Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mescere'den yazılar

mescere

New member
Katılım
20 Tem 2004
Mesajlar
111
Tepkime puanı
87
Puanları
0
Web sitesi
www.mescere.net
Selamün aleyküm.
Nasip olursa bu başlık altında kendi yazdığım amatör çalışmalarımı paylaşmak istiyorum.
Şimdiden teşekkür ederim.
...........

Rivayetçi miyiz yoksa riayetçi mi?

“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Edindiğimiz İslami bilgileri başkalarına mı aktarıyoruz, hayatımıza mı?
Aslında kocaman bir “derya” olmamıza rağmen adımızı sanımızı bilen yok mu?
Yoksa boş bir teneke olduğumuz halde en çok sesi biz mi çıkarıyoruz?
“Hal” notumuzun zayıflığını “kal” kalabalığı ile mi örtmeye gayret ediyoruz gayri ihtiyari?
Olgun bir başak gibi başımız önde mi yoksa keçinin kuyruğu gibi hep dik mi duruyoruz kayda değer bir özelliğimiz olmasa bile?
Var mısınız sorgulamaya?
Mikrofonların önünde değil, gece herkes uyuduktan sonra ya da seher vaktinde Rabbinin huzurunda!

“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Konu namazdan, ayetten, sureden, hadisten açılınca bizi kimse tutamıyor olmasına rağmen Güneş hep yüzümüze doğup gözümüzü kamaştırınca mı uyanıyoruz?
Gece geç saatlere kadar bırakın güzelim ülkemizi, dünyayı bile defalarca kurtarmamıza rağmen sabah namazına kalkmak bir türlü nasip olmuyor mu?
Cami cemaatini küçümsemek için aklımıza onlarca madde gelmesine mukabil alnımız secdeye olan hasretini bayramdan bayrama mı giderebiliyor?

“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Öğrendiklerimizi başkalarına anlatarak mı tatmin oluyoruz yoksa yaşayarak mı?
Hayatımız yemek kitabı okumakla geçmesine rağmen, hiçbirini yapıp yemedik mi?
İslami bilgiler birer mektup, biz de postacı mıyız?
Bize gönderileni yok mu hiç?
Ellere var da bize yok mu?

“Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi?
Hayatımız; öğrendiklerimizi “rivayet” ederek mi geçiyor yoksa öğrendiklerimize “riayet” ederek mi?
Ne mutlu “rivayet” ettiklerine “riayet” edebilenlere.
Ya da en üstünü “rivayet” etmeden “riayet” edenlere…

mescere


http://www.mescere.net/forum/index.php?topic=23495.0
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

mescere

New member
Katılım
20 Tem 2004
Mesajlar
111
Tepkime puanı
87
Puanları
0
Web sitesi
www.mescere.net
Dil ve hikmetli konuşmak üzerine

Veciz konuşmanın sırrı, fuzuli sözleri terk etmektir” buyurmuş Hz. Ömer (ra).
Dil; kalbin tercümanı, yüz kalbin aynası, hareketler de kalbin yansımasıdır.
Öyleyse öncelikle kalbi temiz tutmalı, tamir etmeli, ettirmeli.
"Kalpler ise ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur" (Ra’d 28)

Ey mescere!
Lüzumsuz konuşma, zelil olursun.
Her konuda fikir yürütme, zamanla muhatap alınmaz hale düşersin.
Konuşmaya başlayınca, karşındaki kişi için en önemli bilgi, “sözlerinin ne zaman biteceği” olur, “içeriği” değil.
Sözlerin amelinden çoksa, hikmetin noksandır.
Vakti geldiğinde amel defterinde ya da sevap hanende göremeyeceğin sözü sarf etme.
Dilini daima muhafaza et.
Sözün dudaklarının arasından çıkmadan önce iki kere düşün, üç kere tart, dört kere bekle.
Hayırlıysa söyle, şerse sükût et.
Zamanında ve yerinde konuş.
Kısa ve öz olsun.
Bunaltma!
Sözünün makbul olmasını istiyorsan; dilin gönlünle, gönlünde hakla hemhal olsun.

