Quantum Alanı ve Esir
Bilim dünyasında bizim uzay boşluğu olarak bildiğimiz boşluk kavramı âdeta canlandı.
Bilim adamlarınca evrenin 'yaşama ortamı, hayat nefesi ya da enerjisi' şeklinde yorumlanıyor. Artık bir de adı var: 'Kuantum alanı!'
SON YILLARDA modern fizikte baş gösteren gelişmeler, madde ve parçacık anlayışını değiştirdiği gibi 'boşluk' kavramına da ayrı bir anlam yükledi. Artık boşluğun yeni bir adı var: 'Kuantum alanı.'
Boşluk' âdeta canlandı ve evrenin "yaşama ortamı, hayat nefesi ya da enerjisi" gibi tanımlamalar aldı. Kuantum mekaniğinde her ne kadar boşluğu dolduran şeyin yani kuantum alanının ne olduğu bilinmese de bütün biçimlerin tarlası faaliyet ve nakil alanı ve ilişki ağları ortamı olduğu yönünde yorumlar çoğaldı.
Böylece, yüzyıllardır süren, "Madde atomlardan mı, yoksa bazı temel sürekliliklerden mi oluşur?" tartışması, modern fiziğin geliştirdiği kuantum alanı kavramı ile hiç beklenmedik biçimde cevap bulmuş oldu. Çünkü alan, uzayın her yerinde mevcut olan sürekli bir yapı. Dolayısıyla boş zannedilen alanın, parçacık yönü ile, sürekli olmayan, yani tanecikli bir yapı ortaya koyabildiği görüldü.
Bu ilginç keşif boşluktan, nesnel ya da ya da madde ötesi varlıkların doğması anlamına geliyor. Alan dediğimiz cisimlerin çevresi, bu yeni anlayışta, varlığın menşei ve yeşerme ortamı, hatta faaliyet alanı konumuna yükseliyor.
Sonuçta, bizim parçacık dediğimiz sert ve katı maddeyi meydana getiren şey, bu boş dediğimiz alanın bölgesel yoğunlaşmalarından ibaret. Yani, bunlar gelip giden, bu arada kendine has karakterlerini yitiren ve ait oldukları alanda kaybolan enerji yoğunlaşmaları olarak yorumlanabilir. Başka bir ifadeyle, var bildiğimiz her şey, bu ortamda hiç durulmayan bir hareketle ve büyük bir enerji titreşimi halinde var olmakta ve aynı anda da yok olmaktadır. Nesneler sanki boşlukların geçici birer belirişleri gibidir.
Bu yeni anlayış, netice itibariyle, boşluğun da fizikötesi ya da yarı-fizikî yapısıyla varlıklar içerisindeki yerini almasını sağladı. Kuantum alanının boş bir boşluk değil, uzayın belirli yerinde tüm biçimsizliğiyle bütün biçimlerin tarlası veya hamurunu teşkil ettiği anlaşılmış oldu. Uzmanlar, kuantum alanı için "Evren onunla canlı kalabiliyor, evrenin hayat enerjisi" demeye başladılar bile.
Aslında Albert Einstein yıllar öncesinden bu gelişmeye işaret etmişti: "Maddeyi, alanın aşırı derecede yoğunlaştığı uzay bölgelerinden oluşan bir şey olarak algılayabiliriz. Söz konusu yeni fizik anlayışında hem alana ve hem de maddeye ayrı ayrı yer yoktur. Çünkü burada 'alan' tek gerçekliktir."
Peki kuantum alanını meydana getiren şey nedir?
Belki bu soruya 'vakum' kavramı üzerinden bir cevap bulmayı deneyebiliriz. Vakumun ne olduğu ve özellikleri halen kuantum fiziğinin en ciddi sorunları arasındadır. Elbetteki vakumun anlaşılması esir ile ilgili sorulara da ışık tutacaktır.
