Onu yazmak: Hem tarifsiz bir haz, hem de zorlu bir iş
Yazı, ‘sızı’nın çocuğudur. Okurlarımın bunun ne demeye geldiğini anlamaları için, sıradan bir mektup yazarken dahi nasıl zorlandıklarını hatırlamaları kâfi. Bir de, bilgi birikimi ve fikri ceht olmadan bir sayfasını dahi yazmanın mümkün olmadığı yoğun eserleri kotarmanın zorluğunu düşününüz.
İşte tam da bu noktada, bir kitabın doğum sancısını kendisine benzetebileceğim tek sancı geliyor aklıma: Bir ananın doğum sancısı. Kimbilir, belki de analara analık bilgeliğini kazandıran o sancıdır. İşte onun için, analar anlamsız bulurlar çocukları arasında ayrıma davetiye çıkaran soruları. Sanırım bir yazara da “Hangi kitabınızı? ..” diye başlayan soruların garip gelmesi de aynı nedenden dolayıdır.
Ama çocukların zor doğanı olduğu gibi, kitapların da zor doğanı vardır. Doğrusu bu hafta “sonu misk olsun” temennisiyle son noktayı koyduğum Üç Muhammed adlı eser de kitaplarım arasında zor doğumuyla hatırlayacağım bir eser olma özelliğini taşıyor.
Zor, çünkü onu konu ediniyorsunuz. O, yani insanlığın ufku. O, yani “insan.” O, yani Allah’ın insanlığa rahmet olarak gönderdiği Rasul Aleyhisselâm. Onu yazmanın zorluğu malum; insanî erdem ve meziyetlerin iki ayak üzerine doğrulmuşu olan bir zatı söze sığdırmaya çalışmanın doğal zorluğu bu.
Onun emri: “Hıristiyanların Meryem Oğlu İsa’yı aşırı yücelttikleri gibi siz de beni aşırı yüceltmeyin. Ben yalnızca bir kulum. Benim için şöyle deyin: Allah’ın kulu ve Rasulü! ”
Onu, bu emrine uyarak hem kul hem Rasul olarak ele alacaksınız. Bu emrin çerçevesini zorlamayacaksınız. Onun, kendisini tanımanız için verdiği bu koordinatlardan sapmayacaksınız. Kulluğunu işlerken elçiliğini, elçiliğini işlerken kulluğunu göz ardı etmeyeceksiniz.
Bu saydıklarım, Sevgili Nebi’yi konu edinirken yaşadığım zorluğun sadece küçük bir bölümü. Asıl zorluk, yüzyılların oluşturduğu gerçeğinden kopuk peygamber tasavvurlarını ele alıp tahlile tabi tutmak. Hz. Peygamber’i yanlış anlamanın vahim sonuçlarını, ona yönelik sevgiyi zedelemeden dile getirebilmek. “Anlama problemi” taşıyan peygamber tasavvurlarını adil ve mutedil bir yaklaşımla ele almak. Bütün bunları, kırıp dökmeden yapabilmek.
İşte bunun için, eserlerim arasında en zor doğanlardan biriydi Üç Muhammed. Şükür sonunda doğdu. Yukarıda dile getirdiğim hususlarda herkesi ve her çevreyi tatmin edecek seviyede bir üslubu yakalayıp yakalamadığı konusunda hâlâ tereddütlerim var. Fakat tereddüdümün olmadığı tek şey, bu eserin Hz. Peygamber’i doğru anlamanın aktüel önemine mütevazı bir katkı olmasıdır.
Hz. Peygamber’i doğru anlamanın önemi
Önemli, çünkü bir peygamberin risalet mirasına yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri, onu yanlış anlamaktır.
Bir peygamber iki şekilde yaşar ve yaşatılır: Birincisi tarihsel varlığı olan maddi hayatıyla, ikincisi zamanlar ve mekânlar üstü olan risalet mirasıyla. Bir peygamber iki tür cinayete muhatap olabilir: Birincisi, tıpkı Yahudilerin kendi peygamberlerine yaptıkları gibi maddi varlığını ortadan kaldıracak saldırılarla, ikincisi teslisçi Hıristiyanların Hz. İsa’ya yaptığı gibi mesajının özünü bozup misyonunu yok edecek tavırlarla.