Ey dilim!
Hızlı değil, tane tane konuş.
Hikmetli sözü bilirsen söyle, bulamazsan sus ve dinle.
Bilmediğin bir şey sorulursa, “Allah bilir” de.
Münakaşaya girme, fayda kapılarını kapatır.
İnsanlara sırlarını ortaya çıkaracak soru sorma.
Konuşmak hoşuna giderse sus, susmak hoşuna giderse de konuş.
Biriyle konuşurken hep İmam-ı Azam’ı aklına getir.
O ki; karşındakinin hak yoldan uzaklaşması endişesiyle, sanki başının üstünde uçmasından korktuğu bir kuş varmış gibi dikkatli davranır ve kullanacağı kelimeleri itinayla seçerdi.

Ey nefsim!
Kendinden manen üstün olanlarla sohbetteyken onlara hizmet et.
Seninle denk olanlarla vakit geçirirken onları kendine tercih et.
Senden maddeten veya yaşça küçük olanlara da şefkatle öğüt ver ve edebini muhafaza et.
Büyüklerinle çene kavgasına girme, mağlup olursun.
Akranlarınla çekişme, huysuz olursun.
Senden düşüklerle atışma, ayağa düşersin.

mescere


http://www.mescere.net/forum/index.php?topic=23491.0
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

mescere

New member
Katılım
20 Tem 2004
Mesajlar
111
Tepkime puanı
87
Puanları
0
Web sitesi
www.mescere.net
Allah'a ibadetin türleri

Nasibi olanlarımız Allah’a ibadet ediyor.
Namazla, oruçla, dua ederek, iyilik yaparak, hacca giderek, zikirle…
Gizli ya da açıktan.
Vaktinde ya da iyice yaşlandırdıktan sonra.
İsteyerek ya da zorla.
Büyük bir haz duyarak ya da hikmetini kavrayamadan.

İbadet edenleri beş grupta değerlendirebiliriz:

1- Zoraki ibadet edenler
Bunun sebebi, aile, mahalle ya da yönetici baskısı olabilir.
Ülkemizde belki aile zorlamasına muhatap çok az sayıda insan kalmış olabilir.
Bu tür kişiler rahata kavuştuklarında bazen “kabak çiçeği” gibi açılırlar ve dikiş tutmaz olurlar.

2- Dünyalık kazanmak isteyenler
Böylelerinin durumu, eti için bülbülü kesen gibidir.
Ya da saf karbondan oluştuğu için külü kalmıyor diye ısınmak için elması yakan gibi.

Maksatları rıza-i ilahi değildir.
Para kazanmaktır.
Seçimde oy almaktır.
Ya da makam, mevki, iş sahibi olmak.
Belki de itibar.
Sevdiğim kızın dindar babası beni namazda görsün hesabı da olabilir.

Münafıkların buluşma noktasıdır.
Zararlı bir ticaret yapmışlardır.
Allah’ın rızasını satıp yerine kulun rızasını satın almışlardır.

Onları muhatap alan ayetlerin çok çarpıcı bir anlatım tarzı vardır:
Ateşe ne kadar da dayanıklıdırlar” (Bakara 175)
Allah’tan daha çok vaadinde duran kim vardır?” (Tevbe 111)

3- Cehennem ateşinden korkanlar
Efendisinden korkan kişinin itaati gibi.
Hizmetçi misali.

4- Cennet nimetlerine ulaşmak isteyenler
Efendisine ücret karşılığı iş yapan kişi gibi.
Gene hizmetçi misali.

Üçüncü ve dördüncü grubun ibadetleri geçerlidir.
Ama fazilet bakımından takviyeye ihtiyaçları vardır.
İbadetlerin zemini sağlam olmadığından yalpalamalara karşı dayanıklı değildirler.
Şeytanın oyuncağı olmaları daha fazla muhtemeldir.

