fetih
New member
- Katılım
- 16 Şub 2007
- Mesajlar
- 1,994
- Tepkime puanı
- 355
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
Kulun yüksek makamlara erismesi, ancak su iki seyden birisi ile mümkün olur: Ya Ilahi bir cezbe, ya da Sadiklardan olan seyhlerden birinin elinde sülûk etmekledir. Hususi bir cezbe herkes için söz konusu olmayabilir. Fakat digeri için bir engel yoktur. Bir Mürsid-i Kamil'in elini tutup hizmetine girildigi, emirleri tutulup canla, basla çalisilmaya baslandigi zaman, salik, sanki annesinden yeni dogmus gibi olur. Artik Mürsidi onun manevi babasi ve terbiyecisidir. Allah'a giden yolda yegâne vasitadir.
Tasavvuf yolunun büyükleri, Allah'a giden yolda kendisine yol gösterecek, rehberlik edecek seyhin, Allah'in kapilarindan bir kapi olduguna isaret etmislerdir. Bu yola giren bir kimsenin, seyhini böyle görmesi, müridligin ilk basamagidir demislerdir. (Adab) Imam-i Sa'rani'den yapilan bir açiklamaya göre; �Ehl-i tarik, insani Allah'in huzuruna kalb huzuru ile çikmaktan men eden kötü sifatlardan temizlenmeye irsad edecek bir mürsid-i kâmile intisab etmenin mutlaka zaruri oldugunda icma ve ittifak etmislerdir� diye bildirilmistir. (Adab)
Mürsidi Kamile bir Peygamber gibi vahiy gelmiyor. Ve bir Peygamber gibi vahiy teminati altinda da degildir. Bundan kasit, bir Peygamber gibi mucize ortaya koymak mecburiyetinde görülemezler. Bununla beraber onlar Allah'in ordularindan bir ordudur. Allah'in ordulari ise, O'nun bilgisi dâhilindedir. Nitekim:
�Rabbinin ordularini kendisinden baskasi bilmez. Ve o insan için ancak bir ögütten ibarettir .� (Müddesir /31) buyurulur.
Bazi bilginlerin açiklamasina göre �Rabbin Ordulari'ndan maksat bunlar Allah'in Velilerini olusturan topluluktur. Asirlardir onlarin Islam toplumundaki serefli yerini ve faziletlerini, gerçek ilim adamlarindan kimse inkâr etmemistir. Rabbimiz (cc) buyurur ki:
� Dikkat ediniz! Allah'in velileri için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar � (Yunus /62)
Öyleyse, kendini bos seylerle oyalama. Bu yolun yol kesicilerine takilarak, gerçek saâdetten mahrum olma. Bilgisi kendisine fayda saglamayan, Islam'in edeb kültüründen mahrum ve nasipsiz kimselerin telkinleri seni oyalamasin. Faziletine inandigin bir mürsidin himmetine erismek için acele etmelisin.
Peygamberler ile (Allah cümlesine salât etsin) Evliyaullah'in meslekleri aynidir. Aralarindaki tek fark, Peygamberlerin ihtisas sahibi olmalari, delil ve hüccet getirmede mucizeye kadir olmalari ile Evliyaullah'in onlara bagli bulunmalaridir. Nasil ki peygamberlerin yolunu kesen yol kesiciler varsa, Allah dostlarinin kapisina giden yolu kesenler de eksik olmayacaktir. Mevlana Halid el-Bagdadi (ks) der ki:
�Kalb ehli tarafindan gözetilmek isterseniz, inkâr ehlinin sözlerine kulak asmayiniz. Allah (cc)'un bir kulundan yüz çevirdiginin alametlerinden biri de, O kulun velilerin haysiyet ve sereflerine dil uzatmasidir. Bu söz büyüklerin kelamidir. Kim velilerin aleyhinde konusulan sözlere kulak verirse, o da onlardan sayilir.�
Yeryüzü kiyamete kadar Allah'in evliyasi ile sereflenecektir. Evliya Velinin çoguludur. Veli ise, araya isyan karismamak üzere taati devam eden kimsedir. Bir baska manada ise Veli, kendisine Allah'in ihsani araliksiz olarak devam eden kimsedir. Bir kimsenin hakikatte Veli olabilmesi için, bu iki vasfin gerçeklesmesi lazimdir. Peygamber nasil masum ise, Velinin de Allah tarafindan korunmus olmasi lazimdir. (Reddü'l-Muhtar )
Mürsid-i kâmil olan zâtlar hakkinda söylenmesi gereken söz; onlarin vasiflarinin Allah Teâlâ'nin korumasi altinda oldugunu kabul etmektir.
Mürsid-i Kamiller Allah'in yeryüzündeki eminidirler. Onlarla beraberlikte çok hayir ve bereket vardir.
�Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadiklarla beraber olun� (Tövbe/119)
Mürsid-i Kamiller kalp mütehassisidirlar. Kötülügü emreden nefsin hile ve desiselerine karsi gelistirdikleri metodla, kalpleri tamir etmede Allah onlara kabiliyet vermistir. Sen, dinin emrettigi farzlari, vacibleri ve diger hususlari, bir fikih âliminden alip ögrenebilirsin. Mesela Islam akaidini bir kelam âliminden ya da Ilm-i Kelama ait bir eserden ögrenebilirsin. Ama kalbinde olusan firtinalari, Kamil bir Mürsidin verecegi bir reçeteyle durdurabilirsin. Alimlerin ihtisas alanlari degisik degisiktir. Nasil ki kalp doktoru, ameliyat doktorunun sahasina karismazsa, bilginler de, kendi ihtisas alanlarini asan hususlara girmezler. Girmemelidirler. Çünkü bu Fizik ilmi degildir. Din ilmidir. Bu bakimdan, asrin getirdigi birtakim tereddütler, kalplerde olumsuz etkiler meydana getirmektedir. Bu tereddütleri gidermek için, mutlaka bir mürside ihtiyaç vardir. Efendim böyle bir zamanda bunlara ne gerek var! Denilemez. Gerçek saâdete, ilim ve amel bütünlügü ile ulasilir. Bu bütünlük, kalpte gelismedikçe, bedene tesiri olmaz. Öyleyse, vasiflarini belirttigimiz Mürsid-i Kamillere giderek, bu ihtiyaç giderilmelidir.
Asrimizin mana sultani yolumuzun isigi Üstadimiz Abdullah Baba (ks) Aziz Hz.leri Mürsidi Kâmile olan ihtiyacin önem ve ehemmiyeti hakkinda söyle buyurdular.
Bazi âlimler, ulemalar Kuran'a ve sünnete bagli oldugu müddetçe ehli tasavvuf gibi yasayanlarda da Cenabi-i Zül celal Hazretlerinin evliyasi olur, diyorlar evet dogrudur. Fakat bu nadirattandir. Tarikata girenler ile girmeyenlerin arasindaki fark dagdaki olan meyveyle bahçedeki olan meyvenin arasindaki fark gibidir, çünkü bahçede yetisen meyvenin bir bahçivani olur. Topragini havalandirir, temizler gübresini atar suyunu verir, asisini yapar. Çiçeklendigi zaman onun flitini verir, haserelerden korur. Mümbit bir sey olur.
Ama diger taraf da kendi basina zikreden, ne nefsi levvamede oldugunu bilir ne mülhimede oldugunu bilir. Oda meyvedir ama bu meyve kendiliginden olur, sahibi olan meyve gibi olmaz. Doktoru olan hastayla doktoru olmayan hasta gibidir. Doktoru olan hasta ilaçlarla ameliyatla tedavi olur. Doktoru olmayan da sabir Allah sabir Allah der. O hastaligi çeker. Yinede Allah'a dost olur ama çeke çeke gider.
Mürsidi Kamile bagli olan ise sihhatli gider. Baska bir misal verecek olursak; nasil devletin askeriyesi varsa nasil orduda bir çavusun, onbasinin, basina bir sikinti gelse bir tehlike olsa o ordunun generali hemen emir verir ve birden o sikinti çözülür. Sivilde ise kahvede birini öldürseler onun katilini bile bulamiyorlar. Niye, sahiplenen yok Degil mi. Iste Tarikata giren insanda manevi askerdir. Manevi askerinde bir arayani olur. Maneviyat, evliyaullah da onlari arar, onlari kollar ve gelecek hadiseleri onlara bildirir ve uyarir aradaki fark budur.
Yunus Emre Hz.leri �Seyhi Olmayanin Seyhi Seytandir� buyuruyor.
Bu sözün manasi sudur. Müslüman eline bir mecmua aliyor, kalbin açilmasi için bin defa Ya Fettah çekeceksin ve yahut isinin olmasi için su kadar esma çekeceksin diye okuyor. Bu arada ruhi sultani genisliyor ama bu seferde nefis ve seytan daraliyor. Daraldigi içinde Allah'in varligina birligine sek süphe yaptirmaya basliyor. Akli fikrine, fikride kalbine diyor ve konusmaya basliyor. Seytan ve cin bu insana musallat oluyor. Onun için insana bir rehber gerekiyor. Bizlere Fikih ilmi ile isik tutan mezhep sahibi büyük imamlarimiz dahi bu manevi ihtiyacin gerekliligini anlamislar.
Imam-i Azam Ebu Hanife Hazretleri, Bu mübarek, Cafer-i Sadik Hz.lerine intisap etmis ve su sözleri söylemistir:
Ömrümün son iki senesinde, Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap etmeseydim, hüsrandaydim, buyurmustur. Buradaki, hüsran olmak manasi, yanlis anlasilmasin, ahiretini kaybetmis anlaminda degildir. Ancak buna su sekilde bir örnek verebiliriz.
Nasil ki, askeriyede, bir astegmen, albayliga kadar yükselebiliyor, ondan sonra general olabilmesi için kurmaylik sinavina girmesi gerekir. Yoksa general olamaz, albayliktan emekli olur. Ayni bunun gibi, maneviyatta da, erinden generallige kadar gidilir. Iste manevi general olabilmek için, Allah'a vuslat bulmak için, illaki bir gönül dostu, bir mürebbi sarttir. Iste, Imam-i Azam Hazretleri de, bir gönül dostu olan, Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap edip, tabi olmus. Kendisine manevi haller, kesif ve kerametler verilmis, o nese ve muhabbet ile Hakk'a âsik olmustur. O'na, dost, Muhammed-il Mustafa ya yar olmustur. Kendisi bu güzellik ve hakikati, ancak Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap ettikten sonra, ona tabi olduktan sonra, yakalamis ve onun için bu ask ve vecd halinden uzak geçen ömrünü, hüsrana ugramis olarak nitelendirmistir.
Ayni sekilde, yine, mezhep sahibi olan, Imam-i Safi Hazretleri ve Imam-i Ahmet bin Hanbel-i Hazretleri de, Ümmi bir zât olan, Seyban-i Rai (ks) Hazretlerine müntesip olmuslardir.
Yine büyük Âlim ve Müfessir olan Imam Sarani Hz.leri de Ümmi bir zât olan Ali Havas (ks) Hz.lerine intisap etmistir. Hem Mezhep imamlarimiz da, hem de diger büyük ilim sahibi imamlarimizda da tarikat'a suluk edenler çoktur. Çünkü Tarikat Seriat'tan ayri bir sey degildir. Beraberlerdir.
Hakikate ve marifetullah'a ulasabilmek için ancak gerçek bir Mürsidi Kâmilin terbiyesinden geçmek gerektir.
Tasavvuf yolunun büyükleri, Allah'a giden yolda kendisine yol gösterecek, rehberlik edecek seyhin, Allah'in kapilarindan bir kapi olduguna isaret etmislerdir. Bu yola giren bir kimsenin, seyhini böyle görmesi, müridligin ilk basamagidir demislerdir. (Adab) Imam-i Sa'rani'den yapilan bir açiklamaya göre; �Ehl-i tarik, insani Allah'in huzuruna kalb huzuru ile çikmaktan men eden kötü sifatlardan temizlenmeye irsad edecek bir mürsid-i kâmile intisab etmenin mutlaka zaruri oldugunda icma ve ittifak etmislerdir� diye bildirilmistir. (Adab)
Mürsidi Kamile bir Peygamber gibi vahiy gelmiyor. Ve bir Peygamber gibi vahiy teminati altinda da degildir. Bundan kasit, bir Peygamber gibi mucize ortaya koymak mecburiyetinde görülemezler. Bununla beraber onlar Allah'in ordularindan bir ordudur. Allah'in ordulari ise, O'nun bilgisi dâhilindedir. Nitekim:
�Rabbinin ordularini kendisinden baskasi bilmez. Ve o insan için ancak bir ögütten ibarettir .� (Müddesir /31) buyurulur.
Bazi bilginlerin açiklamasina göre �Rabbin Ordulari'ndan maksat bunlar Allah'in Velilerini olusturan topluluktur. Asirlardir onlarin Islam toplumundaki serefli yerini ve faziletlerini, gerçek ilim adamlarindan kimse inkâr etmemistir. Rabbimiz (cc) buyurur ki:
� Dikkat ediniz! Allah'in velileri için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar � (Yunus /62)
Öyleyse, kendini bos seylerle oyalama. Bu yolun yol kesicilerine takilarak, gerçek saâdetten mahrum olma. Bilgisi kendisine fayda saglamayan, Islam'in edeb kültüründen mahrum ve nasipsiz kimselerin telkinleri seni oyalamasin. Faziletine inandigin bir mürsidin himmetine erismek için acele etmelisin.
