Abdullah-ı Ensâri talebelik yıllarını şöyle anlatır:
"Kışın cübbem yoktu.Hava da çok soğuk idi.Evimde ancak üzerinde yatabileceğim kadar bir hasırım vardı.Üzerimi bir keçe parçası ile örtüyordum.Keçeyi başıma doğru çeksem ayağım,ayağıma doğru çeksem başım açık kalırdı.Yastık olarakta bir kerpiç kullanırdım.Bir de, meclislerde giydiğim elbiseyi asacak bir çivi vardı.Bir gün ,büyük zâtlardan birisi bize geldi ve halimi gördü.Parmağını ısırıp ağlamaya başladı.Bir müddet sonra, başından sarığını çıkarıp önüme koydu."Buna benden çok sen layıksın." demek istedi."
"Kışın cübbem yoktu.Hava da çok soğuk idi.Evimde ancak üzerinde yatabileceğim kadar bir hasırım vardı.Üzerimi bir keçe parçası ile örtüyordum.Keçeyi başıma doğru çeksem ayağım,ayağıma doğru çeksem başım açık kalırdı.Yastık olarakta bir kerpiç kullanırdım.Bir de, meclislerde giydiğim elbiseyi asacak bir çivi vardı.Bir gün ,büyük zâtlardan birisi bize geldi ve halimi gördü.Parmağını ısırıp ağlamaya başladı.Bir müddet sonra, başından sarığını çıkarıp önüme koydu."Buna benden çok sen layıksın." demek istedi."