ozkanalbay
New member
- Katılım
- 4 Ara 2006
- Mesajlar
- 103
- Tepkime puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
Bu teknik bilgiler ışığında Türk kamuoyunu doğru şekilde
bilgilendirmeye devam edeceğiz.( Milli bir çözüm için mesai harcayan bu insanlara sonsuz teşekkürler)
Bu nedenle yazımızda konunun bazı teknik ayrıntıları ile önümüze konulan çözüm alternatifleri dışında ülke çıkarına daha iyi hizmet edebileceğini umduğumuz diğer çözüm yollarından bahsedeceğiz.
Mayın temizleme kavramının sivilleşmesinin esas sebebi, savaş
görmüş ülkelerdeki sivil yerleşim alanlarının mayın ve patlamamış mühimmat
ile kirlenmiş olmasıdır.
Dünyada mayın ve patlamamış mühimmat durumu bu
şekilde olmakla beraber, ülkemizdeki durum nispeten diğer ülkelere
benzerdir. Ancak ülkemizi diğer ülkelerden ayıran;
Türkiye tarafından OTTOWA Sözleşmesi gereği BM'e resmi raporlarla yıllık
olarak beyan edilen mayınlı sahaların askeri yasak bölgelerle askeri
güvenlik bölgelerinde olduğunun ifade edilmesidir.
Resmi raporlarda yer alan mayınlı alanlara ilaveten, maalesef İç güvenlik harekatı nedeniyle, iç güvenlik harekatı yapılan alanların bir kısmında TSK'leri birlikleri
tarafından, Genelkurmay Başkanlığınca mayın döşemenin 1998 yılında kesin
olarak yasaklanmasına kadar çeşitli güvenlik nedenleriyle döşenen mayınların
(özellikle sınıra yakın bölgelerde döşenenler), aynı sürede PKK tarafından
aynı bölgelerde döşenen mayınların, PKK'nın değişik taktiklerle şimdilerde
uzaktan kumandalı patlatılması için hazırlanan ve PKK tarafından genelde
kırsal alanlarda, TSK'nin iç güvenlik harekatı yaptığı yerlerde, sivillerin
de kullandığı yollarda ve özellikle terör nedeniyle boşaltılmış olan bazı
sivil yerleşim alanlarına askerin girmesini ve terörle mücadelesini
engellemek amacıyla devam eden mayın döşemeleri nedeniyle daha
karmaşıklaşmıştır.
Türkiye'de mevcut mayın ve patlamamış mühimmat tehlikesi aşağıdaki alanlarda
yer almaktadır
1. Türkiye Suriye sınırındaki 18.500 hektar(185.000 dönüm= 185.000.000
m2) mayınlı alan nedeniyle sınırdaki askeri yasak bölgelerde mayınlı,
mayınsız olarak tarıma açılamayan 500.000 dönüm= 500.000.000 m2 lik birinci
sınıf tarım arazisi
2. Ottowa sözleşmesi gereği Türkiye'nin yıllık olarak yayımladığı(2006
raporu Mayıs ayına kadar yayımlanacaktır) mayın durum raporunda yer alan
diğer mayınlı alanlar,
3. TSK. leri tarafından İç güvenlik harekâtı süresince Doğu ve
Güneydoğu'da 1998 yılına kadar güvenlik nedeniyle döşenen mayınlar
4. PKK tarafından aynı bölgelerde döşenmeye devam edilen mayınlar
5. İç güvenlik nedeniyle boşaltılan Köyler çevresine çeşitli çevrelerce döşendiği ifade edilen ve mayınlı olup olmadığının belirlenmesi için mayın temizleme kontrolü faaliyeti yapılması gereken alanlar,bununla beraber halen devam etmekte olduğumuz terörle mücadele kapsamında, terör örgütü tarafından mayınlanmış olan sivil yerleşim alanları
veya mayın riski olan bölgeler de mevcuttur.
