Kur’an Niçin İndirildi?
Muhammed Ahmed Abdusselam.
“Böyle gördük dedemizden!” sesi titrek titrek!
“Böyle gördük dedemizden!” sözü dinen merdûd;
Acaba saha-i tatbîki neden na-mahdud?
Çünkü biz bilmiyoruz dini. Evet, bilseydik,
Çare yok, gösteremezdik bu kadar sersemlik.
“Böyle gördük dedemizden!” diye izmihlâli
Boylayan bir sürü milletlerin olsun hâli,
İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!
Yoksa, bir maksad aranmaz mı bu ayetlerde?
Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan, Kur’ân’ın:
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın:
Ya açar Nazm-ı Celîl’in, bakarız yaprağına;
Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!
M. Akif Ersoy
Kur’an’ın hakîki gayesini, niçin indirildiğini gölgelendiren, hatta zamanla unutturan birçok davranış ve fiilleri İslâm toplumlarında müşahede etmekteyiz. İşte, Kur’an’ın ölüler için indirilmiş bir kitap olduğu imajını bir anlayış olarak ve İslâm açısından kötü bir zihniyet olarak yerleştiren bir davranış biçimi de bid’at diyebileceğimiz, ‘ölülere Kur’an okuma’ olgusudur.
“ Fesubhanellah! Allah bu Kur’ân’ı niçin indirdi?
Muska yapılıp hastalara ve çocuklara asılması için mi?
Mezarlıkta ölüler üzerinde okunması ve bu yolla Kur’ân okuyucularının halkın servetini batıl bir şekilde yemeleri için mi? Aciz ve sihire uğramış kişiler suyundan içsinler diye üfürükçüler tarafından kaplara (kağıtlara) yazılması için mi?
Caddeleri dolduran tembel ve asalakların, maddî menfaat karşılığında okumaları için mi?
Süs ve bereket maksadıyla, poster şeklinde duvarlara veya güzelliklerin korunması amacıyla kız çocuklarının boyunlarına asılması için mi?
Allah bu kitabı, cami kapılarında oturarak, bir kaç kuruş karşılığında Ayete’l- kürsi, Felâk, Nas sûreleri ile necat ayetlerini bağırmaları için mi indirdi?
Gece kulüplerinde söylenen şarkılar gibi okuyanların şarkı söylercesine okumaları, dinleyenlerin de namelerin-den coşmaları için mi?
Yıldız falı, rüya ve istiharelerde başvurulması gereken bir kılavuz kitabı olması için mi?
Düşünmek ve anlamaksızın, sabah akşam papağanlar gibi tekrarlanması için mi?
İlk müslümanlara dünyanın kapılarını açan bu kitap, bugün karanlık bir odada üzerine tozların birikmesi için mi indirildi?
Ey Rabbimiz, sana sığınırız!
Sen yüce Kitabını, bütün bunlar için indirmedin!
Şüphesiz insanların, ayetlerini düşünmeleri ve kendile-rine aydınlatıcı bir meşale olması için indirdin!
İnsanları mesajıyla müjdelemek ve uyarmak için indirdin!
Ölülere değil, yaşayanlara ait kitap olması için, müslümanların ferdi ve ictimai yaşantılarında prensip ve sistemlerini edinmeleri için indirdin!
Ey Allahım!
Senin bizim için çizdiğin mutluluk yolunu kaybettik ve kaybolduk. Kur’an’ın yolundan ve hedeflerinden yüz çevir-memiz sonucunda, ayrılık ve anarşi belasına düştük, hayatın basit değerleri içinde eridik.
İlâhî kitaplarını inkar eden geçmiş ümmetin başara-madığı derecede, onun kavram ve hedeflerini değiştirdik. Ölülere okuma karşılığında alınan bir kaç kuruşu geçim vasıtası yapan herhangi bir kimseyi daha önceki topluluk-larda görmüyoruz.
Doğru yola girebilmek ümidiyle, tebliğ için bizden söz bekleyen milyonlarca insan kitlesini de kaybettik.
Resulullah (s.) 14 asır önce, şunu hatırlatarak bizleri uyarmıştı:“ Sizlere, tutunduğunuzda sapmayacağınız bir şey bıraktım: Allah’ın Kitabı ve elçisinin sünneti ”Bizden öncekiler, bu uyarıya kulak vererek Kitaba sarıldıkları; ve onu yaşam sistemi için bir yöntem, gündelik hayatlarında bir mihenk noktası kıldıkları için, çok kısa zamanda insanlığın lideri ve dünyanın efendisi olmuşlardır.
Evet, Kur’an’ı çokça okuyoruz, ancak bu okuma ses telleriyle okumaktan öte geçememektedir. Bizden evvelkilerin okuduğundan daha fazla okuyoruz; fakat anlamaksızın ve düşünmeksizin!... Bu yüzden seleften bazılarının söylediği, “Nice Kur’an okuyucusu vardır ki, Kur’an onları lanetler” sözü, bizim hakkımızda gerçekleş-miştir. Öyleyse, gafletimizden tevbe etmeliyiz!
Hatamızdan dönmeliyiz!
Âlimlerimizin bu tür bid’at ve münkerlerle savaşmaları bir görev değil midir? Bu tür çabalara katılmıyorlarsa bile, bu sahada çalışanların önünü açmaları, onlara lakaplar takmak, dinden çıkmakla itham etmek gibi engellemelere kalkışmamaları gerekmez mi?
Artık, daldığımız bu derin uykudan silkinerek, siyasî, iktisadî, ictimaî ve ailevî problemleri ve tehlikeleriyle bizi kuşatan bu zor asrı anlamaya çalışmalı ve Allah’ın kitabına dayanmalıyız. Onu hayatta takip edilecek bir metod, hayatı bütünüyle kuşatan bir nizam olduğunu düşünerek okumalıyız...
Sen ey müslüman! Kavrayış ve yaşamında Kur’an hikmetini elde etmediğin müddetçe, din simsarlarına ve bilgiyi gizleyenlere esirliğin devam edecek!
Gerçekte bu kitap, senin hayatının ve gücünün kaynağı iken, senin onunla ilişkin ancak ölüm vakti geldiğinde, kolayca vefat edebilmen için üzerine okunan Yâ-sin sûresi olmaktadır.
Hayret, nasıl oldu da, sana hayat ve kuvvet bağışlaması için indirilen bu Kur’an, şimdi kolayca ve rahatça ölmen için okunmaktadır?!
İşte, İslâm’dan uzak bu öldürücü geleneğe karşı devrim gereklidir!
Şirkleri ile Kur’an öncesi Arapları geçen bu taifeyle uğraşmak gerekmektedir. Bunlar çok kötü bir durumda bulunan ölülere ve çürümüş kemiklere koşmaktadırlar, halbuki onlar cansız değil midir? Allah’ın aşağıdaki ayette nitelediği cahiliye araplarının aksine Allaha daha çok yaklaştırmaları için bunları dost edinip, kurban keserek, adaklar adıyorlar. Ya da ihtiyaçlarını arzediyorlar: Gemiye bindiklerinde dini Allaha has kılarak, O’na yalvarırlar. Ama onları karaya ulaştırınca hemen ortak koşarlar. (Ankebut;65)
Allahın kitabını bırakmaları yüzünden, şirkleri kalple-rinde kökleşen vicdanları körelen, düşünme yetenekleri kaybolan bu kabircileri Allah bir çok ayette alaya almakta ve böylece onları, yardım istedikleri ölülere bırakmaktadırlar:
“ Kıyamet günü kendisine cevap veremeyecek Allahın dışındaki kimselere yalvarandan daha sapık kim vardır?” (Ahkaf;5)
“Allah’ın dışında taleplerinizi ilettikleriniz, hiç bir şeye sahip değildirler!” (Hacc;73)
Düşünürlere ve âlimlere sesleniyorum: Gelenek ve göreneğin, bid’at, hurafe ve efsanelerinden dinimizi arındırmamız şarttır!
Kalkınma ve yükselmemizi sağlayacak olan dini anlayışı ıslah meşalesini tutuşturmalıyız...
Sen ölülere duyuramazsın! (Rum;52)
Sen kabirlerde bulunanlara işittirecek değilsin! (Fâtır;22)
İnsana ancak çalışmasının karşılığı vardır! (Necm;39)
...Sizler ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz! (Yâsîn;54)
Herkesin kazandığı iyiliğin sevabı kendine, yaptığı fenalığın zararı da yine kendinedir. (Bakara;286)..
Muhammed Ahmed Abdusselam.
“Böyle gördük dedemizden!” sesi titrek titrek!
“Böyle gördük dedemizden!” sözü dinen merdûd;
Acaba saha-i tatbîki neden na-mahdud?
Çünkü biz bilmiyoruz dini. Evet, bilseydik,
Çare yok, gösteremezdik bu kadar sersemlik.
“Böyle gördük dedemizden!” diye izmihlâli
Boylayan bir sürü milletlerin olsun hâli,
İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!
Yoksa, bir maksad aranmaz mı bu ayetlerde?
Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan, Kur’ân’ın:
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın:
Ya açar Nazm-ı Celîl’in, bakarız yaprağına;
Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!
M. Akif Ersoy
Kur’an’ın hakîki gayesini, niçin indirildiğini gölgelendiren, hatta zamanla unutturan birçok davranış ve fiilleri İslâm toplumlarında müşahede etmekteyiz. İşte, Kur’an’ın ölüler için indirilmiş bir kitap olduğu imajını bir anlayış olarak ve İslâm açısından kötü bir zihniyet olarak yerleştiren bir davranış biçimi de bid’at diyebileceğimiz, ‘ölülere Kur’an okuma’ olgusudur.
“ Fesubhanellah! Allah bu Kur’ân’ı niçin indirdi?
Muska yapılıp hastalara ve çocuklara asılması için mi?
Mezarlıkta ölüler üzerinde okunması ve bu yolla Kur’ân okuyucularının halkın servetini batıl bir şekilde yemeleri için mi? Aciz ve sihire uğramış kişiler suyundan içsinler diye üfürükçüler tarafından kaplara (kağıtlara) yazılması için mi?
Caddeleri dolduran tembel ve asalakların, maddî menfaat karşılığında okumaları için mi?
Süs ve bereket maksadıyla, poster şeklinde duvarlara veya güzelliklerin korunması amacıyla kız çocuklarının boyunlarına asılması için mi?
Allah bu kitabı, cami kapılarında oturarak, bir kaç kuruş karşılığında Ayete’l- kürsi, Felâk, Nas sûreleri ile necat ayetlerini bağırmaları için mi indirdi?
Gece kulüplerinde söylenen şarkılar gibi okuyanların şarkı söylercesine okumaları, dinleyenlerin de namelerin-den coşmaları için mi?
Yıldız falı, rüya ve istiharelerde başvurulması gereken bir kılavuz kitabı olması için mi?
Düşünmek ve anlamaksızın, sabah akşam papağanlar gibi tekrarlanması için mi?
İlk müslümanlara dünyanın kapılarını açan bu kitap, bugün karanlık bir odada üzerine tozların birikmesi için mi indirildi?
Ey Rabbimiz, sana sığınırız!
Sen yüce Kitabını, bütün bunlar için indirmedin!
Şüphesiz insanların, ayetlerini düşünmeleri ve kendile-rine aydınlatıcı bir meşale olması için indirdin!
İnsanları mesajıyla müjdelemek ve uyarmak için indirdin!
Ölülere değil, yaşayanlara ait kitap olması için, müslümanların ferdi ve ictimai yaşantılarında prensip ve sistemlerini edinmeleri için indirdin!
Ey Allahım!
Senin bizim için çizdiğin mutluluk yolunu kaybettik ve kaybolduk. Kur’an’ın yolundan ve hedeflerinden yüz çevir-memiz sonucunda, ayrılık ve anarşi belasına düştük, hayatın basit değerleri içinde eridik.
İlâhî kitaplarını inkar eden geçmiş ümmetin başara-madığı derecede, onun kavram ve hedeflerini değiştirdik. Ölülere okuma karşılığında alınan bir kaç kuruşu geçim vasıtası yapan herhangi bir kimseyi daha önceki topluluk-larda görmüyoruz.
Doğru yola girebilmek ümidiyle, tebliğ için bizden söz bekleyen milyonlarca insan kitlesini de kaybettik.
Resulullah (s.) 14 asır önce, şunu hatırlatarak bizleri uyarmıştı:“ Sizlere, tutunduğunuzda sapmayacağınız bir şey bıraktım: Allah’ın Kitabı ve elçisinin sünneti ”Bizden öncekiler, bu uyarıya kulak vererek Kitaba sarıldıkları; ve onu yaşam sistemi için bir yöntem, gündelik hayatlarında bir mihenk noktası kıldıkları için, çok kısa zamanda insanlığın lideri ve dünyanın efendisi olmuşlardır.
