radikal
New member
Radikal kelimesi günümüz Türkçe'sine fransızcanın egemen olduğu zaman diliminde gelmiş ve yerleşmiştir. Kelime anlamı olarak da kök,köktenci anlamındadır. Radikal İslam; günümüz dünyasında kavramların ve düşüncelerin hızlı geçişler yaşadığı bir ortamda "Özünü ve geldiği kök'ü" kaybetmemiş, her türlü hurafe, bidat ve yobaz düşüncelerden etkilenmeden Allah Resulu (sav) ve o günün ashabının zamanından günümüze kadar bozulmadan gelmiş ve nesiller boyuda hiç kimsenin değiştirmeye gücünün yetemeyeceği "GERÇEK (KÖK) İSLAM"dır.
Ne yazık ki; günümüzde "İSLAM" kelimesi bir çok olaylardan etkilenerek değişik isimlerle haketmediği şekilde anılmaya başlanmıştır. İslami terör, ılımlı islam, kırmızı islam vb. gibi...Unutulmamalı ki "İSLAM" mantığı, tek ve bir olan Yüce Allah'ın (cc) kendi kitabında övdüğü ve kendisine ulaşılmasında yegane kaynak ilan ettiği kitabında "nazarında geçerli olan tek din olarak İslam'ı" muhatap aldığı ve İlahi buyrukların cümlesinin yaşantıya geçirilmesinde rehber kabul edildiği bir DİN'in mantığıdır. Nasıl ki; bir ülkenin yönetim biçiminde "YASALAR VE HÜKÜMLER" var ise ve bunlar "KÖK" olarak kabul edilmiş ve herkes tarafından da öyle bilinmesi ve o yasaya uygun hareket edilmesi istenmiş ise elbette Yüce Allah'ın (cc) da hükümleri ve değişmeyen kuralları vardır,olacaktır ve yarattığı kularınında buna uymasını isteyecektir. Bu mantığın özü, başlangıcı ve sonu tek bir İlahi isteğe dayanır: EDEP ve İLİM. Muhatabıda, en son ayeti de dahil seslendiği topluluk: (Nas) İNSAN !.
İlk inen ( igra ! ) oku emri, bize okumanın vereceği faydaların özünü kendinde barındıran İlahi bir mesajdır, bir Emir'dir. Cahil insan aynı zamanda ahmaktır gerçeğini artık hepimiz biliyoruz. Ahmaklık; sadece kelime anlamı olarak (avil,salak,akılsız,düşüncesiz vb.) gibi anlam içermez. Tek başına kendini ifade edemez ama hepsinden bir parçayıda içinde barındıran çok yönlü bir kelimeden ibarettir diyebiliriz. Genelleme yapacak olursak ahmaklık bilgisizliğin ve cahil kalmanın ta kendisidir demek, sanırım daha doğru olur. Yunus'un deyişiyle "İlim; ilim demektir,İlim kendini bilmektir" yada başka bir büyüğümüzün dediği gibi "Ham softa adamı dinden eder". Bu veciz ve anlamlı sözler elbette bilgi ve eğitimin önemine işaret eder. Bir insan; Allah'a (cc) karşı,topluma karşı ve hatta kendi nefsine karşı saygılı ve yükümlülükleri bulunan canlı bir varlıktır. Bu sayılan sorumluluklarını yerine getirebilmesi de elbette bilmek ve öğrenmek ile olacak bir olgudur. Önce aile bireylerinin daha sonra birebir öğretmen - öğrenci ilişkisinin yaşanacağı öğretim ve eğitim yerleri bu olgunun yaşantıya dönüşmesinde etkili ve gerekli bir geçiş sürecini oluşturur.
Bu bilgiler ışığında baktığımız zaman eğitimli bir insanın okumakla mükellef bulunduğunun bilincinde olduğunu, hayatının her evresini gelişim sürecine olumlu etkiler bırakacağına olan inancı ile devamlı bir gelişim içerisinde olacağı muhakkaktır.
Bir insan okumaya elbette alfabeden başlar ama doğasının gereği etrafındaki her an değişen ve gelişen olayları da sorgulayarak öğrenmeye çalışır. Bilmediğini sorar, sorduğunu öğrenir. Soracak kimse bulamayınca araştırmaya yönelir. Aynı Hz.İbrahim (as) misali sora sora tek bir gerçeğe ulaşır. Bu öğreneceği değerler arasında elbette "DİN" önemli bir yer tutar insanda. Kimdir ? nasıl gelmiştir dünyaya ? amaç nedir ? Allah (cc) nedir ? O kimdir ? ne yapar ? ne yer ne içer ? neden bizi imtihan etmek için bu kadar hazırlık yapmıştır ? Neden bize kendini tanıtma ihtiyacı duyar ? Neden bize kendini göstermez ? Neden insanlar ile kendi aramızdaki sosyal ilişkilerde O'nun kuralllarına dikkat etmemizi ister ? gibi sorular hemen hemen her yetişkin olan insanın daha önceden hayatının çeşitli evrelerinde gerek kendine ve gerekse de etrafındaki insanlara sorduğu soruların ufak bir bölümünü oluşturur. Peki bu soruların ne kadarı cevabını bulmuştur ? Veya bu soruların ne kadarını gerek kendi gerekse en yakınları ne kadar cevaplayabilmiştir. Bu noktada; cevapsız kalan soruların tek kaynağı Yüce İslam'ın değişmez kaynağı, başucu kitabı olarak gelir yaşantımıza damgasını vurur !. Bu kitabın ismi Kur'an-ı Kerim'dir.
Kur'an-Kerim; İlahi bilgileri öğrenmek, kendimizi eğitmek ve yaşam rehberi olarak hayatımıza entegre etmek gibi çok yönlü olmasından dolayı hayatımızı düzenler ve bir nizama sokar. Bu kitap da bir sürü kanunlar, yasaklar ve kurallar vardır. Bu kanunlar insan denen coğrafyada yani beden ülkesinde saltanat sürmek için, öngörüldüğü şekilde yaşayabilmek için İlahi İradenin bizlere sunduğu tebliğler bütünüdür. Bu hali ile Kur'an; en başta "kul hakkı'na" çok ciddi bir şekilde önem verir. Allah'a (cc) karşı yapılan veya daha önce bilerek yada bilmeyerek yapılmış olan küfrün dahi İlahi Rahmet ile affedilebilme olasılığının varolduğunu bizlere açıklarken, hiç affedilmeyecek olan kul hakkının ne denli önemli olduğunu bizlere her yönden misaller vererek açıklamaya çalışır.
Bir insanın yaşam hakkı, gerek Kur'an da gereksede toplumların örf ve ananelerinde kutsal ve mahrem bir yeri vardır. Hatta insandan önce bile hayvanların dahi yaşam hakkına saygı gösterilmesi gerektiği, zararsız olanlarının öldürülmemesini, bunların yaşam haklarına tecavüz edilmemesi gerektiğini bizlere öğreten ya peygamberler yada o peygamber ile beraber gelen kutsal kitaplarda yazıldığını görmekteyiz. Madem yaşam hakkı bu kadar kutsal, bu kadar önemli; "O HALDE ŞİMDİ SORMAK GEREKMEZ Mİ : İSLAM, HANGİ KULUN YAŞAM HAKKINI GASPEDİN VE ONA YAŞAMA ŞANSI BIRAKMAYIN ! İNANDIKLARI BÜTÜN DEĞERLERİ SİLİN,KÜLTÜRLERİNİ YOK EDİN VE KENDİ BİLDİKLERİNİZİ EMPOZE EDİN ! " gibi buna benzer direk kul hakkına hemde yaşam hakkına tecavüzü öngörerek böyle bir emirle bizleri karşı karşıya bırakıyor. Nerede yazıyor ?
İşte Radikal İslam; bizleri bu tür sapık fikirlerden ve düşüncelerden ayıran, KÖK İslam'ın yaşanmasını dustur edinen insanların kabullendiği, gerçek İslam'ın yaşanmasını hem kolaylaştıran hemde bunu sağlayacak fikirleri içinde barındıran, yaşanacak gerçek İSLAM'dır. Yoksa İslam; ne gidin bir başkasının malını, canını, evladını, yaşamını gaspedin der; ne de bunları yapanları hoş görür. Nede İslam kendi kurallarının çiğnenmesini hoşgörür. Bir ülkenin anayasası kanunlar çerçevesinde esas teşkil ediyorsa, elbette Allah'ın (cc) kanunları da emir ve yasaklar çerçevesinde esas teşkil eder ve bunlar emir ve yasaklarla korunmaya alınmıştır. Üstelik öyle bir kanun ki; kişi, kendi nefsine dahi zülüm etmemekle mükelleftir. Oysa nefs, Allah tarafından "kafir" ilan edilen ve öyle bilinmesi istenen bir yaratıktır. Bizzat Kur'an da "Siz nefsi bilmezsiniz ! o ne kafirdir ! " dediği yaratığı bile Allah (cc) bize karşı koruma altına almıştır. Kişinin kendi nefsini dahi kendine karşı korumaya almış olan Alamlerin Rabbi Olan Allah (cc) bunu bir başka kavim yada milletten olan, ama insan olan hiç bir kuluna karşıda yapılmasını istememiş ve bunu sert bir şekilde yasaklamıştır. Kitabında da bu kul hakkının ihlal edilmesi halinde Zatının (cc) affetmeyeceğini de bizlere ilan etmiştir.
Günümüzde yabancı milletlerin kendi çıkar ve düşüncelerini gözardı eden masum ve fakir ama özellikle "müslüman milletleri" şu veya bu nedenle yok etmeleri ve bu uğurda kadın,çocuk, genç, yaşlı demeden katliamlar yapmaları, tecavüzlerde bulunmaları, insanlık onur ve gururlarını hayvanca ayaklar altına almaları ve bunun karşılığında misilleme yolu ile aldıkları cevaplarıda "işte radikal islamın vahşeti " diyerek kamuoyuna yönlendirici haberler ile özünde varolmayan vahşet kelimesini İslam'a empoze etmeye çalışmaları bir acziyet ve fikir fukaralığından başka bir şey değildir. Çünkü İslam, her yönü ile savaşta dahi olsa hasmına zülümü yasaklar. Bunun bir örneği savaşda bizzat İslam Peygamberi (sav) ile bir sahabe arasında geçen dialogdan anlaşılmaktadır. " Savaşın son anları idi. Mukavemetle karşılaşan kafir guruhu bozguna uğramış kaçmaya başlamıştı. O sırada mekkeli bir müşrik ile çarpışmakta olan sahabe güçlü bir vuruşla hasmının kılıcını düşürmeyi başardı. Tam kılıcını kaldırıp boynunu vuracağı anda müşrik olan kişi kelimeyi şehadet getirdi ve müslümanlığı kabul etti. Fakat sahabe bunu can korkusu ile yaptığını sandı ve boynunu vurdu.Savaş bittikten sonra Resulullah (sav) bu sahabeyi yanına çağırdı ve olayın nasıl olduğunu sordu, sahabe de olduğu gibi anlattı.Bunun üzerine Resulullah (sav) : "O kelimeyi şehadet getirdiği halde sen onun boynunumu vurdun ?" "Evet ya Resulullah (sav)" dedi. "Ama can korkusu ile getirdi kelimeyi şehadeti !" Bunun üzerine Allah Resulu (sav) aynı soruyu hiddetli bir şekilde üç defa daha sordu. Sahabe sustu, bunun üzerine Rahmet Peygamberi (sav) :"Müslüman olmadığına sen mi karar veriyorsun.Kalbini yarıpda baktın da müslüman olmadığına mı karar verdin ?" dedi. İşte bu olay; bize kafir bile olsa, zülüm kimden gelirse gelsin ve kime karşı olursa olsun Allah (cc) ve Resulu (sav) nazarında nefretle kınandığını öğretiyor. Radikal İslam işte bunları günyüzüne çıkararak ve bunların bilinmesini sağlayarak hayatımıza yön vermemizde yardımcı olan bir değerdir.
Yoksa "Radikal İslam" bazı bir kısım insanların ve medyanın özellikle empoze etmeye çalıştığı her önüne gelen insanın malına, canına ve namusuna göz dikip gasp etme yarışına giren insanların mantalitesi ile bağdaşan bir akım veya örgüt değildir.
RADİKAL İSLAM ALLAH (cc) VE HABİBİ MUHAMMED MUSTAFA'nın (sav) YOLU VE BU YOLDA YÜRÜYEN SAHABENİN BİZLERE BIRAKTIĞI AYAK İZLERİ YANİ İSLAM'IN ÖZÜDÜR.!
Ne yazık ki; günümüzde "İSLAM" kelimesi bir çok olaylardan etkilenerek değişik isimlerle haketmediği şekilde anılmaya başlanmıştır. İslami terör, ılımlı islam, kırmızı islam vb. gibi...Unutulmamalı ki "İSLAM" mantığı, tek ve bir olan Yüce Allah'ın (cc) kendi kitabında övdüğü ve kendisine ulaşılmasında yegane kaynak ilan ettiği kitabında "nazarında geçerli olan tek din olarak İslam'ı" muhatap aldığı ve İlahi buyrukların cümlesinin yaşantıya geçirilmesinde rehber kabul edildiği bir DİN'in mantığıdır. Nasıl ki; bir ülkenin yönetim biçiminde "YASALAR VE HÜKÜMLER" var ise ve bunlar "KÖK" olarak kabul edilmiş ve herkes tarafından da öyle bilinmesi ve o yasaya uygun hareket edilmesi istenmiş ise elbette Yüce Allah'ın (cc) da hükümleri ve değişmeyen kuralları vardır,olacaktır ve yarattığı kularınında buna uymasını isteyecektir. Bu mantığın özü, başlangıcı ve sonu tek bir İlahi isteğe dayanır: EDEP ve İLİM. Muhatabıda, en son ayeti de dahil seslendiği topluluk: (Nas) İNSAN !.
İlk inen ( igra ! ) oku emri, bize okumanın vereceği faydaların özünü kendinde barındıran İlahi bir mesajdır, bir Emir'dir. Cahil insan aynı zamanda ahmaktır gerçeğini artık hepimiz biliyoruz. Ahmaklık; sadece kelime anlamı olarak (avil,salak,akılsız,düşüncesiz vb.) gibi anlam içermez. Tek başına kendini ifade edemez ama hepsinden bir parçayıda içinde barındıran çok yönlü bir kelimeden ibarettir diyebiliriz. Genelleme yapacak olursak ahmaklık bilgisizliğin ve cahil kalmanın ta kendisidir demek, sanırım daha doğru olur. Yunus'un deyişiyle "İlim; ilim demektir,İlim kendini bilmektir" yada başka bir büyüğümüzün dediği gibi "Ham softa adamı dinden eder". Bu veciz ve anlamlı sözler elbette bilgi ve eğitimin önemine işaret eder. Bir insan; Allah'a (cc) karşı,topluma karşı ve hatta kendi nefsine karşı saygılı ve yükümlülükleri bulunan canlı bir varlıktır. Bu sayılan sorumluluklarını yerine getirebilmesi de elbette bilmek ve öğrenmek ile olacak bir olgudur. Önce aile bireylerinin daha sonra birebir öğretmen - öğrenci ilişkisinin yaşanacağı öğretim ve eğitim yerleri bu olgunun yaşantıya dönüşmesinde etkili ve gerekli bir geçiş sürecini oluşturur.
Bu bilgiler ışığında baktığımız zaman eğitimli bir insanın okumakla mükellef bulunduğunun bilincinde olduğunu, hayatının her evresini gelişim sürecine olumlu etkiler bırakacağına olan inancı ile devamlı bir gelişim içerisinde olacağı muhakkaktır.
Bir insan okumaya elbette alfabeden başlar ama doğasının gereği etrafındaki her an değişen ve gelişen olayları da sorgulayarak öğrenmeye çalışır. Bilmediğini sorar, sorduğunu öğrenir. Soracak kimse bulamayınca araştırmaya yönelir. Aynı Hz.İbrahim (as) misali sora sora tek bir gerçeğe ulaşır. Bu öğreneceği değerler arasında elbette "DİN" önemli bir yer tutar insanda. Kimdir ? nasıl gelmiştir dünyaya ? amaç nedir ? Allah (cc) nedir ? O kimdir ? ne yapar ? ne yer ne içer ? neden bizi imtihan etmek için bu kadar hazırlık yapmıştır ? Neden bize kendini tanıtma ihtiyacı duyar ? Neden bize kendini göstermez ? Neden insanlar ile kendi aramızdaki sosyal ilişkilerde O'nun kuralllarına dikkat etmemizi ister ? gibi sorular hemen hemen her yetişkin olan insanın daha önceden hayatının çeşitli evrelerinde gerek kendine ve gerekse de etrafındaki insanlara sorduğu soruların ufak bir bölümünü oluşturur. Peki bu soruların ne kadarı cevabını bulmuştur ? Veya bu soruların ne kadarını gerek kendi gerekse en yakınları ne kadar cevaplayabilmiştir. Bu noktada; cevapsız kalan soruların tek kaynağı Yüce İslam'ın değişmez kaynağı, başucu kitabı olarak gelir yaşantımıza damgasını vurur !. Bu kitabın ismi Kur'an-ı Kerim'dir.
Kur'an-Kerim; İlahi bilgileri öğrenmek, kendimizi eğitmek ve yaşam rehberi olarak hayatımıza entegre etmek gibi çok yönlü olmasından dolayı hayatımızı düzenler ve bir nizama sokar. Bu kitap da bir sürü kanunlar, yasaklar ve kurallar vardır. Bu kanunlar insan denen coğrafyada yani beden ülkesinde saltanat sürmek için, öngörüldüğü şekilde yaşayabilmek için İlahi İradenin bizlere sunduğu tebliğler bütünüdür. Bu hali ile Kur'an; en başta "kul hakkı'na" çok ciddi bir şekilde önem verir. Allah'a (cc) karşı yapılan veya daha önce bilerek yada bilmeyerek yapılmış olan küfrün dahi İlahi Rahmet ile affedilebilme olasılığının varolduğunu bizlere açıklarken, hiç affedilmeyecek olan kul hakkının ne denli önemli olduğunu bizlere her yönden misaller vererek açıklamaya çalışır.
Bir insanın yaşam hakkı, gerek Kur'an da gereksede toplumların örf ve ananelerinde kutsal ve mahrem bir yeri vardır. Hatta insandan önce bile hayvanların dahi yaşam hakkına saygı gösterilmesi gerektiği, zararsız olanlarının öldürülmemesini, bunların yaşam haklarına tecavüz edilmemesi gerektiğini bizlere öğreten ya peygamberler yada o peygamber ile beraber gelen kutsal kitaplarda yazıldığını görmekteyiz. Madem yaşam hakkı bu kadar kutsal, bu kadar önemli; "O HALDE ŞİMDİ SORMAK GEREKMEZ Mİ : İSLAM, HANGİ KULUN YAŞAM HAKKINI GASPEDİN VE ONA YAŞAMA ŞANSI BIRAKMAYIN ! İNANDIKLARI BÜTÜN DEĞERLERİ SİLİN,KÜLTÜRLERİNİ YOK EDİN VE KENDİ BİLDİKLERİNİZİ EMPOZE EDİN ! " gibi buna benzer direk kul hakkına hemde yaşam hakkına tecavüzü öngörerek böyle bir emirle bizleri karşı karşıya bırakıyor. Nerede yazıyor ?
İşte Radikal İslam; bizleri bu tür sapık fikirlerden ve düşüncelerden ayıran, KÖK İslam'ın yaşanmasını dustur edinen insanların kabullendiği, gerçek İslam'ın yaşanmasını hem kolaylaştıran hemde bunu sağlayacak fikirleri içinde barındıran, yaşanacak gerçek İSLAM'dır. Yoksa İslam; ne gidin bir başkasının malını, canını, evladını, yaşamını gaspedin der; ne de bunları yapanları hoş görür. Nede İslam kendi kurallarının çiğnenmesini hoşgörür. Bir ülkenin anayasası kanunlar çerçevesinde esas teşkil ediyorsa, elbette Allah'ın (cc) kanunları da emir ve yasaklar çerçevesinde esas teşkil eder ve bunlar emir ve yasaklarla korunmaya alınmıştır. Üstelik öyle bir kanun ki; kişi, kendi nefsine dahi zülüm etmemekle mükelleftir. Oysa nefs, Allah tarafından "kafir" ilan edilen ve öyle bilinmesi istenen bir yaratıktır. Bizzat Kur'an da "Siz nefsi bilmezsiniz ! o ne kafirdir ! " dediği yaratığı bile Allah (cc) bize karşı koruma altına almıştır. Kişinin kendi nefsini dahi kendine karşı korumaya almış olan Alamlerin Rabbi Olan Allah (cc) bunu bir başka kavim yada milletten olan, ama insan olan hiç bir kuluna karşıda yapılmasını istememiş ve bunu sert bir şekilde yasaklamıştır. Kitabında da bu kul hakkının ihlal edilmesi halinde Zatının (cc) affetmeyeceğini de bizlere ilan etmiştir.
Günümüzde yabancı milletlerin kendi çıkar ve düşüncelerini gözardı eden masum ve fakir ama özellikle "müslüman milletleri" şu veya bu nedenle yok etmeleri ve bu uğurda kadın,çocuk, genç, yaşlı demeden katliamlar yapmaları, tecavüzlerde bulunmaları, insanlık onur ve gururlarını hayvanca ayaklar altına almaları ve bunun karşılığında misilleme yolu ile aldıkları cevaplarıda "işte radikal islamın vahşeti " diyerek kamuoyuna yönlendirici haberler ile özünde varolmayan vahşet kelimesini İslam'a empoze etmeye çalışmaları bir acziyet ve fikir fukaralığından başka bir şey değildir. Çünkü İslam, her yönü ile savaşta dahi olsa hasmına zülümü yasaklar. Bunun bir örneği savaşda bizzat İslam Peygamberi (sav) ile bir sahabe arasında geçen dialogdan anlaşılmaktadır. " Savaşın son anları idi. Mukavemetle karşılaşan kafir guruhu bozguna uğramış kaçmaya başlamıştı. O sırada mekkeli bir müşrik ile çarpışmakta olan sahabe güçlü bir vuruşla hasmının kılıcını düşürmeyi başardı. Tam kılıcını kaldırıp boynunu vuracağı anda müşrik olan kişi kelimeyi şehadet getirdi ve müslümanlığı kabul etti. Fakat sahabe bunu can korkusu ile yaptığını sandı ve boynunu vurdu.Savaş bittikten sonra Resulullah (sav) bu sahabeyi yanına çağırdı ve olayın nasıl olduğunu sordu, sahabe de olduğu gibi anlattı.Bunun üzerine Resulullah (sav) : "O kelimeyi şehadet getirdiği halde sen onun boynunumu vurdun ?" "Evet ya Resulullah (sav)" dedi. "Ama can korkusu ile getirdi kelimeyi şehadeti !" Bunun üzerine Allah Resulu (sav) aynı soruyu hiddetli bir şekilde üç defa daha sordu. Sahabe sustu, bunun üzerine Rahmet Peygamberi (sav) :"Müslüman olmadığına sen mi karar veriyorsun.Kalbini yarıpda baktın da müslüman olmadığına mı karar verdin ?" dedi. İşte bu olay; bize kafir bile olsa, zülüm kimden gelirse gelsin ve kime karşı olursa olsun Allah (cc) ve Resulu (sav) nazarında nefretle kınandığını öğretiyor. Radikal İslam işte bunları günyüzüne çıkararak ve bunların bilinmesini sağlayarak hayatımıza yön vermemizde yardımcı olan bir değerdir.
Yoksa "Radikal İslam" bazı bir kısım insanların ve medyanın özellikle empoze etmeye çalıştığı her önüne gelen insanın malına, canına ve namusuna göz dikip gasp etme yarışına giren insanların mantalitesi ile bağdaşan bir akım veya örgüt değildir.
RADİKAL İSLAM ALLAH (cc) VE HABİBİ MUHAMMED MUSTAFA'nın (sav) YOLU VE BU YOLDA YÜRÜYEN SAHABENİN BİZLERE BIRAKTIĞI AYAK İZLERİ YANİ İSLAM'IN ÖZÜDÜR.!