caferi_humeyni
New member
- Katılım
- 13 Şub 2006
- Mesajlar
- 242
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
Peygamber (s.a.a)’in Hilafet Konusundaki Tavrı
1. Bölüm
Peygamber (s.a.a) bir ilahi önder olarak ümmetinin gelecekte hilafet meselesinde nasıl ihtilafa düşeceklerini biliyordu. Şimdi şu soru sorulması gerekir ki: Acaba Peygamber (s.a.a) bu ihtilaf ve ayrılıkları önlemek için hiçbir tedbir düşünmedi mi? Yoksa gereken tedbirleri düşünerek Allah tarafından emredilen önlem aldı mı?
Şu bir gerçektir ki: Hilafet konusunda Peygamber (s.a.a) mutlaka şu üç tavırdan birini takınmıştır çünkü bu üç tavır dışında başka mümkün ve makul bir tavır yoktur. Biz aşağıda her üç yola kısaca değineceğiz.
1. Yol (Hilafet Konusunu Önemsememek)
Bu iddiaya göre Peygamber (s.a.a) hilafet konusuna hiç önem vermemiş ve kendisinden ümmetin içerisinden ayrılmasıyla meydana gelecek boşluğu doldurmak, ihtilaf ve ayrılıkları önlemek için hiçbir şey düşünmemiştir.
Birinci Yolun Eleştirisi
a-Böyle bir yolu seçmek Peygamber (s.a.a)’in siretinin hilafınadır. Tarih sayfalarında Peygamber (s.a.a)’in yaşantısına bakarsak, onun her zaman ümmetinin ıslahı için gerekli olan herşeyi düşündüğü açıkça görülür. Örneğin ömrünün son günlerinde yatakta hasta bir halde yatarken bile, Rumlara karşı koymak için bir ordu hazırlıyor. Yine aynı günlerde hayati bir destur yazarak ümmetini her türlü sapıklıktan korumak için, bir kalem ve kağıt istiyor. (Gerçi bazıları Peygamber (s.a.a) sayıklıyor -Eleyazubillah- diyerek, Peygamberi böyle hayati bir destur yazmaktan alıkoydular.)
Diğer yandan Peygamber (s.a.a)’in gazvelerini incelediğimizde ne zaman savaş için Medine’nin dışına çıksa, birkaç kişiyi halef unvanıyla Medine de bıraktığını görürüz.
Aşağıda Peygamber (s.a.a)’in savaşlarına ve Medine’de bıraktığı halifelerine işaret edilmiştir.
Hicretin ikinci yılında gazvelere gittiği zaman, Sa’d bin Maaz, Zeyd bin Harise, Eba Seleme-i Mahzumi, ibn-i Ümmü Mektum ve Ebu Lebabe Ensari Evsi’yi halife olarak Medine'de yerine bıraktı.
Hicretin üçüncü yılında, ibn-i Ümmü Mektum ve Osman bin Affan’ı; dördüncü yılında İbn-i Ümmü Mektum ve Abdullah bin Revahe Ensari’yi, yedinci yılda Seba bin Arfate’yi iki defa, sekizinci yılda Tebük gazvesinde Ebuzer-i Gaffari ve Ali bin Ebi Talip’i halife olarak yerine bıraktı. Ve aynı gazvede Peygamber (s.a.a) (s.a.a), Ali bin Ebi Talip (a.s) hakkında şöyle buyurdu: ‘’Senin makamın bana nispet, Harun’un Musa’ya nispet olan makamıyla aynıdır.’’[1]
Böyle geçici hadiselerde kendi yerine halife tayin eden hekim bir Peygamber (s.a.a) nasıl olurda ebedi seferi sırasında ümmetini kendi haline bırakarak, böyle hayati bir işi ihmal eder, yerine getirmez?! Böyle yüce makamlı ve hekim bir Peygambere bu iş yakışır mı?!
b-Allah’ın Resulü şöyle buyuruyor: ‘’Kim sabahlar ve Müslümanların işlerine önem göstermezse Müslüman değildir.’’[2]
Müslümanların geleceğini ihmal ederek hilafet konusunda onlara gereken talimatı vermemek onların işlerini önemsememek sayılmaz mı? Acaba Peygamber (s.a.a)’in kendi açıkladığı bir emri -yani Müslümanların işlerine önem vermek emrini- yerine getirmeyen ilk şahıs olduğu düşünülebilir mi?
