Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Özür dileriz deli kanlı..........

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Delikanlı özür dileriz, namaza başlarken sanki biz zamanında hiç zorlanmamışız gibi seni “full çekme”ye zorladık. Tuğlaları üst üste koymana izin verecek bir rahatlık sunmadık sana. Yakaladığın namazlara köreldik de, kaçırdıkları için yazıklar ettik.

Namaza alışırken ayağının dolanabileceğini, yürürken düşebileceğini hesaba katmadık. İçindeki tereddütleri ciddiye almadık. Kendi kendine sorduğun sorulara “hiç yokmuş gibi” sağırlaştık. Elbette ki “lüzumsuz” gelecekti sana namaz en başında. Başımızı ellerimizin arasına alıp bir kaç dakika olsun düşünmedik: Öyle kolay değil ki arzulamak hiç alışık olmadığını? Öyle hemen oluvermez ki hiç tanımadığını yanına yoldaş eylemek? Kim susamadan su içer ki? Kim acıkmadığı yemeğe iştah duyar ki?



Mecbur tuttuk seni... “Başka yolu yok!” dedik. Mecbur olmasına mecburdur namaz.. Yalan yok; farzdır. “Dinin direği.” “Gözümüzün aydınlığı!” Teşekkürlerin en güzeli.. minnettarlığımızı ifade etmenin en şık, en zarif yoludur namaz! Kulluğumuzun en somut biçimi... Elle dokunulur, gözle görülür bir teşekkür zirvesidir.. Sormadık kendimize: Zorla mı teşekkür eder insan?


Zorunluluk olarak takdim edilir mi hiç minnettarlık? Gösteremeyince sana Rabbimizin bizi ne kadar çok şeyle sevindirdiğini, içine zoraki minnettarlıklar atmaya kalktık. En başta biz hissedemeyince üzerimize hiç hesabsız, hiç sebepsiz, hiç karşılıksız indirilen o iyilikleri, sana da ancak “istesen de istemesen yapacaksın” diye farzları saydırdık, soğuk ve resmî zorunluluklar listesi içinde sürdük namazı önüne. Hiç görmedin ki yüzümüzde nimetlere boğulmanın o şımarıklık neşesini, hiç hissetmedin ki yüreğimizde her sabaha yeniden uyanma sevincini? Bizden sana huzur bulaşmadı ki... Bizden sana neşe taşmadı ki...



Elbette ki sabırsızdır insan... Hele de gençler... Biz yaşımızı başımızı aldık, ırmağın öbür yakasına geçtik. Durulduk. Sakinleştik. Ama sen! Beri yakasındasın hayatın. Hırçın yanındasın şehrin. Kıpır kıpır tenin. Duygu kasırgalarında savruluyor saçların. Sana varlığın müziğini aktaramadık. Namazın yüzümüze tebessümler kattığına tanıklık edemedik. Kıldık namazları kılmasına, ama seccadeyi toplarken namazın gerçeğini de bir kenara dürdük. Namaz kıldıkça güzelleşseydik, neşelenseydik, incelseydik, sen de imrenirdin bize. Sanki bir büyü var burada diye, sen de sokulurdun yanımıza..


“Namaz dediğin sadece bir gün kılınır” demek isterdik sana... “O da bugündür.” Bak, dün gitti; yarın da gelmedi. “Sen sadece bugün kıl, gerisine karışma!” diyecek kalenderliği gösteremedik sana... Bitmeyecek sandın namazı. Yarın, yarından sonra, yarından sonradan da sonra.... Derken yığıldı üzerine binlerce vakit, binlerce rekat... Ezildin kılacağın namazlar altında. Şimdiden üşümeye başladın soğukta alacağın abdestlerin suyunda... Kulağına fısıldayıverseydik ya Rabbimizin sözünü: “Ben senden yarının ibadetini istemiyorum ki...” Bugün kıl, yeter.. Hatta bu vaktin hakkını ver, yeter! Hem sonra, ne biliyorsun, o kadar uzun süre yaşayacağını.. Belki bitecek ömrün; namazların da bitecek... Sana bugün kıldığın namazın ışığı kalacak... Rabbin diyecek ki, “Madem ki bugün kıldın, yaşasaydın bir ömür boyu kılacaktın..” Bir güne verdiğin namaz rengi, bir ömrüne taşacak; bin ömürlük bir sonsuzluğa taşıyacak seni..



Sana Rabbini tanıtırken, kılı kırk yarar, ince eleyip sık dokur, mükemmeliyetçi bir imaj çizdik, seni vesveselere saldık, yorduk, kırdık, usandırdık. Rabbinin yaptıklarını beğenmeyeceğine inandırdık önce seni. Seni sevdiği, sana merhamet ettiği ap açık ortadayken, önce korkmanı istedik O’ndan... Oysa, insan sevmediğinden korkmaz ki, korkamaz ki... Allah’tan korkanlar O’nu hakkıyla sevenlerdir, O’nun kendilerini fazlasıyla sevdiğini bilenlerdir... Korkarlar; çünkü o sevgiyi kaybetmek üşütür insanı, o kadar sevilmişken yüz çevirmek acı verir insana... Kaybedeceği şeyi olanlar korkar!

Şöyle diyebilmeliydik sana: “Namaz kılarken Rabbinin sana ‘aferin!’ dediği haldesin.” Şöyle de diyebilmeliydik: “Namaz kılarken, Rabbinin en çok sevdiği En Sevgili’nin (asm) bulunduğu haldesin.” Sevinmelisin. Sevildiğini bilmelisin. Sevildiğini bilip de öyle varmalısın secdelere. Bırakıp her şeyi namazın kucağında atabilmelisin hüzünlerini. Durdurup oyunları, başından atıp telaşları, en sahici olduğun yerde, en çok onaylandığın halde, namazda, neşelere boğulabilmeli, sevinçlere sarılabilmelisin.

Özür dileriz delikanlı,

Bağışla bizi genç hanım.
 
Z

zeynep_hearty

Guest
rabbim razı olsun ..sorumluluk bilncinin sadece şunu yapmalısın bunu yapmalısın gibi cümlelerden ibaret olmadığını bilmek gerekiyor.. asl olan yapılan şeylerin yapılması gereken şeylerin niçin yapılması gerektiğinin gerekli izahının yapılması, sorumluluk bilincinde çok önemli bir yer teşkil ediyor ....selam ve dua ile..
 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
Ancak sorumlu yada sorumsuz davranırsanız unutursunuz ya da unutursunuz ya da unutmazsınız .
Evet işinizsorumlulugunuzdur.
Günahkar olarak degil sorumlu olarak dogdunuz işiniz boynunuza bir borc olarak asıldı cünkü hiçbir karsılık ödemeden degeri ölcülmeyecek miktarda kredi kullanarak geldiniz dunyaya Borclusunuz deyin demek deyin din demektir Din borcluluk bilincidir.
 

Azra

New member
Katılım
15 Mar 2007
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Yaş
36
Konum
istanbul
kardeşim çok güzel bi konu emeğine sağlık
 
E

esrefinho

Guest
Allah Razi Olsun ...
Bizim Gibi Bütün Gençlerin Okumasini Tavsiye Ederim
 

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Ellerine sağlık kardeşim çok güzel olmuş tebrikler.Sağlıcakla
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
Özür dileriz delikanlı bağışla bizi genç hanım

Özür dileriz delikanlı bağışla bizi genç hanım

Delikanlı özür dileriz, namaza başlarken sanki biz zamanında hiç
zorlanmamışız gibi seni full çekmeye zorladık. Tuğlaları üst üste koymana
izin verecek bir rahatlık sunmadık sana. Yakaladığın namazlara köreldik de,
kaçırdıkları için yazıklar ettik.

Namaza alışırken ayağının dolanabileceğini, yürürken düşebileceğini hesaba
katmadık. İçindeki tereddütleri ciddiye almadık. Kendi kendine sorduğun
sorulara hiç yokmuş gibi sağırlaştık. Elbette ki lüzumsuz gelecekti
sana namaz en başında. Başımızı ellerimizin arasına alıp bir kaç dakika
olsun düşünmedik: Öyle kolay değil ki arzulamak hiç alışık olmadığını? Öyle
hemen oluvermez ki hiç tanımadığını yanına yoldaş eylemek? Kim susamadan su
içer ki? Kim acıkmadığı yemeğe iştah duyar ki?

Mecbur tuttuk seni... Başka yolu yok! dedik. Mecbur olmasına mecburdur
namaz.. Yalan yok; farzdır. Dinin direği. Gözümüzün aydınlığı!
Teşekkürlerin en güzeli.. minnettarlığımızı ifade etmenin en şık, en zarif
yoludur namaz! Kulluğumuzun en somut biçimi... Elle dokunulur, gözle
görülür bir teşekkür zirvesidir.. Sormadık kendimize: Zorla mı teşekkür
eder insan?

Zorunluluk olarak takdim edilir mi hiç minnettarlık? Gösteremeyince sana
Rabbimizin bizi ne kadar çok şeyle sevindirdiğini, içine zoraki
minnettarlıklar atmaya kalktık. En başta biz hissedemeyince üzerimize hiç
hesabsız, hiç sebepsiz, hiç karşılıksız indirilen o iyilikleri, sana da
ancak istesen de istemesen yapacaksın diye farzları saydırdık, soğuk ve
resmî zorunluluklar listesi içinde sürdük namazı önüne. Hiç görmedin ki
yüzümüzde nimetlere boğulmanın o şımarıklık neşesini, hiç hissetmedin ki
yüreğimizde her sabaha yeniden uyanma sevincini? Bizden sana huzur
bulaşmadı ki... Bizden sana neşe taşmadı ki...

Elbette ki sabırsızdır insan... Hele de gençler... Biz yaşımızı başımızı
aldık, ırmağın öbür yakasına geçtik. Durulduk. Sakinleştik. Ama sen! Beri
yakasındasın hayatın. Hırçın yanındasın şehrin. Kıpır kıpır tenin. Duygu
kasırgalarında savruluyor saçların. Sana varlığın müziğini aktaramadık.
Namazın yüzümüze tebessümler kattığına tanıklık edemedik. Kıldık namazları
kılmasına, ama seccadeyi toplarken namazın gerçeğini de bir kenara dürdük.
Namaz kıldıkça güzelleşseydik, neşelenseydik, incelseydik, sen de
imrenirdin bize. Sanki bir büyü var burada diye, sen de sokulurdun
yanımıza..

Namaz dediğin sadece bir gün kılınır demek isterdik sana... O da
bugündür. Bak, dün gitti; yarın da gelmedi. Sen sadece bugün kıl,
gerisine karışma! diyecek kalenderliği gösteremedik sana... Bitmeyecek
sandın namazı. Yarın, yarından sonra, yarından sonradan da sonra.... Derken
yığıldı üzerine binlerce vakit, binlerce rekat... Ezildin kılacağın
namazlar altında. Şimdiden üşümeye başladın soğukta alacağın abdestlerin
suyunda... Kulağına fısıldayıverseydik ya Rabbimizin sözünü: Ben senden
yarının ibadetini istemiyorum ki... Bugün kıl, yeter.. Hatta bu vaktin
hakkını ver, yeter! Hem sonra, ne biliyorsun, o kadar uzun süre
yaşayacağını.. Belki bitecek ömrün; namazların da bitecek... Sana bugün
kıldığın namazın ışığı kalacak... Rabbin diyecek ki, Madem ki bugün
kıldın, yaşasaydın bir ömür boyu kılacaktın.. Bir güne verdiğin namaz
rengi, bir ömrüne taşacak; bin ömürlük bir sonsuzluğa taşıyacak seni..



Sana Rabbini tanıtırken, kılı kırk yarar, ince eleyip sık dokur,
mükemmeliyetçi bir imaj çizdik, seni vesveselere saldık, yorduk, kırdık,
usandırdık. Rabbinin yaptıklarını beğenmeyeceğine inandırdık önce seni.
Seni sevdiği, sana merhamet ettiği ap açık ortadayken, önce korkmanı
istedik Ondan... Oysa, insan sevmediğinden korkmaz ki, korkamaz ki...
Allahtan korkanlar Onu hakkıyla sevenlerdir, Onun kendilerini fazlasıyla
sevdiğini bilenlerdir... Korkarlar; çünkü o sevgiyi kaybetmek üşütür
insanı, o kadar sevilmişken yüz çevirmek acı verir insana... Kaybedeceği
şeyi olanlar korkar!

Şöyle diyebilmeliydik sana: Namaz kılarken Rabbinin sana aferin! dediği
haldesin. Şöyle de diyebilmeliydik: Namaz kılarken, Rabbinin en çok
sevdiği En Sevgilinin (asm) bulunduğu haldesin. Sevinmelisin. Sevildiğini
bilmelisin. Sevildiğini bilip de öyle varmalısın secdelere. Bırakıp her
şeyi namazın kucağında atabilmelisin hüzünlerini. Durdurup oyunları,
başından atıp telaşları, en sahici olduğun yerde, en çok onaylandığın
halde, namazda, neşelere boğulabilmeli, sevinçlere sarılabilmelisin.

Özür dileriz delikanlı,

Bağışla bizi genç hanım.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Delikanlı özür dileriz, bağışla bizi genç hanım.

Namaza başlarken sanki biz zamanında hiç
zorlanmamışız gibi senin zorlanmanı çokladık. Tuğlaları üst üste koymana
izin verecek bir şevk sunmadık sana. Yakaladığın namazlara köreldik de,
kaçırdıkları için yazıklar olsun derken, o ruhu veremedik...
(Sanki daha uygun...)
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
slm evet sizin yazdığınız başlık daha mantıklı yorumlarınızı bekliyorum
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Genç insanla olgun, yaşlı insan arasında farklar var. Bence kemale ermenin asgari yaşı, kırklı yaşlar. Ve bu yaşlardan sonra başlar insanda asıl insani hassalar ve gelişip, zirve yapar.

Her ne kadar akıl yaşta değil başta ise de bu söz yanlış anlaşılmasın, sadece aklın varlığı ve miktarını anlatan sözdür. Kemaliyet yaşla olur. Tecrübeler de kemaliyete yardımcıdır ve yaşamakla mümkündür.

Bu ifadelerden yola çıkarak, kişinin Hakk'ı ve O'ndan gelenleri kabullenmesi de işte o bahsi geçen kemal ile münsebetlidir ki, kemaliyet bu hazm kolaylaşır. İşte genç insan bu ilahi emirler karşısında gerekli ihtimamı belki yaşlı insan kadar bu kemaliyet eksikliği nedeni ile gösteremez de zorlanır. Teşvike ihtiyaç duyar.
 

sumisali

New member
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,903
Tepkime puanı
2,112
Puanları
0
Kuraklık o yıl, New Jersey?in yemyeşil çayırlarını kahverengine
çevirmiş ve tüm New Jerseylilerin gurur kaynağı yüzyıllık dev ağaçların yapraklarının zamanından önce dökülmesine neden olmuştu.
Kuraklığın kırküçüncü gününde, küçük bir kentin yoksullar mahallesinden geçen Tom Greenfield adlı genç bir tarım uzmanı, tozlu yolda bir kova suyu sürüklercesine taşıyan yaşlı bir kadına rastladı.Otomobilinin camını indirdi veyaşlı kadına seslendi:
?Sizi gideceğiniz yere kadar götürebilir miyim, bayan??
Yaşlı kadın teşekkür etti ve bir kilometre kadar geride kalan evini işaret etti:
?Zaten şu kadarcık bir yoldan geliyorum? dedi ve yüz metre ötedeki
dev bir meşe ağacını göstererek
?Zahmet etmenize gerek yok...? dedi.Iki üç adımlık yolum kaldı.
Greenfield, kadının bir kova suyu ne yapacağını merak etti. Onu arkasından izledi. Yaşlı kadının, zorlukla taşıdığı kovayı
bahçenin uzak bir köşesindeki büyük meşe ağacına kadar sürükleyip,
sonra da kovadaki suyla meşe ağacını suladığını görünce, hem hayran kaldı,hem de şaşırdı. Yanına yaklaştı ve sordu:
?Bu ağacı sulamak için mi o bir kova suyu bir kilometre öteden taşıdınız? Güçlükle kaldırdığınıza göre kova galiba çok ağırdı.? Yaşlı kadın, genç adama gülümseyerek baktı.
?Tam 81 yaşımdayım. Bu ağaç ise, yaşamdaki tek dostum.
Küçük bir kızken arkadaş olmuştum onunla. Şimdi hiçbiri yaşamayan
tüm arkadaşlarımla bu ağacın çevresinde, bilseniz ne oyunlar oynadık,
onun gölgesinde nasıl dinlendik... Bu ağaç kurursa ne yaparım, ben?
Tarım uzmanı genç adam, yüzyıllık dev meşe ağacına uzun uzun ve
dikkatlice baktı. Deneyimli gözü, ağacın giderek kurumakta olduğunu görmekte gecikmedi. Yaşlı kadın, meşe ağacıyla arkadaşlığını anlatmayı sürdürdü:
?Annem beni dövdüğü ya da azarladığı zaman bu ağaca tırmanırdım,
onun kollarına sığınırdım? dedi. ?Nişanlım, parmağıma nişanı ağacın altında taktı.Benim için böylesi anılarla dolu olan bu ağaç için, bir kilometre öteden bir kova su taşımamı gerçekten çok mu görüyorsunuz??
Yaşlı kadın ertesi gün elinde su kovasıyla yine meşe ağacına giderken,ağacın çevresinde beş altı işçinin çalışmakta olduğunu gördü.Kovayı yere bıraktı ve işçilere doğru koşarak
?Bırakın ağacımı? diye bağırdı.
?Dokunmayın benim ağacıma...?
Işçilerin başındaki adam kasketini çıkardı ve yaşlı kadınısaygıyla selamladı:
?Ağacınıza kötü bir şey yapmak için değil,onu kurtarmak için geldik, hanımefendi? dedi.
?Ağacınızın köklerinin çevresinde kanallar açtık ve onları tankerimizin deposundaki suyla doldurarak, ağacınızı bol bol suladık.?
Yaşlı kadın su tankerinin üzerinde yazılı olan ?Greenfield Fidanlığı? adına takıldı.
?Fakat ben sizi çağırmadım ki?? dedi.
?Kim gönderdi sizi buraya??
Adam, saygılı tavrıyla yanıt verdi:
?Bizi buraya gönderen kişi, adını söylemedi efendim? dedi.
Yaşlı kadın, yeterli suya kavuşan arkadaşı meşe ağacının altında durdu dün sohbet ettiği genç adamı anımsamıştı, işçilerin tek tek ellerini sıktıktan sonra uzaklaşan kamyonun arkasından yaşlı gözlerle baktı.
 
Üst Alt