’e selam söyle ve Allah’ın onlara yağmur yağdıracağını haber ver.” adam Ömer’e gider ve olanları anlatır. Ömer ağlar bunu Beyhaki rivayet etmiştir. Olayda anlatılan sahabe peygamberimizin kabrine selam için değil teberrük maksadıyla gitmiştir. Seyyidimiz Ömer de buna itiraz etmemiş ve bu yaptığın şirktir dememiştir. Peygamberler ölümlerinden sonra bile Allah’ın izniyle fayda verirler.
Musa aleyhisselam mirac gecesinde peygamber efendimizle Beytul Makdiste ve altıncı semada bir araya geldi. Peygamberimiz yedinci semavatın üstündeki bir mekandan inerken Musa aleyhisselam O’na sordu “ümmetine ne farz kılındı?” peygamberimiz de “bize elli vakit namaz kılındı” diye cevapladı. Musa peygamber “dön ve Rabbine hafifletilmesi için dua et” dedi. “Ben İsrail kavmini tecrübe ettim onlara Allah’u Teala iki vakit farz kılmıştı onlar ise yerine getirmediler.” Peygamberimiz Rabbine dua ettiği yere geri döndü ve defalarca hafifletilmesi için dua etti. Her seferinde Musa aleyhisselam O’na “dön ve hafifletilmesi için dua et dedi”. Bu durum elli vakit namaz sevabına eşit olan beş vakit namaza düşürülünceye kadar devam etti. Hiçbir akıllı kimse Musa aleyhisselam’ın bu ümmete sağladığı yarar ve faydaya şüphe edemez. Musa aleyhisselam ise mirac hadisesinden bin yıldan daha fazla süre önce vefat etmiştir. Bu amelle Musa aleyhisselam kendi vefatından binlerce yıl sonra peygamber efendimizin ümmetine fayda vermiştir.
Allâh’tan başkasından yardım dilemenin bir beisi olmadığına dair rivayeti, ibni Abbas hakkında sabit olan Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Muhakkak ki Allâh’ın hafaza (koruma melekleri) dışında öyle melekleri vardır ki yeryüzünde dolaşırlar, ağaçtan düşen yaprakları yazarlar şu halde sizden birinizin başına geniş bir yerde bir sıkıntı gelirse ’Allâh’ın kulları yardım edin’ diye nida etsin“ mealindeki hadis-i şerifi yeterlidir. Ayrıca şu da bir gerçektir ki istiane (yardım dileme) teveccüh ve tevessülün aynı anlama geldiği arabî lugatı iyi bilen Takiyyuddîn es-Subkî gibi bazı ehli sünnet alimlerimiz tarafından bildirilmiştir. Nitekim Suyutî onun hakkında lugatçiler’den olduğunu söylemiştir. Bu mesele ise bellidir.
Teberrük peygamber veya velinin kabrini ziyaretinden dolayı Allah’ın ziyaret edene bereket, hayır vermesidir. Peygamberler vefat ettikten sonra Allah’u Teala onları diriltecektir. kendilerini ziyaret edeni hisseder ve o kişiler için Allah’a dua ederler. İmam-Bayhaki’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte peygamber aleyhisselam mealen şöyle buyurmuştur.
“Peygamberler kabirlerinde diridirler, canlıdırlar, namaz kılarlar” bunu destekleyen Bezzar’in rivayetindeki hadiste de peygamber aleyhisselam, “hayatta olmam sizin için hayırlıdır. Ölümüm de sizin için hayırlıdır. öldüğümde amelleriniz bana gösterilir. Hayır gördüğümde hamd, şer gördüğümde de sizin için istiğfar ederim.” Buyurmuştur.
NETİCE OLARAK NASİHATİMİZ,
Yukarıda yayılması ve Müslümanların istifade etmesi için yazılan Kitaptan bazı örnekleri vermekle, bu kitabı gerek yazanların ve gerekse dağıtımına ve yayılmasına vesile olanların İslam inancı ile hiçbir bağı olmadıklarını görmekteyiz.
Kitapta yazılanlara yapılan reddiyelerin isabetliği noktasında, ben Müslümanım diyen her kulun oturup tefekkür etmesi, Hak ile batılın ayırt edilmesi kaçınılmazdır.
Bilerek, yazanları ve bozuk inancların peşinde gidenleri Hak’ka davet ederiz. Her türlü ortamda münazaraya çağırır, kurtuluşlarına vesile olmaya çalışırız. Hidayetin Allah’tan olduğuna inanırız.
Bilmeyerek, iyi niyetle batıl inançların peşinde gidenler ise, inadi olarak bilerek küfrün yayılmasına sebep olanlara yardım edenlere gelince; Elbette Din’de cehalet mazeret değildir. Hele hele, hakikatları duyduktan ve gözle gördükten sonra Hak’kın ve doğrunun yanında olmamak hiç mi hiç kabul edilemez.
Allah Teala Hak’kı Hak bilip Hak’ka boyun eğen, batılı batıl bilip ondan Hakkıyla kaçanlardan eylesin. Amin… Vesselam…
Ehl-i sunnet vel Cemaat Bağlıları ve Sevenleri
Bu resım kucultulmustur.Gercek boyuta donmek ıcın tıklayın.Orjınal boyut 992x1856
Değerli Müslüman kardeşlerimiz;
Son yıllarda, Müslümanlar arasında fitne ve fesat yaymaya, İslam inancını bozmaya çalışan gruplar mevcuttur. Bu gruplardan biri kendilerini Selefi olarak tanıtan ve takdim eden bozuk inançlı kişilerdir. Müslümanların düşmanları olarak gözüken Yahudi, Hıristiyan ve diğer küfür ehli inançlardan bile daha tehlikeli olan bu bozuk inancın adı mucessime (İBNİ TEYMİYYE’nin TAKİPCİLERİ VEHHABİLER) fırkasıdır.
Günümüzde bunların uzantıları olan ve kendilerini selefi diye tanıtan İslam’ın temel inançlarına ters düşen, yüzlerce meselede Ehli-sünnet inancını tahrif ederek avam tabakasını kendi örmüş oldukları ağlara düşürmektedirler. Bugün Türkiye’de gerek görsel basında, gerekse yazılı basında ve internet ortamında sinsi çalışmalarını sürdürmektedirler. Bu insanlar din adına dinsizlik öğreterek binlerce müslümanın inancını tahrif etmeye çalışmaktadırlar. Ellerinde bulunan maddi gücü kullanarak, hazırlamış oldukları kitapları, dergileri, CD ve dijital çalışmaları bedava dağıtmaktadırlar.
Peygamber Efendimizin hadisi şerifi gereği; Din nasihattir, ilkesine bağlı kalarak ve Emri bil maaruf ve nehyi ânil münkeri yani, iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak için Ehlisünnet inancına tabi olan bütün kardeşlerimizi ,bu batıl inancı Türkiyede ve diğer Müslüman ülkelerde yaymaya çalışan mücessime firkasından ve diğer fırkaların fitnelerinden müslümanların uyarılması için mücadele etmeye ve çalışmaya davet ediyoruz.
Değerli Müslüman kardeşlerimiz; Son günlerde almış olduğumuz bir habere göre, İbni-Teymiyye takipcileri VEHHABİLER, Türkiyede yapmış oldukları çalışma neticesinde bozuk inançlarını bir akaid (iman) kitabı telif ederek piyasaya sürmüş ve binlerce müslümana ulaştırmayı hedeflemektedirler. Müslüman medya olarak bilinen VAKİT gazetesini kullanarak, bu gazeteyle beraber kendi kitaplarını bedava yayınlatmak için onlarla işbirliği yapmaktadırlar.
VAKİT gazetesi, bu batıl kitabı 2 hafta sonra bedava olarak okurlarına dağıtmayı hedeflemektedir. Bu gazete vasıtasıyla içi küfür, iftira ve hurafelerle dolu kitabın dağıtılmasını engellemek için ,Vakit gazetesine her türlü baskının yapılmasına ve engel olunmasına Allah rızası için davet ediyoruz.İnşaAllah kararlı ve azimli bir şekilde mücadele edersek, bu batıl içeriklerle dolu olan kitabın dağıtılmasını engelleyebiliriz.Bunun içinde VAKİT gazetesi bünyesınde çalışan yazarlara ve yetkililere mail atıp ,telefon açabiliriz.Elimizden geldiği kadar gazete abonelerinide uyarmalıyız.
Vakit Gazetesi İletişim: www.vakit.com.tr
Tel:02126592056-Yazi işleri:tel.02124474200-fax:02124474206
e-mail: [email protected] Ankara email: [email protected]
irtibat:ömer Faruk çakır:02124474200 –email: [email protected]
Abdurrahman dilipak: [email protected]
Hüseyinöztürk: [email protected]
Abdurrahim karakoc: [email protected]
Aİhsan karahasanoğlu: [email protected]
Atilla özdür: [email protected]
Hüseyin üzmez: [email protected]
Ayhan bilgin: ağ[email protected]
Öncelikle kitabı bir tanıyalım;
Kitabın ismi:
PRATİK AKAİD DERSLERİ
HAZIRLAYANLAR:
*Prof dr.İbrahim b.Muhammed Ebu Abad
*Prof Dr.Salih B.Abdullah es-Süheymi
*Prof.Dr Ali Nasir Fakihi
*Prof Dr. Muhammed B. Abdurrahman el Humeyyis
*Prof. Dr. Suleyman Salıh el Ğusun
Kitabı gözden geçiren :Allame Salih b. Fevzan el-Fevzan
Kitabı Türkçeye çeviren:::M.Beşir Eryarsoy
Yayınevi:Burhan Yayıncılık Turizm San.Tiç Ltd Şti ….Burhan İlmi Araştırmalar Merkezi
Yayınevi:Ummulkura birinci baskı Ağustos 2007 tel:+90 212 324 97 10 www.ummulkura.com
Kitapta geçen Kur’an’a Sünnet’e İcma’a aykırı örnekler:
*Sayfa 41ve 42’de diyorlarki;
Şöylede denilebilir; Onlar ,ya bu kainatın dışında bulunan ve kendilerini yaratan yüce bir yaratıcının yaratması ile yaratılmışlardırki beklenen bunu kabul etmeleridir.
cevap; Bu söz, Allah arşın üzerinde oturdu diyen İbni Teymiyye’nin ve onun bağlıları olan Vehhabilerin , Allah’a mekan isnat etmelerinin teyididir.Buda Allah’ı mahlukata benzetmenin yegane örneği olmuş olurki;
Bu inanç Allah Teala’yı tanımamaktır ve böylece Allah’ın mekandan münezzeh olduğunu kabul etmemektir.
Allâhu Teâlâ şöyle buyuruyor: الاَعْلى الْمَثَلُ وَلِلّهِ (En-nahl suresi, 60. âyet)
Manası: Allâh mahlukatın misalleri ile vasıflandırılmaz.
Resûlullâh sallallâhu âleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Allâh, kendisinden başka hiç bir şey yokken vardı...“
Bu demektir ki; ezelde (başlangıçsızlıkta) Allâh’tan başka hiç bir şey yoktu. Ne zaman, ne de mekân ne insan ne de melek ne hayvan ne de cin ne gök ne yeryüzü, ne kainatın dışı ne de içi var idi.
Rasûlullâh sallallâhu âleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Ya Allâh sen zahirsin senin üstünde bir şey yok ve sen bâtınsın senin altında bir şey yoktur“
Beyhakî demiştir ki; dostlarımız bu Hadisi delîl göstererek: “Üstünde ve altında bir şey bulunmayan mekansız olarak vardır“ demişlerdir.
Büyük imâm Âbdul-Kâhir bin Tahir Et-Temîmî El-bağdâdî “El-farku beynel-fırak“(Fırkalar arasındakı farklar) adlı kıtabında şöyle demiştir: “Onlar (âlimler) O’nu (Allâh’ı) mekân kuşatmadığına ve O’na zaman cereyân etmediğine dâir icmâ etmişlerdir.“
*Sayfa 49’da diyorlarki;
La ilaheillallah deyip bununla Allahın vechini (yüzünü) arzulayan kimseye ,Allah cehennemi haram kılmıştır.
cevap; Burada vecih kelimesinin anlaşılması noktasında, parantez içerisinde yüz kelimesi ile izah etmek Allah’ı insanların ve hayvanların organlarından olan yüze benzetmek olurki;
Bu inançta Allah’ı cisimleştirmek demektir. Bu sözde Kur’anı yalanlamaktır.
Allâhu Teâlâ şöyle buyuruyor: شَىْءٌ كَمِثْلِه لَيْسَ
(Eş-şurâ suresi, 11. âyet)
Manası: Allâh hiçbir şeye benzemez.
*Sayfa 51’de diyorlarki;
Ancak Allahın sıfatlarının keyfiyetlerine ve hakikatlerine gelince, bunları Allahtan başka kimse bilemez .Nitekim İmam Malike –Allah arşa istiva etti (taha süresi 20/5) ayetinde geçen istivanın keyfiyeti hakkında soru sorulduğunda ;İstiva bilinmektir.Keyfiyeti ise mechuldur.Ona İman etmek farz soru sormak ise Bidattır,şeklinde cevab vermiştir.İmam malikın istivanın keyfiyeti ve manasıyla ilgili cevabı,bütün sıfatlar için kaide olmaya elverişlidir.
cevap: Yukarıda olduğu gibi, İmam Malik’e bu şekilde soru sorulmamıştır. İmam Malik’inde cevabı yukarıda olduğu gibi değildir.
Doğrusu; istiva nasıl anlaşılmalıdır, diye soru sorulmuştur. İmam Malikte Allah’ın istivası Haktır ve iman edilmesi farzdır. Keyfiyeti (nasıllığı) hakkında soru sormak bid’attır diye cevab vermiştir.
İbni teymiyye ve bağlıları VEHHABİLER İstiva’yı Allah arş’ın üzerinde oturdu diye yorum getirerek Allah’a keyfiyet isnat etmişlerdir.İmam Malik’te Allah’a bu tarzda keyfiyet isnat etmeyi yasaklamış ve red etmiştir.İşte bid’at olarak anlaşılması gereken budur.
*Sayfa 54-55’de diyorlarki; Allah Tealanın bazı sıfatları:
*HAYAT
*İLİM
*KUDRET
*SEMİ –BASAR
*KELAM
*İRADE
*İSTİVA; Melan: RAHMAN ARŞA İSTİVA ETTİ.taha20/15)
*İKİ EL: (Melan: Allah iblise dediki;”Ey iblis! iki ELİMLE YARATTIĞIMA (insana)secde etmekten senı alıkoyan nedir?(Sad 38/75)
*ULUVV: Melan:Gökte olanın ,sizi batırı vermiyeceğinden eminmisiniz?(Mülk 67/16)
*VECH: Mealen: Ancak Rabbinin celal ve ikram sahibi vechi (yüzü) baki kalacaktır.(Rahman 55/27)
*NUZUL:Mealen:Rasulullah şöyle buyurmuştur;Rabbimiz tebereke ve teala her gecenin son üçte birlik bölümü kaldığı zaman dünya göğüne iner ve şöyle der:Yokmu bana dua eden?Duasını kabul edeyim?yokmu benden bir şey isteyen?istediğini ona vereyım yokmu benden bağışlanma dileyen onu bağışlayayım?.
cevap: İbni Teymiyye ve vehhabiler, istiva’yı Allah arşa oturdu diye inanırlar. İstivanın doğru anlaşılacak manası; “Allah arş’a hükmetmiştir, arş, O’nun tasarrufundadır.”demektir.
İki el; yukarıda ayet mealinde açıklandığı gibi (Eş-şurâ suresi, 11. âyet)
Mealan: Allâh hiçbir şeye benzemez Ayeti Kerimesine ters düşmektedir. Allah’a organ isnat etmektir. Doğrusu Allah’ın sıfatlarından olan İradesi ve Dilemesine uygun olarak yaratmasıdır.
Gökte olan ; Bu ifade ile Allah Teala’nın göklerde yaşadığı ve orada bulunduğu anlaşılıyor ki; Bu inanç Yahudi ve hıristiyanların inancına eştir.
Doğrusu bu ayette geçen gök ehli’nin manası, Allah’ın melekleridir.
Nuzul; Allah hakkında dünya semasına iner ifadesi, Allah’ın bir yerde bulunduğu veya yükseklerde olduğu anlaşılır ki; Allah’ın mekanı olduğu inancını vurgular. Böyle bir inanç Allah Tealayı yarattıklarına muhtaç olduğunu, yaratmış olduğu melekler, insanlar, cinler gibi varlıkların fiillerine benzetmek olur. Çünkü, meleklerin mekanı göklerdir, cinlerin ve insanların mekanı yerlerdir. Bu varlıklar Allah’ın yaratmış olduğu mekanlar arasında, Allah’ın dilediği kadar hareket etmektedirler.
Nüzûlün, bizzat Allâh’ın, zatıyla yukarıdan aşağıya indiği anlamına geldiği kabul edilemez. Çünkü Allâh cisim değildir, mekan ve yönden münezzehtir. Ayrıca bizzat Allâh’ın, zatıyla dünyanın semasına indiğini kabul etmek akla da ters gelir. Söz konusu olan nüzûl hadisi, meleklerin inmeleri manasında veya Allâh’ın rahmetinin inmesi manasında anlaşılmalıdır. Çünkü hadis-i şerifte geçen nüzûl, haşa Allâh’ın bizzat kendisi dünyanın semasına indiği anlamına geldiği kabul edilecek olursa o zaman haşa “Allâh’ın inmekten başka bir şey yapmadığı” inancı ortaya çıkarır. Çünkü hadis-i şerifte geçen nüzûlün gecenin son üçte bir bölümden itibaren sabaha kadar olduğu geçmektedir. Gece ve gündüz vaktinin dünyanın her ülkesinde bir olmadığı herkes tarafından malumdur. Bu hadis ise dünyanın her bölgesi için geçerlidir. Yani inen o melekler her bölgeye, o belirli vakitlerde inmektedirler.Bu nüzûl hadisinde geçen nüzûl’den, meleklerin indiği bir başka hadisten anlaşılır. Öyle ki; bir başka hadis-i şerifte: “Yunzilu Rebbuna ...” diye geçmektedir yani mealen: “Rabbimiz indirir..” diye geçmektedir.
Yer yüzünün bir tarafı gündüz iken diğer tarafı da gece olur, bu itibarla gece ve gündüzler nisbidir. Dünyanın bir ucunda gündüz ise diğer ucunda da gecedir. Yani 24 saat bazında (tüm vakitlerde) yer yüzünün gece ve gündüzden hali olmadığını bilmek lazım. durum böyle olunca Allah, fiili olarak arş üzerindedir diyenlere ne demeli..!?
Çünkü bu gruba göre Allah, gecenin bir bölümünde dünya gökyüzüne iner, yukarıda izah edildiği gibi, gecenin o vaktine tevafuk etmeyen hiç bir yer yüzü yoktur. Gecenin tayin edilen o vakti her an ve her zaman yer yüzünün bir tarafına isabet eder, dolayısıyla hem arş üzerinde hem de yerin gök yüzünde bulunmak, iki zıttın bir arada bulunması demektir. Bu safsatalığı da akli selim sahibi kimseler asla kabul etmezler.
Diğer taraftan bu çarpık inancı çürüten bir başka delilimiz ise, Arş’ın göklerden çok daha büyük olduğunu belirten, sıhhatinde şek ve şüphe olmayan kuvvetli Hadis-i Şerifler mevcuttur. Peygamber efendimizصلى الله عليه وسلم bu büyüklük orantılarını anlatırken gökler, kürsünün yanında çölde bir halka gibi, Kürsünün Arşa göre büyüklüğü ise aynı şekildedir. (yani çölde bir halka kadardır) göklerin bir diğerine olan büyüklükleri de sabittir. Birden yediye müthiş orantılarla büyüyerek yükseldiğine göre yukarıdan aşağıya inecek kişinin büyüklükten küçüklüğe şekilden şekle ve hacimden hacme, durmadan bir halden diğer hale değişip duran bir cisim midir? Böyleyse nasıl bir cisimdir? Diye bu şekilde ardı akası kesilmeyen istifham ve saçma sapan şeytani evhamların istilasına uğramaya mahkum kalınır.
Hadis hafızı el-Irâkî, hadis-i şeriflerin hangi şekilde en hayırlı bir şekilde tefsir edileceği hususunda şöyle demiştir: ”Ve hayru mâ fessertehû bi’l-varidi” Yani, “Hadis için yapabileceğin tefsirin en hayırlısı varit olanladır (geçen bir başka hadisledir).”
Şurası iyi bilnmesi gerekir ki Allâh’ın haşa bizzat yukarıdan aşağıya indiğine inanmak küfürdür. Dolayısıyla bu inanca sahip olan bir kimsenin küfür olan bir inanca saplandığının bilincinde olarak, Kelime-i şehadeti getirerek İslâm’a geri dönmesi lazım gelir.
