Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Madem ki her şeyin Allah`tan olduğunu bilirsin ve

alptraum

New member
Katılım
1 Ocak 2005
Mesajlar
2,908
Tepkime puanı
166
Puanları
0
Yaş
39
Konum
Aþk`dan
Web sitesi
www.muhakeme.net
Madem ki her şeyin Allah`tan olduğunu bilirsin ve ona iz`anın vardır; zararlı, menfaatli her şeyi tahsin ve hüsn-ü rıza ile kabul etmek lazımdır." Zararlı şeylere razı olma konusunu açıklar mısınız?




İkinci Lem’ada “Mademki Allah’ın rububiyetine razıyız, rububiyeti noktasında gösterdiği şeye rıza lazım” buyrulmaktadır. Belaların en büyüğünün peygamberlere gelmesi, onları bu ağır imtihanla en ileri mertebelere çıkarmak içindir. Üstad, hastalıklar ve musibetlere sabretmeyi menfi ibadet olarak vasıflandırır. Tevekkül bahsinin ışığında biz bela ve musibetlerden sakınmak için elimizden geleni yaparız, çünkü bu vücut bize emanettir, onu korumakla mükellefiz, ama irademiz dışında sırf imtihan olmamız için bize gönderilen bela ve musibetleri de rıza ile karşılamalı, ondan tam istifade ederek manen terakki etmeye çalışmalıyız.

Mesnevinin Arapça orijinalinin ilgili kısmının tercümesi aşağıdadır:
"Her şeyin Allah’tan olduğunu bildiğinde ve buna tam kanaat getirdiğinde seni memnun eden veya sana zarar veren şeylere rıza göstermen gerekir. Eğer rıza göstermezsen gaflete mecbur kalırsın..."
Üstad başka yerde "dosttan gelen her şey sevimlidir" der. Hastalar Risalesinde ise sorunuzun net cevabını bulabiliriz:

"ONDOKUZUNCU DEVA: Cemil-i Zülcelal`in bütün isimleri esma-ül hüsna tabir-i Samedanîsiyle gösteriyor ki, güzeldirler. Mevcudat içinde en latif, en güzel, en câmi` âyine-i Samediyet de hayattır. Güzelin âyinesi güzeldir. Güzelin mehasinlerini gösteren âyine güzelleşir. O âyinenin başına o güzelden ne gelse, güzel olduğu gibi; hayatın başına dahi ne gelse, hakikat noktasında güzeldir. Çünki güzel olan o esma-ül hüsnanın güzel nakışlarını gösterir. Hayat, daima sıhhat ve âfiyette yeknesak gitse, nâkıs bir âyine olur. Belki bir cihette adem ve yokluğu ve hiçliği ihsas edip sıkıntı verir. Hayatın kıymetini tenzil eder. Ömrün lezzetini sıkıntıya kalbeder.

Çabuk vaktimi geçireceğim diye, sıkıntıdan ya sefahete, ya eğlenceye atılır. Hapis müddeti gibi, kıymetdar ömrüne adavet edip, çabuk öldürüp geçirmek istiyor. Fakat tahavvülde ve harekette ve ayrı ayrı tavırlar içinde yuvarlanmakta olan bir hayat, kıymetini ihsas ediyor, ömrün ehemmiyetini ve lezzetini bildiriyor. Meşakkatte ve musibette dahi olsa, ömrün geçmesini istemiyor. "Aman Güneş batmadı, ya gece bitmedi" diye sıkıntısından of! of! etmiyor.

Evet gayet zengin ve işsiz, istirahat döşeğinde herşeyi mükemmel bir efendiden sor; ne haldesin? Elbette, aman vakit geçmiyor, gel bir şeş-beş oynayalım, veyahud vakti geçirmek için bir eğlence bulalım, gibi müteellimane sözleri ondan işiteceksin.. veyahud tul-i emelden gelen, bu şey`im eksik, keşki şu işi yapsaydım gibi şekvaları işiteceksin. Sen bir musibetzede veya işçi ve meşakkatli bir halde olan bir fakirden sor; ne haldesin? Aklı başında ise diyecek ki: "Şükürler olsun Rabbime, iyiyim, çalışıyorum. Keşki çabuk Güneş gitmeseydi, bu işi de bitirseydim. Vakit çabuk geçiyor, ömür durmuyor gidiyor. Vakıa zahmet çekiyorum, fakat bu da geçer, herşey böyle çabuk geçiyor." diye, manen ömür ne kadar kıymetdar olduğunu, geçmesindeki teessüfle bildiriyor. Demek meşakkat ve çalışmakla, ömrün lezzetini ve hayatın kıymetini anlıyor. İstirahat ve sıhhat ise, ömrü acılaştırıyor ki, geçmesini arzu ediyor.

