Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mankurt 'Din Adamı' Örneği

Granma

New member
Katılım
31 Eki 2012
Mesajlar
41
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Hz. Peygamber zamanında Mekkeli bir Ebu Amir vardı. Dönemin ‘mankurt’ rolünü o üstlenmişti.
Ne demekti mankurt rolü?
Kafasına ‘deve derisi’ geçirilerek, kendi ülkesini yabancı güçlerin işgal girişimine davetiye çıkarma… Kendi halkına veya coğrafyasına karşı türlü gerekçelerle işgalci gücün yanında yer alma rolü…
Bakın dönemin mankurtu Ebu Amir ne yaptı, Hz. Peygamber’den de nasıl karşılık gördü…

O bir din adamıydı.
Bölgenin kehanet, büyü, tılsım, ayin vs. bilumum din işleri ondan sorulurdu.
Kendisine danışılmadan, hatta kendisi dışında birisinin peygamber seçilmesine çok bozuldu.
Daha ilk günden Peygamberimizin karşısına dikildi, ölünceye kadar da yapmadığını bırakmadı.
Bütün savaşlarda müşriklerle işbirliği yaptığı yetmiyormuş gibi, dönemin süper gücü Bizans ile iş tutmaktan dahi çekinmedi.
O vakitler bir Bizans ileri karakolu olan Suriye’ye giderek saraylarda ağırlandı.
Bizans ordusunu Mekke ve Medine’yi işgale davet etti. “Muhammed belasından” ancak böyle kurtulabileceğini düşünüyordu.
Medine’ye haber göndererek, adamlarına, yakında Bizans ordusuyla birlikte oraya geleceğini, bir mescidin yapılarak karşılama hazırlıklarına başlanması talimatını verdi.
Kendinden çok emin görünüyordu.
Bu haliyle Ebu Amir, kendi memleketini düşmana işgal ettirmekten çekinmeyen, aidiyet ve haysiyetini kaybetmiş mankurt aydın, okumuş, bilgin ve din adamı prototipinin tarihteki örneği olarak “literatüre” geçiyordu.
Hz. Peygamber bu haberi alınca hazırlıklara başladı.
Mevsim yaz, aylardan Temmuzdu.
Hava yanıyor, “asfalt” ağlıyordu.
Kızgın güneş çölün uçsuz bucaksız kumları üzerinde ışıl ışıl parlıyordu.
Yola çıkılacak gibi değildi.
Derken geride kalıp hurmalıklar altında cariyelerine ayaklarını yıkatıp gölgelerde serinlemeyi daha“akıllıca” bulan cihat ve infak kaçkını dıştan teslim olmuş (sureta müslüman=münafık!) hariç otuz bin cihat ve infak sevdalısı içten teslim olmuş (sadık müslüman=mu’min!) ile yola çıktı.
O korkunç çöl sıcağına rağmen Medine’den Tebük’e kadar yüründü.
Bu yürüyüş bir meydan okumaydı aslında.
Saraylarında Medine’yi işgal planları yapan Bizans’a ve onun yerli işbirlikçisi din adamı Ebu Amir’e karşı görkemli bir meydan okuyuş…
Kafaya geçirilmek istenen deve derisine, dünyanın bütün mankurtlaştırılmak istenenleri adına isyan…
Bu toprakların görüp göreceği en büyük aidiyet ve haysiyet başkaldırışı…
Belki de bunun için Tebük, sadece bir sefer (yürüyüş) olarak kaldı.
Sonuçta savaş olmadı, Bizans vazgeçti, mankurt Ebu Amir Bizans saraylarında öldü, yaptırdığı mescid “Mescid-i Dırar” olarak tarihe geçti ve döner dönmez de bizzat peygamber tarafından yıktırıldı.
Kuran’ın yedi uzun suresinden birisi olan 9. Tevbe suresinin neredeyse tamamı bu olayı ve sonuçlarını anlatır.
Seferden geriye görkemli bir yürüyüş ve yalınkılıç bir meydan okuyuş kalmıştır ki aidiyet ve haysiyet sahibi her sadık Müslümana (Arab’a, Acem’e, Türk’e, Kürd’e) canlı hatırası ve dinamik ruhu ile yol gösterir.
Böylesi durumlarda ne yapılacağının işaretlerini verir.
Bu olayda ibret almak isteyen ülkeler için nice örnekler vardır.
Tarihe tekrar diyorlar.
İbret alınsaydı hiç tekrar eder miydi?
Yok mu ibret alan?

İhsan Eliaçık

 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt