DİNİ OYUNCAĞA ÇEVİRME: NESİH MENSUH
Arapça’da “nesh” kelimesine silme, ortadan kaldırma anlamları verilir. Mensuh ise silineni, ortadan kalkanı ifade eder. Geleneksel İslâmcılar Kuran’ın içinde nasih ve mensuh olduğunu, bir kısım Kuran ayetlerinin, diğer bazı Kuran ayetlerini iptal ettiklerini iddia etmişlerdir. Hatta hadislerin bile Kuran’ın ayetlerini iptal edebileceğini söylemişlerdir. Sonuç olarak Kuran ayetlerinin bir kısmı hadisler aracılığı ile iptale kalkışılmıştır. Dine bir çok ilaveler yapmakta kullanılan hadisleri Kuran’a eş koşulmuştur diye eleştirirken böylelikle hadislerin Kuran’ın üstüne çıkarıldığına da şahit olmaktayız. Mezhep kitapları nasih ve mensuh için dört şart ileri sürmüşlerdir.
1 Hükmü kaldıran nasih olmalı
2 Hükmü kaldırılan mensuh bulunmalı
3 Nasih mensuhtan sonra gelmeli
4 Her ikisi arasında açık çelişki olmalı
Eldeki kaynakları incelersek Kuran ayetlerinin hangi tarihte, hangi sırayla indiğine dair herkesin ittifak ettiği bir sıra olmadığını görürüz. Hadis rivayetinde ise; hangi hadisin, hangi ayetten önce veya sonra söylendiğini belirten bilgiler belirsizdir. Nasihmensuh iddiasını incelediğimizde asıl yapılanın dinin mezhep imamlarının insafına, görüşüne bırakılması olduğunu görüyoruz. Mezhep imamı neyin nasih, neyin mensuh olduğunu belirler. Böylece nasih mensuh sihirli değneğini eline alan mezhep imamı, Kuran’ın hükmünü iptal edebilecek güce de kavuşur. Yani nasihmensuh ile dini oyuncağa çevirmenin sonucu; mezhep imamlarının dindeki otoritesini sağlamlaştırmak ve mezhep imamlarının “din kurucusu” konumunu pekiştirmektir. Daha önce gördüğümüz gibi, mezhep imamları on binlerce çelişkili uydurma hadisin içinden istediğini seçerek zaten dinde istedikleri tasarrufu yapabilmektedirler. Nasih mensuh ise mezhep imamlarının gerektiğinde Kuran’ın hükmünü de aşabilmelerini sağlamaktadır. Böylece mezhep imamı, Kuran ve hadisin üstünde bir yerde duran ve dilediği kaynaktan dilediğini seçme veya iptal ettirme yetkisini taşıyan kişi olmaktadır. Sırf Allah’ın tekelinde olan dine, uydurma hadislerle sanki Peygamber de ortakmış gibi bir hava verilmiştir. Fakat sonuçta on binlerce hadisten dilediğini seçme ve nasihmensuh sihirli değneğini istediği gibi kullanma yetkisine sahip olan mezhep imamları Peygamber’in, hatta Allah’ın üstünde bir konumla dini oluşturma yetkisini ellerine almışlardır. Bu tahrifatı yapanlar, Kuran’ın şimdi göreceğimiz bir ayetinin manasını kaydırarak bu zihniyetlerini temize çıkarmaya kalkışmışlardır. Önce ayeti görelim, sonra inceleyelim.
Biz daha hayırlısını, ya da bir benzerini getirmedikçe bir ayeti (delili,belgeyi,işareti) neshetmeyiz (silmeyiz, yürürlükten kaldırmayız) veya unutturmayız.
2 Bakara Suresi 106
AYET KELİMESİNİN KURAN’DAKİ MANASI
Kuran’da kullanılan “ayet” kelimesi Allah’ın varlığının ve söylediklerinin ispatı olan her şey için kullanılır. Türkçe’de belge, mucize, delil, işaret, Kuran ayeti şeklinde ifadesini bulan her şey Arapça’da “ayet” olarak tanımlanır. Kuran’a göre Allah’ın yarattığı her şeyde, bitkilerde, insanda, eski kavimlerin başlarına gelenlerde, gece ile gündüzde “ayet” ler vardır.(Türkçemiz’de ayet kelimesinin sadece Kuran ayetleri manasında kullanılması yanlış anlamaya zemin hazırlayan nedenlerden biridir.)