*Sayfa 62 ve 70 arasında; Tevessul konusunu ele alarak Peygamberleri, evliyaları vesile ederek yapılan duaların caiz olmadığını söylemektedirler.
*Sayfa 62 Alimler ;yalnızca Allah’ın güç yetirebileceği bir şeyde, kalben yada dille başkasına seslenip dua edenin veya ondan başkasından yardım dileyenin “La ilahe illallah Muhammedun Resullullah/Allah’tan başka ilah yoktur,Muhammed Allah’ın resuludur” dese yahut namaz kılıp oruç tutsa ve hacca gitse bile,müşrik olduğu hususunda ittifak etmişlerdir
*Sayfa 63:Hatta duada koşulan şirk, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kendilerine gönderilmiş olduğu müşriklerin koşmuş oldukları şirkin en büyüğüdür.Zira onlar peygamberlere,Salihlere ve meleklere dua ederlerdi.Onlara kendilerine Allah katında şefaat etsinler diye çalişıyorlardı.Sıkıntılı anlarda ,dara düştüklerinde ise ibadeti yalnız Allah’a has surette yerine getiriyorlar,şirk koştukları varlıkları unutuyorlardı.
*Sayfa:64. Kendileri yaratılmış olan ve hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri Allah’a ortak mı koşuyorlar? Halbu ki bunlar ne onlara bir yardım edebilirler nede kendilerine yardım edebilirler. (araf.7/191-192)
Bu ayette Allah’ın dışında meleklere, peygamberlere, Salihlere ve putlara dua eden müşrikler kınanmaktadır.
*Sayfa 65. Allah subhanehu,darda kalanın dualarını kabul edenin,sıkıntıları giderenin ve hayrı ulaştırmaya tek başına güç yetirenin sadece kendisi olduğunu bildirmiştir.Kim Allah’tan başka,Peygamberler ve evliyalar gibi makam ve mevkisi ne olursa olsun birilerinin sıkıntılarını giderme ve fayda elde etme hususlarında tesiri olduğuna inanırsa, putperest müşriklerin düşmüş olduğu şirke düşmüş olur.
*Sayfa 74:Sadece Allah’ın güc yetirebileceği işlerde tevekkül: Rızık korunma,yardım ve şefaat gibi isteklerini dileme hususunda ölülere ve tagutlara tevekkül edenler gibi. Bu büyük şirktir. Çünki bu ve benzeri işlere Allah’tan başkası güç yetiremez.
Kimileri vasıtaları, sebepleri kullanır ve bu sebeplere dayanıp güvenir.Bu tevhide ters düşen ve onu eksilten bir şirktir.
cevap; TEVESSUL VE TEBERRUK’UN CAİZ OLMASININ DELİLİ;
Rivayet edildiğine göre halife Ömer Bin Hattab zamanında kıtlık ve açlık oldu. Sahabelerden biri Peygamber efendimizin kabrine teberrük amacıyla giderek şöyle demiştir. “Ey Allah’ın Rasulü Allah’a dua et ümmetine yağmur yağdırsın, çünkü helak olmuş durumdalar” bu adam Peygamberimizi rüyasında görmüş ve Peygamberimiz O’na şöyle demiştir. “Ömer’e selam söyle ve Allah’ın onlara yağmur yağdıracağını haber ver.” adam Ömer’e gider ve olanları anlatır. Ömer ağlar bunu Beyhaki rivayet etmiştir. Olayda anlatılan sahabe peygamberimizin kabrine selam için değil teberrük maksadıyla gitmiştir. Seyyidimiz Ömer de buna itiraz etmemiş ve bu yaptığın şirktir dememiştir. Peygamberler ölümlerinden sonra bile Allah’ın izniyle fayda verirler.
