sinang
New member
"İşte bu resullerden bazısını bazısına üstün kıldık. Allah onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle, yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık deliller verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile destekledik." (Bakara-253)
Bu ayet, peygamberler topluluğunu diğer insanlardan ayırdığı gibi, onların kıssalarını da özetlemiş oluyor. Bu arada üstünlüğün bazı belirtilerini zikretmek suretiyle bazılarının bazılarına üstün kılındığını ifade ediyor. Bu üstünlük bazen resullerin davalarını yaydıkları çevreleriyle ilgilidir, Bir kabilenin, bir milletin, bir soyun ya da bütün soyları kapsayan milletlerin peygamberi olmaları gibi...
Aynı şekilde bu üstünlük resulün şahsına ya da ümmetine bağışlanmış bazı meziyetlerden de kaynaklanabilir. Nitekim risaletin, tabiatı ya da evreni ve insan hayatının bütün yönlerini kapsamış olmasıyla da ilgilidir bu üstünlük...
Burada ayet-i celile Musa ve İsa (a.s.) hakkında iki misal vermektedir. Onların dışındakileri ise genel bir işaretle ifade etmektedir.
"... Allah onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile destekledik."
Her ne zaman Yüce Allah'ın bir peygamberle konuşması söz konusu edilirse, hemen Musa (a.s.) akla geldiğinden burada ismen zikredilmiyor. Kur'an'ın birçok yerinde olduğu gibi İsa (a.s.) da annesi Meryem'e nisbet edilerek zikrediliyor. Bunu nedeni ise açıktır:
Kur'an'ın nazil olduğu dönemde İsa (a.s.)'ın Allah'ın oğlu olduğu veya biri ilahi, diğeri beşeri olmak üzere iki uknumdan meydana geldiği ya da kâseden bir katre misali beşeri tabiat, ilahi tabiat içinde eridiği gibi, kiliseleri ve konsilleri tartışmaya boğan ve bu uğurda Roma devletinde oluk oluk kanların akmasına neden olan, daha bir sürü efsane zihinleri meşgul ettiğinden, Kur'an-ı Kerim, daima İsa (a.s.)'ı annesine nisbet ederek O'nun insan olduğuna dikkat çekmek istiyordu. Ruhu'l-Kudüs deyimiyle de Kur'an, peygamberlere vahiy getiren Cebrail'i kasdetmektedir.
Cebrail, resullerin üstlendikleri zor görevi yerine getirmelerine yardımcı olacak ilahi işaretleri getirmesiyle onlara büyük bir destekti. Ayrıca zor ve sıkıntılı yollarında onların sebat etmelerini sağlayan, yolun şiddetli ve korkulu anlarında üzerlerine güven, itmi'nan ve zafer duygularını indiren en büyük destekti. Bunların tümü davet esnasında karşılaşılan zorluklara karşı koyabilmek için şiddetle ihtiyaç doyulan önemli duygulardır.
Allah'ın İsa (a.s.)'a verdiği apaçık delillere gelince; kendisine indirilen incil'i kapsadığı gibi, yeri geldikçe Kur'an'da detaylıca anlatılan İsa (a.s.)'ın risaletini doğrulamak için inatçı İsrailoğullarına gösterdiği olağanüstü halleri de kapsamaktadır.
("Ve (Allah, İsa'yı) İsrail oğullarına rasul olarak gönderecektir. (O
"Ben sizlere Rabbiniz katından ayet (mucize) getirdim. Muhakkak ki ben, sizlere çamurdan kuş şeklinde bir şey yapacağım. (Sonra) ona üfleyeceğim. O da Allah'ın izniyle (canlı bir) kuş olacaktır. (Yine) Allah' ın izniyle kör olarak doğmuş olanları ve barası iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ve sizlere evlerinizde yediğiniz ve biriktirdiğiniz şeyleri de haber veririm. Eğer iman etmek istiyorsanız, şüphesiz ki bunlarda sizler için bir ayet (ibret) vardır" dedi. (Al-i İmran-49)
Burada ayet-i celile Hz. Muhammed (s.a.v.)'den bahsetmektedir. Çünkü önceki ayetten de anlaşılacağı gibi hitap ona yöneliktir.