Ey hasta kardeş! Bil ki, başka risalelerde tafsilâtıyla kat`î bir surette isbat edildiği gibi; musibetlerin, şerlerin, hattâ günahların aslı ve mayesi ademdir. Adem ise şerdir, karanlıktır. Yeknesak istirahat, sükût, sükûnet, tevakkuf gibi haletler ademe, hiçliğe yakınlığı içindir ki, ademdeki karanlığı ihsas edip sıkıntı veriyor. Hareket ve tahavvül ise vücuddur, vücudu ihsas eder. Vücud ise hâlis hayırdır, nurdur.

Madem hakikat budur; sendeki hastalık, kıymetdar hayatı safileştirmek, kuvvetleştirmek, terakki ettirmek ve vücudundaki sair cihazat-ı insaniyeyi o hastalıklı uzvun etrafına muavenetdarane müteveccih etmek ve Sâni`-i Hakîm`in ayrı ayrı isimlerinin nakışlarını göstermek gibi, çok vazifeler için, o hastalık senin vücuduna misafir olarak gönderilmiştir. İnşâallah çabuk vazifesini bitirir gider. Ve âfiyete der ki; sen gel, benim yerimde daimî kal, vazifeni gör, bu hane senindir, âfiyetle kal."
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Selamün Aleyküm.
Allah(c.c.) razı olsun kardeş.
 

kursatotcu

New member
Katılım
24 Eyl 2006
Mesajlar
10
Tepkime puanı
1
Puanları
0
dedi:Belaların en büyüğünün peygamberlere gelmesi, onları bu ağır imtihanla en ileri mertebelere çıkarmak içindir.
cevap: böl eimtihan olurmu kullarının ne yapcanı allah öncedenbiliyo yani kulun ne yapca öncedenbelli
 

VeyselicNumbers

New member
Katılım
27 Ocak 2009
Mesajlar
9
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
55
Dua wtmwk gereklidir, Cüzi İrade vardır, Cebr yoktur.

Dua wtmwk gereklidir, Cüzi İrade vardır, Cebr yoktur.

"Benim şöyle bir durumum var bu hususta yorumlarınız nedir : ben ne kadar okursam okuyayım yine kendimi bilgili biri olarak hissedemiyorum. hatta ne kadar okursam yetersizliğimi o oranda hissediyorum. mesela 10 saat okusam bile sanki 1 saat kitap okumuş gibi kendimi hissediyorum ve bu işi anlamıyorum. sizce bu psikolojik bir sorun mu? ben kendimi devamlı olarak eksik, ilmi açıdan güçsüz hissediyorum ancak buna karşılık konuştuğum kişilere ekseriyetle tartışmada üstün geldiğimi de görmekteyim. gerçeklik böyle olmakla beraber yine de kendimi yetersiz hissetmekten kendimi alamıyorum. bu işi yorumlayınız."
Kürşat Otçu

YORUMLUYORUM:
Çok konuşan çok hata yapar. Sen çok önemli konularda aklına ilk geleni söylüyorsun. Ve çok önemli konularda çok hata yapıyorsun. Bunu hissediyorsun. Sen aklın ve nakil çatıştığı zaman aklını doğru kabul edip nakli inkar ediyorsun. Halbuki nakli doğru kabul edip aklını düzeltmen gerekiyor. Mesela dua konusu ve CEBR konusu. Bu konularda sana iki düzeltme yapacağım:
Şunlar senin lafların:

"dua etmek doğru değildir. "
"Peki ama ezeli bir irade kabul edildiğinde bu duanın ne manası kalır ki? Çünkü zaten ezeli olarak, ne meydana gelecekse onun irade edilmiş olduğuna inanılıyor. Ezeli olan şey ise değişmez; demek ki, duayı edenlerin çoğu farkına varmadan Allah’a hadis bir irade ispat ediyorlar."
"Dua etmenin bir mahzuru da şudur ki; zaten meşhurdur. Allah’ın ilminde bir değişmenin olabileceğini ihsas ettiriyor. Zaten Allah’ın ilminde değişme olmaz, o halde bu duanın bir manası yoktur. Dua etmemek gerekir.Ama sorulursa Kuran da ayet var, “Dua edin ki size icabet edeyim” buna ne dersin? Cevap: Yukarıda da izah ettiğim gibi bu Allah’ın kullarını aldatmasına bir örnektir. Çünkü dua edildiğinde ortaya çıkan mahzurları anlattım; buna karşılık böyle bir ayet var. İşte burada kullarını aldatıyor Allah. Evet peygamberlerin de dua ettikleri Kuran’da vardır. O halde onlar da bu inceliklerin farkına varamamışlardır demek gerekir. Denirse ki, o halde bu ayetin manası nedir? şöyle diyorum: Yukarıda nedensizlik prensibini anlatmıştım. Yani Kuran ayetleri de Allah’ın ezeli ilminde vardır ve bu yönüyle nedensizdir, dolayısıyla manasızdır demek gerekir. Ancak Kuran okurken bu gibi dua ile ilgili ayetleri de elbette okuyacağız. Ancak ayet oldukları için ve bir mana kasdetmeyeceğiz, manası yok, nedensiz diyeceğiz. Yani Allah’ın ezeli ilminde bilinmesi hasebiyle nedensiz diyeceğiz yoksa elbette ki bu ayetlerin nedeni Allah’ın ilmidir yani Allah’tır. "
"Cüzi İrade yoktur, Cebr vardır."
Kursat Otcu