İslam Peygamberi şöyle buyurdu: Benim vasi ve halifem Ali bin Ebi Talip'dir; ondan sonra, iki evladım Hasan ve Hüseyin’dir; onlardan sonra da Hüseyin’in soyundan dokuz İmam gelecektir.[3]
İbn-i Esir’in tarihinde şöyle gelmiştir: ‘’Hz. Adem (a.s) vefatı yaklaştığında Şeys’i halife olarak kendi yerine atadı. Ona gece ve gündüzün saatlerini öğretti; ona, halvette ve tek başına ibadet etmeği emretti; tufan olayından onu haberdar etti: Bu tertiple Hz. Adem’den sonra riyaset Şeys’e geçti ve Allah elli sahife ona nazil etti.[4]
Şeys ve ondan sonraki Peygamberler de kendi yerlerine halife tayin ettiler. Bu şekilde ki Şeys Unuş’u; Unuş Gaynan’ı; Gaynan, Mehlail’i; Mehlail Yerit’i; Yerit İdris’i halife olarak tayin etti.[5] Başka bir yerde İdris’ten sonraki halifelere değinilmiştir. Her Peygamber (s.a.a) kendi Vasisini şu tertiple tayin etmiştir:İdris, Metuşlah, Lamel, Nuh, Sam.[6] Aynı şekilde Hz. İbrahim Mekke’den ayrılmaya karar verdiğinde İsmail(a.s)’i halife olarak tayin etti.[7]
Musa bin Ümran rihleti sırasında, Allah’ın emriyle Yuşe bin Nun’u halife olarak Beni İsrail’e tanıttı.[8]
Peygamberler arasında halife ve vasi tayin etmek, halkın genel maslahatlarını korumak içindi. Bu iş ilahi emirle olmakla birlikte akıl gereği yapılması kaçınılmaz olan bir iştir ve bütün akıllılar bu konuya önem verirler. Önceki satırlarda geçenler, bu akıl sahiplerince benimsenen yöntemin Peygamberler arasında uygulanışına dair birkaç örnek idi. Ama bu iş burada bitmemiş, ondan sonraki Peygamberler arasında da devam etmiştir. Misal olarak, Davut Nebi(a.s), oğlu Süleyman’ı kendi yerine halife olarak tayin ediyor ve ona şöyle buyuruyor: ‘’Yüce Rabbimin vasiyetlerine amel et ve O’nun Tevrat’taki ant, ahit ve vasiyetlerini koru.’’[9]
Hz. İsa (a.s) da Şemun’u halife olarak tayin etti. Ondan sonra da Allah, yine imamet Allah'ın emriyle sonraki Peygamber ve vasilerle devam etti.
c-Peygamber (s.a.a)’in, vazifesi sadece vahyi alarak halka ulaştırmak değildi; bundan başka vazife ve görevleri de vardı.
Örneğin:
-Kur’an-ı Kerim’in tefsiri ve onun maksat ve hedeflerinin beyanı;
-Yeni çıkan ve Kur'an'da açıklanmamış meselelerin hükümlerini beyan etmek;
-Müslümanları şüpheye düşürmek için yapılan saldırıları ret ederek şüphelere cevap vermek;
-Dini, tahriften korumak.
Peygamber (s.a.a)’in varlığı işte tüm bu sorunları hallediyordu ve olmayışı bir çok boşluğu meydana getiriyordu. Bu zorluklara göğüs gerecek ve cevap verecek gereken ehliyet ve ilme sahip muteber bir şahsın tayin edilmemesi İslam'ı asıl çizgisinden çıkarak çeşitli tehlikelere maruz kalmasına yol açacaktı. Öyleyse böyle bir buhran ve bunalımların ortaya çıkışını önlemek için, hilafet ve imamet gibi bir makamı üstlenecek yetkili ve ehliyetli bir şahsı tayin ederek tanıtması gerekirdi
1. Bölüm
Peygamber (s.a.a) bir ilahi önder olarak ümmetinin gelecekte hilafet meselesinde nasıl ihtilafa düşeceklerini biliyordu. Şimdi şu soru sorulması gerekir ki: Acaba Peygamber (s.a.a) bu ihtilaf ve ayrılıkları önlemek için hiçbir tedbir düşünmedi mi? Yoksa gereken tedbirleri düşünerek Allah tarafından emredilen önlem aldı mı?
Şu bir gerçektir ki: Hilafet konusunda Peygamber (s.a.a) mutlaka şu üç tavırdan birini takınmıştır çünkü bu üç tavır dışında başka mümkün ve makul bir tavır yoktur. Biz aşağıda her üç yola kısaca değineceğiz.
1. Yol (Hilafet Konusunu Önemsememek)
Bu iddiaya göre Peygamber (s.a.a) hilafet konusuna hiç önem vermemiş ve kendisinden ümmetin içerisinden ayrılmasıyla meydana gelecek boşluğu doldurmak, ihtilaf ve ayrılıkları önlemek için hiçbir şey düşünmemiştir.
Birinci Yolun Eleştirisi
a-Böyle bir yolu seçmek Peygamber (s.a.a)’in siretinin hilafınadır. Tarih sayfalarında Peygamber (s.a.a)’in yaşantısına bakarsak, onun her zaman ümmetinin ıslahı için gerekli olan herşeyi düşündüğü açıkça görülür. Örneğin ömrünün son günlerinde yatakta hasta bir halde yatarken bile, Rumlara karşı koymak için bir ordu hazırlıyor. Yine aynı günlerde hayati bir destur yazarak ümmetini her türlü sapıklıktan korumak için, bir kalem ve kağıt istiyor. (Gerçi bazıları Peygamber (s.a.a) sayıklıyor -Eleyazubillah- diyerek, Peygamberi böyle hayati bir destur yazmaktan alıkoydular.)
Diğer yandan Peygamber (s.a.a)’in gazvelerini incelediğimizde ne zaman savaş için Medine’nin dışına çıksa, birkaç kişiyi halef unvanıyla Medine de bıraktığını görürüz.
Aşağıda Peygamber (s.a.a)’in savaşlarına ve Medine’de bıraktığı halifelerine işaret edilmiştir.
Hicretin ikinci yılında gazvelere gittiği zaman, Sa’d bin Maaz, Zeyd bin Harise, Eba Seleme-i Mahzumi, ibn-i Ümmü Mektum ve Ebu Lebabe Ensari Evsi’yi halife olarak Medine'de yerine bıraktı.
Hicretin üçüncü yılında, ibn-i Ümmü Mektum ve Osman bin Affan’ı; dördüncü yılında İbn-i Ümmü Mektum ve Abdullah bin Revahe Ensari’yi, yedinci yılda Seba bin Arfate’yi iki defa, sekizinci yılda Tebük gazvesinde Ebuzer-i Gaffari ve Ali bin Ebi Talip’i halife olarak yerine bıraktı. Ve aynı gazvede Peygamber (s.a.a) (s.a.a), Ali bin Ebi Talip (a.s) hakkında şöyle buyurdu: ‘’Senin makamın bana nispet, Harun’un Musa’ya nispet olan makamıyla aynıdır.’’[1]
Böyle geçici hadiselerde kendi yerine halife tayin eden hekim bir Peygamber (s.a.a) nasıl olurda ebedi seferi sırasında ümmetini kendi haline bırakarak, böyle hayati bir işi ihmal eder, yerine getirmez?! Böyle yüce makamlı ve hekim bir Peygambere bu iş yakışır mı?!
b-Allah’ın Resulü şöyle buyuruyor: ‘’Kim sabahlar ve Müslümanların işlerine önem göstermezse Müslüman değildir.’’[2]
Müslümanların geleceğini ihmal ederek hilafet konusunda onlara gereken talimatı vermemek onların işlerini önemsememek sayılmaz mı? Acaba Peygamber (s.a.a)’in kendi açıkladığı bir emri -yani Müslümanların işlerine önem vermek emrini- yerine getirmeyen ilk şahıs olduğu düşünülebilir mi?
İslam Peygamberi şöyle buyurdu: Benim vasi ve halifem Ali bin Ebi Talip'dir; ondan sonra, iki evladım Hasan ve Hüseyin’dir; onlardan sonra da Hüseyin’in soyundan dokuz İmam gelecektir.[3]
İbn-i Esir’in tarihinde şöyle gelmiştir: ‘’Hz. Adem (a.s) vefatı yaklaştığında Şeys’i halife olarak kendi yerine atadı. Ona gece ve gündüzün saatlerini öğretti; ona, halvette ve tek başına ibadet etmeği emretti; tufan olayından onu haberdar etti: Bu tertiple Hz. Adem’den sonra riyaset Şeys’e geçti ve Allah elli sahife ona nazil etti.[4]
Şeys ve ondan sonraki Peygamberler de kendi yerlerine halife tayin ettiler. Bu şekilde ki Şeys Unuş’u; Unuş Gaynan’ı; Gaynan, Mehlail’i; Mehlail Yerit’i; Yerit İdris’i halife olarak tayin etti.[5] Başka bir yerde İdris’ten sonraki halifelere değinilmiştir. Her Peygamber (s.a.a) kendi Vasisini şu tertiple tayin etmiştir:İdris, Metuşlah, Lamel, Nuh, Sam.[6] Aynı şekilde Hz. İbrahim Mekke’den ayrılmaya karar verdiğinde İsmail(a.s)’i halife olarak tayin etti.[7]
Musa bin Ümran rihleti sırasında, Allah’ın emriyle Yuşe bin Nun’u halife olarak Beni İsrail’e tanıttı.[8]
Peygamberler arasında halife ve vasi tayin etmek, halkın genel maslahatlarını korumak içindi. Bu iş ilahi emirle olmakla birlikte akıl gereği yapılması kaçınılmaz olan bir iştir ve bütün akıllılar bu konuya önem verirler. Önceki satırlarda geçenler, bu akıl sahiplerince benimsenen yöntemin Peygamberler arasında uygulanışına dair birkaç örnek idi. Ama bu iş burada bitmemiş, ondan sonraki Peygamberler arasında da devam etmiştir. Misal olarak, Davut Nebi(a.s), oğlu Süleyman’ı kendi yerine halife olarak tayin ediyor ve ona şöyle buyuruyor: ‘’Yüce Rabbimin vasiyetlerine amel et ve O’nun Tevrat’taki ant, ahit ve vasiyetlerini koru.’’[9]
Hz. İsa (a.s) da Şemun’u halife olarak tayin etti. Ondan sonra da Allah, yine imamet Allah'ın emriyle sonraki Peygamber ve vasilerle devam etti.
c-Peygamber (s.a.a)’in, vazifesi sadece vahyi alarak halka ulaştırmak değildi; bundan başka vazife ve görevleri de vardı.
Örneğin:
-Kur’an-ı Kerim’in tefsiri ve onun maksat ve hedeflerinin beyanı;
-Yeni çıkan ve Kur'an'da açıklanmamış meselelerin hükümlerini beyan etmek;
-Müslümanları şüpheye düşürmek için yapılan saldırıları ret ederek şüphelere cevap vermek;
-Dini, tahriften korumak.
Peygamber (s.a.a)’in varlığı işte tüm bu sorunları hallediyordu ve olmayışı bir çok boşluğu meydana getiriyordu. Bu zorluklara göğüs gerecek ve cevap verecek gereken ehliyet ve ilme sahip muteber bir şahsın tayin edilmemesi İslam'ı asıl çizgisinden çıkarak çeşitli tehlikelere maruz kalmasına yol açacaktı. Öyleyse böyle bir buhran ve bunalımların ortaya çıkışını önlemek için, hilafet ve imamet gibi bir makamı üstlenecek yetkili ve ehliyetli bir şahsı tayin ederek tanıtması gerekirdi