Sizce hangisi daha büyük ve tehlikeli?
İkincisi değil mi?
Evet, çünkü bir peygamberi peygamber yapan maddi varlığı değil, mesajıdır. Hz. Peygamber, Kur’an tarafından “güzel örnek” olarak tanıtılmaktadır. Örnek gösterilen bir değer, “örnek alınması” mümkün olan bir değerdir. Yani hayata taşınması, yaşanması ve “üretilmesi” mümkün olan... Değilse, imkânsızı örnek göstermek olurdu ki, Rabbimiz bundan münezzehtir.
Bugün en büyük problem, dinin teorik kaynağı olan Kur’an ile dinin pratik kaynağı olan Hz. Peygamber’in arasının tasavvur düzeyinde açılmasıdır. Oysa ki biz Kur’an’a Peygamber vesilesiyle ulaştık. Peygamberi ise Kur’an’la tanıyoruz. Kur’an’ı Peygambersiz anlamaya çalışmak nasıl “anlama problemi” ise, Peygamberi Kur’an’sız anlamaya çalışmak da öylesine bir anlama problemidir.
Bu ikisi etle tırnak, tohumla toprak, ağaçla yaprak gibidir.
Üç Muhammed işte bu perspektifle kaleme alındı. Zihinlerdeki kurgusal peygamber imajını, Kur’an’ın tanıttığı gerçeğiyle tashih etmek için atılmış mütevazı bir adımdır.
Kişisel olarak, bendeniz için taşıdığı sembolik anlamı ise daha farklıdır. Bu, onun risaletini tastamam gerçekleştirdiğine dair, kendisinden 14 asır sonra kayda geçmiş bir şahitlik belgesidir.
MUSTAFA İSLAMOĞLU / DENGE YAYINLARI
Yazı, ‘sızı’nın çocuğudur. Okurlarımın bunun ne demeye geldiğini anlamaları için, sıradan bir mektup yazarken dahi nasıl zorlandıklarını hatırlamaları kâfi. Bir de, bilgi birikimi ve fikri ceht olmadan bir sayfasını dahi yazmanın mümkün olmadığı yoğun eserleri kotarmanın zorluğunu düşününüz.
İşte tam da bu noktada, bir kitabın doğum sancısını kendisine benzetebileceğim tek sancı geliyor aklıma: Bir ananın doğum sancısı. Kimbilir, belki de analara analık bilgeliğini kazandıran o sancıdır. İşte onun için, analar anlamsız bulurlar çocukları arasında ayrıma davetiye çıkaran soruları. Sanırım bir yazara da “Hangi kitabınızı? ..” diye başlayan soruların garip gelmesi de aynı nedenden dolayıdır.
Ama çocukların zor doğanı olduğu gibi, kitapların da zor doğanı vardır. Doğrusu bu hafta “sonu misk olsun” temennisiyle son noktayı koyduğum Üç Muhammed adlı eser de kitaplarım arasında zor doğumuyla hatırlayacağım bir eser olma özelliğini taşıyor.
Zor, çünkü onu konu ediniyorsunuz. O, yani insanlığın ufku. O, yani “insan.” O, yani Allah’ın insanlığa rahmet olarak gönderdiği Rasul Aleyhisselâm. Onu yazmanın zorluğu malum; insanî erdem ve meziyetlerin iki ayak üzerine doğrulmuşu olan bir zatı söze sığdırmaya çalışmanın doğal zorluğu bu.
Onun emri: “Hıristiyanların Meryem Oğlu İsa’yı aşırı yücelttikleri gibi siz de beni aşırı yüceltmeyin. Ben yalnızca bir kulum. Benim için şöyle deyin: Allah’ın kulu ve Rasulü! ”
Onu, bu emrine uyarak hem kul hem Rasul olarak ele alacaksınız. Bu emrin çerçevesini zorlamayacaksınız. Onun, kendisini tanımanız için verdiği bu koordinatlardan sapmayacaksınız. Kulluğunu işlerken elçiliğini, elçiliğini işlerken kulluğunu göz ardı etmeyeceksiniz.
Bu saydıklarım, Sevgili Nebi’yi konu edinirken yaşadığım zorluğun sadece küçük bir bölümü. Asıl zorluk, yüzyılların oluşturduğu gerçeğinden kopuk peygamber tasavvurlarını ele alıp tahlile tabi tutmak. Hz. Peygamber’i yanlış anlamanın vahim sonuçlarını, ona yönelik sevgiyi zedelemeden dile getirebilmek. “Anlama problemi” taşıyan peygamber tasavvurlarını adil ve mutedil bir yaklaşımla ele almak. Bütün bunları, kırıp dökmeden yapabilmek.
İşte bunun için, eserlerim arasında en zor doğanlardan biriydi Üç Muhammed. Şükür sonunda doğdu. Yukarıda dile getirdiğim hususlarda herkesi ve her çevreyi tatmin edecek seviyede bir üslubu yakalayıp yakalamadığı konusunda hâlâ tereddütlerim var. Fakat tereddüdümün olmadığı tek şey, bu eserin Hz. Peygamber’i doğru anlamanın aktüel önemine mütevazı bir katkı olmasıdır.
Hz. Peygamber’i doğru anlamanın önemi
Önemli, çünkü bir peygamberin risalet mirasına yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri, onu yanlış anlamaktır.
Bir peygamber iki şekilde yaşar ve yaşatılır: Birincisi tarihsel varlığı olan maddi hayatıyla, ikincisi zamanlar ve mekânlar üstü olan risalet mirasıyla. Bir peygamber iki tür cinayete muhatap olabilir: Birincisi, tıpkı Yahudilerin kendi peygamberlerine yaptıkları gibi maddi varlığını ortadan kaldıracak saldırılarla, ikincisi teslisçi Hıristiyanların Hz. İsa’ya yaptığı gibi mesajının özünü bozup misyonunu yok edecek tavırlarla.
Sizce hangisi daha büyük ve tehlikeli?
İkincisi değil mi?
Evet, çünkü bir peygamberi peygamber yapan maddi varlığı değil, mesajıdır. Hz. Peygamber, Kur’an tarafından “güzel örnek” olarak tanıtılmaktadır. Örnek gösterilen bir değer, “örnek alınması” mümkün olan bir değerdir. Yani hayata taşınması, yaşanması ve “üretilmesi” mümkün olan... Değilse, imkânsızı örnek göstermek olurdu ki, Rabbimiz bundan münezzehtir.
Bugün en büyük problem, dinin teorik kaynağı olan Kur’an ile dinin pratik kaynağı olan Hz. Peygamber’in arasının tasavvur düzeyinde açılmasıdır. Oysa ki biz Kur’an’a Peygamber vesilesiyle ulaştık. Peygamberi ise Kur’an’la tanıyoruz. Kur’an’ı Peygambersiz anlamaya çalışmak nasıl “anlama problemi” ise, Peygamberi Kur’an’sız anlamaya çalışmak da öylesine bir anlama problemidir.
Bu ikisi etle tırnak, tohumla toprak, ağaçla yaprak gibidir.
Üç Muhammed işte bu perspektifle kaleme alındı. Zihinlerdeki kurgusal peygamber imajını, Kur’an’ın tanıttığı gerçeğiyle tashih etmek için atılmış mütevazı bir adımdır.
Kişisel olarak, bendeniz için taşıdığı sembolik anlamı ise daha farklıdır. Bu, onun risaletini tastamam gerçekleştirdiğine dair, kendisinden 14 asır sonra kayda geçmiş bir şahitlik belgesidir.
MUSTAFA İSLAMOĞLU / DENGE YAYINLARI