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kürşat, aslında sorduğun soruların cevabı soruların içinde. Sen aklını doğru kabul edip, nasslardan aklına uymayanı "bu bozuktur" deyip inkar ediyorsun. İşin tuhaf tarafı aklın da sürekli değişiyor. Aslında yapman gereken nassları doğru kabul edip, aklındaki bozukluklukları düzeltmeye çalışmandır.
Birinci düzeltme: "Dua etmek doğru değildir, duanın bir manası yoktur, dua etmemek gerekir." diyorsun. Kuran'da da birçok dua etmeyi teşvik eden ayet olduğunu kabul ettiğin halde. Bir de utanmadan haşa "Allah kullarını aldatıyor" diyorsun. Şimdi bu yaptığın çok yanlış, Kuran'daki ifadeler ise çok doğrudur. Senin akli delilini çürütmeye gelince; "Allah'ın ezeli ilmi değişmez, dua gereksizdir" diyorsun. Burada yaptığın şuna benziyor, terazinin bir kefesini elinle sabit tutuyorsun, diğer kefesine bişeyler koyuyorsun, bakın bunların ağırlığı değişmedi diyorsun. Kardeşim sen Allah'ın ezeli ilmine sahipmisin ki böyle diyorsun? Allah'ın ezeli ilminde senin dua edip etmeyeceğin zaten var. Otobüs örneğinde dediğin şey, ezeli ilminde senin dua edeceğin ve Allah'ın da bunu kabul edeceği yazıyorsa, sen zamanı gelince dua edersin, Allah ta duanı kabul eder. Yani, sen şimdi dua edersen bu kaderde de varmış demektir ve Allah ta ona icabet eder. Sen zaman mefhumunda hata ediyorsun. Ezeli ve değişmez kader vardır. Fakat orada senin dua edip etmeyeceğin de yazılıdır. Şimdi anladın mı?
Bir de şu ayet var;
"Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var. (Furkan 77) "
Allah Kuran-ı Kerim'de diyor ki: "Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var.". Kürşat Efendi diyor ki "Duanın ehemmiyeti yoktur." . Hadi canım sende!
İkinci düzeltme: "Cüzi İrade yoktur, Cebr vardır." diyorsun. Şimdi sana cüzi iradenin olduğunu ve Cebr olmadığını ispatlayacağım. Şu anda sen yaşıyorsun ve aklın başında. Kuran'da (Bakara 132)(Fe la temutünne illa ve entüm müslimun / Siz de ancak müslümanlar olarak ölün) diye bir ayet var. Duanın ehemmiyetine ve Allah'ın dualara icabet edeceğine inanıyoruz (Bunu yukarda izah etmiştim). Şimdi sen Allah'tan seni müslüman olarak öldürmesini, ve ateşin azabından korumasını isteyebilir misin, isteyemez misin? İsteyebilirsin. (Tabi Allah istemeni istemişse ki sen onun isteyip istemediğini şu an bilmiyorsun, ama bir dakika sonra öğreneceksin, çünkü sen istersen ve bu yönde kalpten dua edersen, bu demektir ki Allah ta senin istemeni istedi.) Ee iste o zaman, seni tutan nedir? Bak, işte bu içindeki isteme senin cüzi iradendir. Tamam Allah'ın külli iradesinde yoksa sen de isteyemezsin.
Ve ma teşaune illa en yeşa allahu rabbül alemin.
Alemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Burada Allah'ın meşietinden bahsediliyor, evet, ama kulun meşietinden de bahsediliyor, o da mevcut.
Buradaki incelik şudur, sen dilediğini yaptığını görüyorsun, istersen oturuyor, istersen zıplıyorsun. İşte bu senin cüzi iradendir. Ama "Allah dilemedikçe sen dileyemezsin." o zaman senin cüzi iraden yok hükmünde mi olacak? Hayır, çünkü sen Allah'ın senin ne isteyeceğini istediğini baştan bilmiyorsun. Sen dilediğini yapıyorsun. Buradaki incelik şudur, sen "Alemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." ayetine inanıyor musun, inanmıyor musun? İnanıyorsan, onun senin hakkında hayır dilemesini dilersin yani o yönde dua edersin, Allah ta seni boş çevirmez. Yok eğer inanmıyorsan, o zaman özgür (sandığın) iradenle ya Kuran'ı çürüteceksin ki bu imkansızdır, ya da Kuran'daki tehditlere gönül rızasıyla katlanacaksın, başına gelince itiraz etmeyeceksin.