Musa aleyhisselam mirac gecesinde peygamber efendimizle Beytul Makdiste ve altıncı semada bir araya geldi. Peygamberimiz yedinci semavatın üstündeki bir mekandan inerken Musa aleyhisselam O’na sordu “ümmetine ne farz kılındı?” peygamberimiz de “bize elli vakit namaz kılındı” diye cevapladı. Musa peygamber “dön ve Rabbine hafifletilmesi için dua et” dedi. “Ben İsrail kavmini tecrübe ettim onlara Allah’u Teala iki vakit farz kılmıştı onlar ise yerine getirmediler.” Peygamberimiz Rabbine dua ettiği yere geri döndü ve defalarca hafifletilmesi için dua etti. Her seferinde Musa aleyhisselam O’na “dön ve hafifletilmesi için dua et dedi”. Bu durum elli vakit namaz sevabına eşit olan beş vakit namaza düşürülünceye kadar devam etti. Hiçbir akıllı kimse Musa aleyhisselam’ın bu ümmete sağladığı yarar ve faydaya şüphe edemez. Musa aleyhisselam ise mirac hadisesinden bin yıldan daha fazla süre önce vefat etmiştir. Bu amelle Musa aleyhisselam kendi vefatından binlerce yıl sonra peygamber efendimizin ümmetine fayda vermiştir.
Allâh’tan başkasından yardım dilemenin bir beisi olmadığına dair rivayeti, ibni Abbas hakkında sabit olan Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Muhakkak ki Allâh’ın hafaza (koruma melekleri) dışında öyle melekleri vardır ki yeryüzünde dolaşırlar, ağaçtan düşen yaprakları yazarlar şu halde sizden birinizin başına geniş bir yerde bir sıkıntı gelirse ’Allâh’ın kulları yardım edin’ diye nida etsin“ mealindeki hadis-i şerifi yeterlidir. Ayrıca şu da bir gerçektir ki istiane (yardım dileme) teveccüh ve tevessülün aynı anlama geldiği arabî lugatı iyi bilen Takiyyuddîn es-Subkî gibi bazı ehli sünnet alimlerimiz tarafından bildirilmiştir. Nitekim Suyutî onun hakkında lugatçiler’den olduğunu söylemiştir. Bu mesele ise bellidir.
Teberrük peygamber veya velinin kabrini ziyaretinden dolayı Allah’ın ziyaret edene bereket, hayır vermesidir. Peygamberler vefat ettikten sonra Allah’u Teala onları diriltecektir. kendilerini ziyaret edeni hisseder ve o kişiler için Allah’a dua ederler. İmam-Bayhaki’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte peygamber aleyhisselam mealen şöyle buyurmuştur.
“Peygamberler kabirlerinde diridirler, canlıdırlar, namaz kılarlar” bunu destekleyen Bezzar’in rivayetindeki hadiste de peygamber aleyhisselam, “hayatta olmam sizin için hayırlıdır. Ölümüm de sizin için hayırlıdır. öldüğümde amelleriniz bana gösterilir. Hayır gördüğümde hamd, şer gördüğümde de sizin için istiğfar ederim.” Buyurmuştur.
NETİCE OLARAK NASİHATİMİZ,
Yukarıda yayılması ve Müslümanların istifade etmesi için yazılan Kitaptan bazı örnekleri vermekle, bu kitabı gerek yazanların ve gerekse dağıtımına ve yayılmasına vesile olanların İslam inancı ile hiçbir bağı olmadıklarını görmekteyiz.
Kitapta yazılanlara yapılan reddiyelerin isabetliği noktasında, ben Müslümanım diyen her kulun oturup tefekkür etmesi, Hak ile batılın ayırt edilmesi kaçınılmazdır.
Bilerek, yazanları ve bozuk inancların peşinde gidenleri Hak’ka davet ederiz. Her türlü ortamda münazaraya çağırır, kurtuluşlarına vesile olmaya çalışırız. Hidayetin Allah’tan olduğuna inanırız.
Bilmeyerek, iyi niyetle batıl inançların peşinde gidenler ise, inadi olarak bilerek küfrün yayılmasına sebep olanlara yardım edenlere gelince; Elbette Din’de cehalet mazeret değildir. Hele hele, hakikatları duyduktan ve gözle gördükten sonra Hak’kın ve doğrunun yanında olmamak hiç mi hiç kabul edilemez.
Allah Teala Hak’kı Hak bilip Hak’ka boyun eğen, batılı batıl bilip ondan Hakkıyla kaçanlardan eylesin. Amin… Vesselam…
Ehl-i sunnet vel Cemaat Bağlıları ve Sevenleri
Son düzenleme: