Rasulüllah(s.), kendisine gelen ilk vahiy olan "Yaratan Rabbinin adıyla oku!"(96/1) ayetinden sonra, "Sana emrolunan şeyi açıkça ortaya koy, müşriklere aldırma"(15/94) ayeti ile İslam'ın kurtuluş çağrısını açıklamaya başlamış; "En yakın akrabanı uyar/korkut"(26/214) ayeti inince de Safa tepesine çıkarak bütün akrabalarını etrafına toplamış ve onlara şöyle seslenmişti:
-"Ey Abdülmuttaliboğulları, ey Haşimoğulları, ey Abdimenafoğulları, ey Zühreoğulları!.."
Sonra da, hayat tarzlarını altüst edecek ilahi mesajı can kulağıyla dinlemeleri için;
-"Ey Kureyş cemaati, size 'şu dağın eteğinde veya şu vadide bir düşman süvarisi var. Üzerinize baskın yapacak' desem, bana inanır mısınız?" diye sormuş, onlar da hep bir ağızdan, Muhammed'ül-Emin'e şöyle cevap vermişlerdi:
-"Evet, inanırız, çünkü şimdiye kadar senden hiçbir yalan duymadık, sen yalan söylemezsin."
Kurtuluş Çağrısı İçin Azapla Korkutmak!
İşte o zaman, "emin" Peygamber'in(s.) onlara ilk uyarısı şu olmuştu:
- "O halde ben size, önümüzde şiddetli bir azab günü bulunduğunu, Allah'a inanıp, O'na kulluk etmeyenlerin bu büyük azaba uğrayacaklarını haber veriyorum... Yemin ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. Ben de Allah'ın size ve bütün insanlara gönderdiği elçisiyim... Allah'tan kendinizi ibadet karşılığında satın alarak, azabından kurtarınız. Bu azaptan kurtulmanız için, ben Allah tarafından verilmiş hiçbir nüfuza sahip değilim."
- "Ey Kureyş! Siz uykuya dalar gibi ölecek; uykudan uyanır gibi de dirileceksiniz. Kabirden kalkıp Rabbin divanına varacak ve muhakkak dünyada her yaptığınızın hesabını vereceksiniz. İyilik ve ibadetlerinizin mükafatını, kötü işlerinizin ve günahlarınızın da cezasını göreceksiniz. O mükafat ebedi Cennet, o ceza da ebedi Cehennem'e girmektir..." (Tecrid-i Sarih Tercemesi, H. No: 1170'in izahı)
Yüce Allah'ın "uyarıp korkut"(74/2; 26/214) emrine uyan Peygamberimizin(s.), insanlara kurtuluş çağrısını ulaştırmadan önce ölümü, Kıyamet Günü'nü, Cennet'i, Cehennem'i, azabı ve hesabı hatırlatması, doğrusu oldukça anlamlı ve öğreticidir! Kur'an'da bir çok yerde müminlerin akidevi özellikleri; "Allah'a iman", "meleklere iman", "kitaplara iman", "rasullere iman" etmeleri(amene) şeklinde tadat edilirken(2/285); Ahiret'e iman özellikleri için; "ve bi'l-ahirati hüm yuqinun: onlar Ahiret'e yakin olarak inanırlar"(2/4) denmesi de, bu bağlamda düşündürücü değil midir? Ahiret'e yakin olarak, yani elle tutup gözle görürcesine iman etmeyen, bu dünyada yapıp ettiklerinin hesabını vereceğine gereği gibi inanır mı?
Keza, Peygamberimiz'in(s), yukarıdaki konuşmasında, öldükten sonra dirilme ve yaptıklarımızın hesabını verme zamanının pek de uzak olmadığı gerçeğini uyuyup uyanma anı ile misallendirmesi ne kadar çarpıcı ve silkeleyicidir!
Şu ayetler, her uykunun aslında bir ölüm olduğunu hatırlatıyor, düşünebilenlere:
"O'dur ki, geceleyin sizi öldürür (gibi uyutur), gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra belirlenmiş süre geçirilip tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir. Sonra dönüşünüz O'nadır; sonra (O, dünyada) yaptıklarınızı size haber verecektir." (6/60)
"Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında nefislerini (ruh, can) alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır." (39/42)
Uyuyup uyanmamak var gerçeğini, yastığa her baş koyuşta idrak edebilmek; bu dünyada yapıp ettiklerimizin ve -görevimiz olduğu halde- yapmayıp etmediklerimizin hesabını Habir olan Allah'a tek tek vereceğimizin bilincinde olmak ne büyük bir terbiye ve otokontrol sistemidir!
İşte yakın gerçek, yakin hakikat budur: İnsanlar yapıp ettiklerinden ve yapmayıp etmediklerinden, hatta gizledikleri yada açığa vurdukları(2/284) her şeyden bir bir hesap vereceklerdir.
İşte Hesap bilinci / Ahiret bilinci budur: Zerre miktarı hayır da yapsa, şer de yapsa mutlaka karşılığını göreceğinin ve bu dünyada aldığı her nefesin hesabını vereceğinin bilincinde olmak, insanın ayaklarını denk alması ve her attığı adıma, her konuştuğu söze dikkat etmesi için yeter de artar bile.
İşte kurtuluş çağrısının öncelikli ilk adımı da bu sarsıcı hakikatin farkına varmaktır.
Herkes Yapıp-Ettiklerinden ve Yapmayıp-Etmediklerinden Sorgulanacak
Kur'an, kendisine muhatap olan bütün insanlara, inananlara ve Allah'tan gereği gibi korkup-sakınanlara; Allah'ın, "Seriü'l-Hisab: hesabı çabuk gören" olduğunu sık sık hatırlatır. (2/202; 3/199; 5/4; 6/165; 13/41; 14/51; 24/39; 40/17) Bu ifadenin Kur'an'da sık sık tekrarlanması, hem ölümün ve dolayısıyla hesap gününün yakınlığını hem de insanların bu dünyada yaptıklarının karşılığını bu dünyada da görme ihtimalinin uzak olmadığını; Seriü'l-Hisab olan Allah'ın her iki anlamda da her yapılanın hesabını çabucak ve asla haksızlık yapmadan gördüğünü ve göreceğini hatırlatır.
Herkes bu dünyada yaptıklarının hesabını verecektir:
"Ey insan ve cin! Sizin de hesabınızı ele alacağız."(55/31)
Kendilerine peygamber gönderilen kavimler de, gönderilen peygamberler de mutlaka sorguya çekilecektir!(7/6) Peygamberler tebliğ görevlerini tam olarak yapıp yapmadıklarından, ümmetleri de onlara uyup uymadıklarından hesaba çekilmişlerdir ve çekileceklerdir.(65/8; 88/21-26) Herkes ve her ümmet kendi hesabını kendisi verecek; kimse bir başkasının hesabından sorguya çekilmeyecektir.(2/134, 141; 6/52)
Her kim Allah ile beraber başka bir ilaha taparsa, o kimsenin hesabı görülecektir.(23/117)
Her kim İslam'dan başka bir din(nizam/sistem, hayat tarzı) arar ve Allah'ın ayetlerini inkar ederse, Allah onun hesabını pek çabuk görecektir.(3/19)
Her kim yetimin malına göz dikerse, hesap sorucu olarak Allah ona yeter.(4/6)
Allah, bir selamı daha güzeli ile yada aynıyla cevaplamamanın hesabını da arar.(4/86)
Nihayet insanlar, o hesap günü, Allah'ın verdiği her nimetten sorgulanacaklardır.(102/8)
Allah Rasulü(s.) bir hadisi şerifinde "Hesap bilincini" şöyle formüle eder:
"Kıyamet günü herkes, dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamayacaktır: Ömrünü nasıl geçirdin? İlmin ile nasıl amel ettin? Malını nereden nasıl kazandın ve nerelere sarfettin? Cismini, bedenini nerede yordun, hırpaladın?" (Tirmizi)
Şu da bir gerçek ki, kimi insanlar, hesaba çekileceklerini ummazlar, sanmazlar(78/27) ve hesap zamanı yaklaştığı halde gaflet içinde oyalanıp vahyi gerçeklikten yan çizerler de aldırmazlar.(21/1)
Takva sahiplerine düşen görev ise, inkarcıların hesabından herhangi bir sorumlulukları olmadığını bilmek, fakat belki dinleyip korunurlar diye, bıkmadan usanmadan onları uyarmak ve hesap gününü hatırlatmaktır.(6/69)
"(Ey insanlar!) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz. Kitabı sağ tarafından verilen: 'Alın, kitabımı okuyun' der. 'Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.' Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat içindedir; yüce bir cennette; meyveleri sarkmış halde. (Onlara denir 'Geçmiş günlerdeki (iyi) amellerinize karşılık, afiyetle yiyin, için.' Kitabı sol tarafından verilene gelince, der ki: 'Keşke, bana kitabım verilmeseydi! Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim! Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi! Malım bana hiç fayda sağlamadı; saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.' Onu yakalayın da bağlayın; sonra alevli ateşe atın onu! Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun! Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi. Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi. Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur."(69/18-35)
"Dost, dostu sormaz. Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkar kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını, karısını ve kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın. Fakat ne mümkün! Bilin ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir."(70/10-15; ayrıca 13/18; 39/47)
O halde insanlar, bu dehşetli gün, bu uzak olmayan / yakın ve yakin gün gelip çatmadan ciddi bir hayat muhasebesi yapmalı ve Rasulüllah'ın(s.) şu uyarısına kulak vermelidirler:
"Hesaba çekilmeden önce kendi nefsinizi hesaba çekiniz!"
Okuma Parçası: İlk Hutbe; Kur'an ve Ahiret Bilinci
Şirk ve küfür batağında yüzen Mekke toplumuna İslam'ın mesajını iletmeden önce, onları azapla, hesap günü ile uyaran Hz.Peygamber(s.), Medine'ye hicretinde Ranuna Vadisi'nde kıldırdığı ilk Cuma namazındaki hutbesinde de Müslümanlara aynı uyarıları yaptı. Ama bir farkla: Bu kez iman edenlere kurtuluş çağrısının ana ilkelerini de hatırlattı:
"Hamd, Allah'a mahsustur. O'na hamd eder, O'ndan yardım ister, O'ndan mağfiret ve hidayet dilerim. O'na iman ederim. O'na nankörlük etmem. Düşmanlığım O'na nankörlük edenedir. Allah'tan başka ilah bulunmadığına, tek olduğuna, ortaksız olduğuna, Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna, Muhammed'i hidayet, hak din, nur ve öğüt ile gönderdiğine şahitlik ederim.
Ey insanlar! O Allah ki, peygamberlerin arasının açıldığı, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü bir zamanda kulunu, tam bir hidayet, tam bir nur ve en güzel öğüt olan Kur'an'la gönderdi.
Ey insanlar! Sözlerin en güzeli Allah'ın kitabının sözleridir. Allah kimin kalbini Kur'an'la süsler ve onu küfürden sonra İslam'a mensup kılarsa; o da Kur'an'ın sözlerini insanların sözlerine tercih ederse; işte o kimse felaha erer; kurtulanlardan olur. Allah'a ve resulüne uyan doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve resulüne karşı gelen de azgınlık ve taşkınlığa saplanmış, sapıklığa düşmüştür. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız. Bundan daha üstün bir hatırlatma ve bundan daha değerli bir nasihat yoktur.
Ey insanlar! Sadece Allah'a ibadet edin; O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ondan sakınılması gerektiği gibi sakının. Allah'ı sevin, Allah'ın sevdiğini sevin. Allah'ın kitabından usanmayın; O'nun zikrinden kalbinize darlık gelmesin. Çünkü O'nun kitabı, yaratılan her şeyin üstününü seçip ifade eder; amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini anlatır. Haram ve helalleri bildirir. Güzel sözlerinizle Allah'ın söylediklerini tasdik edin ve söyleyin. Allah'ın ihsan ettiği rahmet ve sevgiyle birbirlerinize karşı muhabbetli olun.
Ey insanlar! Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ın düşmanlarına düşman olun. O'nun yolunda gereği gibi cihad edin.
Ey insanlar! Kendinizi ahirete hazırlayın. Ahiret azığınızı kendinizden önce gönderin ki oraya gittiğiniz zaman hazır bulabilesiniz. Şunu biliniz ki hepiniz öleceksiniz ve malınız sahipsiz, sürüleriniz çobansız kalacak. Rabbiniz size 'Benim elçim size gerekli şeyleri bildirmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen bunlardan kendine ahiret payını ayırdın mı?' diye soracak. Eğer azığınızı önceden göndermemişseniz sağınıza bakacaksınız, solunuza bakacaksınız ve cehennemden başka bir şey göremeyeceksiniz. Öyle ise yarım hurma ile de olsa, kendinizi cehennemden uzak tutun. Gücü yeten hayır işlemeyi ertelemesin. Onu bulamayan da güzel sözle kendisini cehennemden korusun.
Allah'ın rahmet ve bereketi üzerinize olsun" (Taberi, II/255, 256; İbn Kesir, III/213; Kurtubi, XVIII/98.)Abdullah YILDIZ