(Fatiha 6) Bizi doğru yola ilet.
(Bakara 128) "Rabb'imiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et. Sen, evet sen, Tevvâb'sın, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsın."
(Bakara 201)"Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır."
(Ali İmran 8)"(Onlar şöyle yakarırlar): “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.”"
(Furkan 65) "Onlar, şöyle diyenlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!”"
Bak şimdi, sen ne yapıyorsun, Levhi mahfuz'daki yazılı kader metni elinde ve sabit olarak farzediyorsun. Sonra da ben dua ederek bunu değiştiremem diyorsun. Fakat şunu unutuyorsun, sen şimdi dua edersen, kaderde de dua edeceğin yazılmış ve o gerçekleşmiş demektir. Ve kaderde senin dua ettiğin yazılmışsa, ona Allah'ın verdiği cevap ta yazılmıştır. Çünkü Allah bütün dualara icabet eder. Dolayısıyla sen bundan sonraki kaderini bir nevi değiştirmiş gibi olursun. Dua et, Allah ta icabet etsin. Sanki herşey şu anda oluyormuş, ezeli olarak belirlenmemiş gibi. Sen ezelde, şimdi dua etmeyi isteyip istemeyeceğini Allah'ın istediğini bilmiyorsun. Senin bildiğin, şu anda istersen dua edebileceğindir. Etsene, ne duruyorsun. Sen şunu mu diyorsun; Ezeldeki kaderde, senin şu anda dua etmek isteyeceğini Allah istemiş, mesela uzun ömür istiyorsun diyelim, bunu dua ile isteyeceğini Allah istemiş, fakat ondan bir süre önce senin ne zaman öleceğini sabitlediği için senin duana icabet edemeyecek. Bunu mu diyorsun? Bu yanlış. Allah senin ne zaman öleceğini sabitlerken senin filanca an gelince dua edeceğini biliyordu, onu da dikkate alarak ne zaman öleceğini sabitledi. Yani dua'na icabet etti. Senin yanılgın şurada, Kürşat sen çoğu zaman aynı yanılgıya düşüyorsun, o da şudur: Terazi meselesi. Terazinin bir kefesini elinle sabit tutup, sonra öbür kefesine bişeyler koyup, "bakın bunların ağırlığı değişmedi" diyorsun. Dua konusuna bunu tatbik edersek, sen diyorsun ki "Allah ezeli ilmiyle kaderi, olup olacakları yazdı, ecelinin ne zaman oduğunu bile yazdı, bunlar dua ile değiştirilemez." Bunu diyorsun değil mi? Hayır efendim öyle değil. Sen duayı yani dua etmeyi niye Allah'ın yazdıklarından ayrı bir yere koyuyorsun? Sanki, herşey yazıldı bitti, orada dua edeceğin yazılmadığı halde dua ediyoruzmuş gibi düşünüyorsun. Hayır. Alakası yok! Yazılan şeyler içinde dua edeceğin de yazılı. Şimdi anladın mı? Ve Allah'ın ona nasıl icabet ettiği de yazılı. Sen Allah'tan hidayet, hidayete erdirdikten sonra kalbini eğriltmemesini, uzun ömür, bol rızık, bu Dünya'da iyilikler, öbür dünyada iyilikler, ateşin azabından korumasını ve ne istiyorsan isteyebilirsin. İşte bence cüzi irade de bu oluyor. Yani dua kabiliyeti! "Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var. (Furkan 77) " Demek ki neymiş, duamız olmasa Rabbimizin katında ehemmiyetimiz yokmuş, yani duamız varsa Rabbimizin katında ehemmiyetimiz var demektir.
(Tekvir 81:29 Ve ma teşaune illa en yeşaallahu rabbul'alemiyne.)
Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Bence kaderin sırrı şu; Şimdi bu (81:29) ayetine inanıyor musun?
"Evet" ise ne yapman lazım? Demin bahsettiğim duaları yapman lazım. Yani Allah'ın seni salih kullarından eylemesini Allah'tan dua etmen lazım.
"Hayır" ise, o zaman iradenin özgür olduğuna inanıyorsun ve Allah'ın Kuranını yalanlıyorsun demektir. O zaman yapman gereken, ya Kuran'ın benzerini getirerek ya da başka bir şekilde Kuran'ı çürütmen lazım. Ya da kendi içinde çelişkili olduğunu kabul ederek, eğer Allah ve Ahiret varsa "özgür" iradenle yaptıklarının cezasına gönül rızası ile katlanacağını beyan etmen lazım. Zaten bazıları diyor ki, "bu durumda bütün arkadaşlarım cehennemde olacak, Jimi Hendrix bile cehennemde olacak, onlarla sıcak bir ortamda vakit geçirmeyi yeğlerim." diyorlar.
Tüfek meselesine gelince. "Adam tüfeği ateşlemeseydi de öbür adam ölecekti, çünkü ecel sabittir" diyorsun. Yine terazi hatası. Bak şimdi doğrusunu açıklayayım: Bir kere bu soruda bir yanlışlık var, o da şudur:"Adam tüfeği ateşlemeseydi" ne demek? Sorun burda. Anladın mı? Yani kaderde ateşleyeceği yazılmışsa "ateşlemeseydi ne olurdu" denmez, çünkü ateşlemek zorunda. Ha sen eğer şunu sormak istiyorsan, "Allah kaderinde ateşleyeceğini istemiş ve yazmış, ezelde, fakat Allah ateşlemesini istemeseydi ne olurdu?", bunu soruyorsan eğer, işte bu ayrı bir soru oluyor, yani soru şuna döndü; "Allah filanca şeyi istemiş, ama istemeseydi ne olurdu?". Dikkat edersen sen şimdi kaderde yazılı olan bişey başka türlü olsaydı ne olurdu? diyorsun. İşte Bediüzzaman'ın dediği şey bu, Allah bunu istemeseydi ne isterdi? bizce meçhuldür. Çünkü saçma bir sorudur. Belki adamın bir sene evvel zatürreden ölmesini isterdi, ya da o anda kalp krizi geçirmesini isterdi, ya da 15 sene sonra trafik kazasından öleceğini isterdi. Yani kaderde sabit olan iki şey var birisi tüfek atılması, diğeri adamın ölmesi. Sabitlerden biri olmasaydı ne olurdu saçma bir soru. O zaman şu da sorulabilir. "Adam tüfeği ateşledi, sabit olan eceli bir yıl ileri atalım diyelim, o zaman ne olur?". Deminki soru da bu soru gibi saçma. Adamın kafası parçalanacak ama biZ eceli bir sene sonraya attığımız için yaşayacak! İşin özeti; "kader böyle olmasaydı, kaderdeki ecel nasıl olurdu, yani kaderin yeni hali nasıl olurdu? " saçma bir soru, cevabını da Ancak Allah bilir, çünkü isteyen ve irade eden O.
(İnsan 3) İnna hedeynahussebiyle imma şakirav ve imma kefura. / Biz ona yolu gösterdik; (artık o) ya şükredici olur ya da (pek) kafir..

VeyselicNumbers
http://www.VeyselicNumbers
[email protected]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

VeyselicNumbers

New member
Katılım
27 Ocak 2009
Mesajlar
9
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
55
Dua etmek gereklidir, Cüzi İrade vardır, Cebr yoktur.

Dua etmek gereklidir, Cüzi İrade vardır, Cebr yoktur.

"Benim şöyle bir durumum var bu hususta yorumlarınız nedir : ben ne kadar okursam okuyayım yine kendimi bilgili biri olarak hissedemiyorum. hatta ne kadar okursam yetersizliğimi o oranda hissediyorum. mesela 10 saat okusam bile sanki 1 saat kitap okumuş gibi kendimi hissediyorum ve bu işi anlamıyorum. sizce bu psikolojik bir sorun mu? ben kendimi devamlı olarak eksik, ilmi açıdan güçsüz hissediyorum ancak buna karşılık konuştuğum kişilere ekseriyetle tartışmada üstün geldiğimi de görmekteyim. gerçeklik böyle olmakla beraber yine de kendimi yetersiz hissetmekten kendimi alamıyorum. bu işi yorumlayınız."
Kürşat Otçu

YORUMLUYORUM:
Çok konuşan çok hata yapar. Sen çok önemli konularda aklına ilk geleni söylüyorsun. Ve çok önemli konularda çok hata yapıyorsun. Bunu hissediyorsun. Sen aklın ve nakil çatıştığı zaman aklını doğru kabul edip nakli inkar ediyorsun. Halbuki nakli doğru kabul edip aklını düzeltmen gerekiyor. Mesela dua konusu ve CEBR konusu. Bu konularda sana iki düzeltme yapacağım:
Şunlar senin lafların:

"dua etmek doğru değildir. "
"Peki ama ezeli bir irade kabul edildiğinde bu duanın ne manası kalır ki? Çünkü zaten ezeli olarak, ne meydana gelecekse onun irade edilmiş olduğuna inanılıyor. Ezeli olan şey ise değişmez; demek ki, duayı edenlerin çoğu farkına varmadan Allah’a hadis bir irade ispat ediyorlar."
"Dua etmenin bir mahzuru da şudur ki; zaten meşhurdur. Allah’ın ilminde bir değişmenin olabileceğini ihsas ettiriyor. Zaten Allah’ın ilminde değişme olmaz, o halde bu duanın bir manası yoktur. Dua etmemek gerekir.Ama sorulursa Kuran da ayet var, “Dua edin ki size icabet edeyim” buna ne dersin? Cevap: Yukarıda da izah ettiğim gibi bu Allah’ın kullarını aldatmasına bir örnektir. Çünkü dua edildiğinde ortaya çıkan mahzurları anlattım; buna karşılık böyle bir ayet var. İşte burada kullarını aldatıyor Allah. Evet peygamberlerin de dua ettikleri Kuran’da vardır. O halde onlar da bu inceliklerin farkına varamamışlardır demek gerekir. Denirse ki, o halde bu ayetin manası nedir? şöyle diyorum: Yukarıda nedensizlik prensibini anlatmıştım. Yani Kuran ayetleri de Allah’ın ezeli ilminde vardır ve bu yönüyle nedensizdir, dolayısıyla manasızdır demek gerekir. Ancak Kuran okurken bu gibi dua ile ilgili ayetleri de elbette okuyacağız. Ancak ayet oldukları için ve bir mana kasdetmeyeceğiz, manası yok, nedensiz diyeceğiz. Yani Allah’ın ezeli ilminde bilinmesi hasebiyle nedensiz diyeceğiz yoksa elbette ki bu ayetlerin nedeni Allah’ın ilmidir yani Allah’tır. "
"Cüzi İrade yoktur, Cebr vardır."
Kursat Otcu

------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kürşat, aslında sorduğun soruların cevabı soruların içinde. Sen aklını doğru kabul edip, nasslardan aklına uymayanı "bu bozuktur" deyip inkar ediyorsun. İşin tuhaf tarafı aklın da sürekli değişiyor. Aslında yapman gereken nassları doğru kabul edip, aklındaki bozukluklukları düzeltmeye çalışmandır.
Birinci düzeltme: "Dua etmek doğru değildir, duanın bir manası yoktur, dua etmemek gerekir." diyorsun. Kuran'da da birçok dua etmeyi teşvik eden ayet olduğunu kabul ettiğin halde. Bir de utanmadan haşa "Allah kullarını aldatıyor" diyorsun. Şimdi bu yaptığın çok yanlış, Kuran'daki ifadeler ise çok doğrudur. Senin akli delilini çürütmeye gelince; "Allah'ın ezeli ilmi değişmez, dua gereksizdir" diyorsun. Burada yaptığın şuna benziyor, terazinin bir kefesini elinle sabit tutuyorsun, diğer kefesine bişeyler koyuyorsun, bakın bunların ağırlığı değişmedi diyorsun. Kardeşim sen Allah'ın ezeli ilmine sahipmisin ki böyle diyorsun? Allah'ın ezeli ilminde senin dua edip etmeyeceğin zaten var. Otobüs örneğinde dediğin şey, ezeli ilminde senin dua edeceğin ve Allah'ın da bunu kabul edeceği yazıyorsa, sen zamanı gelince dua edersin, Allah ta duanı kabul eder. Yani, sen şimdi dua edersen bu kaderde de varmış demektir ve Allah ta ona icabet eder. Sen zaman mefhumunda hata ediyorsun. Ezeli ve değişmez kader vardır. Fakat orada senin dua edip etmeyeceğin de yazılıdır. Şimdi anladın mı?
Bir de şu ayet var;
"Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var. (Furkan 77) "
Allah Kuran-ı Kerim'de diyor ki: "Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var.". Kürşat Efendi diyor ki "Duanın ehemmiyeti yoktur." . Hadi canım sende!
İkinci düzeltme: "Cüzi İrade yoktur, Cebr vardır." diyorsun. Şimdi sana cüzi iradenin olduğunu ve Cebr olmadığını ispatlayacağım. Şu anda sen yaşıyorsun ve aklın başında. Kuran'da (Bakara 132)(Fe la temutünne illa ve entüm müslimun / Siz de ancak müslümanlar olarak ölün) diye bir ayet var. Duanın ehemmiyetine ve Allah'ın dualara icabet edeceğine inanıyoruz (Bunu yukarda izah etmiştim). Şimdi sen Allah'tan seni müslüman olarak öldürmesini, ve ateşin azabından korumasını isteyebilir misin, isteyemez misin? İsteyebilirsin. (Tabi Allah istemeni istemişse ki sen onun isteyip istemediğini şu an bilmiyorsun, ama bir dakika sonra öğreneceksin, çünkü sen istersen ve bu yönde kalpten dua edersen, bu demektir ki Allah ta senin istemeni istedi.) Ee iste o zaman, seni tutan nedir? Bak, işte bu içindeki isteme senin cüzi iradendir. Tamam Allah'ın külli iradesinde yoksa sen de isteyemezsin.
Ve ma teşaune illa en yeşa allahu rabbül alemin.
Alemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Burada Allah'ın meşietinden bahsediliyor, evet, ama kulun meşietinden de bahsediliyor, o da mevcut.
Buradaki incelik şudur, sen dilediğini yaptığını görüyorsun, istersen oturuyor, istersen zıplıyorsun. İşte bu senin cüzi iradendir. Ama "Allah dilemedikçe sen dileyemezsin." o zaman senin cüzi iraden yok hükmünde mi olacak? Hayır, çünkü sen Allah'ın senin ne isteyeceğini istediğini baştan bilmiyorsun. Sen dilediğini yapıyorsun. Buradaki incelik şudur, sen "Alemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." ayetine inanıyor musun, inanmıyor musun? İnanıyorsan, onun senin hakkında hayır dilemesini dilersin yani o yönde dua edersin, Allah ta seni boş çevirmez. Yok eğer inanmıyorsan, o zaman özgür (sandığın) iradenle ya Kuran'ı çürüteceksin ki bu imkansızdır, ya da Kuran'daki tehditlere gönül rızasıyla katlanacaksın, başına gelince itiraz etmeyeceksin.

