Sevgi deger kardesim,Oguzlu Allah razi olsun sen aynen devam et gercekten iyi bir calisma Zaten Qur´an her cesit insanin anlayacagi(kendine göre,Kabiliyeti kadar)bir dizaynla indirilmistir.Bu nedenle cok dikkatli bir takib odaklanma insana saplantilarindan veya disaridan gelen sartlanmadan siyirmaya yetiyor
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Muhterem Kardeş...
Övgünüz ve teşviğiniz için teşekkürler..
Aşağıda, mesajımda bahsedilen ayet hakkında basit bir tefsir ve açıklamalarım var.
"Şüphesiz ki Allah(C.C) her şeyin en doğrusunu bilir." şiarı ile sadece kişisel görüşüm olduğu düşünülerek incelemeniz ve görüşünüzü bildirmeniz ricası ile....
SELAMETLE..........................................................................
AHKAF SURESİNİN YİRMİALTINCI AYETİ HAKKINDA….
-1-
GİRİŞ
Bilindiği gibi yaradan (C.C.) peygamberimiz Hz.Muhammed vasıtasıyla Kuran-ı Kerim’i nazil etmiş; içindeki bilgilerle insanların nasıl yaşaması gerektiğini bildirmiş, geçmişten ve gaipten sayılamayacak kadar bilgi vermiştir.
Bu bilgiler sureler ve ayetler bazında günümüze kadar geçen yaklaşık 1450 yılda ulema dediğimiz bilginler tarafından defalarca irdelenmiş, yorumlanmış ve Tefsir İlmi dediğimiz bir dini bilim dalı oluşmuştur. Bu meyanda Kuran-ı Kerim hakkında birçok tefsir hazırlanmış ve neşredilmiştir.
Bu tefsirler, hazırlandığı zamanın bilimsel gerçeklerine uygun olarak yapılagelmiştir. Ancak zaman ilerledikçe, bilim ve teknoloji geliştikçe, evrenin bazı sırları; çoğunlukla Kuran-ı Kerim’in ayetlerine dayanılarak ortaya çıkarıldıkça bu tefsirlerde bazı eksikliklerin, bazı tutarsız ifadelerin varlığı da ayan beyan ortaya çıkmıştır. Yani, 500 yıl önce yapılan tefsir ile 100 yıl önce yapılan tefsirler arasında bazı farklılıklar görülmekte olduğu gibi, yakın zamanlarda yapılan tefsirlerde de bu durum dikkati çekmektedir.
Örnek olarak insanın yapısal durumunu gösterebiliriz. DNA ve GEN deyimlerini, anlamlarını 50-60 yıl öncesine kadar kimler biliyordu?!... Her insanın parmak izinin farklı olduğu bugün bir gerçektir, ancak 80-90 yıl öncesine kadar biliniyor muydu?!...Peki, bunlar nasıl anlaşıldı?... Cevap gayet basit…. Kuran-ı Kerim’in ayetleri içine gizlenmiş kelimelerin anlamlarını çözebilecek bilgi ve zekaya sahip insanlarca!... Peki bu nasıl oldu? Çoğunlukla islam dini dışındaki hak dinler mensupları tarafından, merak ettikleri bilgilere ulaşma çabası güdülerek. İslam dini mensupları arasında bu gibi kimseler yok muydu?... Tabii ki vardı ve bu kişiler araştırmacı gayri müslim alimlere kaynak, rehber oldular. Ancak yaşadıkları dönem itibariyle verdikleri bilgiyi anlayabilecek kitle yoktu… İbn-i Sina, Farabi gibi mümtaz alimlerin verdiği bilgileri o zamanın insanları hazmedemiyordu ki!... Onlar atomun ne olduğunu anlamışlardı ama, o zamanın insanlarına anlatamıyorlardı ki!... İşte gayri müslim bilginler bu bilgileri hazmetmeyi bildiklerinden (Allah(C.C.)’ın takdiri) kendilerinden daha önce açıklanan ancak insanların anlayamadıkları sırları anlayabildiler ve de sahip çıktılar….
AYET
Günümüz islam alimlerinden İlahiyat Profesörü Yaşar Nuri ÖZTÜRK, hazırlayıp neşrettiği KURAN-I KERİM MEALİ(Türkçe Çeviri) isimli eserinde Ahkaf Suresi’nin yirmialtıncı ayetini şöyle tercüme etmektedir(mealen):
ANDOLSUN, ONLARA, SİZE VERMEDİĞİMİZ İMKÂN VE KUDRETİ VERMİŞTİK. ONLAR İÇİN İŞİTME GÜCÜ, GÖZLER VE GÖNÜLLER OLUŞTURMUŞTUK. FAKAT, NE İŞİTME GÜÇLERİ NE GÖZLERİ NE DE GÖNÜLLERİ,KENDİLERİNE HİÇBİR YARAR SAĞLAMADI/KENDİLERİNDEN HİÇBİR ŞEYİ UZAKLAŞTIRAMADI; ÇÜNKÜ AYETLERİMİZE KARŞI DİRENİYORLARDI.VE ALAYA ALDIKLARI ŞEY ONLARI KUŞATIP SARDI.
