Þ
þehadet
Guest
Yagmurlu ve soguk bir kis günü, yirtik pirtik paltolar giymis iki çocuk kapimi çaldi. "Eski gazeteniz var mi, bayan?" Çok isim vardi. Önce hayir demek istedim, ama ayaklarina gözüm ilisince sustum. Ikisinin de ayaklarinda eski sandaletler vardi ve ayaklari su içindeydi. "içeri girin de size kakao yapayim." dedim. Hiç konusmuyorlardi. Islak ayakkabilari halida iz birakmisti. Kakaonun yaninda reçel ekmek de hazirladim onlara, belki disaridaki sogugu unutturabilir, azicik da olsa isitabilirdim minikleri. Onlar söminenin önünde karinlarini doyururken ben de mutfaga döndüm ve yarida biraktigim isleri yapmaya koyuldum. Oturma odasinda ki sessizlik dikkatimi çekti. Bir an kafami uzattim içeriye küçük kiz elindeki bos fincana bakiyordu. Erkek çocugu bana döndü ve "Bayan, siz zengin misiniz?" diye sordu. "Zengin mi? Yo hayir!" diye cevaplarken çocugu, gözlerim bir an ayagimdaki eski terliklere kaydi. Kiz elindeki fincani tabagina dikkatle yerlestirdi ve "Sizin fincanlariniz ve fincan tabaklariniz takim." dedi. Sesindeki açlik, karin açligina benzemiyordu. Sonra gazetelerini alip çiktilar disaridaki soguga. Tesekkür bile etmemislerdi, ama buna gerek yoktu. Tesekkür etmekten daha öte bir sey yapmislardi. Düz mavi fincanlarim ve fincan tabaklarim takimdi. Pisirdigim patateslerin tadina baktim. Sicacikti patatesler. Basimizi sokacak evimiz vardi. Bir esim vardi ve esimin de bir isi, bunlar da fincanlarim ve fincan tabaklarim gibi uyum içindeydi. Sandalyeleri söminenin önünden kaldirip, yerlerine yerlestirdim. Çocuklarin sandaletlerinin çamur izleri halinin üzerindeydi hala. Silmedim ayak izlerini. Silmeyecegim de. Olur ya; unutuveririm ne denli zengin oldugumu. Siz sakin unutmayin ne kadar zengin oldugunuzu...Ben unutmayacagim. Dosttan gelen bu nefis öyküye yakisan nefis bir Arap Özdeyisi: "Ayakkabim yok diye üzülüyordum ta ki ayaksiz bir insan görene kadar"