(Fatiha 6) Bizi doğru yola ilet.
(Bakara 128) "Rabb'imiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et. Sen, evet sen, Tevvâb'sın, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsın."
(Bakara 201)"Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır."
(Ali İmran 8)"(Onlar şöyle yakarırlar): “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.”"
(Furkan 65) "Onlar, şöyle diyenlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!”"
Bak şimdi, sen ne yapıyorsun, Levhi mahfuz'daki yazılı kader metni elinde ve sabit olarak farzediyorsun. Sonra da ben dua ederek bunu değiştiremem diyorsun. Fakat şunu unutuyorsun, sen şimdi dua edersen, kaderde de dua edeceğin yazılmış ve o gerçekleşmiş demektir. Ve kaderde senin dua ettiğin yazılmışsa, ona Allah'ın verdiği cevap ta yazılmıştır. Çünkü Allah bütün dualara icabet eder. Dolayısıyla sen bundan sonraki kaderini bir nevi değiştirmiş gibi olursun. Dua et, Allah ta icabet etsin. Sanki herşey şu anda oluyormuş, ezeli olarak belirlenmemiş gibi. Sen ezelde, şimdi dua etmeyi isteyip istemeyeceğini Allah'ın istediğini bilmiyorsun. Senin bildiğin, şu anda istersen dua edebileceğindir. Etsene, ne duruyorsun. Sen şunu mu diyorsun; Ezeldeki kaderde, senin şu anda dua etmek isteyeceğini Allah istemiş, mesela uzun ömür istiyorsun diyelim, bunu dua ile isteyeceğini Allah istemiş, fakat ondan bir süre önce senin ne zaman öleceğini sabitlediği için senin duana icabet edemeyecek. Bunu mu diyorsun? Bu yanlış. Allah senin ne zaman öleceğini sabitlerken senin filanca an gelince dua edeceğini biliyordu, onu da dikkate alarak ne zaman öleceğini sabitledi. Yani dua'na icabet etti. Senin yanılgın şurada, Kürşat sen çoğu zaman aynı yanılgıya düşüyorsun, o da şudur: Terazi meselesi. Terazinin bir kefesini elinle sabit tutup, sonra öbür kefesine bişeyler koyup, "bakın bunların ağırlığı değişmedi" diyorsun. Dua konusuna bunu tatbik edersek, sen diyorsun ki "Allah ezeli ilmiyle kaderi, olup olacakları yazdı, ecelinin ne zaman oduğunu bile yazdı, bunlar dua ile değiştirilemez." Bunu diyorsun değil mi? Hayır efendim öyle değil. Sen duayı yani dua etmeyi niye Allah'ın yazdıklarından ayrı bir yere koyuyorsun? Sanki, herşey yazıldı bitti, orada dua edeceğin yazılmadığı halde dua ediyoruzmuş gibi düşünüyorsun. Hayır. Alakası yok! Yazılan şeyler içinde dua edeceğin de yazılı. Şimdi anladın mı? Ve Allah'ın ona nasıl icabet ettiği de yazılı. Sen Allah'tan hidayet, hidayete erdirdikten sonra kalbini eğriltmemesini, uzun ömür, bol rızık, bu Dünya'da iyilikler, öbür dünyada iyilikler, ateşin azabından korumasını ve ne istiyorsan isteyebilirsin. İşte bence cüzi irade de bu oluyor. Yani dua kabiliyeti! "Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var. (Furkan 77) " Demek ki neymiş, duamız olmasa Rabbimizin katında ehemmiyetimiz yokmuş, yani duamız varsa Rabbimizin katında ehemmiyetimiz var demektir.
