Şu evren, kör ve sağır mekanik kanunların eline bırakılmış değildir. Doğal kanunların arkasında her zaman tasarlayıcı bir irade, mutlak bir dilek vardır. Allah dilediğini yaratır ve dilediğini tercih eder.
Yine hayatımın bu döneminde öğrendim ki, Allah'ın gücü sürekli ve sınırsız etkinliğe sahiptir. Fakat O, bu etkinliği kendine özgü bir tarzda gösterir. Biz bu etkinliği acele edip öne alamayız. Allah'a herhangi bir şeyi de öneremeyiz.
Kur'an'ın ışığı altında açıkça ortaya çıktığı gibi ilâhî sistem her çeşit sosyal ortamda, insan gelişiminin her evresinde, insan psikolojisinin her durumunda uygulanmak üzere ortaya konmuştur. Başka bir deyimle bu sistem, şu yeryüzünde yaşayan insan için düzenlenmiştir. Bu sistem, bu insanın fıtrî yapısını, enerji kapasitesini, yeteneklerini, gücünü, yetersizliklerini ve zaman içinde değişikliğe uğrayan durumlarını gözönünde bulundurur. Bu sistem, insan hakkında kötümser düşünüp onun yeryüzündeki fonksiyonunu küçümsemez; yine o, gerek bağımsız bir fert ve gerekse bir toplumun üyesi olarak, yaşantısının hiçbir anında onun değerini hederetmez, küçümsemez. Bunun yanısıra bu sistem, gerçekleri gözardı ederek insana gerçek değerini ve kapasitesinin yüce Allah'ın onu yarattığı gün görevlendirdiği yeryüzüne halifelik görevinin üstünde bir görev ve fonksiyon da yüklemez. Her iki durumda da onun fıtrî yapısının dayanaklarının, kanunla oluşturulacak ve çalakalem ortadan kaldırılabilecek kadar yüzeysel olmadığını kabul eder.
İnsan, şu bilinen varlığın adıdır. O fıtrî yapısı ile, içgüdüleri ve yetenekleri ile tanınan insandır. İlâhi sistem, onun elinden tutarak yapısı ve fonksiyonu gereği kendisi için tasarlanan en üst kemal düzeyine çıkarmaya çalışır, onu Allah'a doğru yükselen kemal yoluna iletirken kişiliğine, fıtrî yapısına ve bu yapının temel dayanaklarına saygı gösterir.
Bütün bu özellikleri içerisinde barındıran bu ilâhî sistem insanlığın uzun çağlar sürecek uzun ömrü dikkate alınarak ortaya konulmuştur. Bu sürenin ne kadar olduğunu sadece şu insanın yaratıcısı ve şu Kur'an'ı indiren Allah bilir. Bundan dolayı bu sistem yüce amaçlarını gerçekleştirme konusunda zorlamacı, baskıcı ve aceleci değildir. Önündeki ufuk sürekli ve sonsuzdur. Onu ne bir ferdin ömrü sınırlar ve ne de ölüme yakalanıp da uzun vadeli amacını gerçekleştiremeyeceğinden korkan fani bir insanın arzusu kışkırtabilir.
Oysa yapmak istedikleri herşeyi bir kuşağın ömrü içine sığdırmaya çalışan yeryüzü kaynaklı, baskıcı doktrinlerin taraftarları, bunun tam tersi olan bir tutum benimserler. Onlar, adımlarını dengeli olarak atan insan fıtratının önüne geçmeye kalkışırlar. Çünkü bu dengeli adımların temposuna sabredemezler! Ama izledikleri yolun üzerinde katliam kurbanlarının ceset kümeleri yükselir, seller gibi insan kanı akar, değerler paramparça ve işler karmakarışık olur, sonunda kendileri de, yapmacık doktrinleri de, zorba doktrinler tarafından altedilmesi mümkün olmayan insan fıtratının darbeleri altında parçalanıp yok olur.
Oysa İslâm, fıtrata ayak uydurarak sakin ve ağır adımlarla ilerler. An gelir, geri kalan fıtratı ileriye iter, gün gelir adımlarının temposunu yavaşlatır, eğrildiği zaman onu doğrultur, fakat onu kırıp parçalamaz. O, fıtrata karşı bilgili, ileri görüşlü ve belirlenmiş amacından emin bir kişiden beklenebilecek olan sabırlılığı gösterir. Bu aşamada gerçekleşmeyen işler ikinci, üçüncü... onuncu, hatta yüzüncü... bininci aşamada gerçekleşir. Nasıl olsa zaman sürekli, amaç belirgin ve büyük hedefe ulaştıran yol uzundur.
Ulu bir ağaç nasıl toprağın deriliklerine kök salarak, uzun ve sık dallar vererek büyürse işte İslâm da aynı şekilde ağır ağır, farkedilmez bir tempo ile ve güven içinde büyüyüp boy atar. Sonunda ise her zaman yüce Allah'ın olmasını dilediği şeyler olur.
Tohum bazen kum yığınları altında kalır, kimi zaman kurtlar tarafından kemirilir, bazen susuzluktan yanar, bazen de su baskınına uğrar. Fakat ileri görüşlü İslâmi düşüncenin bütün afetlere baskın çıkacağını bilir. Bu yüzden sabırsızlanıp kuşkuya kapılmaz, bu tohumu tabiatın soğukkanlı, dengeli, hoşgörülü ve müşfik etkenleri dışında bir yola başvurarak belirtmeye, olgunlaştırmaya kalkışmaz.
İşte Yüce Allah'ın bütün evrene yönelik metodu, tutumu budur:
"Allah'ın kanunlarında asla bir değişme, bir başkalaşma bulamazsın." (Fatır Sûresi, 35/42)