*sessizgemi*
New member
- Katılım
- 19 Eki 2006
- Mesajlar
- 92
- Tepkime puanı
- 2
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
Hayatını İslâmi ölçüler içinde yaşayan insanın ümidi çoğalır, âhirete imanla, itimatla bakar, ölümden korkmak yerine sevme hissine bürünür.
Hayatini kötü amallerle dolduran, günahlarla karartan insanın da ümidi yıkılır, âhirete ûmidsizlikle bakar, ölümden ürkme hali şiddetlenir.
Halbuki, biz ûmidle de ûmidsizlikle de baksak, her geçen gün ve saat, önümüzde bekleyen ölüm gerçeğine biraz daha yaklaşıyor, kesin akıbete biraz daha ilerlemiş oluyoruz, öyle ise; gözümüzü kapamak fayda vermiyor.
- Bir saat tefekkür, bir senelik amelden üstündür!
Çünkü bu kısa tefekkürde insan, istikbalini görür, önünde bekleyeni müşahede eder, kaçmanın, göz yummanın faydasızlığını anlar, hayatına çeki düzen verip tam bir İslâmi hayata girebilir.
Dinî emirleri yerine getirerek yasayan insan, artık istikbalindeki ölümden fazla ürkmez, vahşet duymaz. Çünkü, ümitli şekilde yaşıyor, günahlardan kaçma, ibadetleri ifa etmek hali, onun ümidini kuvvetlendiriyor.
Bazı İslâm büyüklerini görüyoruz, ölümü o kadar seviyorlar ki, yaşamak daha hayırlı olduğu halde ölümü istiyorlar, ölümden sonra ûmid ettikleri âhiret mükâfatını düşünüyorlar...
Resûlüllah Efendimizi bir gölge gibi takip eden Ebu Zerr, bir gün şöyle bir hadis rivayet etti:
Efendimiz ona buyurmuş ki:
- Ya Eba Zer! Dünya mü'minin zindanıdır. Kabir ise emniyetgâhıdır. Cennet de son karargâhıdır.
Efendimiz bundan sonra da şöyle devam etti:
- Ya Eba, Zer! Dünya, kâfirin de cennetidir. Kabir ise azabgâhıdır. Cehennem de son karargâhıdır.
Alimler düşünmüşler:
- Ne için dünya mü'minin zindanı, kâfirin ise cennetidir? diye araştırmışlar, sonunda şu gerçeği bulmuşlar: Mü'mini âhirette öylesine bir cennet hayatı bekliyor ki, dünyada ne kadar zevk u safa içinde olsa, ne kadar bolluk ve huzur elde etse, âhiretteki saadetine nazaran bir zindan hayatı saydır.
Kafiri ise âhirette öylesine azab dolu bir cehennem hayatı bekliyor ki, o kâfirin dünyası ona cennetten başkası değildir. Görüp göreceği ondan ibarettir.
Bunun içindir ki, mü'minler ölümü severler, ondan ürkmek yerine güzel amellerle karşılamayı tercih ederler. Çünkü mü'minlere verilecek mükâfat ölümden sonradır.
Öyle ise malımızı, ibadetimizi bizden önce oraya göndermeli, biz de arkasından gitme arzusu hissetmeliyiz. Nitekim bir adam gelip sormuş:
- Ya Resûlallah, neden ölümü sevemiyorum? Efendimiz sormuş:
- Malın var mı? Servetin çok mu?
- Evet yâ Resûlallah.
- Öyle ise önce onları gönder. Allah için onları burada harcayarak seninle olmasını temin et. Sonra sen oraya gitmeyi isteyecek, ölümü seveceksin. Çünkü kişi malını sever, ondan ayrılmak istemez. Sevdiğini önce gönderirsen sende arkasından gitme hissine girer, ölümü seversin.
- Rabbimiz bize, ölümü sevdirecek âmeller nasip eyle!