(Tekvir 81:29 Ve ma teşaune illa en yeşaallahu rabbul'alemiyne.)
Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Bence kaderin sırrı şu; Şimdi bu (81:29) ayetine inanıyor musun?
"Evet" ise ne yapman lazım? Demin bahsettiğim duaları yapman lazım. Yani Allah'ın seni salih kullarından eylemesini Allah'tan dua etmen lazım.
"Hayır" ise, o zaman iradenin özgür olduğuna inanıyorsun ve Allah'ın Kuranını yalanlıyorsun demektir. O zaman yapman gereken, ya Kuran'ın benzerini getirerek ya da başka bir şekilde Kuran'ı çürütmen lazım. Ya da kendi içinde çelişkili olduğunu kabul ederek, eğer Allah ve Ahiret varsa "özgür" iradenle yaptıklarının cezasına gönül rızası ile katlanacağını beyan etmen lazım. Zaten bazıları diyor ki, "bu durumda bütün arkadaşlarım cehennemde olacak, Jimi Hendrix bile cehennemde olacak, onlarla sıcak bir ortamda vakit geçirmeyi yeğlerim." diyorlar.
Tüfek meselesine gelince. "Adam tüfeği ateşlemeseydi de öbür adam ölecekti, çünkü ecel sabittir" diyorsun. Yine terazi hatası. Bak şimdi doğrusunu açıklayayım: Bir kere bu soruda bir yanlışlık var, o da şudur:"Adam tüfeği ateşlemeseydi" ne demek? Sorun burda. Anladın mı? Yani kaderde ateşleyeceği yazılmışsa "ateşlemeseydi ne olurdu" denmez, çünkü ateşlemek zorunda. Ha sen eğer şunu sormak istiyorsan, "Allah kaderinde ateşleyeceğini istemiş ve yazmış, ezelde, fakat Allah ateşlemesini istemeseydi ne olurdu?", bunu soruyorsan eğer, işte bu ayrı bir soru oluyor, yani soru şuna döndü; "Allah filanca şeyi istemiş, ama istemeseydi ne olurdu?". Dikkat edersen sen şimdi kaderde yazılı olan bişey başka türlü olsaydı ne olurdu? diyorsun. İşte Bediüzzaman'ın dediği şey bu, Allah bunu istemeseydi ne isterdi? bizce meçhuldür. Çünkü saçma bir sorudur. Belki adamın bir sene evvel zatürreden ölmesini isterdi, ya da o anda kalp krizi geçirmesini isterdi, ya da 15 sene sonra trafik kazasından öleceğini isterdi. Yani kaderde sabit olan iki şey var birisi tüfek atılması, diğeri adamın ölmesi. Sabitlerden biri olmasaydı ne olurdu saçma bir soru. O zaman şu da sorulabilir. "Adam tüfeği ateşledi, sabit olan eceli bir yıl ileri atalım diyelim, o zaman ne olur?". Deminki soru da bu soru gibi saçma. Adamın kafası parçalanacak ama biZ eceli bir sene sonraya attığımız için yaşayacak! İşin özeti; "kader böyle olmasaydı, kaderdeki ecel nasıl olurdu, yani kaderin yeni hali nasıl olurdu? " saçma bir soru, cevabını da Ancak Allah bilir, çünkü isteyen ve irade eden O.
(İnsan 3) İnna hedeynahussebiyle imma şakirav ve imma kefura. / Biz ona yolu gösterdik; (artık o) ya şükredici olur ya da (pek) kafir..

VeyselicNumbers

[email protected]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt