Arif ol ki; sana bakıldığında, O görülsün, arif ol ki; sen düşünüldüğün de, zikir Hakk’a ulaşsın. Arif o kimsedir ki; dili Hakk kelamından başka bir şey için hareket etmez, bütün hücrelerinde ve uzuvlarında ki Allah aşkı, o dilde şekil bulur. O dilde ihlâs ve tevazu vardır, haddi bilme, Hakk’ı anlatım da yumuşaklık ve huzur vardır, Hakk’a zikir vardır.
Arif o kimsedir ki; düşüncesi tamamen Hakk’ı tefekkürdür. Kendinde saklı olan Hakk’ı, dışa anlatmada, ihlâs ve doğruluk vardır, o düşüncede gri ve fulû hiçbir şey yoktur, her şey açık ve berraktır, riya şirk ve haset yoktur. O, dünyasın da Hakk’ı yaşar.
Arif o kimsedir ki; gönlün de Hakk’ı bulur, o gönlü öyle genişletir ki Hakk’ın sevgisini ve güzelliğini O’nda yaşamak ister. Zaman ve mekândan münezzeh olan Allah c.c. o genişlikte görebildiği kadarı ile görmek, onun ateşinde yanıp O’nda yok olmak ister.
İnsanın misafirlik dönemini yaşadığı bu dünya, hamlıktan olgunluğa, sonra da kemale ermesi için geçecek sürede konaklayacağı, madde âlemidir.
Bu âlem kul ile Rabbin arasına çekili bir perdedir. Kimine göre bu perde çok kalın, kimine göre de çok incedir. Her kul’un dünya yaşamına başladığın da aldığı Hakk bilgisi, diğerinden farklı değildir, aynı bilgi ile madde âleminde yaşamaya başlar, bu safhada perde kalınlığı her kul da aynıdır. Bilginin kullanımı perdeyi etkiler, doğru kullanım perdeyi inceltir, o ince perdeden görünen belli belirsiz görüntü kul’un cezbe girmesine neden olur, her cezbe giriş bu perdeyi biraz daha inceltir. Kulun realitesi yükseldikçe, Rabbi ile arasında ki engelin ne olduğunu fark etmeye başlar, bu masiva, onun terk etmediği sürece Cenab-ı Hakk’a ulaşmasına mani olan, engeller topluluğudur.
Arif olmak Cenab-ı Hakk’ın kazasına da belasına da rıza göstermek, Ondan gelen her şey de teslimiyette ve sabır da olmaktır. Sabır, Hakk’a saygıdır, önceliği O’na verip kemale ermeyi niyaz da bulunmaktır.
Arif kulun gönlüne Hakk’ın nuru ilahiyesi yerleştiği için o masivayı terk etmiş, madde âleminde manayı yaşayarak bedenini Hakk’a teslim etmiş, Rabbine vuslat için yola çıkmıştır. Sevgidir Cenab-ı Hakk, biz kullarına arif kulların bilgi ve gönülde ki ihlâsı ile amel etmeyi nasip eylesin.
Arif o kimsedir ki; düşüncesi tamamen Hakk’ı tefekkürdür. Kendinde saklı olan Hakk’ı, dışa anlatmada, ihlâs ve doğruluk vardır, o düşüncede gri ve fulû hiçbir şey yoktur, her şey açık ve berraktır, riya şirk ve haset yoktur. O, dünyasın da Hakk’ı yaşar.
Arif o kimsedir ki; gönlün de Hakk’ı bulur, o gönlü öyle genişletir ki Hakk’ın sevgisini ve güzelliğini O’nda yaşamak ister. Zaman ve mekândan münezzeh olan Allah c.c. o genişlikte görebildiği kadarı ile görmek, onun ateşinde yanıp O’nda yok olmak ister.
İnsanın misafirlik dönemini yaşadığı bu dünya, hamlıktan olgunluğa, sonra da kemale ermesi için geçecek sürede konaklayacağı, madde âlemidir.
Bu âlem kul ile Rabbin arasına çekili bir perdedir. Kimine göre bu perde çok kalın, kimine göre de çok incedir. Her kul’un dünya yaşamına başladığın da aldığı Hakk bilgisi, diğerinden farklı değildir, aynı bilgi ile madde âleminde yaşamaya başlar, bu safhada perde kalınlığı her kul da aynıdır. Bilginin kullanımı perdeyi etkiler, doğru kullanım perdeyi inceltir, o ince perdeden görünen belli belirsiz görüntü kul’un cezbe girmesine neden olur, her cezbe giriş bu perdeyi biraz daha inceltir. Kulun realitesi yükseldikçe, Rabbi ile arasında ki engelin ne olduğunu fark etmeye başlar, bu masiva, onun terk etmediği sürece Cenab-ı Hakk’a ulaşmasına mani olan, engeller topluluğudur.
Arif olmak Cenab-ı Hakk’ın kazasına da belasına da rıza göstermek, Ondan gelen her şey de teslimiyette ve sabır da olmaktır. Sabır, Hakk’a saygıdır, önceliği O’na verip kemale ermeyi niyaz da bulunmaktır.
Arif kulun gönlüne Hakk’ın nuru ilahiyesi yerleştiği için o masivayı terk etmiş, madde âleminde manayı yaşayarak bedenini Hakk’a teslim etmiş, Rabbine vuslat için yola çıkmıştır. Sevgidir Cenab-ı Hakk, biz kullarına arif kulların bilgi ve gönülde ki ihlâsı ile amel etmeyi nasip eylesin.