Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

sabahın altısında bir kalp kırıldı...

sURGUn

New member
Katılım
17 Tem 2006
Mesajlar
47
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Mahalleli, her sabah aynı saatte, aynı sese uyanır. Gecenin sessizliğinde korkunç bir gürültüdür bu. Bakkal Muzaffer Amca, tüm kuvvetiyle kaldırmıştır dükkânının kepenklerini. Gürültüyle kalkan kepenkler mahalleliyi de kaldırmıştır yatağından. Saati hiç şaşmaz bu işin; her sabah saat beş onbeş...

Sabah ezanı okunalı henüz birkaç dakika olmuştur. O gürültü, isteyip de ezana uyanamayanlara sunulmuş bir velinimettir. Kalkar, sabah namazlarını kılarlar. Namaza kalkmak gibi bir derdi olmayanlara ise Çin işkencesinden beterdir. O ses sevilse de
sevilmese de, mahallede Muzaffer Amca sevilmektedir.

Böyle insanlar ilgimi çekmiştir hep. İlk müşterisine, dükkânını açmasından neredeyse iki saat sonra satış yapacak bir insan, ne diye dükkânını daha gün doğmadan açar ki? Ne zaman evine gider, ne zaman uyur, nasıl uyanıp dükkânına gelir böyle insanlar?

Erken kalkabildiğim vakitlerde, Muzaffer Amca’yı gizliden gizliye çok izlemişimdir evin balkonundan. Kepenkleri kaldırır, dükkânın ışıklarını yakar. Kısa bir temizliğin ardından piknik tüpünde demlenen çay.

Başkalarının güne yeni merhaba deyip, yarı uykulu kahvaltı sofralarına oturdukları bir vakitte, Muzaffer Amca ikinci demliğe başlamıştır bile. Hep kıskanmışımdır; çay tiryakisiyim diyeceksen, işte böyle olmalı...

Muzaffer Amca’nın mevzusu bizim evde sık geçer. Ne zaman uykudan konu açılsa, mutlaka önce o anılır. Sonra babam başlar nasihat çekmeye:

- Eskinin adamları böyledir işte! Erken kalkarlar. Güneşi üzerlerine doğdurmazlar. Allah’ın bereketi doğar üzerlerine. Eee! Ne demiş eskiler: Erken kalkan yol alırmış! Muzaffer Amcan senelerdir böyledir. Bu huyu yüzünden rahmetli deden de çok severdi onu...

Dedem de severmiş onu. Ben dedemi görmedim. Doğduğum sene rahmetli olmuş. Dedemi görmedim, fakat görenlerden, bilenlerden onu dinlemeyi hep sevdim. Defalarca Muzaffer Amca’ya da dedemi anlattırdım. Tabii başka bir sürü eski hikayeleri de...

Birkaç ay evveldi. Ayazın Ankara’dan henüz
el-etek çekmediği bir bahar sabahı. Saat altı
civarı. Kahvaltıya sıcak ekmek almak için Muzaffer
Amca’ya indim. Aklımda ayaküstü üç-beş dakika muhabbet etmek de var. Ekmeği aldım, havadan sudan konuştuk. Tam çıkacaktım ki, tanıdık bir mahalleli dükkana girdi. Henüz selam vermişti ki ardından başka biri. Bir yabancı. Hiçbirimiz tanımıyoruz. Orta yaşlı, saçı başı dağınık, yüzünde tedirginlik ve mahcubiyet bir arada. Elinde de boş bir simit tepsisi. Ne simitçiye benziyor, ne bakkala gelmiş bir müşteriye. Daha çok bir dilenci gibi. Merak ettim, kapının yanında beklemeye başladım. Adam halinden beklenmeyecek ölçüde düzgün, anlatmaya başladı:

- Özür diliyorum, birkaç dakikanızı alacağım. Kusuruma bakmayın. Ben simitçiyim. Dün son paramla çocuğuma ilaç aldım. Param kalmadı. Bugün de simit alıp satmak için iki milyon liraya ihtiyacım var. Allah rızası için beni dilenci olarak görmeyin. Dolandırıcı da değilim. Evde satacak birşey kalmadı. Ben de -iç cebinden bir şarkı kasedi çıkardı- bu gördüğünüz kasedi ucuz bir fiyata satıp, sermayemi çıkartayım istedim. Bunu iki milyon liraya satın almak ister misiniz?

