KUR'ÂN VE HADİSE UYMAYA DAİR
İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) şunu söylemiştir: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara
uyduğunuz müddetce asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitab'ı ve
Resûlünün sünneti".
Muvatta, Kader 3, (2, 899).
Yezid İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: " Size, uyduğunuz takdirde
benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri
diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah'ın Kitabı'dır. Semâdan arza
uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim'dir.
Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda
bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar
hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün"
Tirmizî, Menâkıb 77, (3790).
İrbâz İbnu Sâriye (radıyallahu anh) dedi ki: "Bir gün Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) bize namaz kıldırdı. Sonra yüzünü cemaate
çevirerek çok beliğ, çok mânidar bir vaazda bulundu. Öyle ki
dinleyenlerin gözleri yaşla, kalpleri de heyecanla doldu. Cemaatten
biri: "Ey Allah'ın Resûlü, sanki bu, bir veda konuşmasıdır, bize ne
tavsiye ediyorsunuz?" dedi. "Size, buyurdu, Allah'a karşı takvada
bulunmanızı, başınızda Habeşli bir köle olsa bile emirlerini dinleyip itaat
etmenizi tavsiye ederim. Zira, sizden hayatta kalanlar benden sonra
nice ihtilaflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan
Hülefâ-i Râşidîn'in sünnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve dört elle sarılın.
Sonradan çıkarılan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun.
Zira (sünnette bulunana zıt olarak) her yeni çıkarılan şey bir bid'attır,
her bid'at de dalalettir, sapıklıktır."
Tirmizî, İlim 16, (2678); Ebu Dâvud, Sünne 6, (4607).
Mikdâm İbnu Ma'dîkerib (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, rahat
koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman
kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helâl
denmişse onları helâl biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram
addederiz" diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir"
Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace,
Mukaddime 2, (12).
Ebu Dâvud'un rivayetinin baş kısmında şu ziyâde vardır: "Haberiniz
olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sünnet) verildi." Rivayetin gerisi
yukarıdaki mânada devam eder.
Ebu Dâvud'un rivayetinin sonunda şu ziyade de mevcuttur: "Haberiniz
olsun (Kur'an'da zikri geçmiyen) ehlî eşeğin eti de size helâl değildir,
vahşi hayvanlardan parçalayıcı dişi (köpek dişi) olanlar, keza muâhedeli
olanların yitikleri de haramdır. Ancak eşya sâhibi, ihtiyacı olmadığı için,
kasden terketmişse o müstesna. Bir kimse bir kavme uğradığı zaman,
ona ikram etmek, o kavme vazife olur. Şayet ikram etmezlerse, o
kimse, hak ettiği ikramın mislince onları cezalandırır."
Ebu Mûsa Abdullah İbnu Kays el-Eş'arî (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle
buyurdular: "Allah'ın benimle gönderdiği ilim ve hidâyetin misali, bir
araziye düşen yağmur gibidir. (Bilindiği üzere), bazı araziler var, tabiatı
güzeldir, suyu kabul eder, bol bitki ve ot yetiştirir. Bir kısım arazi var,
münbit değildir, ot bitirmez, ama suyu tutar. Onun tuttuğu su ile Cenab-ı
Hakk insanları yararlandırır: Bu sudan kendileri içerler, hayvanlarını
sularlar ve ziraat yaparlar. Diğer bir araziye daha isabet eder ki, bu ne
su tutar ne ot bitirir.
Bu temsilin biri Allah'ın dininde ilim sâhibi kılınana delalet eder, böylesini
Allah benimle göndermiş olduğu hidâyetten yararlandırır; yani hem
öğrenir, hem öğretir. Temsilden biri de, buna iltifat etmeyen Allah'ın
benimle gönderdiği hidâyeti hiç kabul etmeyen kimseye delalet eder".
Buhârî, İlm 20; Müslim, Fedail 15 (2282).
Yine aynı sahâbe (Ebu Musa) (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Benim misalimle
Cenab-ı Hakk'ın benimle göndermiş bulunduğu şeyin misâli şu adamın
misali gibidir: "Bir adam kendi kavmine gelip: "Ben gözlerimle düşman
ordusunu gördüm, tehlikeyi haber veriyorum, tedbir alın!" der.
Kavminden bir kısmı tavsiyesine uyup, geceleyin, telaşa düşmeden
oradan uzaklaşır. Bir kısmı da bu haberciyi yalanlar ve yerinden
ayrılmaz. Ancak sabahleyin ordu onları yakalar ve imha eder. İşte bu
temsil bana itaat edip getirdiklerime uyanlarla, bana isyan edip Cenab-ı
Hakk'tan getirdiklerimi tekzip edip yalanlayanları göstermektedir."
Buhârî, Rikak 26; Müslim, Fezâil 15, (2283).
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: " Benim misâlimle sizin
misâliniz, şu temsile benzer: Bir adam var ateş yakmış. Ateş etrafı
aydınlatınca, pervaneler (gece kelebekleri) ve aydınlığı seven bir kısım
hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onları
kurtarmaya (mâni olmaya) çalışır. Ancak hayvanlar galebe çalarak
çoklukla ateşe atılırlar. Ben (tıpkı o adam gibi) ateşe düşmemeniz için
belinizden yakalıyorum, ancak siz ateşe ateşe koşuyorsunuz"
Buhârî, Rikâk 26, Enbiya 40; Müslim, Fezâil 17, (2284); Tirmizî, Emsâl 7,
(2877).
İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir: "Muhakkak ki, en güzel söz Allah'ın kitabıdır. En güzel yol da
Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in yoludur. İşlerin en kötüsü de
dine aykırı olarak sonradan çıkarılanıdır. Size vâdedilen mutlaka yerine
gelecektir. Siz Allah'ı aciz bırakamazsınız."
Buhârî, İ'tisam 2, Edeb 70.
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) validemiz anlatıyor: Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Kim şu dine uymayan bir şey
uyduracak olursa, bu merduddur kabul edilmez"
Buhârî, İ'tisam 5, Büyü 60, Sulh 5; Müslim, Akdiye 18 (1718); Ebu
Dâvud, Sünnet 6, (4606).
İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) şunu söylemiştir: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara
uyduğunuz müddetce asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitab'ı ve
Resûlünün sünneti".
Muvatta, Kader 3, (2, 899).
Yezid İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: " Size, uyduğunuz takdirde
benden sonra asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri
diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah'ın Kitabı'dır. Semâdan arza
uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim'dir.
Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda
bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar
hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün"
Tirmizî, Menâkıb 77, (3790).
İrbâz İbnu Sâriye (radıyallahu anh) dedi ki: "Bir gün Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) bize namaz kıldırdı. Sonra yüzünü cemaate
çevirerek çok beliğ, çok mânidar bir vaazda bulundu. Öyle ki
dinleyenlerin gözleri yaşla, kalpleri de heyecanla doldu. Cemaatten
biri: "Ey Allah'ın Resûlü, sanki bu, bir veda konuşmasıdır, bize ne
tavsiye ediyorsunuz?" dedi. "Size, buyurdu, Allah'a karşı takvada
bulunmanızı, başınızda Habeşli bir köle olsa bile emirlerini dinleyip itaat
etmenizi tavsiye ederim. Zira, sizden hayatta kalanlar benden sonra
nice ihtilaflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan
Hülefâ-i Râşidîn'in sünnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve dört elle sarılın.
Sonradan çıkarılan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun.
Zira (sünnette bulunana zıt olarak) her yeni çıkarılan şey bir bid'attır,
her bid'at de dalalettir, sapıklıktır."
Tirmizî, İlim 16, (2678); Ebu Dâvud, Sünne 6, (4607).
Mikdâm İbnu Ma'dîkerib (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, rahat
koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman
kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helâl
denmişse onları helâl biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram
addederiz" diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir"
Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace,
Mukaddime 2, (12).
Ebu Dâvud'un rivayetinin baş kısmında şu ziyâde vardır: "Haberiniz
olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sünnet) verildi." Rivayetin gerisi
yukarıdaki mânada devam eder.
Ebu Dâvud'un rivayetinin sonunda şu ziyade de mevcuttur: "Haberiniz
olsun (Kur'an'da zikri geçmiyen) ehlî eşeğin eti de size helâl değildir,
vahşi hayvanlardan parçalayıcı dişi (köpek dişi) olanlar, keza muâhedeli
olanların yitikleri de haramdır. Ancak eşya sâhibi, ihtiyacı olmadığı için,
kasden terketmişse o müstesna. Bir kimse bir kavme uğradığı zaman,
ona ikram etmek, o kavme vazife olur. Şayet ikram etmezlerse, o
kimse, hak ettiği ikramın mislince onları cezalandırır."
Ebu Mûsa Abdullah İbnu Kays el-Eş'arî (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle
buyurdular: "Allah'ın benimle gönderdiği ilim ve hidâyetin misali, bir
araziye düşen yağmur gibidir. (Bilindiği üzere), bazı araziler var, tabiatı
güzeldir, suyu kabul eder, bol bitki ve ot yetiştirir. Bir kısım arazi var,
münbit değildir, ot bitirmez, ama suyu tutar. Onun tuttuğu su ile Cenab-ı
Hakk insanları yararlandırır: Bu sudan kendileri içerler, hayvanlarını
sularlar ve ziraat yaparlar. Diğer bir araziye daha isabet eder ki, bu ne
su tutar ne ot bitirir.
Bu temsilin biri Allah'ın dininde ilim sâhibi kılınana delalet eder, böylesini
Allah benimle göndermiş olduğu hidâyetten yararlandırır; yani hem
öğrenir, hem öğretir. Temsilden biri de, buna iltifat etmeyen Allah'ın
benimle gönderdiği hidâyeti hiç kabul etmeyen kimseye delalet eder".
Buhârî, İlm 20; Müslim, Fedail 15 (2282).
Yine aynı sahâbe (Ebu Musa) (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Benim misalimle
Cenab-ı Hakk'ın benimle göndermiş bulunduğu şeyin misâli şu adamın
misali gibidir: "Bir adam kendi kavmine gelip: "Ben gözlerimle düşman
ordusunu gördüm, tehlikeyi haber veriyorum, tedbir alın!" der.
Kavminden bir kısmı tavsiyesine uyup, geceleyin, telaşa düşmeden
oradan uzaklaşır. Bir kısmı da bu haberciyi yalanlar ve yerinden
ayrılmaz. Ancak sabahleyin ordu onları yakalar ve imha eder. İşte bu
temsil bana itaat edip getirdiklerime uyanlarla, bana isyan edip Cenab-ı
Hakk'tan getirdiklerimi tekzip edip yalanlayanları göstermektedir."
Buhârî, Rikak 26; Müslim, Fezâil 15, (2283).
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: " Benim misâlimle sizin
misâliniz, şu temsile benzer: Bir adam var ateş yakmış. Ateş etrafı
aydınlatınca, pervaneler (gece kelebekleri) ve aydınlığı seven bir kısım
hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onları
kurtarmaya (mâni olmaya) çalışır. Ancak hayvanlar galebe çalarak
çoklukla ateşe atılırlar. Ben (tıpkı o adam gibi) ateşe düşmemeniz için
belinizden yakalıyorum, ancak siz ateşe ateşe koşuyorsunuz"
Buhârî, Rikâk 26, Enbiya 40; Müslim, Fezâil 17, (2284); Tirmizî, Emsâl 7,
(2877).
İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir: "Muhakkak ki, en güzel söz Allah'ın kitabıdır. En güzel yol da
Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in yoludur. İşlerin en kötüsü de
dine aykırı olarak sonradan çıkarılanıdır. Size vâdedilen mutlaka yerine
gelecektir. Siz Allah'ı aciz bırakamazsınız."
Buhârî, İ'tisam 2, Edeb 70.
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) validemiz anlatıyor: Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Kim şu dine uymayan bir şey
uyduracak olursa, bu merduddur kabul edilmez"
Buhârî, İ'tisam 5, Büyü 60, Sulh 5; Müslim, Akdiye 18 (1718); Ebu
Dâvud, Sünnet 6, (4606).