AÇIKLAMA:
Kuran-Kerim, hepimizin bildiği gibi miladi 610-632 yılları arasında ayetler halinde peygamberimiz Hz.Muhammed vasıtasıyla nazil oldu. İnsanlığın o zamanki durumunun herkesçe malum olduğu aşikârdır. Cahiliyet devri idi… Allah(C.C.)’ın daha önce insanlara vahyettiği Tevrat,Zebur,İncil insanlarca tahrif edilmişti…Asıllarından çok farklı olarak o zamana gelmişlerdi… Bu kitaplara inanan insanlar doğru yoldan sapmışlardı, dini kitapları kendi çıkarları için değiştiren rahip, papaz, haham güruhu insanların sapkınlığa düşmelerine neden olmuşlardı… Allah(C.C.) Kuran-ı Kerim’in son ilahi kitap olduğunu, değil tümünün veya bir kısmının, bir harfinin dahi değiştirilemez olduğunu ayetlerle insanlara bildirmiştir.
ÖNCEKİ TEFSİRLER HAKKINDA YORUM
Muhtelif tarihlerde değişik islâm alimlerince yapılan tefsirlerde bu ayet, nazil olduğu zamanlarda olagelen şeylerle ilgili olarak tefsir edilmişlerdir. Elmalılı Hamdi YAZIR, bu ayeti:
“Ne kulakları, ne gözleri ve ne de gönülleri kendilerine hiçbir fayda veremedi. Çünkü onlar Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Bu gösteriyor ki kendileri için ondan korunmak mümkündü. Eğer Allah Teâlâ’nın onlara göstermiş olduğu ayetleri ve delilleri inkâr etmeyip de Hud(A.S.)’ın uyarısı üzerine iman ve itaat etselerdi helâk olmayacaklardı, fakat dinlemeyip eğlendikleri için o alay ettikleri, haydi getir bize dedikleri azab da kendilerini kuşatıverdi. Şu halde onlardan daha zayıf olan sizleri kuşatamaz mı? Görülüyor ki bunlarla bütün semâvi afetler bir suçuna ceza olmak üzere anlatılmış oluyor. Beşerin kazancı ile ilgili
olan afetlerin dehşeti ve Allah Teâlâ’nın her kuvvet üzerindeki kudreti anlatılmış oluyor.”
şeklinde tefsir ediyor.
Seyyid Kutup, Fi Zilâl-i Kur’an adlı eserinde ayeti;
Kuran’ı anlama yeteneğinden, kimi kez kalp, kimi kez gönül,kimi kez akıl gücüyle dile getirir diyor ve ilave ediyor.”Anlatılan olaydan her göz, kulak ve akıl sahibinin alacağı ibret, güçlünün gücü, varlıklının malı ve bilgilinin bilgisiyle gururlanmaması gerektiği olacaktır. İşte durum ortada; evrensel güçlerden biri güç; amel, bilgi ve güç sahiplerinin üzerine inip her şeyi yıkarak onları evlerinden başka bir şey görülemez halde bırakıyor. Bu, Allah’ın onları; suçluları yakaladığı yasasıyla yakalamasının sonucu oluyor.” Rüzgâr’ı örnek veriyor. Rüzgârın da diğer evrensel güçler gibi Rabbinin emrinde olup, o ve tüm varlıklar için çizilen yasa çerçevesinde kendisine verilen görevi yerine getirir.Herşey kusursuz kurulmuştur,eksiklik,düzensizlik göstermesi sözkonusu değildir. Diyerek Ad Kavmi ve Mekke çevresinde bulunan diğer kent halklarının cezalandırılmalarından çıkarılacak genel bir ibret.
şeklinde tefsir ediyor.
Mevdûdi ve diğer tefsirci İslâm alimleri de bunlara benzer tefsirlerde bulunmuşlardır.Son yarım yüzyılda yazılan bir kısım tefsirler de, daha öncekilerin tekrarından başka bir şey denilemeyecek kadar birbirine benzerler. Bunların ortak yanı çeşitli ülkelerin dini eğitim veren üniversitelerinden mezun olmuş olmalarıdır. Ne yazık ki; günümüzde İslâmi bilim denince, profesörlüğe kadar yükselmiş bazı zatların fikirlerini beyan etmeleri ve etraflarında cemaat toplamaları akla geliyor. Bir eser yazdıklarında daha öncekilerin yazdıklarından satırlar çalarak oluşturuyorlar bu eserleri, ve kendilerine de İslâm Alimi denilmesinde beis görünmüyor.
Halbuki, birçok keşife imza atmış gayri müslim alimler, genelde teknik eğitim almış veya kendilerini geliştirmiş kimseler değilmidir? Bu zatlar, genellikle bir konuya odaklanmış; o konu hakkında ne kadar literatür varsa incelemiş ve akl-ı selimlerini bu bilgilerle birleştirerek insanlığın yararına keşiflerde, icatlarda bulunmuşlardır. Gerek bilimsel, gerek teknolojik ve de gerekse sosyal keşif ve icatlarda bulunanların hepsi sonuçta, bu icat ve keşiflerinin kaynağının ilahi kitaplar olduğunu açıklamakta beis görmemişlerdir. Örnek olarak Jacques COUSTEAU verilebilir. Cebelitarık Boğazı’ndaki akıntıya rağmen Akdeniz ve Atlas Okyanusunun sularının birbirine karışmamasının sırrını Kuran-ı Kerim’den öğrendiğini ve bunun sonucunda Müslüman olduğunu açıklar. Kuran-ı Kerim bu konuda 6666 ayetinden sadece birisinde birkaç kelimeyle bahseder. Peki, Kuran-ı Kerim nazil olduğu zaman insanlardan Hazreti Muhammed dışında kim bu ayetin sırrını anlayabilirdi?... Atom’un babası olarak bilinen John DALTON, bu keşfini İbn’i Sina ve Farabi’nin kitaplarını okuyarak gerçekleştirdiğini açıklıyor ki; bu alimlerin belirttiği, keşfettiği atomun sırrı onlardan 700 küsur yıl sonra gayri müslim bir insan tarafından anlaşılabiliyor. Çünkü, yazıldıkları asırda insanlar bunu anlayamıyorlardı. Galileo, dünyanın düz değil yuvarlak olduğunu neye dayanarak söylüyor ve bunda inat ederek yaşamını kaybediyordu?... Cevabı açık, Kuran-ı Kerim… O, Kuran ve İncil’in her nasılsa tahrip edilememiş ayetlerinden bu sonucu çıkarmıştı.
Bu örneklerden yola çıkarak Ahkaf Suresi’nin yirmialtıncı ayetinin günümüz şartlarındaki tefsirini yapmaya çalışalım….
TEFSİR
(Allah-ü Teâla(C.C.)’nın daha iyisini bildiği göz önünde tutulmalıdır. Bu tefsir sadece şahsi bir görüştür.)
Günümüz teknolojik ve bilimsel ilerlemeler sonucunda Bilgi Çağı, olarak tanımlanmaktadır. İnsanın kromozom yapısı ve buna bağlı olarak gen haritasının keşfi bile hemen hemen tamamlanmış bulunmaktadır.
Tabiatta bulunan tüm elementler hemen hemen keşfedilmiş durumdadır. Bu elementlerin fiziksel ve kimyasal özellikleri ve yapıları anlaşılabilir duruma gelmiştir. Bir elementin veya birkaç elementten müteşekkil bir mineralin tüm özellikleri öğrenilebilinmiştir.Özgül Ağırlık, Radyoaktivite, Kristal Yapısı,Erime-Kaynama Noktası gibi hususlar her element veya mineralde başka başkadır. Nasıl ki hiçbir insanın parmak izi veya DNA’sı birbirine benzemez ise, hiçbir element veya mineralin özellikleri de diğerinin ayni değildir. Muğla-Yatağan’daki kahverengi mermer ile Balıkesir-Manyas’taki beyaz mermer bile değişik özellikler gösterir. Bunların aralarındaki fark sadece oluşumları sırasında kendilerine katılan diğer minerallerin meydana getirdiği fiziksel görünümleridir, ancak tek bir noktada ayni özellik gösterirler. O da kristal yapılarıdır ve bu ise gözle görülmez. Ancak mikroskobik inceleme sonunda anlaşılır.
Her elementin özgül ağırlığı sabittir. Mineral grupları ise içerdikleri maddeler nedeniyle az biraz farklılık gösterirler, ancak bu önemli bir sonuç arz etmez. Meselâ Yatağan’daki mermer 2.65 gr/cm3 ise Manyas’taki de 2.63 gr/cm3 olabilir. Aradaki fark saf demir cevherinin 7.82 gr/cm3 olması ve Yatağan’daki mermer kütleleri oluşurken bu kütlelerin içine Demir Oksit kristallerinin yerleşmesidir. Bu da özgül ağırlığı biraz arttırır, beyaz olması gereken rengi de koyulaştırır.
Bu bilgiler, Kuran-ı Kerim’in nazil edildiği çağda insanlar tarafından biliniyor mu idi?...Cevabı “HAYIR”!...
Bu bilgiler ışığında, ayette geçen GÖZ,KULAK,GÖNÜL kelimeleri neyi ifade etmektedir acaba?
Başlamadan önce bazı konuları irdeleyelim…
Mevcut bilgilere göre, insanların yeryüzünde ilk görüldüğü zamanın bundan 10.000-50.000 yıl öncesine uzandığı ifade ediliyor. Tarih kitaplarında Buzul Çağı, Demir Çağı, Taş Devri olarak insanlığın evrimi gruplara ayrılıyor…Ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış!... doğrusunu Allah(C.C.) bilir.
Kuran-ı Kerim’de birçok sure ve ayette Ad Kavmi’nden bahsediliyor. Allah’ın ayetlerine karşı çıktıklarından, sapkınlığa düştüklerinden, bu nedenlerle helâk edildiklerinden bahsediliyor.
Yine Kuran-ı Kerim’de , çeşitli vesilelerle Nuh Tufanı’ndan bahsediliyor. Özetle, Allah(C.C), Nuh’a bir gemi yapmasını ve her canlıdan birer dişi ve erkekle, kendisine iman edenleri gemiye yüklemesini buyuruyor ve arkasından tufan olayı meydana geliyor. Gemidekiler dışında kalanların tümü helâk ediliyor. Alimler bu olayla günümüz arasında 4000-5000 yıl gibi bir süre geçtiğini belirtiyorlar.
Yine alimler insanlığın tarihinin 10000-50000 yıl gibi bir süreyle kısıtlı olduğunu belirtiyorlar. Nuh Tufanı öncesini Taş Devri olarak tanımlıyorlar ve bu zamandan önce insanların mağaralarda yaşamaya başlayıp zamanla toplum haline geldiklerinden, yaşamlarını bu şekilde sürdürmeye devam ettiklerinden bahsediyorlar!...
Mısır’daki piramitler(ehram)’in yapılış tarihi olarak bilimsel incelemeler sonunda en erken Milattan Önceki 3500 yılları belirleniyor ve günümüz insanları böyle biliyor. Yine, bu yıllardan önce insanlığın mağaralarda yaşadıkları, yeni yeni toplum haline gelmeye başladıkları vurgulanıyor. O zamanlarda nasıl yapılabildiğine akıl sır erdirmeye çalışıyorlar….
Atlantis diye bir ülkeden bahsediliyor kuşaklar boyunca ve bulunması için neredeyse bütün insanlık seferber edilmiş durumda!...
Bütün bu bilgiler ışığında ayette geçen terimlerin, günümüzdeki anlamları yavaş yavaş ortaya çıkıyor… Allah(C.C.), Kuran-ı Kerim’in son kitap olduğunu, kıyamete kadar virgülü bile değiştirilemeden insanlığın ve diğer alemlerin ışığı olduğunu,Kuran’ın miladi yedinci asır başlarındaki insanlığa değil, kıyamete kadar bütün insanlara rehber olacağını ayetlerle açıklamaktadır.
GÖZ: Günümüzdeki anlamı olarak multimedya kavramı düşünülebilir. Bugün insanlar Dünya’nın neresinde olursa olsun görüntülü medya (Televizyon,İndivision, İnternet) vasıtasıyla birbirlerinin ne yaptığını görebilmektedirler.
KULAK: Günümüzde teknolojik gelişmeler sonucunda insanlar Dünya’nın ve Uzay’ın neresinde olurlarsa olsunlar birbirlerinin sesini duyabilmektedirler.
GÖNÜL: Günümüzde bilgi çağı ve yarattığı olanaklar sayesinde, insanlar Dünya’nın neresinde olursa olsun yaşayabilmekte; maddi olanaklar arttıkça alemin bilinmeyenlerini araştırma istekleri çoğalmakta, bu da yeni yeni icat ve keşiflere fırsat vermekte; insanlar milyonlarca kilometre uzaktaki gezegenlere gitmeye ve oraların sırlarını öğrenmeye çalışmaktadırlar.
PS: MESAJIMIN UZUNLUĞU 15000 KARAKTERİ GEÇTİĞİNDEN İKİNCİ BİR MESAJ İLE TAMAMLANACAKTIR.
i