Bazı çevirilerde Arapça’da hiç geçmemesine rağmen “hüküm” kelimesi de yukarıdaki ayetin çevirisine ilave edilip “ayetin hükmü” şeklinde çeviri yapılıp, sanki ayetlerin hükmü neshedilebiliyormuş gibi bir hava verilmeye çalışılmıştır. Oysa Kuran’da geçen “ayet” kelimesine baktığımız vakit çok ilginç bir kullanım şekli olduğunu görüyoruz. “Ayet” kelimesinin çoğul şekli olan “ayat” kelimesi tüm Kuran’da mucize, belge, delil, işaret, Kuran ayetleri manasında kullanılır. Fakat “ayat”ın tekil ifadesi olan “ayet” kelimesi Kuranın hiçbir yerinde Kuran ayeti manasında kullanılmamıştır. Tekil olan “ayet” kelimesinin geçtiği şu ayetleri inceleyip söylediğimizi gözlemleyebilirsiniz: [2 Bakara Suresi 106,118,145,211,248,259; 3Ali İmran Suresi 13,41,49,50; 5 Maide Suresi 114; 6 En’am Suresi 4,25,35,37,109; 7 Araf Suresi 73,106,132,146,203; 10 Yunus Suresi 20,92,97; 11 Hud Suresi 64,103; 12 Yusuf Suresi 105; 13Ra’d Suresi 7,27,38; 15 Hicr Suresi 77; 16 Nahl Suresi 11,13,65,67,69,101; 17 İsra Suresi 12; 19 Meryem Suresi 21; 20Taha Suresi 22,47,133; 21 Enbiya Suresi 5,91; 23 Müminun Suresi 50; 25Furkan Suresi 37; 26Şuara Suresi 4,8, 67,103,121,128,139, 154,158 ,174,190,197; 27 Neml Suresi 52; 29 Ankebut Suresi 15,35,44; 30 Rum Suresi 58 34 Sebe Suresi 9,15; 36 Yasin Suresi 33,37,41,46; 37 Saffat Suresi 14; 40 Mümin Suresi 78; 43 Zuhruf Suresi 48; 51 Zariyat Suresi 37; 54 Kamer Suresi 2,15; 79 Naziat Suresi 20] Listeden de gördüğümüz gibi, söz konusu ifade Bakara Suresi 106. ayette “ayet” olarak tekil şekilde geçtiği için, bu ifadeden Kuran’ın ayetlerini değil Allah’ın kainattaki delilleri, belgeleri, mucizeleri, işaretleri manasındaki “ayetleri” anlamak doğru olur. Bu anlaşıldığında, Kuran’ın ayetleriyle nasihmensuh oyuncağıyla oynama çabası suya düşer. Zaten Kuran kendisinde hiçbir çelişki olmadığını ifade ederek bu tarzda uydurmalara geçit vermemiştir.
KURAN’DA ÇELİŞKİ YOKTUR Kİ NASİH-MENSUH OLSUN
Onlar Kuranı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde bir çok çelişkiler bulacaklardı.
4 Nisa Suresi 82
Madem ki Kuranda hiçbir çelişki yoktur, içinde nasih mensuh da olamaz. Çünkü nasih ve mensuhun temelinde, iki çelişkili ifadenin olması ve bu ifadelerden birinin diğerini geçersiz kılması vardır. Zaten Bakara Suresi 106. ayeti anlamak için zahmet edilip de bir önceki ayet olan Bakara Suresi 105. ayet okunursa, Bakara Suresi 106. ayette daha evvelki ümmetlere verilen delillerin, belgelerin, işaretlerin kastedildiği anlaşılır.
Ehli kitaptan kafirler ve ortak koşanlar, Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Ama Allah rahmetini dilediğine özgüler. Allah büyük lûtfun sahibidir.
2 Bakara Suresi 105
Kuranda “ayetin” yerine “ayetin” gelmesi 16. Nahl Suresi 101’de de geçer:
Biz bir ayeti (delili, belgeyi, işareti) bir başka ayetin (delilin, belgenin, işaretin) yerine koyduğumuzda ki Allah neyi indirdiğini daha iyi bilmektedir onlarsa şöyle der: “Sen yalnızca iftira edicisin” Hayır onların çoğu bilmezler.
16 Nahl Suresi 101
Bu ayete ve devamına dikkat edersek Peygamber’i, düşmanlarının iftira edici olarak nitelemesinin sebebi, Kuran’da ayetlerin kendi içinde birbirini nesh etmesi değildir. Peygamber’in iftiracı olarak nitelenmesinin sebebi, Kuran’ın Allah tarafından gönderildiğini söylemesi ve Kuran’daki ayetlerin (belgelerin, delillerin, işaretlerin) unutulan veya hükmü kalkan ayetlerin (delil, belge,işaretlerin) yerini almasıdır. Nitekim aynı konuyu anlatmaya devam eden Nahl Suresi’nde iki ayet sonra 103. ayette Peygamber’e, Kuran’ın bir insan tarafından öğretildiği iftirasının yapıldığını görüyoruz. Bakara Suresi 106. ayeti yeniden incelersek yeni “ayetin”, nesh edilen “ayetin” ve “unutulan” ayetin yerine geldiğini görüyoruz. Ayette neshin yanı sıra unutma fiili de geçer. Bu nedenle bu ayete dayanarak Kuran’da nesihmensuh olduğunu savunanlar, Kuran’da unutulmuş ayetler olabileceğini de iddia etmiş olurlar. Oysa bu iddia Kuran’ın korunduğunu söyleyen aşağıdaki ayetler ve Kuran’ın değişmediğini ispat eden matematiksel mucizeler ile çelişir. (Kuran’daki bu matematiksel mucizeleri “Kuran Hiç Tükenmeyen Mucize” kitabımızda gösterdik.)
Hiç şüphesiz Zikri (Hatırlatıcı’yı) biz indirdik biz. Onun koruyucuları da gerçekten biziz.
15 Hicr Suresi 8