5- Sadece Allah’ın rızasına talip olanlar
Allah’ı seven ve O’na kavuşmak isteyenlerin buluşma yeridir.
Aşka ulaşan ve nefsini tezkiye edenlerin makamıdır.
Cennet ve Cehennem onlar için teferruattır.
Olup olmamaları sonucu değiştirmez.
İhlas’ı yakalamışlardır.
Ne mutlu onlara, onları sevenlere ve onları sevenleri sevenlere…

Allah’ın böyle kullarına hitabı ne güzeldir:
Ey huzura kavuşmuş insan!
Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.
(Seçkin) kullarım arasına katıl,
Ve cennetime gir!
” (Fecr 27-30)

mescere
 

mescere

New member
Katılım
20 Tem 2004
Mesajlar
111
Tepkime puanı
87
Puanları
0
Web sitesi
www.mescere.net
Tam konsantrasyon için beyni devre dışı bırakmak

Bir şeyi tam kavrayabilmek ya da kendi sınırlarınızı aşabilmek için konsantrasyonun, yani o konu üzerinde yoğunlaşmanın önemini bilmeyenimiz yoktur.
Ama bu işin nasıl becerilebileceğidir önemli olan.
Yemeği yedikten sonra midenize deseniz ki;”Hazmetme bu yediklerimi!”
Dinler mi sizi?
Midenizi ister tehdit edin, ister “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” taktiğini uygulayın, sonuç değişmez.
Mide bildiğini okur.
...
Ha keza beynimiz de aynı.
Uykudayken bile çalışan bir organımızı nasıl devre dışı bırakabiliriz?
O zaman Amerikan taktiğini uygularız biz de:
Yok edemiyorsan, kendi çıkarların doğrultusunda yönlendir.”
Ama nasıl olacak bu?
....
Spora meraklıydım eskiden övünmek gibi olmasın.
Bir hareket vardı.
Denedim arka arkaya 100 defa yapabildim en fazla.
Daha sonraları kendimi epey zorlayıp 170’i buldum ama neredeyse kollarım koptu.

Bir gün akşam baktım, eşim ve çocuklar televizyona dalmışlar.
Fırsat bu fırsat diyerek onlara fark ettirmeden çıktım salondan ve kapıyı kapadım.
Ara kapıları da kapayıp, en arkadaki odaya gittim.
Hiç ışık açmadım giderken.
Ayakta durdum.
Gözlerimi kapadım ve o hareketi yapmaya başladım.
Hareketi her 100'e tamamladığımda da önce sağ elimden başlamak üzere parmaklarımı kapayacaktım ki karışmasın.
Şunu özellikle vurgulamam gerekir ki, sayma işini beynime değil de omuriliğe havale ettim.
Hani o refleks hareketlerini yönlendiren kısma.
Çünkü beyne saydırırsam, hareketi yaklaşık yüzüncü yapışımda dürtecek kolumun kasını ve ona artık yorulması gerektiğini hatırlatacak.
Kas da beynin bir bildiği vardır herhalde diye yorulacak.
Ama beyni başka bir şeyle meşgul edebilirsem, önüne hoşuna gidecek bir şeyler koyup da onunla oyalanmasını sağlayıp asıl görevini unutturabilirsem bu iş tamam olacak.

Bu beyin, yani benim beynim neyi düşünmekten hoşlanır?
Ha, tamam!
İçinde bulunduğum yerle olan tüm bağlarımı kopardım ve uzakları hayal ettim.
Bir yaz günü 3 kişi deniz gözlüklerimizi, paletlerimizi ve şnorkellerimizi alıp bizim komşu köyden denize girmiştik.
Sahil boyu yaklaşık 6 saat yüzmüş ve denizin dibindeki o eşsiz botanik bahçelerini incelemiştik hayranlık dolu bakışlarla.
Beynimle beni ayrı düşünemeyeceğimize göre onun da hoşuna gitmiş olmalıydı o manzaralar.
-Bu arada da hareketi yapmaya devam ediyorum-
Birden derinleşen ve insana ürperti veren koyu mavi geliveriyor gözümün önüne.
Üstten gelen güneş ışınları dalganın da etkisiyle kıvrıla kıvrıla iniyor aşağıya.
Biraz daha ilerilere yüzüyorum.
Denizin üstünden hiç belli olmamakla birlikte altta bir mağara var, karanlık...
Korkuyla karışık bir merakla tam teyakkuz halinde yavaşça ilerliyorum mağaranın içine doğru.
Gözümü alıştıra alıştıra.
...
O da ne?
Koskocaman bir yengeç.
Ev sahibi o herhalde, duruşundaki asalete bakılırsa.
Vakar fışkırıyor gözlerinden.
Baksanıza nasıl da dik dik bakıyor bana?
-Bu arada da hareketi yapmaya devam ediyorum-
Suyun kırılma indisi yüksek olduğu için olduğundan büyük görünüyor yengeç diyorum kendi kendime.
Maksadım daha ileri gitmek için kendime cesaret toplamak.
Biraz daha ilerliyordum ki, kafam neredeyse yandaki deniz kestanesine çarpacaktı az daha.
Mübareğin de dikeni battı mı kırılır da kırılır artık etin içerisinde.
Çıkar çıkar bitmez.
Panik yapmaya da gelmez yani.
Geri vitese takıp yavaşça çıktım oradan.