Bir bölgede mayın riski olması ile kesin olarak mayınlı olduğunun bilinmesi arasında uygulama açısından fark olmadığından dolayı (her iki şekilde de mayın temizleme faaliyeti
yürütülmesi ve temizliğinden emin olunması gerekir) söz konusu alanlar da
alan bakımından hudutta döşeli alanlardan daha fazla olup, genel ve teknik
keşiflerinin yapılarak mayın temizleme için işaretlenmesi gereken
alanlardır. Bu alanların tespit edilmesi ve çevresini işaretlenmesi bile
büyük maddi masraflar yapılmasını gerektirmektedir.
Sonuç olarak Türkiye'de tespit edilmesi ve temizlenmesi gereken mayınlı
alanlar bilinenden fazla olup yaklaşık temizleme maliyeti 1,5-2 Milyar USD
mertebesindedir.Kesin maliyetlerin konu üzerinde çalışmalar yapılması
halinde daha net belirlenebilecektir.
.
Mayınlar aynı zamanda küreselleştiği iddia edilen dünyada var olan milli
sınırları artık belirlememekte ve korumamaktadır. Mevcut mayınlı alanların
sağladığı sınır koruma biçiminin ne kadar insani olduğu ayrı bir tartışma
konusu olmakla beraber, mayından arındırılan hudutların nasıl korunacağı da
önemli bir sorundur.
Ya da bu sorun önemini mi yitirmiştir ve artık hudutlarımız korunmayacak mıdır?
Çünkü hükümetin bu temizliği kimin yapacağını ayırt etmeden, yabancı firmalarında temizlik yapmasına imkân vermesi, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri hakkındaki yasa ile çelişmekte ve bu yasanın gereklerini etkisizleştirebilecek
sonuçlara zemin hazırlamaktadır.
Oysa Genel Kurmay Başkanlığı 01 Mayıs 2006 tarihinde Basına yaptığı resmi
basın toplantısında II'nci derece askeri yasak bölgelere giriş, kiralama,
çalışma konusunda yabancılara izin verilmeyeceğini ve bölgede yapılacak her
faaliyetin 2565 sayılı Askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri kanunun
dikkate alınarak yapılacağını ifade ederek üstü kapalı olarak II'nci derece
askeri yasak bölgeler mayınlı da olsa, mayınsızda olsa yabancıların girişine
yasak olacağını beyan etmiştir.
:
Dünya çapında anti-personel mayınların kullanımına son vermek üzere 3 Aralık 1997 tarihinde toplanan ve imzaya sunulan Ottawa konvansiyonu'na imza atmayan A.B.D'nin bir Dış İşleri Bakanlığı raporuna göre; dünyada 70 kadar ülkede tahmini olarak 60- 70 milyon kadar gömülü 250 milyon kadar da stok da anti personel mayın mevcuttur. Konunun dünya çapındaki önemi ile beraber ABD'nin hem Ottawa konvansiyonuna imza atmaması ve hem de dünyadaki mayın miktarı ile ilgili bilgilerin kaynağı olmakla kalmayıp mayın temizleme çalışmalarına fon desteği sağlaması da ayrıca düşündürücüdür.
Türkiye ise bu konvansiyona 9 Mart 2002 tarihinde katılmış ve sözleşme 12 Mart 2003 tarihinde TBMM tarafından onaylanarak 25 Eylül 2003 tarihinde Birleşmiş Milletlere sunularak sürece katılmış ve 1 Mart 2004 tarihinden itibaren söz konusu sözleşme hükümleri bağlayıcı olmuştur.
Ottawa konvansiyonuna göre;
* Ülkeler eğitim için muhafaza edecekleri hariç olmak üzere depolarda stoklanmış anti-personel mayınlarını 4 yıl içerisinde imha edeceklerdir.(Türkiye için 1 Mart 2008'e kadar)
* Ülkeler hükümranlık ve kontrol alanı içerisinde bulunan, toprağa gömülü olanlar da dâhil, tüm mayınları on yıl içerisinde imha edeceklerdir.(Türkiye için 1 Mart 2014'e kadar)
* Ülkeler konvansiyonun onaylanmasından sonra 180 gün içerisinde ülkede bulunan mayınların sayısı, tipleri ve yerlerini belirten detaylı bir raporu Birleşmiş milletlere sunacaklardır.( Türkiye'nin bu raporu 1 Eylül 2004 tarihinde vermesi gerekmekteydi)
* Ön raporun sunulmasından sonra her yıl 30 Nisan tarihine kadar son durumu belirten rapor verilmesi gerekmektedir.