Evet, Kur’an’ı çokça okuyoruz, ancak bu okuma ses telleriyle okumaktan öte geçememektedir. Bizden evvelkilerin okuduğundan daha fazla okuyoruz; fakat anlamaksızın ve düşünmeksizin!... Bu yüzden seleften bazılarının söylediği, “Nice Kur’an okuyucusu vardır ki, Kur’an onları lanetler” sözü, bizim hakkımızda gerçekleş-miştir. Öyleyse, gafletimizden tevbe etmeliyiz!
Hatamızdan dönmeliyiz!
Âlimlerimizin bu tür bid’at ve münkerlerle savaşmaları bir görev değil midir? Bu tür çabalara katılmıyorlarsa bile, bu sahada çalışanların önünü açmaları, onlara lakaplar takmak, dinden çıkmakla itham etmek gibi engellemelere kalkışmamaları gerekmez mi?
Artık, daldığımız bu derin uykudan silkinerek, siyasî, iktisadî, ictimaî ve ailevî problemleri ve tehlikeleriyle bizi kuşatan bu zor asrı anlamaya çalışmalı ve Allah’ın kitabına dayanmalıyız. Onu hayatta takip edilecek bir metod, hayatı bütünüyle kuşatan bir nizam olduğunu düşünerek okumalıyız...
Sen ey müslüman! Kavrayış ve yaşamında Kur’an hikmetini elde etmediğin müddetçe, din simsarlarına ve bilgiyi gizleyenlere esirliğin devam edecek!
Gerçekte bu kitap, senin hayatının ve gücünün kaynağı iken, senin onunla ilişkin ancak ölüm vakti geldiğinde, kolayca vefat edebilmen için üzerine okunan Yâ-sin sûresi olmaktadır.
Hayret, nasıl oldu da, sana hayat ve kuvvet bağışlaması için indirilen bu Kur’an, şimdi kolayca ve rahatça ölmen için okunmaktadır?!
İşte, İslâm’dan uzak bu öldürücü geleneğe karşı devrim gereklidir!
Şirkleri ile Kur’an öncesi Arapları geçen bu taifeyle uğraşmak gerekmektedir. Bunlar çok kötü bir durumda bulunan ölülere ve çürümüş kemiklere koşmaktadırlar, halbuki onlar cansız değil midir? Allah’ın aşağıdaki ayette nitelediği cahiliye araplarının aksine Allaha daha çok yaklaştırmaları için bunları dost edinip, kurban keserek, adaklar adıyorlar. Ya da ihtiyaçlarını arzediyorlar: Gemiye bindiklerinde dini Allaha has kılarak, O’na yalvarırlar. Ama onları karaya ulaştırınca hemen ortak koşarlar. (Ankebut;65)
Allahın kitabını bırakmaları yüzünden, şirkleri kalple-rinde kökleşen vicdanları körelen, düşünme yetenekleri kaybolan bu kabircileri Allah bir çok ayette alaya almakta ve böylece onları, yardım istedikleri ölülere bırakmaktadırlar:
“ Kıyamet günü kendisine cevap veremeyecek Allahın dışındaki kimselere yalvarandan daha sapık kim vardır?” (Ahkaf;5)
“Allah’ın dışında taleplerinizi ilettikleriniz, hiç bir şeye sahip değildirler!” (Hacc;73)
Düşünürlere ve âlimlere sesleniyorum: Gelenek ve göreneğin, bid’at, hurafe ve efsanelerinden dinimizi arındırmamız şarttır!
Kalkınma ve yükselmemizi sağlayacak olan dini anlayışı ıslah meşalesini tutuşturmalıyız...
Sen ölülere duyuramazsın! (Rum;52)
Sen kabirlerde bulunanlara işittirecek değilsin! (Fâtır;22)
İnsana ancak çalışmasının karşılığı vardır! (Necm;39)
...Sizler ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz! (Yâsîn;54)
Herkesin kazandığı iyiliğin sevabı kendine, yaptığı fenalığın zararı da yine kendinedir. (Bakara;286)..