A
abdirabbih
Guest
Zümrüt gibi yemyeşil tepelerin üstünde,
Neş’elerimizi gıcıklayan ses ve soluk;
Dört bir yanda Cennet çeşmeleri oluk oluk;
Sarıyor her an rûhları ayrı bir mutluluk
Ebedî vuslata açılan kapı önünde...
En sihirli renkleriyle gül, papatya, zambak,
Menekşe, yâsemin ve yapraklarda jâleler;
Mahmur bakışlarıyla sümbüller ve lâleler;
Renk-ışık arası gelip giden pervâneler,
Uçuşup cilveler çakıyorlar yaprak yaprak.
Güzelliklerin akıp gönlümü sarışında,
Pusu kurmuş gibi duran yanılmaz rehberim:
Duygular; onlarla sezer onlarla severim;
Onlarla kâinatı apayrı hissederim
Şu renk renk tüllenen âlemin her karışında.
Rûhun sıçrayıp sonsuza açıldığı yerde,
Belirir hayalimde mânâlardan birer iz;
Gâipten gönlüme bir şeyler fısıldar sessiz;
Anlaşılmaz bir dille ki harfsiz, kelimesiz,
Sanki gök kapıları gıcırdar az ilerde...
İşte bu noktada varlığı dinlerken insan,
Gönlünde hep Sonsuz’un nağmelerini duyar;
Ovalar, obalar ve sahillerde her bahar,
Bir zamanlar yitirdiği Cennetleri arar;
Duygularında yan yana ümit ve de hicran...
Mecnun gibi rastgeldiği her şeyi kucaklar;
Otu, ağacı, taşı, toprağı, tüm varlığı..
Aynı görür her zaman ışığı, karanlığı,
Hep rızayla karşılar hastalığı, sağlığı,
Kul olsa da âdeta sultanlar gibi yaşar.
Neş’elerimizi gıcıklayan ses ve soluk;
Dört bir yanda Cennet çeşmeleri oluk oluk;
Sarıyor her an rûhları ayrı bir mutluluk
Ebedî vuslata açılan kapı önünde...
En sihirli renkleriyle gül, papatya, zambak,
Menekşe, yâsemin ve yapraklarda jâleler;
Mahmur bakışlarıyla sümbüller ve lâleler;
Renk-ışık arası gelip giden pervâneler,
Uçuşup cilveler çakıyorlar yaprak yaprak.
Güzelliklerin akıp gönlümü sarışında,
Pusu kurmuş gibi duran yanılmaz rehberim:
Duygular; onlarla sezer onlarla severim;
Onlarla kâinatı apayrı hissederim
Şu renk renk tüllenen âlemin her karışında.
Rûhun sıçrayıp sonsuza açıldığı yerde,
Belirir hayalimde mânâlardan birer iz;
Gâipten gönlüme bir şeyler fısıldar sessiz;
Anlaşılmaz bir dille ki harfsiz, kelimesiz,
Sanki gök kapıları gıcırdar az ilerde...
İşte bu noktada varlığı dinlerken insan,
Gönlünde hep Sonsuz’un nağmelerini duyar;
Ovalar, obalar ve sahillerde her bahar,
Bir zamanlar yitirdiği Cennetleri arar;
Duygularında yan yana ümit ve de hicran...
Mecnun gibi rastgeldiği her şeyi kucaklar;
Otu, ağacı, taşı, toprağı, tüm varlığı..
Aynı görür her zaman ışığı, karanlığı,
Hep rızayla karşılar hastalığı, sağlığı,
Kul olsa da âdeta sultanlar gibi yaşar.