Peygamberler ile (Allah cümlesine salât etsin) Evliyaullah'in meslekleri aynidir. Aralarindaki tek fark, Peygamberlerin ihtisas sahibi olmalari, delil ve hüccet getirmede mucizeye kadir olmalari ile Evliyaullah'in onlara bagli bulunmalaridir. Nasil ki peygamberlerin yolunu kesen yol kesiciler varsa, Allah dostlarinin kapisina giden yolu kesenler de eksik olmayacaktir. Mevlana Halid el-Bagdadi (ks) der ki:
�Kalb ehli tarafindan gözetilmek isterseniz, inkâr ehlinin sözlerine kulak asmayiniz. Allah (cc)'un bir kulundan yüz çevirdiginin alametlerinden biri de, O kulun velilerin haysiyet ve sereflerine dil uzatmasidir. Bu söz büyüklerin kelamidir. Kim velilerin aleyhinde konusulan sözlere kulak verirse, o da onlardan sayilir.�
Yeryüzü kiyamete kadar Allah'in evliyasi ile sereflenecektir. Evliya Velinin çoguludur. Veli ise, araya isyan karismamak üzere taati devam eden kimsedir. Bir baska manada ise Veli, kendisine Allah'in ihsani araliksiz olarak devam eden kimsedir. Bir kimsenin hakikatte Veli olabilmesi için, bu iki vasfin gerçeklesmesi lazimdir. Peygamber nasil masum ise, Velinin de Allah tarafindan korunmus olmasi lazimdir. (Reddü'l-Muhtar )
Mürsid-i kâmil olan zâtlar hakkinda söylenmesi gereken söz; onlarin vasiflarinin Allah Teâlâ'nin korumasi altinda oldugunu kabul etmektir.
Mürsid-i Kamiller Allah'in yeryüzündeki eminidirler. Onlarla beraberlikte çok hayir ve bereket vardir.
�Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadiklarla beraber olun� (Tövbe/119)
Mürsid-i Kamiller kalp mütehassisidirlar. Kötülügü emreden nefsin hile ve desiselerine karsi gelistirdikleri metodla, kalpleri tamir etmede Allah onlara kabiliyet vermistir. Sen, dinin emrettigi farzlari, vacibleri ve diger hususlari, bir fikih âliminden alip ögrenebilirsin. Mesela Islam akaidini bir kelam âliminden ya da Ilm-i Kelama ait bir eserden ögrenebilirsin. Ama kalbinde olusan firtinalari, Kamil bir Mürsidin verecegi bir reçeteyle durdurabilirsin. Alimlerin ihtisas alanlari degisik degisiktir. Nasil ki kalp doktoru, ameliyat doktorunun sahasina karismazsa, bilginler de, kendi ihtisas alanlarini asan hususlara girmezler. Girmemelidirler. Çünkü bu Fizik ilmi degildir. Din ilmidir. Bu bakimdan, asrin getirdigi birtakim tereddütler, kalplerde olumsuz etkiler meydana getirmektedir. Bu tereddütleri gidermek için, mutlaka bir mürside ihtiyaç vardir. Efendim böyle bir zamanda bunlara ne gerek var! Denilemez. Gerçek saâdete, ilim ve amel bütünlügü ile ulasilir. Bu bütünlük, kalpte gelismedikçe, bedene tesiri olmaz. Öyleyse, vasiflarini belirttigimiz Mürsid-i Kamillere giderek, bu ihtiyaç giderilmelidir.
Asrimizin mana sultani yolumuzun isigi Üstadimiz Abdullah Baba (ks) Aziz Hz.leri Mürsidi Kâmile olan ihtiyacin önem ve ehemmiyeti hakkinda söyle buyurdular.
Bazi âlimler, ulemalar Kuran'a ve sünnete bagli oldugu müddetçe ehli tasavvuf gibi yasayanlarda da Cenabi-i Zül celal Hazretlerinin evliyasi olur, diyorlar evet dogrudur. Fakat bu nadirattandir. Tarikata girenler ile girmeyenlerin arasindaki fark dagdaki olan meyveyle bahçedeki olan meyvenin arasindaki fark gibidir, çünkü bahçede yetisen meyvenin bir bahçivani olur. Topragini havalandirir, temizler gübresini atar suyunu verir, asisini yapar. Çiçeklendigi zaman onun flitini verir, haserelerden korur. Mümbit bir sey olur.
Ama diger taraf da kendi basina zikreden, ne nefsi levvamede oldugunu bilir ne mülhimede oldugunu bilir. Oda meyvedir ama bu meyve kendiliginden olur, sahibi olan meyve gibi olmaz. Doktoru olan hastayla doktoru olmayan hasta gibidir. Doktoru olan hasta ilaçlarla ameliyatla tedavi olur. Doktoru olmayan da sabir Allah sabir Allah der. O hastaligi çeker. Yinede Allah'a dost olur ama çeke çeke gider.
Mürsidi Kamile bagli olan ise sihhatli gider. Baska bir misal verecek olursak; nasil devletin askeriyesi varsa nasil orduda bir çavusun, onbasinin, basina bir sikinti gelse bir tehlike olsa o ordunun generali hemen emir verir ve birden o sikinti çözülür. Sivilde ise kahvede birini öldürseler onun katilini bile bulamiyorlar. Niye, sahiplenen yok Degil mi. Iste Tarikata giren insanda manevi askerdir. Manevi askerinde bir arayani olur. Maneviyat, evliyaullah da onlari arar, onlari kollar ve gelecek hadiseleri onlara bildirir ve uyarir aradaki fark budur.
Yunus Emre Hz.leri �Seyhi Olmayanin Seyhi Seytandir� buyuruyor.
Bu sözün manasi sudur. Müslüman eline bir mecmua aliyor, kalbin açilmasi için bin defa Ya Fettah çekeceksin ve yahut isinin olmasi için su kadar esma çekeceksin diye okuyor. Bu arada ruhi sultani genisliyor ama bu seferde nefis ve seytan daraliyor. Daraldigi içinde Allah'in varligina birligine sek süphe yaptirmaya basliyor. Akli fikrine, fikride kalbine diyor ve konusmaya basliyor. Seytan ve cin bu insana musallat oluyor. Onun için insana bir rehber gerekiyor. Bizlere Fikih ilmi ile isik tutan mezhep sahibi büyük imamlarimiz dahi bu manevi ihtiyacin gerekliligini anlamislar.
Imam-i Azam Ebu Hanife Hazretleri, Bu mübarek, Cafer-i Sadik Hz.lerine intisap etmis ve su sözleri söylemistir:
Ömrümün son iki senesinde, Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap etmeseydim, hüsrandaydim, buyurmustur. Buradaki, hüsran olmak manasi, yanlis anlasilmasin, ahiretini kaybetmis anlaminda degildir. Ancak buna su sekilde bir örnek verebiliriz.
Nasil ki, askeriyede, bir astegmen, albayliga kadar yükselebiliyor, ondan sonra general olabilmesi için kurmaylik sinavina girmesi gerekir. Yoksa general olamaz, albayliktan emekli olur. Ayni bunun gibi, maneviyatta da, erinden generallige kadar gidilir. Iste manevi general olabilmek için, Allah'a vuslat bulmak için, illaki bir gönül dostu, bir mürebbi sarttir. Iste, Imam-i Azam Hazretleri de, bir gönül dostu olan, Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap edip, tabi olmus. Kendisine manevi haller, kesif ve kerametler verilmis, o nese ve muhabbet ile Hakk'a âsik olmustur. O'na, dost, Muhammed-il Mustafa ya yar olmustur. Kendisi bu güzellik ve hakikati, ancak Cafer-i Sadik Hazretlerine intisap ettikten sonra, ona tabi olduktan sonra, yakalamis ve onun için bu ask ve vecd halinden uzak geçen ömrünü, hüsrana ugramis olarak nitelendirmistir.
Ayni sekilde, yine, mezhep sahibi olan, Imam-i Safi Hazretleri ve Imam-i Ahmet bin Hanbel-i Hazretleri de, Ümmi bir zât olan, Seyban-i Rai (ks) Hazretlerine müntesip olmuslardir.
Yine büyük Âlim ve Müfessir olan Imam Sarani Hz.leri de Ümmi bir zât olan Ali Havas (ks) Hz.lerine intisap etmistir. Hem Mezhep imamlarimiz da, hem de diger büyük ilim sahibi imamlarimizda da tarikat'a suluk edenler çoktur. Çünkü Tarikat Seriat'tan ayri bir sey degildir. Beraberlerdir.
Hakikate ve marifetullah'a ulasabilmek için ancak gerçek bir Mürsidi Kâmilin terbiyesinden geçmek gerektir.