Adamın söyledikleri, tavrı gerçekten etkileyici idi. “Ben alabilirim demeye hazırlanıyordum ki, diğer kişi, tanıdığımız mahalleli atıldı:

- Hadi kardeşim, hadi git işine! Senin gibileri çok gördük...

Ne Muzaffer Amca, ne ben; hiçbir şey diyemeden, ne diyeceğimizi henüz hesaplamamışken adam şöyle bir baktı, başını eğdi, kasedini avucunda utanılacak bir şey varmış gibi sakladı, çıkıp gitti.

Yutkunamadım. Simitçiye yardımcı olamadım. Kovan adama kızamadım. Ağlayamadım. Olduğum yerde kalakaldım öylece...

Bir dilenci, bir dolandırıcı mıydı? Gerçekten yardıma muhtaç bir insan mıydı? Yoksa, hiç ummadıkları bir anda, ufacık bir bakkalda Allah’ın sınadığı şu birkaç insanın ayağına gelmiş Hızır mıydı? O adam kimdi?

Hâlâ düşünür dururum, o adam ne bir dilenci, ne de bir dolandırıcı olabilirdi. Her haline sinmiş derin bir mahcubiyetle ihtiyacını ifade etmeye çalışan bir adam. Evet, dilenci olamazdı. Soğuk bir sabahın altısında hangi dilenci sokak arasındaki bu küçük bakkalda piyasa ederdi? Hele bakkaldan çıkıp gidişi...

Koşup yakalamak istemiştim ama yok olmuştu sanki. Kuş olup gökyüzüne mi karışmıştı? Yoktu işte!

Her ne olursa olsun, bir insan horlanmıştı, aşağılanmıştı, kalbi kırılmıştı sabahın altısında. Aklıma her gelişinde ince bir sızı hâlâ yakar durur içimi. O adam, elinde bir kaset, boş bir simit tepsisi...

Ve sevgili Muzaffer Amca... O sabahtan sonra sanki içine çöreklenen bir bulutun gölgesi kaldı yüzünde. Ne zaman karşılaşsak, hep konuşmamız gereken ama bir türlü birbirimize söyleyemediğimiz bir sırrın ağırlığı altında birlikte ezildik. Birbirimizin gözlerine bakamadık.






surgun08464ek8.gif
 

Aysegul

New member
Katılım
15 May 2006
Mesajlar
891
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Gerçekten ders çıkarılması gereken bir hikaye...çok tşkler paylaştığın için
 

abdullah oðlu

New member
Katılım
11 Ağu 2006
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
efet de sen nie bisi demedin adama sanene lan manda deseydin ya ben olsam derderdim amcayada yardım ederim
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Sabahın Altısında Bir Kalp Kırıldı!!!

Sabahın Altısında Bir Kalp Kırıldı!!!

Mahalleli her sabah aynı saatte, aynı sese uyanır. O vakitlerin sessizliğinde korkunç bir gürültüdür bu. Bakkal Muzaffer Amca, tüm kuvvetiyle dükkânının kepenklerini kaldırmıştır. Gürleyerek kalkan kepenkler de mahalleliyi kaldırmıştır yatağından. Saati hiç şaşmaz bu işin; her sabah saat beş on beş...

Sabah ezanı okunalı henüz birkaç dakika olmuştur. O gürültü, isteyip de ezana uyanamayanlara sunulmuş bir nimettir. Kalkar, sabah namazlarını kılarlar. Namaza kalkmak gibi bir derdi olmayanlara ise işkenceden beterdir. Fakat o ses sevilse de sevilmese de, mahallede Muzaffer Amca çok sevilir.


Böyle insanlar ilgimi çekmiştir hep. İlk müşterisine, dükkânını açmasından neredeyse iki saat sonra satış yapacak bir insan ne diye dükkânını daha gün doğmadan açar ki? Ne zaman evine gider, ne zaman uyur, nasıl uyanıp dükkânına gelir, anlamak mümkün değildir.

Erken kalkabildiğim vakitlerde Muzaffer Amca‘yı gizliden gizliye çok izlemişimdir balkondan. Kepenkleri kaldırır, dükkânın ışıklarını yakar. Kısa bir temizlik, ardından piknik tüpünde demlenen çay...

Başkalarının güne yeni merhaba deyip, yarı uykulu kahvaltı sofralarına oturdukları bir vakitte, Muzaffer Amca ikinci demliğe başlamıştır bile. Hep kıskanmışımdır; çay tiryakisiyim diyeceksen, işte böyle olmalı...

Muzaffer Amca‘nın bahsi bizim evde sık geçer. Ne zaman uykudan konu açılsa mutlaka önce o anılır. Sonra babam başlar nasihat çekmeye:

- Eskinin adamları böyledir. Erken kalkarlar. Güneşi üzerlerine doğdurmazlar. Allah‘ın bereketi doğar üzerlerine. Eee! Ne demiş eskiler: Erken kalkan yol alırmış! Muzaffer Amcan senelerdir böyledir. Bu huyu yüzünden rahmetli deden de çok severdi onu...

Dedem de severmiş onu. Ben dedemi görmedim. Doğduğum sene rahmetli olmuş. Fakat görenlerden, bilenlerden onun hikâyelerini dinlemeyi hep sevdim. Defalarca Muzaffer Amca‘ya da anlattırdım. Tabii başka bir sürü eski hikayeleri de...

Birkaç ay evveldi. Ayazın Ankara‘dan henüz el etek çekmediği bir bahar sabahı... Saat altı civarı. Kahvaltıya sıcak ekmek almak için Muzaffer Amca‘ya indim. Aklımda ayaküstü üç beş dakika muhabbet etmek de var. Ekmeği aldım, havadan sudan konuştuk. Tam çıkacaktım ki, tanıdık bir mahalleli dükkâna girdi. Henüz selam vermişti ki, ardından başka biri. Bir yabancı. Hiç birimiz tanımıyoruz.

Orta yaşlı, saçı başı dağınık, yüzünde tedirginlik ve mahcubiyet bir arada. Elinde de boş bir simit tepsisi. Ne simitçiye benziyor, ne bakkala gelmiş bir müşteriye. Daha çok bir dilenci gibi. Merak ettim, kapının yanında beklemeye başladım. Adam, halinden beklenmeyecek ölçüde düzgün, anlatmaya başladı:

- Özür diliyorum, birkaç dakikanızı alacağım, kusuruma bakmayın. Ben simitçiyim. Dün son paramla çocuğuma ilaç aldım. Param kalmadı. Bugün de simit alıp satmak için iki milyon liraya ihtiyacım var. Allah rızası için... Beni dilenci olarak görmeyin. Dolandırıcı da değilim. Evde satacak bir şey kalmadı. Ben de -iç cebinden bir şarkı kaseti çıkardı- bu gördüğünüz kaseti ucuz bir fiyata satıp sermayemi çıkartayım dedim. Bunu iki milyon liraya satın almak ister misiniz?

Adamın söyledikleri, tavrı gerçekten etkileyici idi. "Ben alabilirim." demeye hazırlanıyordum ki, diğer kişi, tanıdığımız mahalleli atıldı:

- Hadi kardeşim, hadi git işine! Senin gibileri çok gördük!..

Ne Muzaffer Amca, ne ben; hiçbir şey diyemeden, ne diyeceğimizi henüz hesaplamamışken adam şöyle bir baktı, başını eğdi, kasetini avucunda utanılacak bir şey varmış gibi sakladı, çıkıp gitti.

Yutkunamadım. Simitçiye yardımcı olamadım. Kovan adama kızamadım. Olduğum yerde kalakaldım öylece...

Bir dilenci, bir dolandırıcı mıydı? Gerçekten yardıma muhtaç bir insan mıydı? Yoksa hiç ummadıkları bir anda,

ufacık bir bakkalda Allah‘ın sınadığı şu birkaç insanın ayağına gelmiş Hızır mıydı? Kimdi?

Hâlâ düşünür dururum, o adam ne bir dilenci ne de bir dolandırıcı olabilirdi. Her haline sinmiş derin bir mahcubiyetle derdini anlatmaya çalışan bir adam... Evet, dilenci olamazdı. Soğuk bir sabahın altısında hangi dilenci sokak arasındaki bu küçük bakkalda piyasa ederdi? Hele bakkaldan çıkıp gidişi...

Koşup yakalamak istemiştim ama yok olmuştu sanki. Kuş olup gökyüzüne mi karışmıştı? Yoktu işte!

Her ne olursa olsun, bir insan horlanmıştı, aşağılan-mıştı, kalbi kırılmıştı sabahın altısında. Aklıma her gelişinde ince bir sızı duyarım içimde. O adam, elinde bir kaset, boş bir simit tepsisi...

Ve sevgili Muzaffer Amca... O sabahtan sonra, sanki içine çöreklenen bir bulutun gölgesi kaldı yüzünde. Ne zaman karşılaşsak, hep konuşmamız gereken ama bir türlü birbirimize söyleyemediğimiz bir sırrın ağırlığı altında birlikte ezildik. Birbirimizin gözlerine bakamadık.


Sabahın Altısında Bir Kalp Kırıldı
Sadık ŞANLI
 
H

hüma-gül

Guest
Iste degerlerimizi kaybediyoruz artik.Insanlarin büyüklük ve kücüklüklerine bakmadan kiriyoruz.Hic düsünmeden.
Allah razi olsun kardesim
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Rabbim bizlere değerlerimizi unutturmasın. inşallah her kişiyi hızır gibi karşılayanlardan oluruz... kırdığımız kişiye dikkat edelim ya o kişi Allahın dostu ise?

maun suresi
1. Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı!
2, 3. İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.
4. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,

duha suresi;
8. Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?
9. Öyleyse sakın yetimi ezme
10. Sakın isteyeni azarlama!
11. Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.
 
H

hüma-gül

Guest
Rabbim bizlere değerlerimizi unutturmasın. inşallah her kişiyi hızır gibi karşılayanlardan oluruz... kırdığımız kişiye dikkat edelim ya o kişi Allahın dostu ise?

maun suresi
1. Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı!
2, 3. İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.
4. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,

duha suresi;
8. Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?
9. Öyleyse sakın yetimi ezme
10. Sakın isteyeni azarlama!
11. Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.

Amin kardesimde,degerlerimizi kaybettigimizde bir gercek degil mi?
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
seyfullah kardeşim..allah razı olsun...güzel ve etkileyici..kesinlikle etkileyici..biz neyi atlıyoruz.. allah o duruma düşürmesin ve düşenlere de yardım etsin..bunları hayırlı kılsın..amin..
selametle...
 

gulya

New member
Katılım
20 Ocak 2007
Mesajlar
743
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
guzel paylasimdi tsk ederiz.bende gunluk hayatimda bole durumlarla karsilastim ama malesef o kisi gibi sesiz kaldim.itiraf etsemde uzuluyorum.duyarli olmamiz gerek cunki
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Amin kardesimde,degerlerimizi kaybettigimizde bir gercek degil mi?

Allah Teâlâ, bu kavme helâkı umumi kıldığı gibi, Nûh (a.s) da bunun umumî olmasını istemişti. Çünkü, asırlar süren daveti neticesinde anlamıştı ki; bunlardan kalan nesil, yine onlar gibi inkarcılar olacaktı. İbn İshak şöyle demektedir: "Bir sonraki asır geldiğinde o nesil, bir öncekinden daha berbat oluyordu. Sonra gelen nesiller; "Bu adam babalarımızla, dedelerimizle birlikte yaşamıştı ve onun hiç bir sözünü kabul etmemişlerdi. Bu deliden başka biri değildir" diyorlardı" (Taberî, a.g.e., I, 182).

tarih tekerrürden ibaret derler değilmi;
bizerde babalarımıdan gördüğümüz, dedelerimizden gördüğümüzü örfümüzü adetimizi red etmiyormuyuz? o ozaman kaldı demiyormuyuz? hatta haddini aşan nice insanlar, bunu kuran ayetleri içinde söylemiyormu? haklısınızın hüma-gül gerçekten her geçen gün bozuluyoruz. ama dur demenin vakti gelmedimi.. anne ve babalarımızın yaşamlarını dedelerimiz ninelerimiz bu ne edepsizlik diye yorumladı, bizim yaşamımızıda , annelerimiz, babalarımız bu ne edepiszlik diye yorumluyor, bizim neslimin bu denle bozulmuşken, bizim torunlarımızın halini düşünemez oluyorum.. öyle bir akım başlattılarki kültürünüzü bırakın ve avrupalı olun akımı, avrupalılığın adı modernlik oldu, kültürün , örfün adetin, köy kokusunun adı gericilik oldu, ve bunu yapan bir tek bizim milletimiz.. ama na örfündne vaz geçebildi, nede avrupalı olabilidi, aqvrupalı olmaya midesi, vidanı el vermedi, ama örfünü korumayada nefisi izin vermedi, işte iki arada bir dere kaldı benim milletim... haklısınız evet bozuluyoruz . örfümüzden uzaklaşıyoruz, ve bunu gelişim adı altında yapıyoruz. mehmet akif ta bunu senelercce evvel dememişmiyidi?

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar...

inşallah bazı şeylerin bilincine varırız ve örfümüze geleneğimize, ve en önemlisi dinimize sahip çıkarız...
saygılarımla..
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
seyfullah kardeşim..allah razı olsun...güzel ve etkileyici..kesinlikle etkileyici..biz neyi atlıyoruz.. allah o duruma düşürmesin ve düşenlere de yardım etsin..bunları hayırlı kılsın..amin..
selametle...
Allah c.C: senden de razı olsun kardeşim....
mal fakire yardım etmekle azalmaz, bunun sözünü bize Allah c.C. veriyor, ama hala korkuyoruz, çünkü imanımız zayıf birde bunu meşrulaştırmak vicdanımızı susturmak için bahanler buluyoruz;

1- eğer ben ona para verirsem o içki alıcak (sadece kendimizi kandııryoruz)
2- ben eğer ona para verirsem o çalışmıcak isticek (yada imkanı olmadıysa?)
3- vericem ama hangisi gerçekten ihtiyacı var bilmiyorumki (bu kısmı seni ilgilendirmez sen ver)
gibi bahanlerle anca kendimizi kandırırız. ama istemeye gelince o madurdan daha yüzsüz olup, ekmediğimiz yerden biçmeye çalışıyoruz, hak etmediğimzi halde Yaradandan neler neler istiyoruz, kusura bakma benim inana kardeşim, veren el ol ki, alan el olansın.. sen birinin ihtiyacını gözetki, Alemlerin Rabbide senin ihtiyacını görsün....
 
H

hüma-gül

Guest
Allah Teâlâ, bu kavme helâkı umumi kıldığı gibi, Nûh (a.s) da bunun umumî olmasını istemişti. Çünkü, asırlar süren daveti neticesinde anlamıştı ki; bunlardan kalan nesil, yine onlar gibi inkarcılar olacaktı. İbn İshak şöyle demektedir: "Bir sonraki asır geldiğinde o nesil, bir öncekinden daha berbat oluyordu. Sonra gelen nesiller; "Bu adam babalarımızla, dedelerimizle birlikte yaşamıştı ve onun hiç bir sözünü kabul etmemişlerdi. Bu deliden başka biri değildir" diyorlardı" (Taberî, a.g.e., I, 182).

tarih tekerrürden ibaret derler değilmi;
bizerde babalarımıdan gördüğümüz, dedelerimizden gördüğümüzü örfümüzü adetimizi red etmiyormuyuz? o ozaman kaldı demiyormuyuz? hatta haddini aşan nice insanlar, bunu kuran ayetleri içinde söylemiyormu? haklısınızın hüma-gül gerçekten her geçen gün bozuluyoruz. ama dur demenin vakti gelmedimi.. anne ve babalarımızın yaşamlarını dedelerimiz ninelerimiz bu ne edepsizlik diye yorumladı, bizim yaşamımızıda , annelerimiz, babalarımız bu ne edepiszlik diye yorumluyor, bizim neslimin bu denle bozulmuşken, bizim torunlarımızın halini düşünemez oluyorum.. öyle bir akım başlattılarki kültürünüzü bırakın ve avrupalı olun akımı, avrupalılığın adı modernlik oldu, kültürün , örfün adetin, köy kokusunun adı gericilik oldu, ve bunu yapan bir tek bizim milletimiz.. ama na örfündne vaz geçebildi, nede avrupalı olabilidi, aqvrupalı olmaya midesi, vidanı el vermedi, ama örfünü korumayada nefisi izin vermedi, işte iki arada bir dere kaldı benim milletim... haklısınız evet bozuluyoruz . örfümüzden uzaklaşıyoruz, ve bunu gelişim adı altında yapıyoruz. mehmet akif ta bunu senelercce evvel dememişmiyidi?

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar...

inşallah bazı şeylerin bilincine varırız ve örfümüze geleneğimize, ve en önemlisi dinimize sahip çıkarız...
saygılarımla..

Iste gercekler kardesim, bunlarin dogrular olmasi ne kadar aci, biz Türkler icin,Allahim insallah bizden sonraki nesil gözü acik cikarda bizim kaybettigimiz degerlerin farkina varirlar.Annesinin basörtüsünden utanan bir millet olmusuz.Ne kadar yazik utanac verici.Allahim hepimizi islah etsin
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Iste gercekler kardesim, bunlarin dogrular olmasi ne kadar aci, biz Türkler icin,Allahim insallah bizden sonraki nesil gözü acik cikarda bizim kaybettigimiz degerlerin farkina varirlar.Annesinin basörtüsünden utanan bir millet olmusuz.Ne kadar yazik utanac verici.Allahim hepimizi islah etsin

malesef... ama beim ümidim , var mümin karamsar olmaz, bir gün gelicek , Allah nurunu tamamlıcak, asrı saadet tekrar yaşanıcak. o günü görenlere ne mutlu ... inşallah o gören gözlerden oluruz...
 

mhmt

New member
Katılım
7 Kas 2006
Mesajlar
2,965
Tepkime puanı
715
Puanları
0
Allah c.C: senden de razı olsun kardeşim....
mal fakire yardım etmekle azalmaz, bunun sözünü bize Allah c.C. veriyor, ama hala korkuyoruz, çünkü imanımız zayıf birde bunu meşrulaştırmak vicdanımızı susturmak için bahanler buluyoruz;

1- eğer ben ona para verirsem o içki alıcak (sadece kendimizi kandııryoruz)
2- ben eğer ona para verirsem o çalışmıcak isticek (yada imkanı olmadıysa?)
3- vericem ama hangisi gerçekten ihtiyacı var bilmiyorumki (bu kısmı seni ilgilendirmez sen ver)
gibi bahanlerle anca kendimizi kandırırız. ama istemeye gelince o madurdan daha yüzsüz olup, ekmediğimiz yerden biçmeye çalışıyoruz, hak etmediğimzi halde Yaradandan neler neler istiyoruz, kusura bakma benim inana kardeşim, veren el ol ki, alan el olansın.. sen birinin ihtiyacını gözetki, Alemlerin Rabbide senin ihtiyacını görsün....


haklısn kardeşim..doğru söylüyorsun..allah razı olsun..
selametle...
 
H

hüma-gül

Guest
malesef... ama beim ümidim , var mümin karamsar olmaz, bir gün gelicek , Allah nurunu tamamlıcak, asrı saadet tekrar yaşanıcak. o günü görenlere ne mutlu ... inşallah o gören gözlerden oluruz...

Bende umutluyum kardesim dediginiz gibi insallah görenlerden oluruz.Ama bizde bu gelenek ve göreneklerimizi bizden sonra gelecek nesle aktarmaliyiz.Üzerimizde agir bir yük var insallah da bunun bütün kardeslerimiz farkindadir.
 

seyfullah putkýran

New member
Katılım
30 Eyl 2005
Mesajlar
5,807
Tepkime puanı
205
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Ruhlar Aleminden
Web sitesi
www.tevhidyolu.net
Bende umutluyum kardesim dediginiz gibi insallah görenlerden oluruz.Ama bizde bu gelenek ve göreneklerimizi bizden sonra gelecek nesle aktarmaliyiz.Üzerimizde agir bir yük var insallah da bunun bütün kardeslerimiz farkindadir.

biz inşallah ecdadımızın verdiği bayrağı bizden sonraki nesillere taşıcaz, biz elimizden geleni yaparız.
iyilik yap denize at , Balık bilmezse Halık bilir..
 
Üst Alt