Gece nöbetlerimin birinde, sessiz bir vakitte, hastaların eksik dosyalarını dolduruyordum. Birden yükselen gür bir ses, servisteki hastaları uyandırdı.
- Bu nasıl adâlet
- Yeter!...
- Doktor!.. Hemşire!..
Ve ağza alınmayacak küfürler!...
Bu ses, sigaraya bağlı damar tıkanmasıyla (burger) sol bacağını da diz üzerinden kestiğimiz 55 yaşındaki erkek hastadan geliyordu. Kalb yetmezliği olan bu kişi, gür sesiyle gecenin 01:30’unda bütün hastaları uyandırmakla kalmamış, ameliyatlı çocuk hastaların korku dolu ağlamalarına da sebep olmuştu.
Hasta, çocukluğunda (12 yaşında) alışmış olduğu sigaranın ilk tokatını 37 yaşında yemiş. Sağ bacağında uyuşma ve ayak baş parmağında ağrı şikâyetleriyle doktora gittiğinde, doktorlar, hastalığına sigaraya bağlı damar tıkanıklığı demişler.
Muayene eden doktor: “Bir tane bile sigara içmeyeceksin, ayrıca sigara içilen ortamda da bulunmayacaksın, tek sigara içmen dahi damar tıkanmasını yeniden başlatır, bacağın kesilir.” demiş.
Verilen ilâçlar, uzuv kaybetme korkusuyla düzenli kullanılmış, sigara içilmemiş ve neticede hastanın şikâyetleri bitmiş. Üç ay sonra korkunun yaptığı frenleyici baskı kalkmaya başlayınca, hastanın canı tekrar sigara çekmeye başlamış. Bir, iki, üç derken, tekrar bir pakete çıkarmış. Dört ay sonra baş parmakta siyahlaşma, diğer parmaklarda morarma olmuş. ‘Ayağım ilâçla tekrar kurtulur.’ ümidiyle doktora koşan hastanın, çekilen ilâçlı filminde sağ bacağındaki ana damarın kasıktan başlayarak tıkandığı görülmüş ve bacağın kesilmesine karar verilmiş. Yine korku, yine sigarayı bırakma, yine sigaraya tekrar başlama dönemleri altı ay sürmüş. Neticede hastanın 18 yıl içinde, iki kolu, bir bacağı gitmiş. Kolunun biri kesildikten sonra inat edip sigarayı hiç bırakmamış, son olarak sol bacağını da sigaraya kurban ettikten sonra âdeta bir baş bir gövde kalmış.
Sigaranın hastanın bedeninde yol açtığı zararlar bununla da kalmamış, hastada ayrıca kronik bronşit ve buna bağlı kalb yetmezliği de meydana gelmiş. Hastanın karaciğeri büyümüş, karnında su toplanmış.
Hasta, morarmış dudaklarıyla, isyanına devam ediyordu. Ona yaklaştım, bağırmasından diğer hastaların rahatsız olduklarını söyledim. Bana ters ters bakarak kaşlarını çattı.
- Neden bana bu hastalığı verdi!.. dedi.
- Senin başına gelenler kendi tercihinle olmuştur. Parmağın uyuşup, soluklaştığı ve ağrı şikâyetleriyle doktora gittiğin zaman Allah, doktoru vesile kılarak seni uyardı. Sonra baş parmağının rengi değişti, bacağın kesildi, yine dinlemedin. Kolun kesildikten sonra da meydan okurcasına sigaraya devam ettin. Nefsinin sesini dinleyerek sigara içtin ve hastalığı kendi isteğinle seçtin. Her insan, nefsinin aşırı arzularıyla imtihan olur. Sen nefsini dinledin, zarara râzı oldun.
- Her sigara içenin bacakları, kolları kesilmiyor ki. Neden benim ki!...
- Her bünye farklı, herkesin imtihanı farklı. Acı yiyen herkes ülser olmuyor. Sigara içen herkesin de bacağı kesilmiyor. Bir ülserliye nasıl kızartma ve acı yasaksa, sana da sigara yasak! Her bedenin ihtiyacı, yapısı, güçlü ve zayıf yönleri farklıdır. Herkes bedeninin sesine vermeli. Yaratan, hastalıkların hepsini bir kişiye vermemiştir. İnsanlara binlerce hastalık verilmesinin hikmeti, sabırlarının şükür cevabıyla süslenmesi, affa mazhar olma, günahların silinmesi gibi neticesi hayır ve güzel olan amellerin işlenmesine yöneliktir. Hastalıklara, belâlara karşı sabredenlerin kalbi yumuşar; bu kişiler aczlerini anlar ve rahmeti kendilerine çekerler.
Rahatsız olan hasta yakınları zarara rızâsıyla giren bu isyânkâr kişiye nasihatte bulundu. İnsanların ikna etme gayretlerine rağmen, o inadında devam ediyordu. Zor nefes alıyor ve isyanını haykırıyordu. Tekrar bir kardiyoloji konsultasyonu istedim. Kalb-akciğer bozukluğundan dolayı teskin edici iğne yapamıyorduk, solunum durması yapabilirdi. Gecenin 3:15’iydi. Adam, bağırmalarına devam ediyordu. Aniden çenesi kilitlendi gözleri yukarı kaydı, şuuru kayboldu. Hemen adamı sert bir zemine yatırdık. Solunum yolunu açıp hastaya kalb masajı yaptık. On beş dakika masaja rağmen hasta geri dönmedi ve hayata ‘elveda’ dedi.
Bir baş-bir gövde, hepsinden kötüsü “isyan içinde” Hakk’ın huzuruna giden hastam, bana çok büyük bir ders vermiş ve beni vicdan muhasebesine zorlamıştı.
İnsanın ‘suçu başkasına yansıtma, kendisini suçsuz görme’ psikolojisinin nasıl ebedî bir şekâvete yol açabileceğini görmüştüm. Allah’ın kullarına verdiği akıl, irade ve sabır gibi nimetlerin nasıl koruyucu birer anahtar olduğunu anlamıştım.
Ebedî bir hayat, sigara denen basit ve kötü alışkanlığa tercih edilebilir miydi? Harika sanatlarla ve düzenleyici sistemlerle donatılmış vücut ve bize bahşedilen hayat, sigara gibi bir alışkanlığa feda edilebilir miydi?
Bu hastanın isyan içindeki ölümünden geride kalan tek şey, hayat boyu unutamayacağım yukarıdaki sorular idi.
* Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi Servisi’nde 1980’li yıllarda yaşanmış vaka.!!
- Bu nasıl adâlet
- Yeter!...
- Doktor!.. Hemşire!..
Ve ağza alınmayacak küfürler!...
Bu ses, sigaraya bağlı damar tıkanmasıyla (burger) sol bacağını da diz üzerinden kestiğimiz 55 yaşındaki erkek hastadan geliyordu. Kalb yetmezliği olan bu kişi, gür sesiyle gecenin 01:30’unda bütün hastaları uyandırmakla kalmamış, ameliyatlı çocuk hastaların korku dolu ağlamalarına da sebep olmuştu.
Hasta, çocukluğunda (12 yaşında) alışmış olduğu sigaranın ilk tokatını 37 yaşında yemiş. Sağ bacağında uyuşma ve ayak baş parmağında ağrı şikâyetleriyle doktora gittiğinde, doktorlar, hastalığına sigaraya bağlı damar tıkanıklığı demişler.
Muayene eden doktor: “Bir tane bile sigara içmeyeceksin, ayrıca sigara içilen ortamda da bulunmayacaksın, tek sigara içmen dahi damar tıkanmasını yeniden başlatır, bacağın kesilir.” demiş.
Verilen ilâçlar, uzuv kaybetme korkusuyla düzenli kullanılmış, sigara içilmemiş ve neticede hastanın şikâyetleri bitmiş. Üç ay sonra korkunun yaptığı frenleyici baskı kalkmaya başlayınca, hastanın canı tekrar sigara çekmeye başlamış. Bir, iki, üç derken, tekrar bir pakete çıkarmış. Dört ay sonra baş parmakta siyahlaşma, diğer parmaklarda morarma olmuş. ‘Ayağım ilâçla tekrar kurtulur.’ ümidiyle doktora koşan hastanın, çekilen ilâçlı filminde sağ bacağındaki ana damarın kasıktan başlayarak tıkandığı görülmüş ve bacağın kesilmesine karar verilmiş. Yine korku, yine sigarayı bırakma, yine sigaraya tekrar başlama dönemleri altı ay sürmüş. Neticede hastanın 18 yıl içinde, iki kolu, bir bacağı gitmiş. Kolunun biri kesildikten sonra inat edip sigarayı hiç bırakmamış, son olarak sol bacağını da sigaraya kurban ettikten sonra âdeta bir baş bir gövde kalmış.
