soldierking
New member
- Katılım
- 4 Nis 2007
- Mesajlar
- 138
- Tepkime puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
Önyargıları Yenebilmek
Ünlü bilimadamı Einstein bir sözünde
"İnsanlardaki önyargıyı parçalamak, benim atomu parçalamamdan çok daha zordur." der.
Önyargı zihinde yargılamak ve karar kılmaktır. Zihnimizde karar vererek mahkum etmektir başkalarını... Bilgiye dayanmadığı gibi sadece zanlara dayanır önyargı...
İnsan bilmediği şeylere, tanımadığı insanlara karşı çoğu kez önyargı ile yaklaşır. Onları dinleme, tanıma gereği dahi duymaz. Oysa böylesi bir tavır çoğu kez pişmanlıklar yaşatmaz mı bize?
Bazen tanımadığımız bir insan hakkında zannımıza göre karar veririz ve onu daha tanımadan zihnimizde yargılar ve bizim belirlediğmiz şablonlara mahkum ederiz. Onu tanıdığımız ve paylaşabileceğimiz ortak noktaları gördükçe içimizi pişmanlık duygusu kaplar. Bu yüzden değil midir Kuran'ın zanna uyarak hareket etmeyi yasaklaması?
Çünkü zan gerçeğe dayanmaz... Zan serap gibidir, ona uyarak hareket edersek bir süre sonra gerçeğin zor ve geri dönülmez yüzü ile tanışırız. Ancak bu bize pişmanlıktan başka birşey kazandırmaz. Bu sebeple zan yerine doğru bilgi olmalıdır insanın rehberi.
Farklılıklar içinde yaşayan insanlar, çoğu kez kendileri gibi düşünmeyenleri "öteki" diyerek belirli bir kategoriye hapsederler. Sonra bu kategorideki insanları zihinlerinde mahkum ederler. İşte ideolojilerin insanı düşürdüğü karanlık nokta burasıdır. Farklılıkları bünyesinde taşıyan insanların birbirleri ile tanışmaları, biraraya gelerek birbirlerini anlamaya çalışmaları, ideolojik saplantıların yerine insani ilişkileri koymaları aradaki zihinsel engelleri kaldırmaya yetecektir.
Oysa tanışmak, aynı mekanı ve havayı paylaşmak kimseye bir şey kaybettirmez. Yeter ki karşımızdakileri önce anlayalım. Bilmeden anlamadan karar vermenin yanılgıdan başka bir şey kazandırmayacağının farkına varalım.
Önyargıların, bilgiye dayanmayan ve zanna göre acele kar vermenin zararını anlatan bir hikaye ile bitirelim yazımızı.
Uzaklarda bir köyde bebeği ile yaşayan dul bir kadın dağda bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik evde yalnızlığı gideren bir arkadaş olur bir süre sonra.
Evcil olmasa da uysal bir hayvandır gelincik.Evin bebeğine de alışmıştır.
Bir gün evin annesi eve döndüğü zaman gelinciği ağzı kanlar içinde görünce çıldırır. Bebeğe zarar verdiği zannıyla sinirle gelinciğe saldırır ve onu öldürür.
O sırada yandaki odadan bebeğin sesi duyulur.
Anne odaya yönelir...
Orada beşiğin içindeki bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.
Selametle....
Ünlü bilimadamı Einstein bir sözünde
"İnsanlardaki önyargıyı parçalamak, benim atomu parçalamamdan çok daha zordur." der.
Önyargı zihinde yargılamak ve karar kılmaktır. Zihnimizde karar vererek mahkum etmektir başkalarını... Bilgiye dayanmadığı gibi sadece zanlara dayanır önyargı...
İnsan bilmediği şeylere, tanımadığı insanlara karşı çoğu kez önyargı ile yaklaşır. Onları dinleme, tanıma gereği dahi duymaz. Oysa böylesi bir tavır çoğu kez pişmanlıklar yaşatmaz mı bize?
Bazen tanımadığımız bir insan hakkında zannımıza göre karar veririz ve onu daha tanımadan zihnimizde yargılar ve bizim belirlediğmiz şablonlara mahkum ederiz. Onu tanıdığımız ve paylaşabileceğimiz ortak noktaları gördükçe içimizi pişmanlık duygusu kaplar. Bu yüzden değil midir Kuran'ın zanna uyarak hareket etmeyi yasaklaması?
Çünkü zan gerçeğe dayanmaz... Zan serap gibidir, ona uyarak hareket edersek bir süre sonra gerçeğin zor ve geri dönülmez yüzü ile tanışırız. Ancak bu bize pişmanlıktan başka birşey kazandırmaz. Bu sebeple zan yerine doğru bilgi olmalıdır insanın rehberi.
Farklılıklar içinde yaşayan insanlar, çoğu kez kendileri gibi düşünmeyenleri "öteki" diyerek belirli bir kategoriye hapsederler. Sonra bu kategorideki insanları zihinlerinde mahkum ederler. İşte ideolojilerin insanı düşürdüğü karanlık nokta burasıdır. Farklılıkları bünyesinde taşıyan insanların birbirleri ile tanışmaları, biraraya gelerek birbirlerini anlamaya çalışmaları, ideolojik saplantıların yerine insani ilişkileri koymaları aradaki zihinsel engelleri kaldırmaya yetecektir.
Oysa tanışmak, aynı mekanı ve havayı paylaşmak kimseye bir şey kaybettirmez. Yeter ki karşımızdakileri önce anlayalım. Bilmeden anlamadan karar vermenin yanılgıdan başka bir şey kazandırmayacağının farkına varalım.
Önyargıların, bilgiye dayanmayan ve zanna göre acele kar vermenin zararını anlatan bir hikaye ile bitirelim yazımızı.
Uzaklarda bir köyde bebeği ile yaşayan dul bir kadın dağda bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik evde yalnızlığı gideren bir arkadaş olur bir süre sonra.
Evcil olmasa da uysal bir hayvandır gelincik.Evin bebeğine de alışmıştır.
Bir gün evin annesi eve döndüğü zaman gelinciği ağzı kanlar içinde görünce çıldırır. Bebeğe zarar verdiği zannıyla sinirle gelinciğe saldırır ve onu öldürür.
O sırada yandaki odadan bebeğin sesi duyulur.
Anne odaya yönelir...
Orada beşiğin içindeki bebeğin yanında duran parçalanmış bir yılanı görür.
Selametle....