Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adı İle...
Şüphesiz ki hamd Allah’a aittir, O’ndan yardım diler ve O’na istiğfar ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allahu Teala kime hidayet ederse onu saptıracak ve kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Allah’tan başka ilah olmadığına, tek olup ortağının bulunmadığına, Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederiz.
Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah'tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (3 Ali İmran/102)
“Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.” (4 Nisa/1)
“Ey iman edenler! Allah'tan sakının, dürüst söz söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (33 Ahzab/70-71)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Ameller ancak niyetlerledir. Herkes niyetinin karşılığını alır. Kim Allah’a ve Rasulü’ne hicret ediyorsa, hicreti onlara olur. Ama kim bir dünyalık elde etmek veya bir kadınla evlenmek için hicret ediyorsa, onun hicreti onadır.” (Buhari ve Müslim)
Şüphesiz sözlerin en doğrusu Allahu Teala’nın Kitabı; hidayetin en hayırlısı, Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem gösterdiği yoldur. İşlerin en kötüsü sonradan ortaya çıkanlarıdır. Sonradan ortaya atılan herşey bid’attır. Her bid’at sapıklık, her sapıklık ise ateştedir.
Ey Rabbimiz! İşimizde aşırılığa kaçmışsak veya ihmalkar davranmışsak veya unutmuş ya da hata etmişsek bizi bundan dolayı hesaba çekme, hatalarımızı ıslah eyle, şüphesiz sen, kulların hakkında merhameti seversin... Ey Rabbimiz! çekiştiğimiz ya da birleştiğimiz meseleleri senin razı olduğun hale çevir... Ey Rabbimiz! Sen bize cennetleri verdin, bizden ise mal ve canlarımızı istedin... Sen bu alışverişte cömert davrandın ve vaadinden dönmedin ki sen zaten vaadinden dönmezsin... Ey Rabbimiz! Sana sığınırız... Bizi senden, rahmetinden, mağfiretinden, rızandan, cennetinden, altlarından ırmaklar akan köşklerden mahrum eyleme.. Ey Rabbimiz! Bizi senin yolunda yaşamaktan, ölmekten, yorulmaktan, üzülmekten, sevinmekten, uykusuz kalmaktan ve çabalamaktan mahrum eyleme... Ey Rabbimiz! Bizler senden, dininden, yolundan, nebinden razı olduk, Sen de bizlerden razı ol... Yolumuzu aç, işimizi kolaylaştır, sabrımızı artır, ilmimizi artır, imkanlarımızı artır, imanlarımızı artır... Ey Rabbimiz! Şüphesiz koşmak ve koşturmak, uykudan ve gafletten kurtulmak ancak ama ancak Senin lütfun ve yardımın ile olur... Rabbimiz yardım eyle... Bizleri razı olduklarından eyle... Ayaklarımızdaki, akıllarımızdaki, ruhlarımızdaki ve kalplerimizdeki bağı çöz... Allahumme amin...
Allahu Teala şöyle buyurur: “Hatırlat, şüphesiz hatırlatmak mü’minlere fayda sağlar.” (87 A’la/9) Evet! Bu çalışmayı hazırlamamızın gayelerinden birisi de işte bu emri yerine getirebilmektir. Yani hatırlatmak.. Öncelikle Allah’ı ve dinini hatırlatmak.. Hatırlayın ki ey Müslümanlar, bizler Allah içiniz, O’na ibadet için yaratıldık, yeryüzüne getirilmemizin asıl gayesi O’na ibadettir.. Şüphesiz insan acizdir, unutkandır ve pek nankördür... Bu nedenle birbirimize hatırlatmamız gerekir.. Zira ne de çabuk unutuyoruz verdiğimiz sözleri, verdiğimiz ahitleri...
Şüphesiz dünya imtihan yeridir... Bununla birlikte dünyada mutlaka herşey sınırlıdır... Acı da sınırlı, tatlı da sınırlı... Bu imtihanın kademeleri vardır... İlk kademe küfürden, şirkten çıkıp imana girmektir... En önemli ve en büyük mesele budur dünyada... Kişi Allahu Teala’nın dinini hakim kılabilmek için küfrü tercih edemez... Kişi davet edebilmek için, cihad edebilmek için küfrü tercih edemez.. Şüphesiz insan ve cinlerden olan şeytanlar, bazı hayalleri kişinin gözünde canlandırarak onu kötülüklere sürükler... Fakirlikten korkutarak birçok kötülüğe sürüklemesi gibi... Allahu Teala şöyle buyurur: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size kötülüğü emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bir bolluk vaadediyor. Allah ihsanı bol olandır. Hakkıyla bilendir.” (2 Bakara/268)
Yeryüzünde yerine getirmekle sorumlu olduğumuz bir takım ibadetler ve hedefler bulunmaktadır. Şüphesiz bu ibadet ve hedefler Allah ve Rasulü tarafından bizlere bildirilmiştir. Bir başkasının, kulların yerine getirmeleri amacıyla ibadet ve hedef belirleme gibi bir hakkı bulunmamaktadır. Aynen bunun gibi bu ibadetlerin şekilleri, keyfiyeti ve yine bu hedeflere ulaşmak için kullanılacak araç ve yollar da yine Allah ve Rasulü tarafından bizlere bildirilmiştir. Allah ve Rasulü tarafından bildirilen bu araç ve yollar dışında ortaya konulan araçlar şüphesiz şer’i değildirler ve Allah katında kabul olunmazlar. Çünkü Allah katında tek din, İslam’dır. Allahu Teala şöyle buyurur: “Şüphesiz Allah nezdinde (makbul) din İslam’dır.” (3 Al-i İmran/19) Yine Rabbimiz şöyle buyurur: “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul olunmaz ve o, ahirette zarara uğrayanlardan olur.” (3 Al-i İmran/85)
İslam, bir hayat nizamıdır, yaşam biçimidir. Bütün bir hayatı, ölümü ve ölümden sonraki dönemi kapsar. İslam sadece hedefler belirlemiş değildir. Aynı zamanda bu hedeflerin keyfiyetini ve ulaşılması için kullanılacak yollar ile bu yolların keyfiyetini de belirlemiştir. Mesela sadece namaz kılmak ile bizleri sorumlu tutmamış, aynı zamanda namazın keyfiyetini ve namaz kılmak için uymamız gereken yolları da bize bildirmiştir. Peki buna göre abdest almadan namaz kılan bir kişinin durumu nedir? Eğer o kişi cahil ise ve bu cehaleti, muteber ise şüphesiz bu namazı nedeni ile Allah katında mazur olması umulur. Ancak cahil değil ise veya cehaleti muteber değil ise şüphesiz alnını hiç secdeden kaldırmasa, kılmış olduğu namazın her bir rekatında Allahu Teala’nın Kitabı’nın tamamını kıraat olarak okusa bile bu kişinin namazı muteber değildir. Ahiret gününde hüsrana uğrayacak olanlardandır. Halbuki bu kişi emek vermiş, belki saatlerce kıyamda durmuş, secde etmiş ve belki de kıraatinin uzunluğu nedeni ile ayakları şişmiştir... Dolayısıyla Allahu Teala, yerine getirilen şer’i bir emri, şer’i bir yol ile yerine getirilmediği sürece kimseden kabul eylemez. Aynen münafıkların cihadını kabul eylemediği gibi. Halbuki onlar, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birçok gazvede bulunmuşlar ve belki de mallar feda edip canlar vermişlerdi.. Ama bununla birlikte münafıklar, bütün amellerin kabul olması için en önemli ve ilk şart olan Allah’ı birlemek ve tağutlardan uzak durmak emrini yerine getirmediler.. Yani imanın aslı konusunda Allah’a itaat etmediler.
Günümüzde de maalesef birçok kişinin durumu bu münafıkların durumuna benzemektedir. Bununla birlikte bu münafıklardan en önemli farkları, çoğunun kendisinin iyi bir hal üzere olduğunu düşünmesidir. Bunun maalesef birçok örneği bulunmaktadır. Şirk olan demokrasi ve buna benzer batıl yollar ile Allahu Teala’nın dininin hakim kılınmaya çalışılması veya müzik gibi caiz olmayan vasıtalar ile Müslümanların iyiliğe teşvik edilmesi bunlardan sadece ikisidir. Halbuki bunlar şeytanın aldatmacasından başka bir şey değillerdir ve birisi şirk iken diğeri büyük günah niteliğindedir. Müslümanlar şer’i yolları terkettikleri oranda, Allahu Teala’nın yardım vaadinden mahrum kalmışlar ve Kitap ve Sünnet’i bırakıp akıllarına tabi olarak ortaya koydukları bu tür vasıtalar nedeni ile oldukça zelil bir duruma düşmüşlerdir. Bundan daha da kötüsü, işlenen bu suçlardan bazıları artık büyük günah noktasından da öte şirk ve küfür boyutuna ulaşmıştır.
Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye’nin Rahimehullah bu konuda bir fetvası vardır. Ona Ehl-i Sünnet’ten olan bir kişinin davet yöntemi ile ilgili bir soru soruldu. Hakkında soru sorulan bu kişi, döneminde saygı duyulan bir kişi idi ve kendisine büyük günahlar işlemek, yol kesmek, adam öldürmek gibi fiiller işleyen bir grubun durumu haber edildi. Bu kişi, kendisine durumları haber edilen bu grubun doğru yolu bulmalarına sebep olmak istiyordu. Ancak bu isteğini bir türlü gerçekleştirememişti. Son çare olarak onlara içerisinde kötü bir söz olmayan ve davetinin bulunduğu sözleri içeren bir türkü hazırladı ve bunu def eşliğinde onlara dinletti. Bunun üzerine bu gruptan bir çoğu kötülükleri işlemeyi terketti. Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye Rahimehullah bu gruba böyle bir yöntem ile davetini ulaştıran adam hakkında özetle şunları söylemektedir: “Böyle bir yöntem bid’attir. Davet için Allah Rasulü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem yöntemi bizim için yeterlidir.” (Mecmuu’l-Fetava, 11/337)
Elde edilen neticeler iyi bile olsa, İslam dininde amaca ulaşmak için kullanılacak her türlü araç mübah değildir. Müslümanın amacı, büyük ve temiz olduğu gibi, bu amaca ulaşması için kullandığı araçlar da böyle olmalıdır.
Şüphesiz ki hamd Allah’a aittir, O’ndan yardım diler ve O’na istiğfar ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allahu Teala kime hidayet ederse onu saptıracak ve kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Allah’tan başka ilah olmadığına, tek olup ortağının bulunmadığına, Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederiz.
Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah'tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (3 Ali İmran/102)
“Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.” (4 Nisa/1)
“Ey iman edenler! Allah'tan sakının, dürüst söz söyleyin de Allah işlerinizi kendinize yararlı kılsın ve günahlarınızı size bağışlasın. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, şüphesiz büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (33 Ahzab/70-71)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Ameller ancak niyetlerledir. Herkes niyetinin karşılığını alır. Kim Allah’a ve Rasulü’ne hicret ediyorsa, hicreti onlara olur. Ama kim bir dünyalık elde etmek veya bir kadınla evlenmek için hicret ediyorsa, onun hicreti onadır.” (Buhari ve Müslim)
Şüphesiz sözlerin en doğrusu Allahu Teala’nın Kitabı; hidayetin en hayırlısı, Muhammed’in Sallallahu Aleyhi ve Sellem gösterdiği yoldur. İşlerin en kötüsü sonradan ortaya çıkanlarıdır. Sonradan ortaya atılan herşey bid’attır. Her bid’at sapıklık, her sapıklık ise ateştedir.
Ey Rabbimiz! İşimizde aşırılığa kaçmışsak veya ihmalkar davranmışsak veya unutmuş ya da hata etmişsek bizi bundan dolayı hesaba çekme, hatalarımızı ıslah eyle, şüphesiz sen, kulların hakkında merhameti seversin... Ey Rabbimiz! çekiştiğimiz ya da birleştiğimiz meseleleri senin razı olduğun hale çevir... Ey Rabbimiz! Sen bize cennetleri verdin, bizden ise mal ve canlarımızı istedin... Sen bu alışverişte cömert davrandın ve vaadinden dönmedin ki sen zaten vaadinden dönmezsin... Ey Rabbimiz! Sana sığınırız... Bizi senden, rahmetinden, mağfiretinden, rızandan, cennetinden, altlarından ırmaklar akan köşklerden mahrum eyleme.. Ey Rabbimiz! Bizi senin yolunda yaşamaktan, ölmekten, yorulmaktan, üzülmekten, sevinmekten, uykusuz kalmaktan ve çabalamaktan mahrum eyleme... Ey Rabbimiz! Bizler senden, dininden, yolundan, nebinden razı olduk, Sen de bizlerden razı ol... Yolumuzu aç, işimizi kolaylaştır, sabrımızı artır, ilmimizi artır, imkanlarımızı artır, imanlarımızı artır... Ey Rabbimiz! Şüphesiz koşmak ve koşturmak, uykudan ve gafletten kurtulmak ancak ama ancak Senin lütfun ve yardımın ile olur... Rabbimiz yardım eyle... Bizleri razı olduklarından eyle... Ayaklarımızdaki, akıllarımızdaki, ruhlarımızdaki ve kalplerimizdeki bağı çöz... Allahumme amin...
Allahu Teala şöyle buyurur: “Hatırlat, şüphesiz hatırlatmak mü’minlere fayda sağlar.” (87 A’la/9) Evet! Bu çalışmayı hazırlamamızın gayelerinden birisi de işte bu emri yerine getirebilmektir. Yani hatırlatmak.. Öncelikle Allah’ı ve dinini hatırlatmak.. Hatırlayın ki ey Müslümanlar, bizler Allah içiniz, O’na ibadet için yaratıldık, yeryüzüne getirilmemizin asıl gayesi O’na ibadettir.. Şüphesiz insan acizdir, unutkandır ve pek nankördür... Bu nedenle birbirimize hatırlatmamız gerekir.. Zira ne de çabuk unutuyoruz verdiğimiz sözleri, verdiğimiz ahitleri...
Şüphesiz dünya imtihan yeridir... Bununla birlikte dünyada mutlaka herşey sınırlıdır... Acı da sınırlı, tatlı da sınırlı... Bu imtihanın kademeleri vardır... İlk kademe küfürden, şirkten çıkıp imana girmektir... En önemli ve en büyük mesele budur dünyada... Kişi Allahu Teala’nın dinini hakim kılabilmek için küfrü tercih edemez... Kişi davet edebilmek için, cihad edebilmek için küfrü tercih edemez.. Şüphesiz insan ve cinlerden olan şeytanlar, bazı hayalleri kişinin gözünde canlandırarak onu kötülüklere sürükler... Fakirlikten korkutarak birçok kötülüğe sürüklemesi gibi... Allahu Teala şöyle buyurur: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size kötülüğü emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bir bolluk vaadediyor. Allah ihsanı bol olandır. Hakkıyla bilendir.” (2 Bakara/268)
Yeryüzünde yerine getirmekle sorumlu olduğumuz bir takım ibadetler ve hedefler bulunmaktadır. Şüphesiz bu ibadet ve hedefler Allah ve Rasulü tarafından bizlere bildirilmiştir. Bir başkasının, kulların yerine getirmeleri amacıyla ibadet ve hedef belirleme gibi bir hakkı bulunmamaktadır. Aynen bunun gibi bu ibadetlerin şekilleri, keyfiyeti ve yine bu hedeflere ulaşmak için kullanılacak araç ve yollar da yine Allah ve Rasulü tarafından bizlere bildirilmiştir. Allah ve Rasulü tarafından bildirilen bu araç ve yollar dışında ortaya konulan araçlar şüphesiz şer’i değildirler ve Allah katında kabul olunmazlar. Çünkü Allah katında tek din, İslam’dır. Allahu Teala şöyle buyurur: “Şüphesiz Allah nezdinde (makbul) din İslam’dır.” (3 Al-i İmran/19) Yine Rabbimiz şöyle buyurur: “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul olunmaz ve o, ahirette zarara uğrayanlardan olur.” (3 Al-i İmran/85)
İslam, bir hayat nizamıdır, yaşam biçimidir. Bütün bir hayatı, ölümü ve ölümden sonraki dönemi kapsar. İslam sadece hedefler belirlemiş değildir. Aynı zamanda bu hedeflerin keyfiyetini ve ulaşılması için kullanılacak yollar ile bu yolların keyfiyetini de belirlemiştir. Mesela sadece namaz kılmak ile bizleri sorumlu tutmamış, aynı zamanda namazın keyfiyetini ve namaz kılmak için uymamız gereken yolları da bize bildirmiştir. Peki buna göre abdest almadan namaz kılan bir kişinin durumu nedir? Eğer o kişi cahil ise ve bu cehaleti, muteber ise şüphesiz bu namazı nedeni ile Allah katında mazur olması umulur. Ancak cahil değil ise veya cehaleti muteber değil ise şüphesiz alnını hiç secdeden kaldırmasa, kılmış olduğu namazın her bir rekatında Allahu Teala’nın Kitabı’nın tamamını kıraat olarak okusa bile bu kişinin namazı muteber değildir. Ahiret gününde hüsrana uğrayacak olanlardandır. Halbuki bu kişi emek vermiş, belki saatlerce kıyamda durmuş, secde etmiş ve belki de kıraatinin uzunluğu nedeni ile ayakları şişmiştir... Dolayısıyla Allahu Teala, yerine getirilen şer’i bir emri, şer’i bir yol ile yerine getirilmediği sürece kimseden kabul eylemez. Aynen münafıkların cihadını kabul eylemediği gibi. Halbuki onlar, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birçok gazvede bulunmuşlar ve belki de mallar feda edip canlar vermişlerdi.. Ama bununla birlikte münafıklar, bütün amellerin kabul olması için en önemli ve ilk şart olan Allah’ı birlemek ve tağutlardan uzak durmak emrini yerine getirmediler.. Yani imanın aslı konusunda Allah’a itaat etmediler.
Günümüzde de maalesef birçok kişinin durumu bu münafıkların durumuna benzemektedir. Bununla birlikte bu münafıklardan en önemli farkları, çoğunun kendisinin iyi bir hal üzere olduğunu düşünmesidir. Bunun maalesef birçok örneği bulunmaktadır. Şirk olan demokrasi ve buna benzer batıl yollar ile Allahu Teala’nın dininin hakim kılınmaya çalışılması veya müzik gibi caiz olmayan vasıtalar ile Müslümanların iyiliğe teşvik edilmesi bunlardan sadece ikisidir. Halbuki bunlar şeytanın aldatmacasından başka bir şey değillerdir ve birisi şirk iken diğeri büyük günah niteliğindedir. Müslümanlar şer’i yolları terkettikleri oranda, Allahu Teala’nın yardım vaadinden mahrum kalmışlar ve Kitap ve Sünnet’i bırakıp akıllarına tabi olarak ortaya koydukları bu tür vasıtalar nedeni ile oldukça zelil bir duruma düşmüşlerdir. Bundan daha da kötüsü, işlenen bu suçlardan bazıları artık büyük günah noktasından da öte şirk ve küfür boyutuna ulaşmıştır.
Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye’nin Rahimehullah bu konuda bir fetvası vardır. Ona Ehl-i Sünnet’ten olan bir kişinin davet yöntemi ile ilgili bir soru soruldu. Hakkında soru sorulan bu kişi, döneminde saygı duyulan bir kişi idi ve kendisine büyük günahlar işlemek, yol kesmek, adam öldürmek gibi fiiller işleyen bir grubun durumu haber edildi. Bu kişi, kendisine durumları haber edilen bu grubun doğru yolu bulmalarına sebep olmak istiyordu. Ancak bu isteğini bir türlü gerçekleştirememişti. Son çare olarak onlara içerisinde kötü bir söz olmayan ve davetinin bulunduğu sözleri içeren bir türkü hazırladı ve bunu def eşliğinde onlara dinletti. Bunun üzerine bu gruptan bir çoğu kötülükleri işlemeyi terketti. Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye Rahimehullah bu gruba böyle bir yöntem ile davetini ulaştıran adam hakkında özetle şunları söylemektedir: “Böyle bir yöntem bid’attir. Davet için Allah Rasulü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem yöntemi bizim için yeterlidir.” (Mecmuu’l-Fetava, 11/337)
Elde edilen neticeler iyi bile olsa, İslam dininde amaca ulaşmak için kullanılacak her türlü araç mübah değildir. Müslümanın amacı, büyük ve temiz olduğu gibi, bu amaca ulaşması için kullandığı araçlar da böyle olmalıdır.