Sigaranın hastanın bedeninde yol açtığı zararlar bununla da kalmamış, hastada ayrıca kronik bronşit ve buna bağlı kalb yetmezliği de meydana gelmiş. Hastanın karaciğeri büyümüş, karnında su toplanmış.
Hasta, morarmış dudaklarıyla, isyanına devam ediyordu. Ona yaklaştım, bağırmasından diğer hastaların rahatsız olduklarını söyledim. Bana ters ters bakarak kaşlarını çattı.
- Neden bana bu hastalığı verdi!.. dedi.
- Senin başına gelenler kendi tercihinle olmuştur. Parmağın uyuşup, soluklaştığı ve ağrı şikâyetleriyle doktora gittiğin zaman Allah, doktoru vesile kılarak seni uyardı. Sonra baş parmağının rengi değişti, bacağın kesildi, yine dinlemedin. Kolun kesildikten sonra da meydan okurcasına sigaraya devam ettin. Nefsinin sesini dinleyerek sigara içtin ve hastalığı kendi isteğinle seçtin. Her insan, nefsinin aşırı arzularıyla imtihan olur. Sen nefsini dinledin, zarara râzı oldun.
- Her sigara içenin bacakları, kolları kesilmiyor ki. Neden benim ki!...
- Her bünye farklı, herkesin imtihanı farklı. Acı yiyen herkes ülser olmuyor. Sigara içen herkesin de bacağı kesilmiyor. Bir ülserliye nasıl kızartma ve acı yasaksa, sana da sigara yasak! Her bedenin ihtiyacı, yapısı, güçlü ve zayıf yönleri farklıdır. Herkes bedeninin sesine vermeli. Yaratan, hastalıkların hepsini bir kişiye vermemiştir. İnsanlara binlerce hastalık verilmesinin hikmeti, sabırlarının şükür cevabıyla süslenmesi, affa mazhar olma, günahların silinmesi gibi neticesi hayır ve güzel olan amellerin işlenmesine yöneliktir. Hastalıklara, belâlara karşı sabredenlerin kalbi yumuşar; bu kişiler aczlerini anlar ve rahmeti kendilerine çekerler.
Rahatsız olan hasta yakınları zarara rızâsıyla giren bu isyânkâr kişiye nasihatte bulundu. İnsanların ikna etme gayretlerine rağmen, o inadında devam ediyordu. Zor nefes alıyor ve isyanını haykırıyordu. Tekrar bir kardiyoloji konsultasyonu istedim. Kalb-akciğer bozukluğundan dolayı teskin edici iğne yapamıyorduk, solunum durması yapabilirdi. Gecenin 3:15’iydi. Adam, bağırmalarına devam ediyordu. Aniden çenesi kilitlendi gözleri yukarı kaydı, şuuru kayboldu. Hemen adamı sert bir zemine yatırdık. Solunum yolunu açıp hastaya kalb masajı yaptık. On beş dakika masaja rağmen hasta geri dönmedi ve hayata ‘elveda’ dedi.
Bir baş-bir gövde, hepsinden kötüsü “isyan içinde” Hakk’ın huzuruna giden hastam, bana çok büyük bir ders vermiş ve beni vicdan muhasebesine zorlamıştı.
İnsanın ‘suçu başkasına yansıtma, kendisini suçsuz görme’ psikolojisinin nasıl ebedî bir şekâvete yol açabileceğini görmüştüm. Allah’ın kullarına verdiği akıl, irade ve sabır gibi nimetlerin nasıl koruyucu birer anahtar olduğunu anlamıştım.
Ebedî bir hayat, sigara denen basit ve kötü alışkanlığa tercih edilebilir miydi? Harika sanatlarla ve düzenleyici sistemlerle donatılmış vücut ve bize bahşedilen hayat, sigara gibi bir alışkanlığa feda edilebilir miydi?
Bu hastanın isyan içindeki ölümünden geride kalan tek şey, hayat boyu unutamayacağım yukarıdaki sorular idi.
* Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi Servisi’nde 1980’li yıllarda yaşanmış vaka.!!