Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Lübnan

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Roni Marguiles, İstanbul’da doğmuş, Türkiye ve İngiltere’de eğitim aldıktan sonra bir süre İngiltere’de yaşamış ve Türkiye’ye geri dönmüş bir isim. Yazar, şair, gazeteci, savaş karşıtı ve sosyalist olan Yahudi asıllı Roni Margulies, Filistin ve Lübnan’da yaşananlar üzerine İsrail’e en ağır eleştirileri yöneltiyor. Birgün Gazetesi’nin forum sayfasında, 33 günlük savaş boyunca sürekli İsrail politikalarını eleştiren yazılar ve çevirilere yer veren Margulies, bu süre boyunca en sıkıntılı günlerini yaşamış. Aynı kökenden geldiği insanlara sert eleştiriler yöneltmekle yetinmeyen Roni Margulies, yaşadıklarını fazlasıyla içselleştirmiş ki, “İsrail saldırılarına bir Müslüman’dan daha çok öfke duyuyorum.” diyor.
Savaş devam ederken, herkes bir şeyler söyledi, bir şeyler yazdı, çizdi. Aslen Yahudi olan şair Roni Margulies de, Lübnan ve Filistin’de yaşananlar üzerine sesini en yüksek çıkaranlar arasında. Şairliği yanında sosyalist kimliğiyle politik yanı ağır basan Roni Margulies, ‘Amerikan emperyalizminin ana saldırı odağı halinde olan Müslümanların anti emperyalist mücadele verdiğini, fakat bu ABD’nin işine gelmediği için din çatışması gibi gösterdiğini’ söylüyor. Margulies ile Lübnan ve Filistin’de yaşananlar, ateşkes sonrasındaki beklentiler üzerine konuştuk.

İsrail’in Filistin ve Lübnan’daki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Her gün sivillerin ve çocukların öldürüldüğü bu süreç akıl ve mantık kalıplarının ötesinde olmalı?

Öyle bir sistem içerisinde yaşıyoruz ki bu sistem insanlardan bağımsız olarak bizi yönetiyor. Bu, birey olarak müdahale edilmesi imkansız olan bir sistem. Aynı şekilde savaşlara da yol açıyor. Amerikan yönetimi, İngiltere hükümeti, İsrail hükümeti açık ki buna karşı değil. Ama dünya sadece yönetenlerden oluşmuyor, bir de yönetilenler var. Biz yönetilenler beğenmediğimiz bir şey olduğu zaman, bu sistem o kadar güçlü ki bir şey yapamayız inancından kurtulup sokaklara dökülüyoruz. Biliyoruz ki George Bush’un onay düzeyi düştü, İngiltere Başbakanı zor durumda, İsrail hükümeti de bu savaşta yenildiği için zor günler yaşayacak. Özetle savaşlardan ve mevcut sistemden çıkarı olanlar var, bir de olmayanlar.

Vicdani retçi İsrailli asker Itzik Shabbat Lübnan’da savaşmayı reddetti. Lübnanlı ressam Zena el-Khalil de dünya kamuoyuna bir mektupla çağrı yaptı. sivil halktan tepkilerin çoğalması gerekiyor değil mi?

Türkiye’de basının savaşa karşı olan kesimi, dünya sessiz, insanlar ölüyor, ses çıkmıyor gibi başlıklar atıyor. Bu doğru değil. Devletler sessiz kaldı, ancak dünya değil. İlk günlerde Neoam Chomsky, Tarık Ali, Arundathi Roy gibi isimler bir bildiri yayınladı. Londra’da 100 bin kişi sokağa çıktı. Hindistan’dan Malezya’ya Amerika’dan Türkiye’ye düzinelerce gösteri, yürüyüş, toplantı oldu.

Türkiye’deki savaş karşıtı hareketi bu süreçte nasıl görüyorsunuz, yeterince organize olabildi mi?

Yok hayır yeterince yapamadık. Londra’da yüz bin kişi sokağa çıktı, biz çıkamadık. Türkiye nüfusunun yüzde 90’ı savaşa karşı üstelik ciddi bir öfkeyle savaşa karşı. Bunu kitlesel olarak sokağa dökmeyi beceremedik. Bu Türkiye’ye özgü, Türkiye soluna ve Müslümanlarına özgü nedenlerden kaynaklanıyor.

Şimdi ateşkes oldu, bundan sonraki süreçte neler bekliyoruz?

Barış başka şey ateşkes başka. Bu anlaşmanın barış getireceğini düşünmüyorum. Çünkü anlaşma Hizbullah’ın silahsızlandırılması ve Kuzey Lübnan’a çekilmesini öngörüyor. Hizbullah’ın silahsızlanmayı ve çekilmeyi kabul etmesi mümkün değil. Ayrıca adil değil. Çünkü İsrail şu anda halen Lübnan topraklarını işgal ediyor. Uzun vadede, İsrail’in bölgede barışa hiçbir zaman barışa izin vereceğini düşünmüyorum. Çünkü Filistinlilerin bir devlet kurmasına göz yumamaz. Bunu yapmak Siyonizm’in bütün inançlarından ödün vermek anlamına gelir. Filistinliler de bir devlet kurma özlemlerinden vazgeçmeyeceklerine göre bu bölgede Filistin sorunu çözülmeden barış olması mümkün değil. Bu arada, İsrail’in komşusu olan ülkelerin hiçbiri de güvenli bir barış içinde yaşama garantisine sahip değil. Bugün Lübnan, yarın Ürdün olur, öbür gün Mısır.

BM saldırının ortalarında 72 saat insani yardım arası istedi. Şimdi barış gücü konuşuluyor. Bu ironik değil mi, insanları bombalıyor sonra da yardım götürüyorsunuz?

Konuşulan barış gücü zaten barış gücü değil bir savaş gücü. Bölgeden İsrail ve Hizbullah çekilmediği sürece Amerika ve İsrail bu sözde barış gücünü Hizbullah’ı silahsızlandırmak ve Hizbullah’la savaşmak üzere oraya getirmek istiyor. Hizbullah bugün İsrail askerlerine karşı savaşıyorsa yarın bu güce karşı savaşacak. Bu durumda bize düşen Türkiye’nin böylesi bir güce katılmaması için elimizden geleni yapmaktır. Bu güç oraya savaşmaya gidecektir. Aksi takdirde İsrail’in işine yaramaz. BM ancak İsrail’in işine yarayan bir şey yapabilir, çünkü Amerika’nın kuklasıdır.

Bu süreçte, ırkınız dolayısıyla yani Yahudi olduğunuz için bir tepki aldınız mı?

Olmadı doğrusu. Türkiye’de bütün Yahudilerin İsrail’i desteklediği zannı, yanılgısı yaygındır. Yahudilik başka bir şey Siyonizm başka bir şeydir. Benim görüşlerim ayrıca Yahudi olmamdan değil, sosyalist olmamdan kaynaklanıyor. Benim gözümde Yahudi olmam, boyumun 1.72 olmasından çok daha önemli bir şey değil. İsrail’in açtığı savaş dönemlerinde bütün insanlık öfke duyuyor; ama dünyadaki Müslümanlar daha büyük bir öfke duyuyor. Benim duyduğum öfke bir Müslüman’dan daha az değil. Ama Müslümanlar arasında şöyle bir anlayış yaygın; savaş dönemlerinde daha da yaygınlaşıyor: Ortadoğu’da sorun Yahudilerdir anlayışı. Oysa sorun Yahudiler değil İsrail devleti.

Neden böyle bir eğilim söz konusu peki?

Çünkü Müslümanlar bir zamandır Amerikan emperyalizminin ana saldırı odağı halindeler. Müslüman oldukları için değil, belli bir coğrafyada hasbelkader yaşadıkları için. Amerika saldırıyor çünkü, Amerika Hıristiyan onlar Müslüman. Amerika propagandası bu ikiliği böyle anlatmakta da asıl yaptığı işi saklamış oluyor. Müslüman kitle de bu oyuna bazen kolay geliyor. Sorun Hıristiyanlardır, Ortadoğu özelinde de Yahudilerdir diye görmeye başlıyorlar.

Yani Müslümanlar Batı’ya karşı antiemperyalist mücadele mi veriyorlar?

Evet, ama bunu antiemperyalist bir mücadele olarak değil Müslüman bir mücadele olarak görüyor. Ortadoğu’da sorunu sadece İsrail diye görünce ve daha da kötüsü Yahudiler diye görünce bir çarpılma oluyor. Sorunu emperyalizm olarak görmeyip din temelinde görünce buna karşı verilen mücadelede zayıf düşüyor. Bunu anlatıyorum. Onlar benimle Yahudi olduğum için ilgileniyor, ben de onlarla antiemperyalist oldukları için ilgileniyorum. (Kaynak: Zaman Gazetesi / Turkuaz)

(Haksöz-Haber - Salı, Ağustos 22, 2006)

:confused:
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Gideon Levy, İsrail, ektiği nefret tohumları ile hayat bulamaz!

İsrail, ulusalcı bir atmosfere, her şeyi örtmeye başlayan bir karanlığa ve bir tiz sesliliğe gömülüyor. Hâlâ var olduğunu saydığımız frenler aşınıyor, İsrail toplumunu tanımlayan duygusuzluk ve körlük giderek yoğunlaşıyor.

İçteki cephe bölünmüş durumda: Kuzey acı çekiyor, merkez ise sakin. Ancak her iki bölge de tonlarca aşırı milliyetçiliği, merhametsizliği sırtlamış vaziyette ve öç alma hissiyle dolup taşmakta ve daha önceleri marjinal kesimlerin aşırıcı sesleri şimdi merkezi esir almış halde. Sol bir kez daha yönünü yitirdi, sessizliğe ya da “hataları kabul”e büründü. İsrail, birleşik, milliyetçi bir çehreyi açığa vuruyor. Lübnan’da ektiğimiz felaket burada kimseye tesir etmiyor ve çoğu da İsraillilere gösterilmiyor bile. Tire’nin neye benzediğini görmek isteyenler yabancı kanalları açmak zorunda; BBC muhabiri ürpertici görüntüleri sunuyor, asla burada görülmeyecek cinsten görüntüler. Kim, başkasının çektiği böylesi bir acıdan dolayı şoke olmaz ki? Aynı zamanda Gazze’de, Gilad Shalit’in kaçırılmasından bu yana 120 Filistinli öldürüldü, bu bile yeteri kadar tesir etmiyor. Gazze’deki hastaneler yanmış çocuklarla doldu, kimin umurunda? Onlar da kuzeydeki savaşın karanlığı içinde yitip gidiyor.

Toplu cezalandırmanın meşru bir silah olduğunu düşünmeye alışık büyüdüğümüz için, Hizbullah’ın eylemleri nedeniyle Lübnan’ın acımasızca cezalandırılması konusunda herhangi bir tartışmayı merak eden de yok. Nablus’ta oluyorsa, Beyrut’a neden hayır denilsin ki? Ülkedeki tek tartışma konusu savaşın taktikleri konusunda yapılan eleştirilerden ibaret. Burada herkes bir general ve İsrail silahlı güçlerinin, eylemlerini derinleştirmesini istiyor. Yorumcular, eski generaller ve politikacılar aşırı önerilerle payandaları güçlendirme yarışında. Haim Ramon, Baalbek’te neden elektrik olduğunu bir türlü “anlayamıyor”; Eli Yishai, güney Lübnan’ı bir “kum sandığına” dönüştürmeyi öneriyor; Channel 1 askeri muhabiri Yoav Limor, Hizbullah’ın şirketlerinin araştırılmasını ve ertesi gün de “içteki morali güçlendirmek amacıyla” tutukluların iç çamaşırları ile teşhir edilmelerini öneriyor.

Yorumcuları bu tarzda şeyler söyleyen bir Arap televizyonu hakkında ne düşündüğümüzü tahmin etmek hiç de zor değil, Limor’un önerisi uygulanacaktır. İnsanlığımızı ve hislerimizi nasıl da kaybettiğimizin bundan daha iyi bir işareti olabilir mi? Şovenizm ve intikam açlığı tüm zihinlerini kaplamış vaziyette. Sadece iki hafta önce, Safed Rabbi Shmuel Eliyahu gibi akıl hastaları, Katyuşa füzelerinin ateşlendiği her köyü haritadan silmekten bahsediyordu. IDF’deki üst düzey bir yetkili de şimdi Yedioth Aharonoth’un manşetinde benzer şeylerden bahsediyordu. Lübnan köyleri henüz haritadan silinmedi; ancak kırmızı çizgilerimizi yitireli çok oldu. Evladı, 2000 yılında Hizbullah tarafından kaçırılan ve öldürülen bir baba olan Haim Avraham, gazeteciler için Lübnan’a top atışı yaptı. Oğlunun intikamı için yapmış bunu. Onun bu görüntüsü, söz konusu savaşın en utanç verici görüntüsü. Ve bu daha bir ilk. Kendilerini IDF’nin ateş açma anındaki resimleri ile donatan bir grup genç kız da slogan atıyordu.

İsrail’in Fox News’una dönen Maariv ise sayfalarını, “İsrail güçlüdür” tarzı zayıflığın bir göstergesi olan ve adi propaganda makinesini hatırlatan şovenist sloganlarla dolduruyor. Bir televizyon yorumcusu ise bir başka televizyon kanalının bombalanması çağrısında bulunuyor. İsrail ile hiç savaşmamış, 40 adet günlük gazetesi, 42 koleji, üniversiteleri ve yüzlerce farklı bankası bulunan Lübnan, bizim uçaklarımızla, toplarımızla yerle bir ediliyor ve bu ülkede tohumlarını ektiğimiz nefretin derecesini kimseler umursamıyor. Uluslararası kamuoyunun gözünde İsrail bir ucubeye döndü ve hâlâ bu savaşın borç hanesine yazılacak şeylerle ilgili bir hesabı yok. İsrail kötü bir şekilde kendini lekeledi, ahlaki açıdan kolayca ve hızlıca kaldırıp atılamayacak bir leke bu. Ve sadece biz bunu görmezlikten geliyoruz. Halk zafer istiyor ve kimse bunun ne olduğunu, bedelinin ne olacağını bilmiyor.

Barış Şimdi örgütü de sessiz, Meretz de öyle, cesur çıkışlar yapan Zehava Gal-On dışında hepsi öyle. Birkaç günlük savaş tercihi ile Yehoushua Sobol şimdi geçmişteki her şeyin yanlış olduğunu kabul ediyor. Barış Şimdi, onun için “çocuksu bir slogana” dönüşüverdi. Onun çalışma arkadaşları da sessizliğe gömülmüş durumda. Sadece aşırı solun bir parça sesi çıkıyor; ancak bu sesi kimse dinlemiyor. Bu savaşa girişilmesine karar verilmeden uzun süre önce, ahlaki bir şantajı da içeren bir bedelin hepimizi çepeçevre saracağı, varlığımızı tehdit edeceği ilan edilmişti. (İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesi, 30 Temmuz 2006)
Zaman Gazetesi
 

yýldýz

New member
Katılım
22 Ağu 2006
Mesajlar
1,359
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Gideon Levy, İsrail' i boykot edenleri takdir etmeliyiz.

Kaderin cilvesi: Uluslararası çapta bir boykot başlatan bir devlet eş zamanlı olarak, paralel bir kampanyayla, kendine karşı bir boykotla karşılaşıyor.

Kendi gözünde, ilki kendisinin düşman olarak gördüklerine yöneltildiği için milyonlarca kişinin yaşamına ciddi anlamda zarar vermeyi meşru gören bir boykotken, ikincisi kendi akademik fildişi kulesine zarar verme ihtimali bulunan diğer boykot zatına yöneltildiği için nazarında meşruiyetten yoksun. Bu, ahlakî açıdan bir çifte standarttır. İsrail’in gözünde Filistin Otoritesi’ne karşı, hayati ekonomik yardımı engellemeyi, demokratik yollarla ve yasal seçimlerle seçilmiş liderleri de içeren boykot kampanyası neden hoş görülebilir bir önlem olarak görülürken ve üniversitelerine yönelik boykot neden engelleniyor?

İsrail, boykot silahının yasadışı olduğunu iddia edemez. Kendisi bu silahı kapsamlı şekilde defaatle kullanıyor ve Refah’tan Cenin’e kadar tüm kurbanları acı veren koşullar altında mahrumiyetten muzdarip oluyor. Geçmişte, İsrail dünyaya Yaser Arafat’ı boykot etme çağrısında bulundu ve şimdi de Hamas hükümetini boykot etmelerini istiyor ve bu hükümet aracılığıyla bölgedeki tüm Filistinlileri. Ve İsrail buna etik bir problem olarak bakmıyor. Aylardır on binlerce kişi bu boykot nedeniyle maaşlarını alamadı; ancak İsrail üniversitelerine bir boykot çağrısı yapıldığında, bu boykot birdenbire meşruiyet dışı bir silah oluveriyor!

İsrail’e yönelik boykot çağrısında da ahlakî bir çifte standart bulunmaktadır. İngiltere’deki Yüksek Eğitim ve sonrasında Ulusal Öğretmenler Birliği ile Kanada’da Kamu Çalışanları Birliği İsrail’i boykot etme karar aldı; ancak kendi savaş suçlarını ve işgalleri protesto etmede benzer şekilde hareket etmiyorlar (İngiltere ordusunun Irak işgali ve Kanada’nın Afganistan işgali). Yine de, bir avuç da olsa İsrail’de insan haklarını savunan ve işgale karşı çıkanlar bu iki örgüt tarafından atılan adım için teşekkür etmeli. İsrail’de işgale karşı çıkanlar, işgale karşı savaşmak için dış grupların yardımını almamayı yeğ tuttu. Dünyaya kendi ülkenizi boykot etme çağrısı yapmak kolay bir şey değildir. Kendilerini Refah’taki yıkıcı buldozerlerin önüne atan ve bedelini yaşamlarıyla ödeyen cesur vicdanlı Rachel Corrie, James Miller ve Tom Hurndall’a hiç ihtiyaç olmasaydı keşke. Bu genç yabancılar, İsraillilerin yapması gereken tehlikeli ve hayati bir işi yapmıştı.

Aynı şey, İsrail’in üyelerinin sınırları içine sokmasına izin vermediği Uluslararası Dayanışma Hareketi gibi organizasyonlar çerçevesinde işgalin kurbanlarına yardım sağlamak ve işgali protesto etmek için hâlâ bu topraklarda bulunan birkaç barış eylemcisi için de geçerli. Keşke İsrailliler onların yerine savaşmak için seferber olsaydı. Birkaç ılımlı grup dışında, İsrail’de işgale karşı bir protesto ve seferberlik yok. Bu nedenle, geriye sadece dünyanın yardımını umut etmek kalıyor.

Dünya, İsrail’in kendi sınırlı yöntemlerinden kurtulmasına yardımcı olabilir. Batılı devletlerin etkin bir biçimde devam etmesini destekledikleri bir işgal durumunda, karşı olduklarını deklare etseler bile, bu misyon sivil örgütlere düşüyor. Örneğin içinde Yahudilerin de bulunduğu Amerikalı bir grup avukat, Refah’ta evleri yıkmada dozerleri kullanılan Caterpillar şirketini boykot etme çağrısı yapmıştı, bunun için onlara teşekkür edilmeli. Aynı şey üniversitelerin boykotunda da geçerli. İngiltere’de bir üniversitenin öğretim görevlileri işgale karşı çıkmak için İsrail’i boykot ettiğinde de bu hareketi takdir etmeliyiz. (Ha'aretz - 12 Haziran 2006)
Zaman Gazetesi - 14 Haziran 2006
 
Üst Alt