Tüm parçacıkların ve kuvvetlerin alanlarla temsil edildiği Kuantum Alan Teorisi'ne göre vakum, bu alanlar kuantlaştığında karşımıza çıkan sıfır basamağıdır. Sıfır basamağı en temel seviye olmasına rağmen cüz'i miktarda da olsa bir enerji taşır. Sıfır nokta enerjisi (ZPE) adı verilen bu enerji tüm dalga boyları üzerinden toplandığında sonsuz bir enerjiye tekabül eder. Elbette bizim gözleyebileceğimiz, sadece bu enerjideki dalgalanmalardır. Nitekim "sıfır nokta dalgalanmaları" (ZPF) vakumda birbirine çok yakın iki metal levha arasında ölçülebilir bir çekme kuvveti oluşturmaktadır (Casimir Etkisi). Vakumu alanların sıfır seviyesi olarak düşündüğümüzde vakum bir bakıma esirin titreşimsiz ve durgun haline tekabül etmektedir.
Yüzyıllardan beri mutlak boşluk anlamında kullanılan "vakum" kelimesinin bugünkü fizikte yüklendiği anlamı eleştiren bilim tarihçisi Whittaker, kitabına "Esir ve Elektrik Teorilerinin Tarihi" başlığını niçin seçtiğini şu ilginç açıklamalarla dile getirir:
"Niçin esir ve elektrik? Herkesin bildiği üzere, esir ondokuzuncu yüzyıl fiziğinde büyük rol oynadı; ancak yirminci yüzyılın başında, temelde dünyanın esire göre hareketini ölçme girişimlerinin başarısızlığa uğraması ve bu tür çabaların her zaman başarısızlığa mahkum olacağı prensibinin kabul görmesi üzerine "esir" kelimesi gözden düştü ve gezegenler arası uzayı tamamen boşluk olarak düşünülen "vakum" kavramıyla ifade etmek genel kanaat haline geldi. Fakat kuantum elektrodinamiğinin gelişimiyle, vakum elektromanyetik alanın "sıfır nokta" salınımlarının, elektrik yükü ve akımının "sıfır nokta" dalgalanmalarının ve birden farklı bir dielektrik sabitine karşılık gelen bir "polarizasyon"un oturağı olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Bu kadar zengin fiziksel özelliklere sahip bir nesnenin vakum diye adlandırılması tamamen anlamsızdır, esir kelimesine haklı olarak dönülebilir."
Kuantum alanın, icrasına vesile olduğu faaliyetler, bu alanın esir ortamına tekabül edip etmediği sorusunu gündeme getirmektedir. Dikkatlerin üzerinde toplandığı nokta ise, bu alanla gelişen anlam derinliğinin öteden beri var olan esir ortamı anlayışına paralellik arz etmesidir. Bilimin özellikle yeni fiziğin gittikçe madde ötesi unsurları gündemine sokmasıyla ve türlü türlü ince teknolojiyle bilinmeyenlerin sırları üzerinde yoğun çaba göstermesiyle, gelecekte kuantum alanı-esir ilişkisi konusunda daha açık bir anlayışa ulaşacağımızı söyleyebiliriz.
Kuantum alanının ne tür bir etkiye sahip olduğuna gelince, bu kavrama göre tüm uzay kararlı bir dalga bütünü ve birliği olup, etkileşmeler dalgalar şeklinde olmaktadır. Bu anlayış bize "Semâ, kararlı, dalga olmuş bir denizdir." şeklindeki Peygamber sözünü hatırlatıyor.
Yine de, ruha yakın bir yapıda ve vücudun en zayıf mertebesi olan "esir"i anlamak kolay bir mesele değil. Esir; ışınlarla, manyetik ve nükleer kuvvetlerle ve çekim ile fizikî ve kimyevî herhangi bir etkileşime girmiyorsa, spektroskopik cihazların ölçüm alanının dışında kalıyorsa, müşahhas ve ayrıntılı neticelere ulaşılması neredeyse imkânsız gibi. Enerjinin bile hâlâ birçok çeşidi bize meçhul durumda iken, ışıktan da öte metafizik unsurları kolayca anlaşılır hale getirmek pek mümkün değil.
Belki Bediüzzaman'ın eserlerinden hareketle esirle ilgili şöyle bir açılım yapılabilir ama. Bediüzzaman, eserlerinde, esir denen uzay boşluğunun sadece varlığın beliriş ortamı ve faaliyet alanı ile sınırlı kalmadığını, onun "nakillik ve infial hassasıyla ve vazifesiyle techiz" edildiğini, ilâhî arşlardan biri olduğunu anlatır. 'Arş' ile 'alan' kavramı arasındaki vazife itibarıyla parelelliğe dikkat edelim lütfen. Su ve toprak da birer arş olarak yaratılmışlardır. Yani varlığın faaliyet alanı ve ortamını teşkil ederler.
Elbetteki esir ortamındaki faaliyetler, su ve topraktakinden farklıdır. Çünkü esir, Cenab-ı Hakk'ın en nazenin bir hulle-i icraatıdır. Bu yüzden, tartıya ve ölçüye girmeyenlerin, ruhanî ve manevî varlıkların yaşama ortamı ve faaliyet alanı olduğunu düşünebiliriz. Diğer taraftan, hava unsurunun manevî cephesi olan esir, bir hüve olarak âlem-i misâl ve âlem-i mânâya bir anahtardır. Bu sebeple, mevcudata nazaran akıcı bir su gibi, mevcudatın aralarına nüfuz etmiş bir madde olarak esir, madde âlemini mânâ âlemlerine bağlayan, hem bu âleme hem de öbür âlemlere benzeyen, ikisinin arasında bir yapıya sahiptir.
Şimdilik, esir maddesiyle ilgili bildiklerimiz bunlar. Belki ileride daha başka bilgilere de ulaşırız, kim bilir?
Prof. Dr. Osman Çakmak
Bilim dünyasında bizim uzay boşluğu olarak bildiğimiz boşluk kavramı âdeta canlandı.
Bilim adamlarınca evrenin 'yaşama ortamı, hayat nefesi ya da enerjisi' şeklinde yorumlanıyor. Artık bir de adı var: 'Kuantum alanı!'
SON YILLARDA modern fizikte baş gösteren gelişmeler, madde ve parçacık anlayışını değiştirdiği gibi 'boşluk' kavramına da ayrı bir anlam yükledi. Artık boşluğun yeni bir adı var: 'Kuantum alanı.'
Boşluk' âdeta canlandı ve evrenin "yaşama ortamı, hayat nefesi ya da enerjisi" gibi tanımlamalar aldı. Kuantum mekaniğinde her ne kadar boşluğu dolduran şeyin yani kuantum alanının ne olduğu bilinmese de bütün biçimlerin tarlası faaliyet ve nakil alanı ve ilişki ağları ortamı olduğu yönünde yorumlar çoğaldı.
Böylece, yüzyıllardır süren, "Madde atomlardan mı, yoksa bazı temel sürekliliklerden mi oluşur?" tartışması, modern fiziğin geliştirdiği kuantum alanı kavramı ile hiç beklenmedik biçimde cevap bulmuş oldu. Çünkü alan, uzayın her yerinde mevcut olan sürekli bir yapı. Dolayısıyla boş zannedilen alanın, parçacık yönü ile, sürekli olmayan, yani tanecikli bir yapı ortaya koyabildiği görüldü.
Bu ilginç keşif boşluktan, nesnel ya da ya da madde ötesi varlıkların doğması anlamına geliyor. Alan dediğimiz cisimlerin çevresi, bu yeni anlayışta, varlığın menşei ve yeşerme ortamı, hatta faaliyet alanı konumuna yükseliyor.
Sonuçta, bizim parçacık dediğimiz sert ve katı maddeyi meydana getiren şey, bu boş dediğimiz alanın bölgesel yoğunlaşmalarından ibaret. Yani, bunlar gelip giden, bu arada kendine has karakterlerini yitiren ve ait oldukları alanda kaybolan enerji yoğunlaşmaları olarak yorumlanabilir. Başka bir ifadeyle, var bildiğimiz her şey, bu ortamda hiç durulmayan bir hareketle ve büyük bir enerji titreşimi halinde var olmakta ve aynı anda da yok olmaktadır. Nesneler sanki boşlukların geçici birer belirişleri gibidir.
Bu yeni anlayış, netice itibariyle, boşluğun da fizikötesi ya da yarı-fizikî yapısıyla varlıklar içerisindeki yerini almasını sağladı. Kuantum alanının boş bir boşluk değil, uzayın belirli yerinde tüm biçimsizliğiyle bütün biçimlerin tarlası veya hamurunu teşkil ettiği anlaşılmış oldu. Uzmanlar, kuantum alanı için "Evren onunla canlı kalabiliyor, evrenin hayat enerjisi" demeye başladılar bile.
Aslında Albert Einstein yıllar öncesinden bu gelişmeye işaret etmişti: "Maddeyi, alanın aşırı derecede yoğunlaştığı uzay bölgelerinden oluşan bir şey olarak algılayabiliriz. Söz konusu yeni fizik anlayışında hem alana ve hem de maddeye ayrı ayrı yer yoktur. Çünkü burada 'alan' tek gerçekliktir."
Peki kuantum alanını meydana getiren şey nedir?
Belki bu soruya 'vakum' kavramı üzerinden bir cevap bulmayı deneyebiliriz. Vakumun ne olduğu ve özellikleri halen kuantum fiziğinin en ciddi sorunları arasındadır. Elbetteki vakumun anlaşılması esir ile ilgili sorulara da ışık tutacaktır.
Tüm parçacıkların ve kuvvetlerin alanlarla temsil edildiği Kuantum Alan Teorisi'ne göre vakum, bu alanlar kuantlaştığında karşımıza çıkan sıfır basamağıdır. Sıfır basamağı en temel seviye olmasına rağmen cüz'i miktarda da olsa bir enerji taşır. Sıfır nokta enerjisi (ZPE) adı verilen bu enerji tüm dalga boyları üzerinden toplandığında sonsuz bir enerjiye tekabül eder. Elbette bizim gözleyebileceğimiz, sadece bu enerjideki dalgalanmalardır. Nitekim "sıfır nokta dalgalanmaları" (ZPF) vakumda birbirine çok yakın iki metal levha arasında ölçülebilir bir çekme kuvveti oluşturmaktadır (Casimir Etkisi). Vakumu alanların sıfır seviyesi olarak düşündüğümüzde vakum bir bakıma esirin titreşimsiz ve durgun haline tekabül etmektedir.
Yüzyıllardan beri mutlak boşluk anlamında kullanılan "vakum" kelimesinin bugünkü fizikte yüklendiği anlamı eleştiren bilim tarihçisi Whittaker, kitabına "Esir ve Elektrik Teorilerinin Tarihi" başlığını niçin seçtiğini şu ilginç açıklamalarla dile getirir:
"Niçin esir ve elektrik? Herkesin bildiği üzere, esir ondokuzuncu yüzyıl fiziğinde büyük rol oynadı; ancak yirminci yüzyılın başında, temelde dünyanın esire göre hareketini ölçme girişimlerinin başarısızlığa uğraması ve bu tür çabaların her zaman başarısızlığa mahkum olacağı prensibinin kabul görmesi üzerine "esir" kelimesi gözden düştü ve gezegenler arası uzayı tamamen boşluk olarak düşünülen "vakum" kavramıyla ifade etmek genel kanaat haline geldi. Fakat kuantum elektrodinamiğinin gelişimiyle, vakum elektromanyetik alanın "sıfır nokta" salınımlarının, elektrik yükü ve akımının "sıfır nokta" dalgalanmalarının ve birden farklı bir dielektrik sabitine karşılık gelen bir "polarizasyon"un oturağı olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Bu kadar zengin fiziksel özelliklere sahip bir nesnenin vakum diye adlandırılması tamamen anlamsızdır, esir kelimesine haklı olarak dönülebilir."
Kuantum alanın, icrasına vesile olduğu faaliyetler, bu alanın esir ortamına tekabül edip etmediği sorusunu gündeme getirmektedir. Dikkatlerin üzerinde toplandığı nokta ise, bu alanla gelişen anlam derinliğinin öteden beri var olan esir ortamı anlayışına paralellik arz etmesidir. Bilimin özellikle yeni fiziğin gittikçe madde ötesi unsurları gündemine sokmasıyla ve türlü türlü ince teknolojiyle bilinmeyenlerin sırları üzerinde yoğun çaba göstermesiyle, gelecekte kuantum alanı-esir ilişkisi konusunda daha açık bir anlayışa ulaşacağımızı söyleyebiliriz.
Kuantum alanının ne tür bir etkiye sahip olduğuna gelince, bu kavrama göre tüm uzay kararlı bir dalga bütünü ve birliği olup, etkileşmeler dalgalar şeklinde olmaktadır. Bu anlayış bize "Semâ, kararlı, dalga olmuş bir denizdir." şeklindeki Peygamber sözünü hatırlatıyor.
Yine de, ruha yakın bir yapıda ve vücudun en zayıf mertebesi olan "esir"i anlamak kolay bir mesele değil. Esir; ışınlarla, manyetik ve nükleer kuvvetlerle ve çekim ile fizikî ve kimyevî herhangi bir etkileşime girmiyorsa, spektroskopik cihazların ölçüm alanının dışında kalıyorsa, müşahhas ve ayrıntılı neticelere ulaşılması neredeyse imkânsız gibi. Enerjinin bile hâlâ birçok çeşidi bize meçhul durumda iken, ışıktan da öte metafizik unsurları kolayca anlaşılır hale getirmek pek mümkün değil.
Belki Bediüzzaman'ın eserlerinden hareketle esirle ilgili şöyle bir açılım yapılabilir ama. Bediüzzaman, eserlerinde, esir denen uzay boşluğunun sadece varlığın beliriş ortamı ve faaliyet alanı ile sınırlı kalmadığını, onun "nakillik ve infial hassasıyla ve vazifesiyle techiz" edildiğini, ilâhî arşlardan biri olduğunu anlatır. 'Arş' ile 'alan' kavramı arasındaki vazife itibarıyla parelelliğe dikkat edelim lütfen. Su ve toprak da birer arş olarak yaratılmışlardır. Yani varlığın faaliyet alanı ve ortamını teşkil ederler.
Elbetteki esir ortamındaki faaliyetler, su ve topraktakinden farklıdır. Çünkü esir, Cenab-ı Hakk'ın en nazenin bir hulle-i icraatıdır. Bu yüzden, tartıya ve ölçüye girmeyenlerin, ruhanî ve manevî varlıkların yaşama ortamı ve faaliyet alanı olduğunu düşünebiliriz. Diğer taraftan, hava unsurunun manevî cephesi olan esir, bir hüve olarak âlem-i misâl ve âlem-i mânâya bir anahtardır. Bu sebeple, mevcudata nazaran akıcı bir su gibi, mevcudatın aralarına nüfuz etmiş bir madde olarak esir, madde âlemini mânâ âlemlerine bağlayan, hem bu âleme hem de öbür âlemlere benzeyen, ikisinin arasında bir yapıya sahiptir.
Şimdilik, esir maddesiyle ilgili bildiklerimiz bunlar. Belki ileride daha başka bilgilere de ulaşırız, kim bilir?
Prof. Dr. Osman Çakmak