Neyse, biraz ötedeki sahile çıkıp biraz dinlendik.
Hem ellerim de buruş buruş olmuş saatlerce denizde kalmaktan.
Suratımda gözlüğün resmi çıkmış kırmızı çizgiler halinde.
Neyse, orada biraz deniz kabuğu bulup, sahile çıkmış bir pet şişenin içine dolduruyoruz.
İşimiz bittikten sonra pet şişenin kapağını kapatırken içerde hava kalmasına özellikle dikkat etmek lazım.
Böyle olursa şişe batmaz çünkü.
Tecrübe bunlar, herkes bilmez!
Başkasına nasihat vermesi kolay da, gel gelelim bulduğumuz kapak olmadı pet şişeye!
Biz boş kola şişesi bulmuştuk ama kapak bir hazır su şişesine ait.
Tutmuyordu işte meret.

Tam bu sırada eşimin sesini duydum, beni çağırıyordu!?
Yahu hanım gelmemişti ki bizimle yüzmeye?
Allah Allah!
Açılan kapı sesleri duydum ne alakaysa bu kumsalda?
“Telefon vaaar, seni arıyolaaar” diye bağırıyor hanım avaz avaz.
Güneş başımıza mı geçti ne?
Gerçi güneş kremi sürdük ama başımıza değil!

Bu arada ışık da yandı.
Ben bu sahilde ışığın da ne işi var diye düşünürken baktım hanım karşımda.
Bön bön benim uykulu gözlerime bakıyor.
Sorular da ardı ardına:
- Neden ışıklar kapalı?
- Neden ayaktasın?
- Ne yapıyorsun?
- Ayakta mı uyudun?...

Ya, ben daha 10 saniye önce sahilde bir kola kapağı arıyordum.
Nasıl cevaplayayım bu şimdi bu kadar çok soruyu bir anda?
Neyse kem küm gak guk ettim ve savuşturdum sorularını.
Zaten telefonla da konuşmam lazımdı.
Şimdi kadıncağıza durumu ayrıntılarıyla izah etmeye kalkıp da kocasının akli dengesinden şüphelenmesine mi neden olaydım?

Bu arada baktım o hareketi 917. kez yaparken gelmiş hanım.
Ne kolumda bir yorgunluk hissi vardı ne de yorulacakmış gibi bir hali!
Ama telefon görüşmesinden sonra 50 kere daha yap aynı hareketi desen, ııh!
Geçti!
Konsantrasyonum bitmişti artık.

Bu olay, bizzat yaşadığım bir örnektir.
Bunu baz alarak değişik yerlerde farklı konularda uyguladım.
Olağanüstü sonuçlar elde ettim.
Siz de deneyebilirsiniz kendinize uyarlayarak.

Yalnız iki şart var:
Bir, ilk denemede başarılı olmak zorundasınız!
Yoksa inancınız zayıflayabilir.
İki, yapacağınız bir sportif faaliyetse en az 2 hafta çalışıp ilgili organınızda alt yapıyı hazırlamalısınız.
Aksi halde sigarayı bırakanlara dönersiniz.
Sabah bırakır, akşam üstü başlarsınız.
Tabiri caizse yalama olur, dikiş tutmaz.
"Ben bu işi beceremiyorum" mazeretinin arkasına bir sığındınız mı artık kimse çıkaramaz sizi oradan.
Kendinize güvenin.
Benim yapabildiğimi siz niye yapamayasınız?

mescere

Not: Bu yazıyı 5-6 yıl kadar önce yazmıştım.
http://www.mescere.net/forum/index.php?topic=23548.0
 
Üst Alt