"Bunlar, Allah'ın ayetleridir; Sana onları hak olarak okuyoruz. Ve şüphesiz sen resullerden birisin." (Bakara-252)
" İşte bu resullerin bazısını bazısından üstün kıldık."
Kendisine hitaben diğer resuller anlatıldığından Hz. Muhammed'den (s.a.v.) söz edilmemektedir.
Biz, resullerin makamlarına baktığımızda ister risaletin mükemmelliği ile evrenselliği açısından olsun, isterse kapsayıcılığı ve sürekliliği açısından olsun durum değişmeyecektir. Göreceğimiz sonuç, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) en yüksek makamda olduğudur.
İslam, hakikatlerin en büyüğü olan "Birlik" hakikatini gerçekleştiren en mükemmel düşüncedir.
- Kendisine hiçbir şeyin benzemediği Yaratıcı'nın birliği...
- Bütün varlığın "ol" kelimesiyle kendisinden sudur ettiği iradenin birliği...
- Bu iradeden doğan varlığın birliği...
- Bu varlığa hükmeden yasanın birliği...
- Basit hücreden konuşan insana kadar, canlılara bahşedilmiş hayatın birliği...
- Adem (a.s.)'dan yeryüzündeki en son çocuklarına kadar bütün beşeriyetin birliği...
- Menşe'leri bir olan beşeriyete bir olan Allah'tan gelen dinin birliği... -
- Bu daveti tebliğ eden resuller topluluğunun birliği...
- Ve bu daveti kabul eden mü'min ümmetin birliği...
- Beşerin Allah'a yönelik, ibadet adı verilen faaliyetlerinin birliği...
- Amel ve ceza yurdu olan ahiretin birliği...
- Ve insanların düşünce tarzlarını ve hayat metodlarını alacakları kaynağın birliği...
Muhammed (s.a.v.)'in aklı, bu birliği ve somut örneklerini kavradığı gibi, ruhu da yüce birliğin hakikatine mutlak surette cevap verecek kapasitededir. Nitekim O'nun maddi yaratılışı da insanların gözü önündeki hayatı esnasında bu yüce birliği temsil edecek mahiyettedir. Bu yüzden gönderildiği günden kıyamete kadar bütün beşeriyetin olgunluğunu ilan etmesi için zorlamadan, hatta aciz bırakan maddi mucizeye gerek kalmadan doğrudan insan idrakine ve anlayışına dayanmaktadır.
Bu nedenle O, son resuldür, risaleti de son risalettir ve O'ndan sonra vahiy kesilmiştir. O risaletiyle tevhidi beşeriyete göstererek, beşeriyetin, bütün faaliyetlerine uygun, evrensel ve geniş metodu ilan etmiştir. Bundan sonra, geriye beşer aklı için Rabbani metod sınırları dahilinde özgürce yapacağı yorum ve tafsilattan başka yeni bir ilahi risalete gerek kalmamıştır.
Şüphesiz Yüce Allah beşerin yaratıcısı olduğundan, kim olduklarını, dünyalarını ve ne olacaklarını biliyor. Bu yüzden yüce Allah, bu risaletin, ondan kaynaklanan metodun, insanın hayatı, gelişmesi ve çalışması için en uygun yol olduğunu biliyor.
Hangi insan Allah'ın kullarının iyiliğini Allah'tan daha iyi bildiğini iddia ederse ya da bu Rabbani, metodun gelişen ve yenilenen hayata uymadığını iddia ederse veya Allah'ın metoduna denk bir metod meydana getirebileceğini iddia ederse; evet, kim bunların birini ya da bunların tümünü iddia ederse şüphe götürmeyecek bir şekilde açıkça kafir olur!
İnsanın ve beşeriyetin istemeyeceği bir kötülük işlemiş olur.
Açıkça Allah'a ve Allah'ın bu risaletle ve insan hayatına hükmetmesi için bu risaletten çıkarılan Rabbani metodla merhamet ettiği beşeriyete düşmanlık safını seçmiş olur.
Bu ayet, peygamberler topluluğunu diğer insanlardan ayırdığı gibi, onların kıssalarını da özetlemiş oluyor. Bu arada üstünlüğün bazı belirtilerini zikretmek suretiyle bazılarının bazılarına üstün kılındığını ifade ediyor. Bu üstünlük bazen resullerin davalarını yaydıkları çevreleriyle ilgilidir, Bir kabilenin, bir milletin, bir soyun ya da bütün soyları kapsayan milletlerin peygamberi olmaları gibi...
Aynı şekilde bu üstünlük resulün şahsına ya da ümmetine bağışlanmış bazı meziyetlerden de kaynaklanabilir. Nitekim risaletin, tabiatı ya da evreni ve insan hayatının bütün yönlerini kapsamış olmasıyla da ilgilidir bu üstünlük...
Burada ayet-i celile Musa ve İsa (a.s.) hakkında iki misal vermektedir. Onların dışındakileri ise genel bir işaretle ifade etmektedir.
"... Allah onlardan kimiyle konuştu, kimini de derecelerle yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile destekledik."
Her ne zaman Yüce Allah'ın bir peygamberle konuşması söz konusu edilirse, hemen Musa (a.s.) akla geldiğinden burada ismen zikredilmiyor. Kur'an'ın birçok yerinde olduğu gibi İsa (a.s.) da annesi Meryem'e nisbet edilerek zikrediliyor. Bunu nedeni ise açıktır:
Kur'an'ın nazil olduğu dönemde İsa (a.s.)'ın Allah'ın oğlu olduğu veya biri ilahi, diğeri beşeri olmak üzere iki uknumdan meydana geldiği ya da kâseden bir katre misali beşeri tabiat, ilahi tabiat içinde eridiği gibi, kiliseleri ve konsilleri tartışmaya boğan ve bu uğurda Roma devletinde oluk oluk kanların akmasına neden olan, daha bir sürü efsane zihinleri meşgul ettiğinden, Kur'an-ı Kerim, daima İsa (a.s.)'ı annesine nisbet ederek O'nun insan olduğuna dikkat çekmek istiyordu. Ruhu'l-Kudüs deyimiyle de Kur'an, peygamberlere vahiy getiren Cebrail'i kasdetmektedir.
Cebrail, resullerin üstlendikleri zor görevi yerine getirmelerine yardımcı olacak ilahi işaretleri getirmesiyle onlara büyük bir destekti. Ayrıca zor ve sıkıntılı yollarında onların sebat etmelerini sağlayan, yolun şiddetli ve korkulu anlarında üzerlerine güven, itmi'nan ve zafer duygularını indiren en büyük destekti. Bunların tümü davet esnasında karşılaşılan zorluklara karşı koyabilmek için şiddetle ihtiyaç doyulan önemli duygulardır.
Allah'ın İsa (a.s.)'a verdiği apaçık delillere gelince; kendisine indirilen incil'i kapsadığı gibi, yeri geldikçe Kur'an'da detaylıca anlatılan İsa (a.s.)'ın risaletini doğrulamak için inatçı İsrailoğullarına gösterdiği olağanüstü halleri de kapsamaktadır.
("Ve (Allah, İsa'yı) İsrail oğullarına rasul olarak gönderecektir. (O
Burada ayet-i celile Hz. Muhammed (s.a.v.)'den bahsetmektedir. Çünkü önceki ayetten de anlaşılacağı gibi hitap ona yöneliktir.
"Bunlar, Allah'ın ayetleridir; Sana onları hak olarak okuyoruz. Ve şüphesiz sen resullerden birisin." (Bakara-252)
" İşte bu resullerin bazısını bazısından üstün kıldık."
Kendisine hitaben diğer resuller anlatıldığından Hz. Muhammed'den (s.a.v.) söz edilmemektedir.
Biz, resullerin makamlarına baktığımızda ister risaletin mükemmelliği ile evrenselliği açısından olsun, isterse kapsayıcılığı ve sürekliliği açısından olsun durum değişmeyecektir. Göreceğimiz sonuç, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) en yüksek makamda olduğudur.
İslam, hakikatlerin en büyüğü olan "Birlik" hakikatini gerçekleştiren en mükemmel düşüncedir.
- Kendisine hiçbir şeyin benzemediği Yaratıcı'nın birliği...
- Bütün varlığın "ol" kelimesiyle kendisinden sudur ettiği iradenin birliği...
- Bu iradeden doğan varlığın birliği...
- Bu varlığa hükmeden yasanın birliği...
- Basit hücreden konuşan insana kadar, canlılara bahşedilmiş hayatın birliği...
- Adem (a.s.)'dan yeryüzündeki en son çocuklarına kadar bütün beşeriyetin birliği...
- Menşe'leri bir olan beşeriyete bir olan Allah'tan gelen dinin birliği... -
- Bu daveti tebliğ eden resuller topluluğunun birliği...
- Ve bu daveti kabul eden mü'min ümmetin birliği...
- Beşerin Allah'a yönelik, ibadet adı verilen faaliyetlerinin birliği...
- Amel ve ceza yurdu olan ahiretin birliği...
- Ve insanların düşünce tarzlarını ve hayat metodlarını alacakları kaynağın birliği...
Muhammed (s.a.v.)'in aklı, bu birliği ve somut örneklerini kavradığı gibi, ruhu da yüce birliğin hakikatine mutlak surette cevap verecek kapasitededir. Nitekim O'nun maddi yaratılışı da insanların gözü önündeki hayatı esnasında bu yüce birliği temsil edecek mahiyettedir. Bu yüzden gönderildiği günden kıyamete kadar bütün beşeriyetin olgunluğunu ilan etmesi için zorlamadan, hatta aciz bırakan maddi mucizeye gerek kalmadan doğrudan insan idrakine ve anlayışına dayanmaktadır.
Bu nedenle O, son resuldür, risaleti de son risalettir ve O'ndan sonra vahiy kesilmiştir. O risaletiyle tevhidi beşeriyete göstererek, beşeriyetin, bütün faaliyetlerine uygun, evrensel ve geniş metodu ilan etmiştir. Bundan sonra, geriye beşer aklı için Rabbani metod sınırları dahilinde özgürce yapacağı yorum ve tafsilattan başka yeni bir ilahi risalete gerek kalmamıştır.
Şüphesiz Yüce Allah beşerin yaratıcısı olduğundan, kim olduklarını, dünyalarını ve ne olacaklarını biliyor. Bu yüzden yüce Allah, bu risaletin, ondan kaynaklanan metodun, insanın hayatı, gelişmesi ve çalışması için en uygun yol olduğunu biliyor.
Hangi insan Allah'ın kullarının iyiliğini Allah'tan daha iyi bildiğini iddia ederse ya da bu Rabbani, metodun gelişen ve yenilenen hayata uymadığını iddia ederse veya Allah'ın metoduna denk bir metod meydana getirebileceğini iddia ederse; evet, kim bunların birini ya da bunların tümünü iddia ederse şüphe götürmeyecek bir şekilde açıkça kafir olur!
İnsanın ve beşeriyetin istemeyeceği bir kötülük işlemiş olur.
Açıkça Allah'a ve Allah'ın bu risaletle ve insan hayatına hükmetmesi için bu risaletten çıkarılan Rabbani metodla merhamet ettiği beşeriyete düşmanlık safını seçmiş olur.