Esasında tarihi itibariyle bir silah olarak kullanılmaya başlandığı zamanlarda (en yoğun olarak ikinci dünya savaşı başları) tamamen askeri bir faaliyet olan mayın döşeme ve mayından arındırma faaliyetinin, sivil bir temizlik operasyonuna dönüşmesi, 1989 yılında SSCB'nin ayrılmasından sonra Afganistan'da başlatılan mayın temizleme faaliyeti ile başlamış ve daha sonra bu konuda yeni bir konsept oluşturulmuştur;
"insani mayın temizleme".
Bunun nedenlerini anlamak için öncelikle 1989 yılının Afganistan'ına baktığımızda; yıllar süren Sovyet işgalinin düzenli bir Afgan ordusunun oluşumunu engellediğini ve hemen işgal sonrasında alevlenen iç çatışmaların yarattığı kaos ortamının dış insani yardıma olan ihtiyacı ile iç çatışma ve savaşların sivil halka ve yerleşim birimlerine ciddi zararlar
verdiğini görürüz.
Yeterince eğitimli ve donanımlı bir ordusu olmayan Afganistan için yıllarca
süren işgal ve iç savaşın kalıntılarını temizlemek elbette sivillere, daha doğrusu paramiliter sivillere düşecek gerekli teknik ve parasal destek ise doğal olarak Birleşmiş Milletler tarafından sağlanacaktı.
Bu zorunluluk Afgan halkının bu konuda neredeyse uzmanlaşmasına hatta mayın temizlemefaaliyetinde ulaştıkları sonuçların, zamanla ölçü kabul edilmesine sebep olacaktı.
Birleşmiş Milletler, askerlerin mayın temizleme faaliyetlerindeki temizlik oranının % 80 olduğundan ve bunun mayınlı sahalardan geçit açma amacıyla yapıldığı ve bu oranın askerler tarafından yeterli görüldüğü fikrinden hareketle, nispi temizlik oranı %99,6 ile daha fazla olan ve Afganistan'da başlayan insani mayın temizleme adını verdiği yeni konseptini oluşturdu.
(Bu tarihe kadar askeri amaçlar dışında, insani amaçlarla yapılan bir mayın temizleme harekatı olmayıp, Birleşmiş Milletlerin bu yargısı, tamamen harp şartları içinde "mayınlı sahalardan geçit açma ve mayından arındırma" isimli askeri harekatın yine muharebe şartları içindeki sonuçları baz alınarak oluşturulmuştur.)
Oysa Afganistan'da başlayan bu faaliyet yine askeri bilgi ve teknikler ile yapılmakta idi. Yazının konusu BM'nin insani mayın tarama normlarına Türkiye'deki mayınlı bölgelerin uyup uymadığı olmadığı için, bu konuyu kısa geçiyorum, ancak Türkiye'de ki şartların ne Afganistan ve ne de BM'nin insani mayın temizleme" faaliyeti uyguladığı her hangi bir ülke ile benzeşmediği notunu düşerek.
Bu notu düşmek demek, teknik olarak aynı usuller uygulanmayacak demek değildir. Siyasi olarak var olan farklılıkların, mutlak surette yöntemi etkileyeceği ve bunun için mutlaka
milli çıkar ve kaygıların göz önüne alınacağı bir yol haritası çizilmesi
gerekliliğine ve hatta zorunluluğuna işaret etmek demektir.
BM genel olarak "Mine Action- Mayın Faaliyeti" olarak adlandırdığı bu faaliyetini dört ana bölüme ayırmıştır ki sonuç bölümünde bu konunun da ülkemizdeki mayın temizleme faaliyeti ile ilgili ayrışmalarına değineceğiz.
Bu bölümler;
* Siviller için mayın riski eğitimi verilmesi.
* Arazinin keşfi krokilendirilmesi, işaretlenmesi ve temizlenmesi.
* Mayın kurbanlarının rehabilitasyonu ve topluma kazandırılması.
* Stokların imha edilmesi.
Tüm dünyada mayın temizleme çalışmalarında üç yöntem kullanılmaktadır;
* Eğitilmiş mayın temizleyiciler tarafından mayın detektörü ve şiş
kullanılarak tespit edilen mayının imhası.
* Mayın arama köpeklerinin kullanılması.
* Mayın Temizleme Makineleri ile mayınlı alan risklerinin azaltılması için kullanılması
Makineler kullanılarak yapılan mekanik temizleme( ki bu yöntem, %99,6
oranında temizlik sonucunu henüz veremediği için kullanımlarına ilişkin test ve çalışmalar halen devam etmektedir)
BM ayrıca bu faaliyeti devam ettirdiği ülkelerde çatışmaların tarafı
oldukları gerekçesi ile prensip olarak asker ile muhatap olmamakla beraber,
hükümetlerin organize ettiği mayın temizleme faaliyetlerinde asker ile
koordinasyonun gerekli olduğu özel şartları değerlendirmekte ancak faaliyet
esnasında tüm tasarruf ve yetkilerin sivil otoritenin elinde olmasını şart
koşmaktadır.
İşin bu tarafı da prensip ve usul olarak kabul edilemez zira bu ülkede TSK hiçbir iç veya dış çatışmanın tarafı değildir(terörle mücadele bu kavramın dışında değerlendirilmelidir).
Üstelik mayınların bulunduğu bölgelerin büyük bölümü daha doğrusu şu anda tartışmaya konu olan Suriye hududu ilk makalede de belirtildiği üzere II'nci kara askeri yasak bölge durumundadır.
Bu bölgeler mayından arındırıldıktan sonra da bu vasıflarını sürdüreceklerdir, ayrıca hududu koruyan SFGS(sınır fiziki güvenlik sistemi) dışında bir engel kalmayacağı için hudut güvenliği daha bir ehemmiyet kazanacaktır.
Bahse konu bölge mayından arındırılıp tarıma açıldığında da hudut güvenliği için alışılmışın dışında yeni bir kavram belirlemek ve son derece ciddi bir teknolojik alt yapı ile
desteklemek gerekecektir. Bu da para anlamına gelmektedir.
Modern ve AB standardında Sınır Güvenliğinin 9 Milyar Euro'ya mal olacağı ve bu konuda bir proje yürütüldüğü bilinmektedir.
Mayınların temizlenmesi konusu, ülkemizde gündeme geldiğinde birçok spekülasyonu da beraberinde getirdi. Konu ile ilgili yine uzmanları dışında herkes konuştu ve fikir beyan etti hatta bir faaliyet planı çıkarılıp ihaleye bile gidildi. Bu konuda çok çeşitli iddialar dillendirildi.
Bunlardan birincisi; mayınlı bölgenin kroki ve haritalarının kaybolduğu, bir diğerinin de zaman içerisinde toprak kaymaları sonucu mayınların yer değiştirmiş olabileceği ihtimalinden dolayı bu krokilerin olsa bile bir işe yaramayacağı yönündedir. Fakat iddiaları asılsız bulup bu iddiaların mayın temizleme işini yüksek kazançlı ihalelerle almak isteyenler tarafından uydurulmuş olduğunu söyleyenlerde yok değildir. Bunların içinde en mantıklısı, bu krokiler olsa bile bir işe yaramayacağı, ancak genel alanın
belirlenmesi için faydalanılabileceğidir.
Maliye Bakanlığınca yürütülmeye çalışılan ve halen CHP milletvekilleri Ali Topuz, Kemal Anadol ve Haluk Koç tarafından CHP grubu adına yapılan itiraz başvurusu nedeniyle Danıştay'da mahkemede olan Yap İşlet Devret benzeri İhale şartları ise son derece dikkatle incelenmesi ve tartışılması gereken maddeler içermektedir.
bilgilendirmeye devam edeceğiz.( Milli bir çözüm için mesai harcayan bu insanlara sonsuz teşekkürler)
Bu nedenle yazımızda konunun bazı teknik ayrıntıları ile önümüze konulan çözüm alternatifleri dışında ülke çıkarına daha iyi hizmet edebileceğini umduğumuz diğer çözüm yollarından bahsedeceğiz.
Mayın temizleme kavramının sivilleşmesinin esas sebebi, savaş
görmüş ülkelerdeki sivil yerleşim alanlarının mayın ve patlamamış mühimmat
ile kirlenmiş olmasıdır.
Dünyada mayın ve patlamamış mühimmat durumu bu
şekilde olmakla beraber, ülkemizdeki durum nispeten diğer ülkelere
benzerdir. Ancak ülkemizi diğer ülkelerden ayıran;
Türkiye tarafından OTTOWA Sözleşmesi gereği BM'e resmi raporlarla yıllık
olarak beyan edilen mayınlı sahaların askeri yasak bölgelerle askeri
güvenlik bölgelerinde olduğunun ifade edilmesidir.
Resmi raporlarda yer alan mayınlı alanlara ilaveten, maalesef İç güvenlik harekatı nedeniyle, iç güvenlik harekatı yapılan alanların bir kısmında TSK'leri birlikleri
tarafından, Genelkurmay Başkanlığınca mayın döşemenin 1998 yılında kesin
olarak yasaklanmasına kadar çeşitli güvenlik nedenleriyle döşenen mayınların
(özellikle sınıra yakın bölgelerde döşenenler), aynı sürede PKK tarafından
aynı bölgelerde döşenen mayınların, PKK'nın değişik taktiklerle şimdilerde
uzaktan kumandalı patlatılması için hazırlanan ve PKK tarafından genelde
kırsal alanlarda, TSK'nin iç güvenlik harekatı yaptığı yerlerde, sivillerin
de kullandığı yollarda ve özellikle terör nedeniyle boşaltılmış olan bazı
sivil yerleşim alanlarına askerin girmesini ve terörle mücadelesini
engellemek amacıyla devam eden mayın döşemeleri nedeniyle daha
karmaşıklaşmıştır.
Türkiye'de mevcut mayın ve patlamamış mühimmat tehlikesi aşağıdaki alanlarda
yer almaktadır
1. Türkiye Suriye sınırındaki 18.500 hektar(185.000 dönüm= 185.000.000
m2) mayınlı alan nedeniyle sınırdaki askeri yasak bölgelerde mayınlı,
mayınsız olarak tarıma açılamayan 500.000 dönüm= 500.000.000 m2 lik birinci
sınıf tarım arazisi
2. Ottowa sözleşmesi gereği Türkiye'nin yıllık olarak yayımladığı(2006
raporu Mayıs ayına kadar yayımlanacaktır) mayın durum raporunda yer alan
diğer mayınlı alanlar,
3. TSK. leri tarafından İç güvenlik harekâtı süresince Doğu ve
Güneydoğu'da 1998 yılına kadar güvenlik nedeniyle döşenen mayınlar
4. PKK tarafından aynı bölgelerde döşenmeye devam edilen mayınlar
5. İç güvenlik nedeniyle boşaltılan Köyler çevresine çeşitli çevrelerce döşendiği ifade edilen ve mayınlı olup olmadığının belirlenmesi için mayın temizleme kontrolü faaliyeti yapılması gereken alanlar,bununla beraber halen devam etmekte olduğumuz terörle mücadele kapsamında, terör örgütü tarafından mayınlanmış olan sivil yerleşim alanları
veya mayın riski olan bölgeler de mevcuttur.
Bir bölgede mayın riski olması ile kesin olarak mayınlı olduğunun bilinmesi arasında uygulama açısından fark olmadığından dolayı (her iki şekilde de mayın temizleme faaliyeti
yürütülmesi ve temizliğinden emin olunması gerekir) söz konusu alanlar da
alan bakımından hudutta döşeli alanlardan daha fazla olup, genel ve teknik
keşiflerinin yapılarak mayın temizleme için işaretlenmesi gereken
alanlardır. Bu alanların tespit edilmesi ve çevresini işaretlenmesi bile
büyük maddi masraflar yapılmasını gerektirmektedir.
Sonuç olarak Türkiye'de tespit edilmesi ve temizlenmesi gereken mayınlı
alanlar bilinenden fazla olup yaklaşık temizleme maliyeti 1,5-2 Milyar USD
mertebesindedir.Kesin maliyetlerin konu üzerinde çalışmalar yapılması
halinde daha net belirlenebilecektir.
.
Mayınlar aynı zamanda küreselleştiği iddia edilen dünyada var olan milli
sınırları artık belirlememekte ve korumamaktadır. Mevcut mayınlı alanların
sağladığı sınır koruma biçiminin ne kadar insani olduğu ayrı bir tartışma
konusu olmakla beraber, mayından arındırılan hudutların nasıl korunacağı da
önemli bir sorundur.
Ya da bu sorun önemini mi yitirmiştir ve artık hudutlarımız korunmayacak mıdır?
Çünkü hükümetin bu temizliği kimin yapacağını ayırt etmeden, yabancı firmalarında temizlik yapmasına imkân vermesi, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri hakkındaki yasa ile çelişmekte ve bu yasanın gereklerini etkisizleştirebilecek
sonuçlara zemin hazırlamaktadır.
Oysa Genel Kurmay Başkanlığı 01 Mayıs 2006 tarihinde Basına yaptığı resmi
basın toplantısında II'nci derece askeri yasak bölgelere giriş, kiralama,
çalışma konusunda yabancılara izin verilmeyeceğini ve bölgede yapılacak her
faaliyetin 2565 sayılı Askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri kanunun
dikkate alınarak yapılacağını ifade ederek üstü kapalı olarak II'nci derece
askeri yasak bölgeler mayınlı da olsa, mayınsızda olsa yabancıların girişine
yasak olacağını beyan etmiştir.
:
Dünya çapında anti-personel mayınların kullanımına son vermek üzere 3 Aralık 1997 tarihinde toplanan ve imzaya sunulan Ottawa konvansiyonu'na imza atmayan A.B.D'nin bir Dış İşleri Bakanlığı raporuna göre; dünyada 70 kadar ülkede tahmini olarak 60- 70 milyon kadar gömülü 250 milyon kadar da stok da anti personel mayın mevcuttur. Konunun dünya çapındaki önemi ile beraber ABD'nin hem Ottawa konvansiyonuna imza atmaması ve hem de dünyadaki mayın miktarı ile ilgili bilgilerin kaynağı olmakla kalmayıp mayın temizleme çalışmalarına fon desteği sağlaması da ayrıca düşündürücüdür.
Türkiye ise bu konvansiyona 9 Mart 2002 tarihinde katılmış ve sözleşme 12 Mart 2003 tarihinde TBMM tarafından onaylanarak 25 Eylül 2003 tarihinde Birleşmiş Milletlere sunularak sürece katılmış ve 1 Mart 2004 tarihinden itibaren söz konusu sözleşme hükümleri bağlayıcı olmuştur.
Ottawa konvansiyonuna göre;
* Ülkeler eğitim için muhafaza edecekleri hariç olmak üzere depolarda stoklanmış anti-personel mayınlarını 4 yıl içerisinde imha edeceklerdir.(Türkiye için 1 Mart 2008'e kadar)
* Ülkeler hükümranlık ve kontrol alanı içerisinde bulunan, toprağa gömülü olanlar da dâhil, tüm mayınları on yıl içerisinde imha edeceklerdir.(Türkiye için 1 Mart 2014'e kadar)
* Ülkeler konvansiyonun onaylanmasından sonra 180 gün içerisinde ülkede bulunan mayınların sayısı, tipleri ve yerlerini belirten detaylı bir raporu Birleşmiş milletlere sunacaklardır.( Türkiye'nin bu raporu 1 Eylül 2004 tarihinde vermesi gerekmekteydi)
* Ön raporun sunulmasından sonra her yıl 30 Nisan tarihine kadar son durumu belirten rapor verilmesi gerekmektedir.
Esasında tarihi itibariyle bir silah olarak kullanılmaya başlandığı zamanlarda (en yoğun olarak ikinci dünya savaşı başları) tamamen askeri bir faaliyet olan mayın döşeme ve mayından arındırma faaliyetinin, sivil bir temizlik operasyonuna dönüşmesi, 1989 yılında SSCB'nin ayrılmasından sonra Afganistan'da başlatılan mayın temizleme faaliyeti ile başlamış ve daha sonra bu konuda yeni bir konsept oluşturulmuştur;
"insani mayın temizleme".
Bunun nedenlerini anlamak için öncelikle 1989 yılının Afganistan'ına baktığımızda; yıllar süren Sovyet işgalinin düzenli bir Afgan ordusunun oluşumunu engellediğini ve hemen işgal sonrasında alevlenen iç çatışmaların yarattığı kaos ortamının dış insani yardıma olan ihtiyacı ile iç çatışma ve savaşların sivil halka ve yerleşim birimlerine ciddi zararlar
verdiğini görürüz.
Yeterince eğitimli ve donanımlı bir ordusu olmayan Afganistan için yıllarca
süren işgal ve iç savaşın kalıntılarını temizlemek elbette sivillere, daha doğrusu paramiliter sivillere düşecek gerekli teknik ve parasal destek ise doğal olarak Birleşmiş Milletler tarafından sağlanacaktı.
Bu zorunluluk Afgan halkının bu konuda neredeyse uzmanlaşmasına hatta mayın temizlemefaaliyetinde ulaştıkları sonuçların, zamanla ölçü kabul edilmesine sebep olacaktı.
Birleşmiş Milletler, askerlerin mayın temizleme faaliyetlerindeki temizlik oranının % 80 olduğundan ve bunun mayınlı sahalardan geçit açma amacıyla yapıldığı ve bu oranın askerler tarafından yeterli görüldüğü fikrinden hareketle, nispi temizlik oranı %99,6 ile daha fazla olan ve Afganistan'da başlayan insani mayın temizleme adını verdiği yeni konseptini oluşturdu.
(Bu tarihe kadar askeri amaçlar dışında, insani amaçlarla yapılan bir mayın temizleme harekatı olmayıp, Birleşmiş Milletlerin bu yargısı, tamamen harp şartları içinde "mayınlı sahalardan geçit açma ve mayından arındırma" isimli askeri harekatın yine muharebe şartları içindeki sonuçları baz alınarak oluşturulmuştur.)
Oysa Afganistan'da başlayan bu faaliyet yine askeri bilgi ve teknikler ile yapılmakta idi. Yazının konusu BM'nin insani mayın tarama normlarına Türkiye'deki mayınlı bölgelerin uyup uymadığı olmadığı için, bu konuyu kısa geçiyorum, ancak Türkiye'de ki şartların ne Afganistan ve ne de BM'nin insani mayın temizleme" faaliyeti uyguladığı her hangi bir ülke ile benzeşmediği notunu düşerek.
Bu notu düşmek demek, teknik olarak aynı usuller uygulanmayacak demek değildir. Siyasi olarak var olan farklılıkların, mutlak surette yöntemi etkileyeceği ve bunun için mutlaka
milli çıkar ve kaygıların göz önüne alınacağı bir yol haritası çizilmesi
gerekliliğine ve hatta zorunluluğuna işaret etmek demektir.
BM genel olarak "Mine Action- Mayın Faaliyeti" olarak adlandırdığı bu faaliyetini dört ana bölüme ayırmıştır ki sonuç bölümünde bu konunun da ülkemizdeki mayın temizleme faaliyeti ile ilgili ayrışmalarına değineceğiz.
Bu bölümler;
* Siviller için mayın riski eğitimi verilmesi.
* Arazinin keşfi krokilendirilmesi, işaretlenmesi ve temizlenmesi.
* Mayın kurbanlarının rehabilitasyonu ve topluma kazandırılması.
* Stokların imha edilmesi.
Tüm dünyada mayın temizleme çalışmalarında üç yöntem kullanılmaktadır;
* Eğitilmiş mayın temizleyiciler tarafından mayın detektörü ve şiş
kullanılarak tespit edilen mayının imhası.
* Mayın arama köpeklerinin kullanılması.
* Mayın Temizleme Makineleri ile mayınlı alan risklerinin azaltılması için kullanılması
Makineler kullanılarak yapılan mekanik temizleme( ki bu yöntem, %99,6
oranında temizlik sonucunu henüz veremediği için kullanımlarına ilişkin test ve çalışmalar halen devam etmektedir)
BM ayrıca bu faaliyeti devam ettirdiği ülkelerde çatışmaların tarafı
oldukları gerekçesi ile prensip olarak asker ile muhatap olmamakla beraber,
hükümetlerin organize ettiği mayın temizleme faaliyetlerinde asker ile
koordinasyonun gerekli olduğu özel şartları değerlendirmekte ancak faaliyet
esnasında tüm tasarruf ve yetkilerin sivil otoritenin elinde olmasını şart
koşmaktadır.
İşin bu tarafı da prensip ve usul olarak kabul edilemez zira bu ülkede TSK hiçbir iç veya dış çatışmanın tarafı değildir(terörle mücadele bu kavramın dışında değerlendirilmelidir).
Üstelik mayınların bulunduğu bölgelerin büyük bölümü daha doğrusu şu anda tartışmaya konu olan Suriye hududu ilk makalede de belirtildiği üzere II'nci kara askeri yasak bölge durumundadır.
Bu bölgeler mayından arındırıldıktan sonra da bu vasıflarını sürdüreceklerdir, ayrıca hududu koruyan SFGS(sınır fiziki güvenlik sistemi) dışında bir engel kalmayacağı için hudut güvenliği daha bir ehemmiyet kazanacaktır.
Bahse konu bölge mayından arındırılıp tarıma açıldığında da hudut güvenliği için alışılmışın dışında yeni bir kavram belirlemek ve son derece ciddi bir teknolojik alt yapı ile
desteklemek gerekecektir. Bu da para anlamına gelmektedir.
Modern ve AB standardında Sınır Güvenliğinin 9 Milyar Euro'ya mal olacağı ve bu konuda bir proje yürütüldüğü bilinmektedir.
Mayınların temizlenmesi konusu, ülkemizde gündeme geldiğinde birçok spekülasyonu da beraberinde getirdi. Konu ile ilgili yine uzmanları dışında herkes konuştu ve fikir beyan etti hatta bir faaliyet planı çıkarılıp ihaleye bile gidildi. Bu konuda çok çeşitli iddialar dillendirildi.
Bunlardan birincisi; mayınlı bölgenin kroki ve haritalarının kaybolduğu, bir diğerinin de zaman içerisinde toprak kaymaları sonucu mayınların yer değiştirmiş olabileceği ihtimalinden dolayı bu krokilerin olsa bile bir işe yaramayacağı yönündedir. Fakat iddiaları asılsız bulup bu iddiaların mayın temizleme işini yüksek kazançlı ihalelerle almak isteyenler tarafından uydurulmuş olduğunu söyleyenlerde yok değildir. Bunların içinde en mantıklısı, bu krokiler olsa bile bir işe yaramayacağı, ancak genel alanın
belirlenmesi için faydalanılabileceğidir.
Maliye Bakanlığınca yürütülmeye çalışılan ve halen CHP milletvekilleri Ali Topuz, Kemal Anadol ve Haluk Koç tarafından CHP grubu adına yapılan itiraz başvurusu nedeniyle Danıştay'da mahkemede olan Yap İşlet Devret benzeri İhale şartları ise son derece dikkatle incelenmesi ve tartışılması gereken maddeler içermektedir.